Mayıs 27, 2018 19:55 Europe/Istanbul

Şefaat sözcük anlamında bir şeyle çift olmak veya bir şeye eklenmek ve yan yana yer almaktır.

Şefaat tabir olarak zafiyetleri ve eksikleri daha büyük bir güce bağlanarak gidermektir. Nitekim evliyaların şefaat etmesi sayesinde insanların eksikleri ve kusurları telafi edilir ve kemale ermeleri sağlanır.

Aslında her eksik mahluk daha mükemmel bir mahlukla bağlantı kurarak kemale ermeye çalışır ve bu özellik akla ve düşünceye uygundur. Doğal olarak ne zaman insanlar herhangi bir alanda ihtiyaç hissettikleri zaman daha fazla yeteneklere ve imkanlara sahip olanlardan yardım talep eder.

 

Şefaat meselesi, Kur'an'ı Kerim ayetlerinde ve rivayetlerde işaret edilen amellerden biridir. şefaat İslamî mezheplerin arasında benimsenen bir konudur ve genelde İslam alimleri ve bilgileri kıyamet gününde İslam Peygamberi’nin –s– şefaatini benimsemiştir, gerçi şefaat meselesinin bazı detayları hakkında görüş ayrılıkları da vardır.

Ancak sapkın Vahabi tarikatı Kur'an'ı Kerim ayetlerini yüzeysel ve eksik algılayarak evliyadan şefaat talebinde bulunmayı reddediyor ve bu ilkeye inananları da müşrik ve kafir ilan ediyor.

 

Her insan fıtri olarak varlık alemini yaratanla irtibat kurmak ve fazilet ve kemal elde etmek ister, fakat maddi varlığı ve nefsani istekleri ve hevesleri buna engel olur ve bu yüzden ona ideal kemale ermek için yardımcı olacak bir aracı arar. Şefaat gerçekte ilahi katta aracı olmaktır ve bunu yapan insanların her biri başlı başına ilahi rahmet ve lütuf ve feyzin kanalı sayılır.

 

Genelde şefaat mevzusu şu ki kıyamet gününde evliyalar şefaati hakeden bazı hatakar insanlar için şefaat talebinde bulunuyor ve onları cehennem azabından kurtarıyor. Şefaatte yüce Allah katında yüksek mevkii bulunan seçkin bir insan Allah tealadan bir başkasının günahını bağışlamasını veya manevi açıdan derecesini yükseltmesini istiyor.

Ahmet bin Hanbel İslam Peygamberi’nin –s– şöyle buyurduğunu naklediyor: bana beş şey verildi ki benden önce hiç bir kula verilmedi. Hadisin sonunda şöyle deniliyor: ve bana şefaat verildi, o zaman ben de onu kendi ümmetim için sakladım.

 

İslam dininde şefaat başlı başın insanlara umut vermek ve ıslah olmasında etkili bir etkendir. Her insan yaşamında hata yapabilir. Bu tür durumlarda yollar hataları telafi ve ıslah etmek için asla kapalı değil, tam tersine açıktır. Gerçekte her insan için kendini ıslah etme ve sağlıklı ve temiz bir yaşama geri dönme imkanı bulunmalıdır. Buna göre şefaat hatakar ve günahkar insanın geri dönmesinin aracıdır ve bir suç işlediğinde hüsrana uğramaz ve yaşamını heba etmez.

 

Hakkında şefaat talep edilen kimse, uygunsuz ve cezayı hakeden bir durumdan kurtulmak için bazı şartları oluşturmaya çalışır. Böyle bir insan kendisi hakkında şefaatte bulunan kimse ile irtibat kurarak bağışlanmayı hakedecek daha şayeste bir konuma gelmeye çalışır. Bu durumda hakkında şefaat talep edilen insan yüce Allah’ın izniyle bağışlanabilir. Enbiya suresinin 28. Ayeti şöyle buyurur:

Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!

Bunun anlamı, şefaat edenlerin herkes için şefaatte bulunmadıklarıdır ve ancak Allah’ın hoşnut olduğu ve şefaat edilmelerine izin verdiği kişilerin hakkında şefaatte bulunur.

 

Bazıları şefaat yüzünden insanlar günah ve  hata işlemeye teşvik olabileceğini zannedebilir. Bu konuya açıklık getirmek için bir öğrenciyi düşünün. Bu öğrenci eğitim yılı boyunca bilimsel ilerleme yolunda çaba harcamamış veya çaba harcamaya rağmen istediği sonuca ulaşamamış, fakat yıl sonu sınavları yaklaşınca geçmişteki eksikliklerini tamamlamaya karar vermiş ve bu yüzden yeniden çaba harcamaya başlamıştır. Şefaat de bunun gibi bir hatayı yeniden gözden geçirmek ve telafi etme fırsatıdır. Şefaate umut bağlayan günahkar insan çaba harcamaktan el çekmez, bilakis çaba harcayarak şefaate layık olmaya çalışır.

 

Ayetullah Mekarim Şirazi şefaat hakkında şöyle yazıyor:

Şefaat ne günaha teşviktir ne de günah işlemeye yeşil ışık yakmaktır, ne de geri kalmışlığın etkeni ve ne de günümüz toplumlarında olduğu gibi torpil yapmaktır. Şefaat çeşitli açılardan müspet ve yapıcı tesirleri olan terbiye ile ilgili bir meseledir. Bir çok durumda nefsani heva ve heves önemli günahların işlenmesine sebebiyet verir ve bunun ardından günah işleyen insanların psikolojisine hüsran duygusu hakim olur. Bu hüsran duygusu onları daha fazla günah bulaşmaya sürükler, oysa evliyaların şefaatine umut bağlamak bu insanlara hemen şu noktadan hatadan el çekmelerini ve kendilerini ıslah etmeyi ve bu durumda geçmişteki hataları iyi ve pak insanlarca şefaat edilebileceğini müjdeler. Dolaysıyla şefaat insanı ıslah olmaya ve günahlarını durdurmaya ümitvar eder. Öte yandan şefaate umut bağlayan insan, hakkında şefaatte bulunanların rızasını kazanmaya çalışır ve ayrıca ardındaki köprüleri yıkmaz ve Allah ve peygamber -s- ve imamlarla irtibatını koparmaz ve geriye dönüş yolunu açık tutmaya çalışır. Tüm bu etkenler hatakar insanı terbiye etmekte etkilidir ve yavaş yavaş günahkar insanların arasından sıyrılmasına yardımcı olur ve şeytanın tuzağına düşmesini engeller.

 

Müşrikler İslam Peygamberi -s- döneminde taptıkları putların onlar için Allah katında şefaatte bulunabileceğini zannediyordu. Ancak Kur'an'ı Kerim müşrikleri hem ibadette şirkleri yüzünden  ve hem de putların şefaatine inandıkları için tenkit ediyor. Kur'an'ı Kerim Yunus suresinin 18. Ayetinde her iki durumda işaret ederek şöyle buyuruyor:

Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir."

Kur'an'ı Kerim putları şefaat edebilen nesneler bilen müşriklerin batıl inancını reddediyor ve şefaat ancak Allah tealaya özgü olduğunu ve ancak Allah tealanın izin verdikleri insanları şefaat talebinde bulunabileceklerini vurguluyor.

 

Gerçekte şefaatte bulunan bir insana tevessül eden insan kendi gücünü onun gücü ile birleştiriyor ve böylece kemale ermeye çalışıyor. Gerçi şefaat şefaati talep eden insanda bunun için gerekli zemin ve yetenek bulunduğu takdirde etkili olabiliyor.

Kuşkusuz şefaat meselesi de belli kurallara tabidir. Yani şefaat eden ve şefaati istenen kimselerin bazı şartları olması gerekiyor. Şefaat edenlerin şefaatinin kapsamına giren insanların doğru fikri ve inancı olması fakat pratikte bazı hatalara düşmüş olması gerekiyor. Öte yandan hiç kimse Allah tealanın izni olmadan ve başına buyruk başkası hakkında şefaatte bulunamaz. Kıyamet gününde ancak yüce Allah’ın izin verdiği insanlar şefaatte bulunabilir. Bu konuda Kur'an'ı Kerim şöyle buyuruyor:

O gün Rahmân (olan Allah)'ın nezdinde söz ve izin alandan başkalarının şefâata güçleri yetmeyecektir.

 

Kum dini ilimler merkezinin seçkin hocalarından Ayetullah Subhani şefaatten yararlanabilmek için iki şartın gerekli olduğunu belirtiyor ve şöyle diyor: ilk şart, insanın Allah ile iman ilişkisinin kesilmemiş olmasıdır, yani insan Allah’a iman etmeli ve müşrik olmamalıdır. Eğer insanın Allah ile iman ilişkisi kesilmişse, hakkında en ufak şefaat söz konusu olamaz. Şefaatin ikinci şartı ise insanın peygamber ve masum imamla ruhi ilişkisi kesilmemiş olmasıdır. Eğer insan irtibatını fikri açıdan kesmişse veya davranışları peygamber ve imamın davranışlarına asla benzemeyecek kadar günaha batmışsa şefaat edilme liyakatını kaybeder.

 

Şefaatin bir tesiri, insanın kalbinde Allah’ın lütuf ve affına umut duygusunu canlı tutar. Allah’ın şefaat ve rahmetine ümitvar olan insan davranışları üzerinde daha fazla düşünür ve din ve ahlakın belirlediği kırmızı çizgileri aşmaz, zira bu durumda ilahi kata yakın olan insanların şefaatinden mahrum kalacağını bilir.

Özetle şefaat insanı insan eden bir anlayıştır ve insanları günahın orta yolunda geri getirebilir ve ümitsizliğe kapılarak fesat bataklığına batmasına mani olur.