Temmuz 21, 2018 22:13 Europe/Istanbul

Sohbetimizin üçüncü bölümünde, Yemen ve Babül Mendep Boğazının stratejik önemini ele almak istiyoruz.

Geçen bölümde değindiğimiz gibi Ali Abdullah Salih diktatörlüğünden geriye kalan Mansur Hadi, 21 Şubat 2012'de Suudi Rejimi'nin himayesiyle yasa dışı ve göstermelik bir seçim düzenleyerek kendisini Yemen cumhurbaşkanı olarak ilan etti. Bu seçimlerin, Yemen Anayasasının seçimlerin sadece bir aday olduğu takdirde geçerli sayılmayacağı 108. Maddesine uymamasından dolayı Yemen halkı da bu seçimlere karşı çıktı. Yemen devrimci ve sivil grupları, cumhurbaşkanlığı seçimlerini,tek adaylı olması ve rekabetsiz bir ortamda, yabancıların müdahalesiyle yapıldığı nedeniyle boykot etti. Ama Suudi Arabistan ve sözde Arap dünyasının arabulucusu olan Fars Körfezi İşbirliği Konseyi'nin müdahaleleriyle Mansur Hadi'nin 2012'den 2014'e kadar iki yıllık bir süre için geçici cumhurbaşkanı kalması ve 2015 yılında yeni bir seçim kararı verildi. 

 

Milli diyalogların sürdürüldüğü bir dönemde, Mansur Hadi'nin geçici cumhurbaşkanlığının sonuna yaklaşırken Suudi Arabistan planları çerçevesinde aniden 21 Şubat 2015'te istifa etmesi Yemen'in siyasi krizini daha da derinleştirdi. Mansur Hadi bu istifasından sonra ilk olarak San'a'ya ve daha sonra Umman'a gitti. Bir süre orada kaldıktan sonra Suudi Arabistan'a giderek yeniden siyasi gücü elde etmek için Suudi Arabistan'dan yardım istedi. Böylece 2011'den başlayan siyasi değişim ve geçiş süreci, 2015 yılının başlarında Mansur Hadi'nin sorumsuzca istifa etmesiyle beraber sona ermiş oldu. Bunun sonucunda, 25 Mart 2015 tarihinde Suudi Arabistan elebaşılığında kimi Arap ülkelerinden oluşan koalisyon oluştu ve uluslararası kuralları ihlal ederek Kararlılık Fırtınası Operasyonu çerçevesinde Yemen'e hava saldırılarını başlattı.

 

Suudi Arabistan'ın Yemen'e askeri müdahalesine, Suudi Arabistan savaş uçakları, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Bahreyn, Fas, Mısır, Ürdün ve Sudan katıldı. Somali ise askeri üslerinin bu koalisyon tarafından kullanılmasına izin verdi. Yemen'e yapılan bu saldırılardan üç yıl geçmesine rağmen, saldıran ülkeler amaçlarına ulaşmayarak büyük bir yıkıma sebep oldular. 4 Aralık 2017 yılında, Yemen'in bir önceki cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih, şüpheli bir şekilde katledildi.

Bunun sonucunda Ali Abdullah Salih'e bağlı olan güçler ve Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap koalisyonu ile savaş halinde olan Ensarullah halk güçleri arasında çatışmalar başlamış oldu. Suudi Arabistan elebaşlığındaki Arap koalisyonu, San'a'da yaşanan, Ali Abdullah Salih yandaşları ve Ensarullah güçleri arasındaki bu çatışmaları himaye ederek Salih yandaşlarının arkasında duracağını vurguladı.

 

Çok kısa bir süre sonra, San'a'da Ali Abdullah Salih ve Ensarullah güçleri arasındaki çatışmalara sebebiyet veren olayın, Riyad danışmanlığıyla Birleşik Arap Emirlikleri planı çerçevesinde yapıldığı ortaya çıktı. Bu planın amacı ise Suudilerin Yemen savaşı bataklığından bir çıkış yolu bulmasıydı. Kimi kaynaklara göre, Ali Abdullah Salih, Suudi Arabistan öncülüğünde oluşan Arap koalisyonu tarafından ve aslında Birleşik Arap Emirliklerine ait savaş uçaklarının bombardımanı sonucunda öldürüldü. Bundan amaç ise daha önce Birleşik Arap Emirliklerinde Yemen büyükelçisi olarak görev yapan Ali Abdullah Salih’in oğlu Ahmed'i onun yerine getirmekti. 

 

Bu konuyla ilgili, Yemen Yüksek Siyasi Şurası basın danışmanı Ahmed el-Hubeyşi, Ali Abdullah Salih'in Birleşik Arap Emirlikleri kontrolünde olan hava sahasından saldıran uçaklarla öldürüldüğünü bildirdi. Suudi Rejimi ve Birleşik Arap Emirlikleri, Ali Abdullah Salih'in öldürülmesiyle, Yemen'in her köşesinde yeni çatışmaların başlamasına sebep olarak, insani yardım kuruluşların işinin de tamamen durdurulmasına sebep oldular.

 

Suudi Arabistan'ın bu askeri müdahaleden amacı, Yemen'de kendine bağlı ve köle bir hükümetin gücü elinde bulundurmasıyla devamlı bir şekilde Yemen'de hâkimiyetini sürdürmekti. Yemen'in Suudi Arabistan'ın güvenlik stratejisindeki büyük payı, Ali Abdullah Salih'e karşı protestoların başlaması ve halkın ayaklanmasıyla, Riyad'ın hemen işe koyulmasına sebep oldu. Bu süreçte Suudiler, sözde geçiş sürecini gerçekleştirerek, Suudi boyunduruğu altındaki Yemen siyasi sisteminin altyapısını ve çerçevesini korumaya çalıştılar. Hâlbuki Suudi Arabistan kendisini siyasi değişim ve reformun yandaşı olarak tanıtıyordu. Suudi Arabistan'a bağlı grupların, gücü ellerinde tutmaları ve Ensarullah gibi halk gruplarının siyasi güce sahip olmasının önlenmesi, Suudi Arabistan'ın stratejik hedeflerinden sayılırdı.

 

Suudi Arabistan'ın siyasetleri çerçevesinde, kendini hala Yemen'in cumhurbaşkanı olarak tanıtan Mansur Hadi, Aden gibi stratejik bir şehre kaçıp, paralel bir hükümet kurmaya çalışarak, Suudi Arabistan ve Fars Körfezi İşbirliği Konseyi'nden Yemen'e askeri müdahalede bulunmasını istedi. Ama Ensarullah halk güçlerinin Aden'de konuşlandırılmasıyla birlikte, Mansur Hadi ve onun yandaşlarının bu şehirdeki mevkii ciddi bir şekilde güç kaybetti. Suudi Arabistan ise bu güç kaybını telafi etmek için, Yemen halkına saldırmaya devam etmektedir. Suudi Arabistan'ın Yemen'e saldırmasıyla beraber, Mansur Hadi yandaşları ve halk güçleri arasındaki çatışmalar devam etti. Ama halk güçlerinin azmi, iradesi ve direnişi, Suudi Arabistan'ın askeri teçhizat üstünlüğünü boşa çıkararak Suudi Arabistan ve ortaklarının her türlü desteğini arkasında gören Mansur Hadi yandaşlarının önemli bir başarı elde etmesine de müsaade etmedi.

 

Bütün bunlara rağmen unutmamak gerekir ki, Suudi Arabistan'ın Yemen'e saldırmaktan asıl amacı, Yemen'in jeopolitik ve stratejik konumundan yararlanmasıydı. Arap Yarımadasının güneyinde yer alan Yemen, Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nde de önemli ve uzun su sınırlarına sahip. Yemen'in stratejik konumu, Afrika Boynuzu'na güney ve batı sınırları sayesinde hâkim olması ve Sokotra adasına da sahip olması Yemen'i çok önemli ve cazip bir ülke haline getirmiştir. Ayrıca Yemen'in, uluslararası taşımacılık ve dünya enerjisi koridoru olan Babül Mendep Boğazına hâkim olması bu ülkenin önemini kat kat artırmaktadır. Aslında Süveyş Kanalı'ndan geçen her gemi, ilk önce Babül Mendep Boğazı'ndan geçmesi gerekiyor. Buna göre, Süveyş Kanalı ne kadar önem taşıyorsa, Babül Mendep Boğazı da o kadar önem taşımaktadır.

 

Babül Mendep Boğazı'nın önemi, 2014 yılında ABD Enerji Verileri Kurumu tarafından verilen raporda şöyle anlatılmıştır: "Babül Mendep Boğazı, Ortadoğu ve Afrika Boynuzu arasında yer alan çok stratejik bir koridordur. Yemen, Eritre ve Cibuti ülkelerinin arasında yer alan bu boğaz, Akdeniz ve Hint Okyanusu'nu birbirine bağlayan stratejik bir boğazdır. Babül Mendep, ayrıca Kızıldenizi, Aden Körfezine ve oradan Arap Denizin'e bağlamaktadır. Süveyş Kanalı'ndan geçen Fars Körfezi ülkelerinin ihracatlarının büyük bölümü ve ayrıca Sumed enerji hattı da Babül Mendep'ten geçmektedir. Bu boğazın kapatılması, Fars Körfezi petrol tankerlerinin Süveyş Kanalı'na ulaşmalarına engel olmasının yansıra, Sumed enerji hattının da kesilmesine sebep olabilir. Bunun sonucunda da bu deniz yollarının Afrika kıtasının ta güneyine kadar uzamasına sebep olarak masrafların artmasına ve zaman kaybına sebebiyet verecektir."

 

Babül Mendep Boğazı, askeri denklemlerde de önemli bir yere sahiptir. Örneğin 1973 yılında, Siyonist Rejim ve Suriye ve Mısır'ın arasındaki savaş döneminde, Yemen Arap Cumhuriyeti, Mısırlılarla koordineli bir şekilde Siyonist Rejim'e ait silah gemilerinin Babül Mendep Boğazı'ndan geçmelerine müsaade etmedi. Yemen'in bu girişimi, Siyonist Rejim'in deniz kuvvetlerinden yararlanarak Kızıldeniz vasıtasıyla Mısır’a daha fazla zarar vermesini büyük oranda engelledi. Amerika- Siyonist Rejim ve Suudi Arabistan bu gibi bir geçmişi göz önünde tutarak, ciddi bir şekilde Yemen'deki Husiler ve Ensarullah güçlerinin kazanmasından endişe duymaktadırlar. Çünkü Yemen ve Babül Mendep Boğazı'nın halk güçleri tarafından kontrol altına alınması, Siyonist Rejimin Hint Okyanusu'na Kızıldeniz aracılığıyla olan irtibatını keserek Siyonist Rejimin denizaltılarının İran'ı tehdit etmek amacıyla girdiği Fars Körfezi irtibatını da kesmiş olacaktır. Bu nedenlerden dolayı, Yemen'in Suudi Arabistan'a bağlı gruplar tarafından yönetilmesi konusu, Siyonist  Rejim elebaşı Binyamin Netanyahu ve Amerika Kongresi üyeleri arasında 3 Mart 2015'te yapılan diyalogların eksenini oluşturdu.

 

Yemen ayrıca dünyanın doğusu ve batısı arasındaki deniz yolları bakımından da stratejik önem arz etmektedir. Nitekim Washington askeri yetkilileri, kendi emperyalist amaçları doğrultusunda, her zaman Yemen'in deniz taşımacılığında ne kadar stratejik öneme sahip olduğuna ve bundan dolayı bu bölgenin güvenliğinin ABD tarafından sağlanmasına vurgu yapmışlardır.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanı, General Norman Schwarzkopf ABD Senatosu'na sunduğu raporda şöyle diyor: " Kuzeyde, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı, güneyde ise Babül Mendep Boğazı, Avrupa Koalisyonları ve Pasifik Okyanusu arasındaki taşımacılık ve denizciliğin şah damarıdır. ABD Merkez Kuvvetlerinin büyük bir bölümünün denizde kullanılmaları yüzünden, bu kadar stratejik bir boğazın güvenliğini sağlamak her türlü askeri faaliyet için kilit rol oynamaktadır. "

Ayrıca Suudi Arabistan şehirlerinden olan, Yanbu  ve Cidde gibi kentlerin ve Kızıldeniz sahillerinde yer alan birçok şehrin ticari ve turistik gelişimi de Babül Mendep Boğazı'nın durumuna bağlıdır. İşte tam da bu sebepten dolayı, Amerika, Siyonist Rejim ve Suudi Arabistan, Babül Mendep Boğaz'ını ellerinde tutmak istiyor.