Mart 27, 2016 15:42 Europe/Istanbul

İnsanın yaşam tarzı dört temele dayanır.

Bunlar insanın kendisi ile, Allah ile, başkaları ile ve varlık alemi ve çevresi ile olan irtibatıdır.

Bugün üzerinde durmak istediğimiz insanın kendisi ile olan irtibatı ideal bir yaşam tarzından yararlanmak için önemli etkenlerden biridir.

İnsanın kendisi ile yapıcı bir irtibat kurabilmesi için her şeyden önce kendisini daha iyi tanıması gerekir. Bu bağlamda insanın kendisinden sorması gereken bazı sorular vardır. Örneğin ben kimim? Nesıl yeteneklerim ve kapasitelerim var?, yaşamdan amacım nedir? Acaba yaşamımdan menmun muyum? Gibi soruları kendisine sorması gerekir.

 

İnsan kendisini daha iyi tanıdıkça, yaşamında daha iyi bir performansı da olur. İnsanın kendi bireysel özelliklerini, zayıf ve güçlü yönlerini daha iyi tanıması, kendi kendini tanıma yeteneklerinden biridir.

İslam öğretilerinde ve kültüründe de insanın kendi kendini tanıması ve bilmesi meselesine özel önem verilmiştir. Çünkü bu mesele insanın gelişmesi ve yücelmesine zemin oluşturur. İslam peygamberi (sav) bir vecizesinde kendini tanıyan insan, Allah’ı tanımıştır, diye buyurur.

Kur'an-ı Kerim de Zariyat suresinin 20. ayetinde yer yüzünde insanlar işaretler olduğunu beyan ettikten sonra 21. ayette şöyle buyurur:

Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?

 

İnsanların tüm çaba ve faaliyetleri yaşamlarından daha fazla memnun olmak içindir ve kendi kendini tanıması bu yolun kısalmasına vesile olur. Bu yüzden semavi dinler ve özellikle İslam dini sürekli insanları kendilerini tanımaya teşvik etmiştir. İnsanın kendi kendini tanıması, yeteneklerini keşfettikten sonra onları ilerleme ve gelişme ve tekamüle erme yolunda kullanmasına sebep olur. Kuşkusuz kendi içindeki yetenekleri keşfeden insan yüce Allah, başkaları ve varlık alemi ile en iyi şekilde irtibat kurabilir.

 

İnsan kendi kendini tanıdıktan ve eşref-i mahluk olarak varlık aleminde hangi konumda olduğuna vakıf olduktan sonra atması gereken öncelikli adımı bir hedef belirlemektir.

Hedef belirlemek insanı şaşkınlıktan kurtarır. Bazen günler ve aylar geçer ve değerli ömrümüz hızla ilerler, fakat yaşamımızda hiç bir değişiklik olmaz. Kendi kendimize bu gün de geçti, ama yarın şöyle yaparız, böyle yaparız deriz, fakat yarın da gelir ve dündan daha da durgun ve verimsiz geçer. Günler gelip geçer, ama beklediğimiz o altın fırsat bir türlü gelmez ve bizler de bugün aslında dün beklediğimzi yarın olduğu gafleti ile yaşamımızı sürdürürüz.

 

Peki ama, gerçekten bunca tembelliğin ve müsamahakarlığın sebebi nedir?

Psikoloji uzmanları eğer her saba uykudan enerjik ve umut dolu uyanmıyorsanız bunun sebebi, yaşamımızda hedefsiz olmanız olduğunu belirtiyor. Aslında bu hedefsizlik ömrümüzün altın fırsatlarını bir bir heba ediyor. Bu konuda İmam Ali (sa) şöyle diyor:

Akıllı insan, batıl ve hedefsiz işlerden el çeken insandır.

Evet insan güdümlü bir mahluktur, çünkü varlık aleminin bir parçasıdır ve varlık alemi de güdümlüdür. Varlık alemini ve insanı yaratan Yüce Allah, kuşkusuz kutsal bir amaç gütmüştür. Dünyada hiç bir şey beyhude ve boş yaratılmamıştır. Varlık aleminin her zerresinde hedef, düzen, akıl ve düşünce göze çarpar ve varlık aleminin tek iradeli ve seçme hakkına sahip olan mahluku, yani insan, yüce Allah’ın hedefinde ve ilgisinde yer alır ve bu yüzden Allah’ın en üstün mahluku olan insan asla hedefsiz yaşamaması gerekir.

 

Gerçekte insan aklı geliştikçe daha çok güdümlü ve dehefli işlere yönelir ve beyhude ve batıl işlerden sakınır. Kur'an-ı Kerim mümin insanın bir özelliğini de boş ve beyhude işlerden sakınma şeklinde beyan ediyor. Müminun suresinin 3. Ayetinde müminlerin bir özelliği şöyle beyan ediyor:

Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;

İmam Ali (sa) de vecizelerinden birinde bu konuya eğiliyor ve şöyle buyuruyor:

Kim ki beyhude ve hedefsiz işlere yönelirse, aklı eksiktir.

O hazretten ayrıca şöyle buyurduğu nakledilir: akıllı insanın üç şeyden başka bir şey için adım atması caiz değildir. Bunlar maadın ıslah edeceği işler, geçimini sağlayacak işler ve helal lezzetler ve eğlencelerdir.

Dolaysıyla akılcı yaşamın şartı, doğru ve güdümlü yolu seçmek ve amaçsız ve beyhude işlerden sakınmaktır, çünkü bu durumda insanın maddi ve manevi sermayelerini kaybetmekten ve geri kalmaktan başka bir kazancı olamaz.

 

Fransız filozof Wolter şöyle diyor:

Yaşamımızda yüce hedefler belirlemeli ve yüksek ufuklara bakmalıyız, zira hedefsiz yaşamanın yorgunluktan başka getirisi yoktur.

Aslında şu sorulara verilecek cevaplar insanlara hedeflerini belirlemekte yardımcı olabilir. Örneğin ben kimim? Acaba kendimi gerçek bir insan veya sözü edilen eşref-i mahlukat olarak kabul ediyor muyum? Acaba kendi sağlığımı düşünüyor muyum ve bunun için bir planım var mıdır? Acaba mesleğimi seviyor muyum? Acaba ailemin fertleri ile iyi ve samimi ilişkilerim var mıdır? Bu soruların cevabı belki de yaşamımızın amaçlarını dikkatlice seçmemize yardımcı olabilir.

 

Hedef, gelecekte ulaşmak istediğimiz ideal durumdur. Eğer geleceğimizde durumumumuz kendimiz belirleyemezsek, o zaman dıştan ve çevreden bize dayatılan şartlara katlanmak zorunda kalırız. Oysa bu dayatılan şartlar bizim çıkarlarımız ve isteklerimizle uyumlu olmayabilir.

O zaman en iyi durum, hedefimizi kendimiz belirlemeli ve o yöne doğru ilerlemeliyiz.

Herkesin yaşamındaki hedefleri inançları ve görüşleri ile sıkı sıkıya bağlıdır. Bu yüzden bir dizi muğlak ve kuruntu düzeyinde hedeflerin üzerinde durmak yerine belli hedefler üzerinde odaklanmamız gerekir. Bu hedefler yaşamımızın yönünü ve varacağımız yeri belirler ve insana yaşamında özgüven, saik ve aşk kazandırır. Hedefler insanı yetenekleri ile içindeki sonsuz kapasitelerle tanıştırır.

 

Yaşamında hedefi olan insan bu hedefe ulaşmak için tüm çabalarını sarf eder ve ilerler ve hiç bir engel karşısında fazla direnemez. Hedefler gerçekçi olması gerekir. Gerçekçi hedefler kısa veya uzun vadede ulaşılabilecek hedeflerdir. Ancak gerçekçi olmayan hedefler de vardır ki onlara kuruntu deriz.

Hedefleri kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere üç kategoriye ayırmak mümkün. Aslında bu tür bir sıralama insanlara görev ve yükümlülüklerini belirlenen süre içerisinde yerine getirmeye zorlar.

Amaçları çeşitli alanlara da ayırmak mümkün. Örneğin meslektaşlarımızla ilişkileri düzeltmek, gelir seviyesini yükseltmek veya mesleğimizde ilerlemek de hedef olarak belirlenebilir.

Ailevi durumlarda eş seçimi, eş veya çocuklarla ilişkileri geliştirmek, manevi işlerle ilgilenmek veya özgüven duygumuzu geliştirmek de hedef olarak seçilebilir. Belli bir branşta eğitimimize devam etmek de hedefler arasında yer alabilir.

 

Hedefleri belirledikten sonra atılacak adım, hedefleri önceliklerine göre sıralamaktır. En başta sizin için daha fazla önem ve zaruret arz eden hedefleri ayırınız. İmam Ali (sa) bu konuda ilginç bir tavsiyede bulunuyor ve şöyle buyuruyor:

Kim ki önemli olmayan bir şeyle uğraşırsa, daha önemli olan şeyleri kaybeder.

Hedefleriniz hakkında başkaları ile de istişarelerde bulunun. İslam dini sürekli istişareye vurgu yapmıştır. Kuşkusuz bu istişare işin uzmanı ve sizin için yürek yakanlarla olmalıdır. İslam dini kötümser ve karamsar insanlarla istişare etmeyi tavsiye etmez, çünkü bu tür insanlar sizin hedefinizi öğrenince hemen bu hedefe ulaşma yolunu zorlaştırmaya başlar ve bu zümrenin yanlış analizleri bizi olumsuz etkiler.