Mayıs 10, 2019 15:58 Europe/Istanbul
  • Kurani Kadınlar-17

Bu bölümde Hz. Eyyub as'ın eşi ile ilgili konuşmak istiyoruz.

Kadınlar, Allah Teala'nın eşsiz yaratılışının bir parçası olarak, tam da erkekler gibi erdem ve kemal yolunu kat etmelidir. İslam açısından her sağlıklı insani toplulukta, kadınlar gerekli becerilere sahip olmalarından dolayı bilimsel, toplumsal, yetiştirme ve yönetimdeki sorumluluklarını yerine getirmelerine fırsat verilmelidir.

Bu açıdan erkek ve kadınlar arasında bir fark yoktur. Her insanın ister erkek  ister kadının yaratılışından güdülen hedef insani erdem ve kamala ermek  ve bir insanın süslenebileceği en fazla faziletlerden yararlanılmasıdır.

Geçen bölümlerde Kuranı Kerim'de iyi ve kötü örneklerin arasında daha çok kadınların da yer aldığını gördük. Bu da İslam'ın tarih boyunca kadınlara yönelik yanlış ve hatalı bakış karşısında durmak istediğini ve kadının gerçek konumunu anlatmak istediğini göstermektedir.

İslam, kadınların bilimsel, fikri, toplumsal, siyasal ve her şeyden daha önemlisi faziletler ve manevi açıdan gelişimini zirveye taşınmasını ister. İslam kadınların aileleri ve toplumları için en faydalı ve en yararlı olmasını istemektedir.

Ailede ilahi değerlerin yükseltilmesi ve korunması için çaba gösteren özverili ve fedakar kadınlardan biri de Hz Şuayb'ın kızı ve Hz. Eyyub'un eşi Rahmet(Rohme)dir. Bu kadın hayatın en zor olayları ile karşılaşmıştır. Eşi Hz. Eyyub ise çok zor ilahi sınavlardan geçen bir peygamberdir. Hz. Eyyub tüm akrabaları ve mal varlığını bu sınavlarda kaybedip güçsüz bir vücut ve nübüvvet hanedanından olan iffetli kadınlardan sayılan eşinden başka bir şeye sahip değildi. Zorluklar karşısında sabırlı olması ve onun eşi ile birlikte kalması, tarihi boyunca iyi insanlar için güzel bir örnek teşkil etmiştir.

Ne zaman Eyyub'un yalvarış ve yakarışları melekler tarafından duyulursa, onlar Eyyubu övüp onu Allah'ın en iyi kulu olduğunu söylüyorlardı. Bir insanın büyüklüğü ve azametine şahitlik edemeyen Şeytan ise Allah'a dönüp şöyle dedi:" Allah'ım Eyyup'un şükretmesi, onun fikir rahatlığı ve ihtiyaçsızlığından dolayıdır. O tüm nimetlere sahiptir. Hem peygamberdir hem de yeterli servete ve mal varlığına ve şefkatli bir eşe ve sağlam çocuklara sahiptir. Nimetlerini ondan alıp onu belalar ve zorluklar ile denersen o artık böyle sana şükretmeyecektir."

Buna cevaben şöyle bir vahiy geldi:" Biz kendi  kulumuzu daha iyi tanıyoruz. Ancak sana da Eyyup'un sınanması için fırsat vereceğiz."

Tam da o günde Eyyub'un çocukları endişeli bir şekilde babalarının yanına gidip şöyle dediler:" Sanki hayatımızı ateşe vermişler. Her şey yok olmuş. Günlük ekmeğimizi bile sağlamakta zorluk çekiyoruz. "

Eyyub onlara bir şey demeden sakin ve metin bir şekilde ellerini göklere doğru uzatıp şöyled dedi:" Allah'ım benim elimde olanlar bana emanet ettiğin şeylerdi. Seni her halükarda şükredeceğim. Bana esirgemediğin bu sınırsız nimetlerden dolayı nasıl şükretmeyeceğim ki?"

Şeytan bu sınamada başarısız olduktan sonra şöyle dedi:"Allah'ım beni Eyyub'un çocuklarına musallat et de sana onun sabırsızlığını göstereyim."

Birkaç gün sonra iki kişi rahatsız ve ızdıraplı bir şekilde Eyyub'un yanına geldiler. Eyyub şöyle sordu:" Ne olmuş? Neye ihtiyacınız var? " Gelen iki kişi birbirine bakıp sözlerini nasıl başlamaları gerektiğini bilmiyorlardır. Ancak sonunda biri şöyle dedi:" Duvarları çöken bağ bahçede tüm çocukların öldüler. "

Eyyub bunu duyunca gözleri yaşardı ancak yine de hiçbir şey söylemedi. Daha sonra başını yukarı kaldırıp hüzünlü ve muhlis bir şekilde şöyle dedi:" Şefkatli Allah'ım, benim çocuklarımın hepsi senin bana emanet ettiğin nimetlerindi. Onların hepsini birden almak ise senin isteğin idi. Allah'ım seni övüyorum ve senin sonsuz nimetlerinden dolayı şükrediyorum. "

İşte Eyyub'un bu kulluğu ve ihlası, Şeytan'a büyük bir darbe idi. Ancak Şeytan, insanoğlunu aldatmaktan bir an bile vaz geçmeyeceğine dair ant içmişti. Bu yüzden yeni bir tuzak kurmaya çalışıp şöyle dedi:" Allah'ım! Eyyub çocuklarını ve mal varlığını ona tekrar bağışlaman için sana şükrediyor. Eğer sağlık nimetini Eyyub'tan alıp onu ağır bir hastalığa yakalatırsan Eyyub'ün şükretmeyeceğini göreceksin."

Şeytan'ın bu isteğinin ardından Eyyub hastalanıp yatakta kalmaya mahkum oldu. Bu dönemde Eyyub'un tüm vücüdu yaralandı. Onun ilahi konumunu kaybettiğini düşünen halk ise Eyyub'tan uzaklaşmaya başladı. Kendi hedefine ulaştığını düşünen Şeytan ise çok sevinmişti. Ancak birden Eyyub'un zayıf ve kısık sesini duydu. Eyyub Allah'ı överek şöyle diyordu:" Allah'ım! Bu naçiz kulun, sağlık nimetini de senden almıştı. Eğer sağlık nimetini de alsan ben yine de canıgönülden senin emrindeyim. Bana verdiğin can ve iman nimetinden dolayı nasıl seni hamdetmeyebilirim ki?"

Bu olayın üstünden yıllar ve günler geçtikten sonra Eyyub hala hasta olup vücudu iyice zayıflayıp yüzünün beti benzi kaçmıştı. Bu hastalığın uzun sürmesinden dolayı ise etrafındaki insanlar ve özellikle dostları ve yarenleri de onu terk ettiler. Ancak şefkatli ve vefakar eşi Eyyub'un son nefesine kadar ondan ayrılmayarak onun hayat ışığı oldu. Rahmet, şefkatli kalbi ile Eyyub'un bakımını yapıp ümit ışığını yakmaya devam edip Allah'a şükretmekte de eşinin yanında yer aldı ve tüm acı olaylara rağmen sabır göstermeyi başardı.

Tam da bu sıralarda Şeytan çaresizlik ve kızgınlık hissine kapılarak yardımcılarını yanına çağırdı. Şeytan'ın yardımcıları ona şöyle dediler:" Eyyub'un eşi, hala onun en vefakar yarenidir. Eşi vasıtası ile Eyyub'u teslime zorlayabilirsin."

Şeytan bunu duyduktan sonra erkek kılığına girerek Eyyub'un eşinin yanına gidip aldatıcı sözler ile onun yüreğindeki acıları alevlendirip onu Allah'ın umudu ve yardımından umut kesmesine neden oldu.

 Eyyub'un eşi onun yanına gidip şöyle dedi:" Allah ne zamana kadar sana azap verecektir. Neden senin kederini gidermiyor?"

Eyyub şöyle cevapladı:" Gerçekten de Şeytan seni kandırmıştır."

Eyyub'un eşi hüzünlü bir şekilde şöyle dedi:" Neden Allah'tan senin kederini ve başındaki belaları uzaklaştırmasını istemiyorsun?"

Eyyub şöyle bir cevap verdi:" Sen kaç yıl nimet ve görkem içinde yaşamışsın?"

Eşi " 80 yıl" dedi.

Eyyub " kaç yıldır çile ve zorluk yaşıyorsun"

Eşi" 7 yıldır" dedi

Eyyub ise en sonda şöyle bir yanıt verdi:" Ben Allah'tan beni çile ve zorluklardan kurtarmayı istemekten utanıyorum. Benim nimette olduğum dönem ve çilede olduğum dönemin arasında büyük bir fark var. Hastalığım tedavi olup ayağa kalkarsam 100 kırbaç ile cezalandıracağım."

Bu olayın ardından Eyyub yalnızlaştı. Bunun yanı sıra hastalığı da daha da şiddetlendi. Bir gün Allah'a yakarıp şöyle dedi:" İlahi, beni Şeytan, azaba ve çileye sürüklemiştir. Sen ise şefkatlilerin en şefkatlisisin."

Eyyub sözlerine Şeytan'ı şikayet etmekle devam edip Allah'tan onun şerrinden korunmasını istedi. İşte böyle bir an, Eyyub'un sınavını en başarılı şekilde sonuçlandırdığı bir andı. O, Şeytan'ın vesveselerine karşı sabırlı ve dayanıklı olması ile büyük bir başarıl elde etti. Bu yüzden Allahu Teala da Eyyub'un duasını icabet edip ona olumlu bir cevap içeren şöyle bir vahiy indirdi:" Ey Eyyub, ayağını yere vur. Doyurucu suyu olan bir su kaynağı belirecektir. İç ve gusül yap. Sağlığın ve gençliğine tekrar kavuşacaksın."

Eyyub tarafından uzaklaştırılan Eyyub'un eşi ise onun tehditleri ve kızgınlığına rağmen tekrar ona bakmak için Eyyub'un yanına geri döndüğünde, eve girip Eyyub'un sağlıklı, neşeli ve zinde bir genç olduğunu görünce şaşkınlık içerisinde idi. İlk önce onu tanıyamadı. Ağlamaya başlayınca genç oğlan ona neden ağlıyorsun diye sorduğunda şöyle cevap verdi:" Burada içinde bir hasta olan yıkık bir ev vardı. Şimdi nerede bilmiyorum." Genç oğlan " İşte ben Eyyub'um. Allah'a dua ettim ve Allah teala da tüm nimetlerimizi bize geri verdi."

Kadın bunu duyunca sevinip Allah'ı şükretmeye başladı. Ancak Eyyub da ona ceza vereceğini yemin etmişti. Tam bu sırada Allah Eyyub'a şöyle bir haber gönderdi:" Ahdini ve sözünü tutmak için, 100 ince dalı elini al ve bir kez yavaş bir şekilde eşine vur."  

 

Kuranı Kerim'deki Sad suresinin 43'üncü ve 44'üncü ayetinde bu konu ile ilgili şöyle buyurulmaktadır:""Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik.

Şöyle dedik: “Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini bozma.” Gerçekten biz Eyyûb’u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi."