Mayıs 10, 2019 15:23 Europe/Istanbul

Bugünkü programımızda Allah’ın emrinin yerine getirilmesinde ve seçilmiş ilahi insan Hz. Musa as’ın korunması ve bakılmasında ölümsüz bir destan yazan, büyük ve takdire şayan kadını konu edineceğiz.

Hz. Musa as’ın hayatı, hak ve batıl arasındaki karşılaşma ve çatışmasının bariz bir örneğini teşkil eder. Bu hayatın her merhalesinde ise kadınların ciddi varlığı söz konusudur. Geçen bölümde Asiye ile konuşmamızın devamında şimdi de Hz. Musa as’ın annesinin hikayesini sizlere anlatmaya çalışacağız.

Hz. Musa as, Beni İsrail peygamberlerinden olup Mısır Padişah’ı Firavun ile çağdaştı. Firavun kendi döneminin en asi padişahlarından olup halk karşısında kendini tanrı olarak tanıtıyordu. Kuran-ı Kerim’in Kasas Suresinin 4’üncü ayetinde bu konu ile ilgili şu ifadeler yer almaktadır:”  Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı.”

Bu ayeti şerifenin içeriğinden anlaşılacağı üzere Mısır’da Firavun’un emri ile Beni İsrail’den doğan her erkek çocuğu boğazlanıyordu. Firavun’un bu zalim emri gördüğü rüyadan kaynaklanıyordu.

Rivayetlere göre Mısır diyarının asi padişahı Firavun, sarayının terasında dolaştığı sırada birden bire şöyle bağırmaya başlar:” Rüya yorumcuları ve bilim  adamlarının buraya gelmesini emredin.” Bir kaç kişi hızlı bir şekilde onun yanına geldiler. Onun karşısında diz çöküp secde ettiler. Firavun şöyle devam etti:”Beytül Mukkaddes’ten bir ateşin yükselip Mısır’ı içine aldığını gördüm. Ateşin alazları arasında ise bizim ırkdaşlarımız yandılar ancak Beni İsrail’e bir zarar gelmedi. Bu rüyanın yorumu nedir?”

Rüya yorumcuları bakışıp korkudan kekelemeye başladılar. Firavun şöyle sordu:”Neler oluyor? Neden susuyorsunuz?” Yorumcular şöyle cevap verdiler:” Bu rüyanın anlamı, Beni İsrail’de sizin tahtınızı tacınızı yok edecek bir erkek çocuğun doğacağıdır.” Firavun bunu duyunca yaralı bir yılan gibi kıvırılıp büzülerek şöyle dedi:” Hiçbir oğlanı sağ bırakmayacağım.  Beni İsrail kadınlarını gözetim altına alın. Doğan bütün erkek çocukları oracıkta öldürün. Sadece kızlar hayatta kalabilir.”  Bu emrin yerine getirildiği dönemde Beni İsrail arasında korku ve dehşet, kaygı ve keder hüküm sürmekteydi. Erkek çocuklar acımasız bir şekilde öldürülüyordu. Zulüm ise Beni İsrail’e gölge salmıştı.

Ancak Firavun’un bütün önlemleri ve çare aramalarına rağmen İlahi meşietten dolayı Musa olan bu erkek çocuk dünyaya geldi ve hayatta kaldı.

Hz. Musa as ve Hz. Harun as’ın annesi için birçok ad söylenmiştir. Ancak bunlar arasından en tanınmışının Yokebed(Yohebed) olduğu söylenmektedir. Ümran’ın eşi Yokebed, doğum sancısını hissettiği bir sırada Firavun’un tağuti düzeninin erkek çocukların öldürülmesi emerinden dolayı olası tehlikeden korunmak için kendini Allah’a emanet edip eve bir ebe çağırdı. Musa doğduktan hemen sonra ebe onun alnında bir ışık görerek yüreğinde Musa’nın dostluğu ve muhabbetini hissetti. Bu yüzden bu konuyu hiç kimse ile paylaşmamaya ve bu çocuğun doğumunu kimseye bildirmeyip gizli tutmaya karar verdi.

Ancak tehlikeli durum hala atlatılmış değildi ve hala Hz. Musa’nın öldürülme ihtimali vardı. Firavun’un güvenlik memurları ise aramalarına devam ettiği bir sırada annenin yüreği de çocuğunun kaderinden dolayı kaygı ile dolu idi. İşte böyle bir kaygılı dönemde ona şöyle bir ilham geldi:”  Mûsâ’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız” diye ilham ettik.”

Yokebed bu ilhamı aldıktan sonra marangoz yanına gidip bir sepet yapmasını sipariş etti. Sepet hazırlandığında onu alıp dikkat ile eve getiren Yokebed, yüce Allah’a duyduğu güven hissi ile dolu kalbi ile çocuğunu sepetin içine bıraktı. Kapağını sıkıca kapatıp Nil nehrinin  asi dalgalarına bıraktı. Nehrin dalgaları Musa as’ın bulunduğu sepeti Firavun’un sarayına götürdü!

Nil Nehrinin kıyısında oturan Firavun ve eşi Asiye’nin gözü birden bire Musa’nın bulunduğu sepete takıldı. Firavun sepetin sudan alınmasını ve yanına getirilmesini emretti. Sepetin kapağı açıldığında ise güzel yüzlü bir çocuk göründü. Allahu Teala bu nur yüzlü çocuğun aşkını Asiye’nin yüreğine aşıladı. Asiye ise Firavun’a şöyle dedi:” Bu çocuk ben ve senin sevinç kaynağımız oldu. Onu öldürme. Olur da bize faydası dokunur . Hatta onu çocuk da edinebiliriz!

Yokebed Musa’yı Nile bıraktığı andan beri kızından adım adım sepeti takip etmesini ve akıbetinin ne olduğunu gözlemlemesini istemişti. Musa’nın kız kardeşi zor durumlar yaşayarak tanınmamaya çalışmakla birlikte kendini Firavun sarayına kadar ulaştırdı. Bu sırada Firavun sarayında görevli olanların Musa için bir dadı aradığını anladı. Musa hiçbir kadının sütünü emmiyordu. Bu durumu gözlemleyen Musa’nın kız kardeşi kendini tanıtmadan şöyle dedi:” Size hiçbir çocuğun sütünü reddetmediği bir kadın için kılavuzluk etmemi ister misiniz?”

Firavun’un eşi, böyle bir şahısı meraklı bir şekilde aradığından dolayı bu kadının hemen Firavun sarayına getirilmesini istedi. Yokebed saraya geldi. Yolun ortasında ise Allah’ın hikmetinin nasıl gerçekleştiğini düşünüyordu. Saraya girdiğinde, Firavun’un korkusundan Nil Nehrine bıraktığı çocuğunu görünce gözlerinde sevinç ışığı göründü ve Allah’ı hamd etti. Sanki annesinin kokusunu alan çocuk da annenin kucağında huzur buldu ve sütünü emmeye başladı. Kasas suresinin 13’üncü ayetinde bu konu ile ilgili şöyle anlatılmaktadır:  “Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin, Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilsin diye onu anasına geri döndürdük. Fakat onların pek çoğu bunu bilmezler.”

Böylece ilahi tedbir sonucunda Yokabed çocuğuna ulaşarak yüreğine ilham olunan ilahi vaadin gerçekleştiğini kendi gözleri ile görüp ilahi vaadin hakkaniyetine olan yakini ikiye katlanmış oldu.

Gerçekte Allah’ın iradesi, Musa’nın kendi annesi yanında büyümesi ve terbiye edilmesinden yana idi. Peygamberler ve ilahi büyük insanlar, layık makamlara ulaşmak için layık annelerin yanında yetişmelidirler. Yokabed’in Musa as’a süt vermesi için öngörülen bu hikmet dolu olay da aslında annenin özelliklerinin anne sütü aracılığı ile Musa’nın vücuduna aktarılmasıdır.

Anne sütünün etkisi ve daha sonraki dönemde ilahi bir şahsiyet olacak çocuğun bu yolla şahsiyetinin oluşturulması, aslında yüce bir kadının değerlerinin paygamber as’ın vücudundaki tecellisi sayılır.

Bu akıllı anne çocuğunun terbiyesinde en iyi şekilde yol kat etti ve bunun yanı sıra kardeşini her halü karda savunan Harun as’ı da aynı şekilde terbiye etmeyi başardı. Yokabede Allah dininin yaşatılması için canı pahasına kendini tehlikeye soktu ve baskı dolu bir dönemde zalim ve tağut hükümetinin hakim olduğu bir sırada mücadeleci, hedefli, bir Allah’a inanan, birleşmiş ve tağut karşıtı çocuklar yetiştirmeyi başardı.

Musa as’ın annesi  bu vasıfları ve özellikleri ile sadece kendi döneminde değil gelecek dönemlerde de kadınlar için örnek teşkil edecek bir niteliktedir. Bu kadın bize, bir kadının tezkiye, tehzip, ihlas, iman, tevekkül, özgüven, hür olmak, akıllı olmak, cesaret ve direnmek ile Allah’a yakınlaşabilmenin yolunu gösterdi. Bu kadar Allah’a yakın olmanın sonucunda ise ilahi güç tarafından desteklenmek de kaçınılmaz olacaktı. Yokebed, kadınların da Peygamberler gibi yeryüzündeki insanlara hizmet etmek için Allah’ın görevlendirdiği insanlardan olabileceğini gösterdi.