Vahdet Haftası Özel - 4
İslam aleminin birlik ve dayanışmasının temel taşı rahmet peygamberi Hz. Muhammed -s- tarafından atıldı. Müslümanların Medine’ye hicreti üzerinden henüz beş ay geçmeden Allah Resulü -s- sahabeye şöyle buyurdu:
Allah yolunda ikişer kişi birbirinizle kardeş olun.
Böylece muhacir ve ensar olarak adlandırılan Mekke ve Medine Müslümanları ikişer ikişer kardeş oldular. Böylece İslami vahdet ve dayanışmanın ilk temel taşı Allah Resulü -s- tarafından atıldı ve İslami yüce değerler, kardeşlik ve vahdet, cahiliyenin içi boş, anlamsız ve saçma değerlerinin yerine geçti.
Evet, İslam Peygamberi -s- Kur'an'ı Kerim ayetlerine istinat ederek İslami toplumları ilahi sağlam ipe sarılmaya ve tefrikadan kaçınarak Allah tealaya kulluk gölgesinde tek ümmet olmaya davet etti; Müslümanlar da bu davetle birlik oldu. Kardeşlik bağları ile birleşen bu vahdetle beraber Müslüman toplumlar daha da güçlendi, öyle ki düşmanlara karşı zaferler ve fetihler kazanmaya başladı.
Allah Resulü -s- bu bilinçli uygulaması ile Müslümanların vahdeti onlara izzet ve iktidar kazandırdığını gösterdi. Bu, İslam ümmeti için, daha büyük hedeflere ve daha önemli maslahatlara kavuşmak üzere ufak tefek ihtilafları bir kenara bırakmaları ve sevgi, şefkat ve samimiyet ekseninde derin vahdet ve dayanışma içinde yaşamaları bağlamında büyük bir dersti.
Rebiülevvel ayı, rahmet ve nur peygamberi Hz. Muhammed’in -s- veladet ayıdır ve vahdet haftası da bu mutlu ayda yer almaktadır. İran İslam inkılabının büyük önderi İmam Humeyni -ks- Sünni ve Şii rivayetlerde yer alan hazretin doğum tarihleri arasında kalan günleri vahdet haftası olarak adlandırarak bu haftayı İslam ümmetinin gönül birlikteliği, kardeşliği ve vahdeti için bir fırsata çevirdi.
Rahmet peygamberi Hz. Muhammed -s- muhacirler ve ensarı kardeşlik misakı yapmaya davet ederek Müslümanların arasında gönül birlikteliği ve kardeşlik ruhunu geliştirdiği gibi, yüce ahlak ve eğitici davranışları ile Müslümanları cahilce sürtüşmelerden sakınmaya ve sabırlı davranıp aralarındaki vahdet temellerini güçlendirmeye ve önemsiz konuların onları vahdet gibi büyük bir ülküden uzaklaştırmasına müsaade etmemeye teşvik ediyor.
Allah Resulü -s- vahdet İslam ümmetine harikulade bir güç armağan edeceğini ve Müslümanları düşmanların en ağır fırtınalarına karşı sağlam bir set gibi koruyacağını çok iyi biliyordu.
Günümüzde İslam dünyası her zamankinden daha çok Allah Resulü’nün -s- vahdet konusunda has tutumunu ve davranışını okumaya ve gerçekçi bir şekilde yorumlamaya muhtaçtır. Bugün Yemen milleti yıllardır yıkıcı bir savaşın ateşinde yanmakta ve hâlâ S. Arabistan’ın düşmanlığından kurtulamadığı anlaşılmaktadır. Afganistan’da ise terör saldırıları ve Müslümanların toplu halde katliam haberleri artık sıradan haberler haline gelmiş, mazlum Afgan halkının göz yaşlarına adeta hiç bir merhem bulunmamıştır. Irak ve Suriye’de tekfirci IŞİD terör örgütünün işlediği cinayetlerin yara izleri hâlâ göze çarpmaya devam ediyor; yanan ve yıkılan evler, perişan olan kadınlar kızlar, yetim kalan çocuklar ve binlerce acı, hepsi mezhep ve ideoloji temelinde ihtilafların ürünüdür.
Hal böyleyken, acaba şimdi İslam dünyasının Allah Resulü’nün -s- açık öğretilerine ve Kur'an'ı Kerim’in aydın ayetlerine geri dönme ve tefrika ve şiddetten el çekme zamanı gelmemiş midir? Bu şartlarda nasıl Kur'an'ı Kerim’ın Hucurat suresinin 10. ayetinde Müslümanlar hangi ırktan ve kavimden olursa olsun birbiriyle kardeştir, gibi açık ve net buyrukları gözardı edilebilir? Acaba Müminun suresinin 52. ayetinde “Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının" ayeti gözardı edilebilir mi hiç?
Evet, Kur'an'ı Kerim tüm Müslümanları gönül birlikteliği ve vahdete davet ediyor ve sevgi, kardeşlik ve dostluk, İslam dinini benimsedikleri için yüce Allah tarafından onlara sunulan nimetler olduğunu ve Müslümanlar bu nimetlerin ve kardeşliğin değerini bilmeleri ve sıkı sıkıya ilahi ipe sarılmaları gerektiğini vurguluyor.
İslam düşmanları bu semavi din zuhur ettiği ilk günden itibaren Müslümanların arasında ihtilaf ve tefrika çıkarma peşinde olmuştur. Düşmanların en önemli sloganı “tefrika yarat, yönet”ten ibarettir. İslam düşmanları ta baştan günümüze dek hile, şike, sahtekarlık, rüşvet, yalan vaatler ve özellikle İslam ümmeti arasında sahte ve şiddet yanlısı tarikatlar kurarak Müslümanların arasında tefrika ateşini alevlendirmek ve aralarında savaş çıkarmakla şom hedeflerine ulaşmaya çalışmıştır. Düşmanların arasında İngiltere her zaman Müslüman toplumları birbirine düşürmekte başı çekmiştir. Bundan başka şimdilerde ise küresel siyonizm de İslam karşıtı kim varsa düşünce odalarına toplayarak İslam dinini ve Müslümanları yok etmek için planlar yapıyor. Bu zümre İslam dinine darbe vurmak için tefrika çıkarmayı temel silahları olarak kullanıyor. Dolayısıyla Müslümanlar da onlara karşı daha duyarlı ve daha basiretli olmaları gerekiyor.
Kuşkusuz Müslüman alimler ve düşünürler Müslümanların arasında vahdetin kurulması ve hakiki düşmanların tanıtılmasında oldukça etkili rol ifa eder. Müslüman alimlerin İslam dünyasının vahdetinde rolü çok önemli ve kader belirleyicidir; öyle ki İslami toplumların aydın bir geleceğe doğru ilerlemesine ve insani değerler açısından yücelmesine vesile olabilir. İslam alimleri Allah Resulü -s- gibi söz ve amelleri ile vahdetin en iyi öncüleri olabilir. İslam alimleri Müslümanları düşmanları tanımaya ve bilinçlenmeye ve basiretlerini geliştirmeye davet ederek bu bağlamda önemli rol ifa edebilir.
İslam dünyasının vahdetini her zaman en önemli meselelerden biri olduğunu vurgulayan İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei Müslümanları birbirinin inancına saygı göstermeye ve diğer mezheplerin inancına hakaret etmekten şiddetle sakınmaya davet ediyor.
Ayetullah Hamanei İslam dünyasının temel ihtiyacı vahdet olduğunu belirterek şöyle buyuruyor:
İslam dünyası bugün İslam ümmetinin düşmanı olan cepheyi tanımaya ihtiyacı vardır; düşmanlarımızı tanımalıyız; dostlarımızı tanımalıyız. Bazen bazı Müslümanların kendi dostlarına darbe vurmak için, kendi kardeşlerine darbe vurmak için kendi düşmanları ile birlik olduğuna şahit oluyoruz. Bu durum İslam ümmetini olumsuz etkiliyor, zayıf kılıyor. Bu durum basiretsizlikten kaynaklanıyor. Bugün İslam dünyası bu basirete ihtiyacı vardır; bu düşünceye ve bu tedbire ihtiyacı vardır. İslam dünyasının önemli ihtiyacı vahdettir.
Maalesef hem Şii ve hem Sünni mezheplerinde bazı ulema ve düşünürler yaptıkları konuşmalarıyla fitni ve ihtilaf ateşini daha da körüklüyor ve bilerek veya bilmeyerek İslam Peygamberi’nin -s- isteği ve Kur'an'ı Kerim’in vahdete vurgu yapan ayetlerinin aksine hareket ediyor ve sonuçta İslam ümmetine en kötü zulümleri reva görmüş oluyor.
Kuşkusuz İslam ümmetinde tefrika, kin ve nefret kokan hiç bir söz İslam Peygamberi’nin -s- sünneti ile bağdaşmaz ve Allah teala’nın Kur'an'ı Kerim’de kelamına aykırıdır.
Rahmet peygamberi Hz. Muhammed -s- tüm Müslümanları kardeş ilan ederek onlara hangi çağda olursa olsun, ortak kitap, ortak kıble, tek bir Kâbe ve son ilahi peygamber ekseninde büyük vahdet kurmayı ve İslami izzet ve ihtişamı sergilemelerini öğretti. Gerçi bugün sevgili peygamber efendimiz -s- aramızda değil, ama sünneti ve siyeri ve değerli vaatleri hâlâ aramızdadır ve kim hayatını o hazretin kriterlerine uygun düzenleyecek olursa hiç kuşkusuz tefrika ve ihtilaf değil, vahdet habercisi olacağı kesindir.
Evet, vahdet hafta Müslümanların Kur'an'ı Kerim ve İslam Peygamberi’nin -s- kıymetle siyeri ekseninde birlik ve dayanışmalarını takviye etmek için değerli bir fırsattır. Kuşkusuz Allah Resulü’nün -s- iyi düşüncesi, güzel ahlakı, adalete dayalı hükümleri ve hak sözü İslam ümmeti arasında ihya olursa, bu ümmet hiç bir zaman ihtilaflara sürüklenmez ve düşmanlar da tefrikacı emellerine ulaşmaz.