Şubat 05, 2019 08:27 Europe/Istanbul

Ülkelerin ekonomik kalkınma stratejileri gözden geçirildiğinde, ekonomiyi güçlendirmek ve milli üretimi takviye etmek, gelişmekte olan bazı ülkelerde uygulandığını ve bazı olumlu sonuçları da beraberinde getirdiğini gösteriyor.

Günümüzde uygun ve ideal iktisadi durumu belirlemek ve beyan etmek için en önemli kriter, mevzu bahis ülkede mali istikrar ve sürekliliğin var olup olmamasıdır. Gerçekte istikrardan sürekliliğe ulaşmak mümkün.

İstikrar kuşkusuz direniş ekonomisi çerçevesinde elde edilir. Bu hedefe ulaşabilmek için ise sürdürülebilir üretimin kurulması, dış ticarette ve mali ve döviz alanlarında istikrar ve milli para biriminin takviye edilmesi şarttır.

Gelişmekte olan ülkelerde teorik ve pratik araştırmaların bulguları, mali kalkınma için mali istikrarın gerekli şart olduğunu, fakat yeterli olmadığını gösteriyor.  Başta bankalar olmak üzere mali kurumların maruz kalabildikleri zararlar ve ayrıca bu tür kurumların öz itibarı ile kırılgan olmaları yüzünden mali istikrarı kontrol altında tutabilmek daimi bakım gerektiren bir konudur.

Son yıllarda çeşitli ülkelerde ve uluslararası piyasalarda bazı mali krizler patlak verdi. Bu krizler ülkelerin ekonomileri üzerinde yıkıcı tesirleri oldu. Örneğin doğu Asya ülkelerinde yaşanan mali kriz veya Avrupa kıtasında yaşanan mali kriz bu ülkelerin üretim ve ekonomileri üzerinde olumsuz tesiri oldu.

İran ekonomisi de son yıllarda bazı krizleri ve bir takım yetersizlikleri tecrübe etti, fakat krize ve yaptırımların baskılarına rağmen mali krizlerin vuku bulmasını önledi ve sahip olduğu çeşitli kapasiteleri harekete geçirerek iktisadi istikrarsızlığın, siyasi istikrarsızlığa dönüşmesine müsaade etmedi.

Mali krizlerin çok yıkıcı tesirlerine bakıldığında, esas meselenin bu krizlerin yayılmasını engellemek olduğu anlaşılıyor. Bu bağlamda krizlerin patlak verme ihtimalini azaltabilecek siyasetlerin tepsit edilmesi önemli öncelik arzediyor. Bu politikalara ithalatın kontrol altına alınması, iç üretime destek verilmesi, istihdam alanlarının takviye edilmesi, kaçakçılıkla etkili biçimde mücadele edilmesi, nakit paranın kontrol altına alınması, dolara olan bağımlılığın azaltılması ve başka muteber dövizlerden yararlanması gibi durumları örnek vermek mümkün.

Deneyimler, ekonomileri sürdürülebilir olmayan ülkelerin uluslararası iktisadi güçlerin karşısında şiddetle kırılgan konumda yer aldıklarını gösteriyor. Aslında iktisadi tehditler askeri tehditler kadar yıkıcı olma bakımından etkilidir ve iktisadi zararların komplike olmalarına göre ve yine ülkelerin kırılganlık derecesine uygun olarak bu ülkelerin milli güvenliğini hedef alabilir. Bu yüzden iktisadi güvenlik, ekonomiyi iktisadi ani şoklara karşı dirençli hale getirmeye, ürünlerin kıtlığı durumu gibi zorlu şartlarda esnek olmaya, yaptırım veya üretim yokluğu veya arzın kesilmesi gibi çeşitli sebeplerden ötürü piyasada ürünlerin azalmasına karşı hazırlıklı olmaya bağlı olduğu gibi temel ürünlerin karşılanmasında yerli bilim ve teknolojiye dayanmaya bağlıdır.

Gerçekte biraz önce ifade edilen durumlardan kaynaklanan zararlar halk arasında hoşnutsuzluğa, enflasyon, işsizlik ve ekonomik durgunluğa yol açabilir ve sonuçta bu konuların her biri birer tehdit olarak karşımıza çıkabilir. Ekonomide direniş gücünü arttırmanın etkili yollarından biri ise iktisadi dayanışmayı takviye etmektir. Bu bağlamda İran İslam Cumhuriyeti geçmişe kıyasla çeşitli ülkelerle çok iyi bir iktisadi teamül içinde olduğu belirtilmelidir.

İran ihracatı güvence altına alma fonu Başkanı Seyyid Kemal Seyyid Ali bu konuda şöyle diyor: Bizim ticaretimiz bölgede izlenen politikalardan etkilenir. Bu yüzden bölgede komşu ülkelerin piyasalarında gerekli olan dayanışmaya kavuşmamız gerekir. eğer bu dayanışmayı yakalayabilirsek, kuşkusuz ülkemizin yüksek iktisadi kapasitesi ve ayrıca enerji, sanayi ürünleri vesaire alanlarda yüksek potansiyelimiz sayesinde ihracatımız için çok iyi piyasaları oluşturabiliriz.

Bu doğrultuda son dönemde yaşanan iyi gelişmelerden biri ise, İran’ın ihracatı ithalatı ile dengeli hale gelmiş olmasıdır. Veriler, İran İslam Cumhuriyeti geçen sene 42 milyar dolar petrol dışı ürünlerin ihracatına karşı 41 milyar dolar petrol dışı ithalatı olduğunu gösteriyor. Bu veriler petrol dışı ürünlerin üretilmesi ile ekonomi çarkını çevirmenin mümkün olduğunu gösteriyor.

Günümüzde Türkiye, Güney Kore ve benzeri ülkeler petrol ülkeleri olan ülkelerden çok daha hızlı bir şekilde uluslararası ekonomide rekabet edebilecek güce kavuşmuştur. Zira petrol ülkelerinde üretim pek fazla değildir ve bazılarında hatta yapılan üretim de petrole bağımlıdır.

Bugün petrol fiyatların düşmesi ile birlikte petrol ülkeleri döviz rezervlerinin büyük bir bölümünü harcamak zorunda kalıyor veya milli para birimleri değer kaybına uğruyor. Bu durum bir ülkenin petrol gibi bir tek ürüne bağımlı olmasının ne denli olumsuzlukları olduğunu ortaya koyuyor.