Temmuz 02, 2019 16:23 Europe/Istanbul

Bültenimizi geçen hafta Batı Asya bölgesinde yaşanan önemli gelişmelerin ana başlıkları ile açıyoruz.

Yemen savaşında yaşanan son gelişmeler,

Batılı devletlerin Suriye’de anayasa komisyonu üzerine anlaşmazlık yaşamaları,

S. Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Salman’ın Güney Kore ziyareti,

Ve Manama’da düzenlenen Filistin konulu iktisadi konferans,

Geçen hafta Batı Asya bölgesinin önemli bazı gelişmeleriydi.

Geçen hafta Batı Asya bölgesindeki gelişmelere Bahreyn rejiminin ev sahipliği yaptığı Filistin konulu iktisadi zirve damgasını vurdu.

Manama’da iktisadi konferans 25 ve 26 Haziran günlerinde düzenlendi. Gerçi konferans düzenlenmeden önce Amerika, korsan İsrail, Bahreyn, S. Arabistan ve BAE konferans hakkında büyük propaganda kampanyası yürüttüler, fakat Amerika, S. Arabistan ve BAE dışında diğer ülkelerin konferansa katılımları çok düşük düzeylerde gerçekleşti, öyle ki hatta Amerika’nın yakın müttefikleri Ürdün ve Mısır bu zirveye Dışişleri Bakanı Yardımcıları düzeyinde katıldı. Amerika devleti Yüzyılın anlaşması adlı şom planının bir bölümü Lübnan’ı da ilgilendirdiği için hatta Beyrut yönetimine bazı önerilerde bulundu, ancak bu öneriler Beyrut yetkilileri tarafından kesin bir şekilde geri çevrildi.

Lübnan’da yayımlanan El Ahbar gazetesi Batılı diplomatik kaynaklardan naklen, ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve danışmanı Jared Kuşner Lübnan yönetiminin bu plana destek vermesini sağlamak için Lübnan Başbakanı Saad Hariri’ye bazı önerilerde bulunduğunu yazdı.

Gazete, Kuşner Lübnan’ın güneyinde ihtilaf konusu olan sınır çizgisinin belirlenmesinde Lübnan’dan yana bazı kolaylıkların tanınması, Beyrut yönetimine kaydadeğer mali kaynak sunulması ve özellikle Amerika yönetiminin Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüşüne yardım etmesi ve böylece Beyrut yönetimi de Filistinli mültecileri daimi bir şekilde Lübnan topraklarına yerleştirilmesi gibi önerilerde bulunduğunu yazdı. Ancak Lübnan Başbakanı Hariri Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Lübnan yönetimi Yüzyılın anlaşmasına karşı olduğunu, Lübnan anayasası Beyrut yönetimine Filistinli mültecilerin daimi iskan edilmelerine müsaade etmediğini belirtti.

Aslında Manama konferansının en önemli noktası, konferansa hiç bir Filistinli grubun katılmamasıydı. Filistinli gruplar özerk teşkilattan Fetih hareketi ve tüm direniş grupları Manama zirvesini kesin bir şekilde boykot ettiler ve zirveye katılan Arap rejimlerini de haklı olarak Filistin’e ihanet etmekle suçladılar.

Gerçekte Manama konferansı Filistinli grupların arasında bir nevi ittifak oluşturdu.

Manama konferansının bir başka noktası, konferansın Filistin konusunda bazı iktisadi hedefleri belirlemiş olmasıydı. ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve danışmanı ve Yüzyılın anlaşması adlı şom planı hazırlayanlardan biri olan Jared Kuşner, Manama konferansının açılışında, Amerika devletinin barış planı Filistinliler için en az bir milyon iş fırsatı oluşturacağını, bu plan ayrıca Ürdün, Lübnan ve Mısır’da yatırım yapılmasını öngördüğünü iddia etti.

Ancak buna karşın konferansın sonunda Filistin’de yapılacağı iddia edilen yatırım için ne kadar sermaye cezbedildiği açıklanmadı.

Bu iki nokta, yani konferansa katılım seviyesinin çok düşük olması ve ayrıca cezbedilen mali kaynakların hacmi açıklanmaması, Manama konferansının başarısız olduğunu ortaya koydu.

Manama konferansından önce, konferans düzenlediği sırada ve hatta sonrasında, birçok ülkede konferansı protesto eden eylemler düzenlendi. Manama konferansından önce Fas, Tunus, Ürdün ve Mısır konferans karşıtı protesto eylemlerine sahne oldu. Konferans düzenlendiği sırada da Bahreyn halkı düzenlediği protesto eylemleri ile bu konferansı ve ayrıca Halife rejimini boykot etti. Bahreyn halkı, Halife rejimi bu tür konferansları düzenleyebilecek meşruiyetten yoksun olduğunu ve Bahreyn halkını temsil etmediğini vurguladı. Bahreyn halkı ayrıca konferans sırasında evlerinin önünde Filistin bayraklarını dalgalandırdı.

Manama konferansı sona erdikten sonra bu kez Irak halkı harekete geçti ve düzenlediği protesto eylemi ile bu konferansa karşı olduklarını ve Filistin milletini desteklediklerini haykırdı. Irak halkı protesto eylemi sırasında Bahreyn Dışişleri Bakanının sözlerine de tepki gösterdi.

Iraklı protestocular Perşembe günü Bağdat’ta Bahreyn Büyükelçiliği önünde Manama konferansını protesto etti. Protestoculardan bazıları Bahreyn büyükelçiliğine girerek bu ülkenin bayrağını indirdi ve yerine Filistin bayrağını göndere çekti.

Filistin halkı da 64. Geri dönüş yürüyüşünü düzenledikleri sırada Manama konferansını ve Halife rejiminin Filistin karşıtı bu konferansa ev sahipliği yapmasını kınadı.

Yürüyüşe katılan Filistin İslami direniş hareketi siyasi büro üyesi Halil El Hayye, tüm gelişmeler Filistin ülküsünü yok etmek ve Yüzyılın anlaşması adlı şom planın iktisadi boyutunu açıklamak için düzenlenen Manama zirvesi Amerika’nın tüm çabalarına rağmen başarısızlıkla sonuçlandığını ortaya koyduğunu belirtti.

Bu arada siyonist rejim askerleri bundan önceki 63 yürüyüş sırasında yaptıkları gibi yine Filistinli protestoculara saldırarak 49 kişiyi yaraladılar.

Aslında Manama konferansının en büyük kaybeden tarafı Amerika’dan sonra Bahreyn rejimi oldu, zira Arap dünyası kamuoyu Filistin karşıtı bir konferansa ev sahipliği yapan bu rejime yönelik nefretini tırmandırarak gün yüzüne çıkardı.

Öte yandan Bahreyn Dışişleri Bakanı Halid bin Ahmet’in açıklaması da Halife rejimine yönelik yeni eleştirileri ve itirazları tetikledi. Gerçi Manama konferansının iddia edilen amacı, Filistin için yabancı sermaye cezbetmekti, fakat konferansın gizli amacı Arap rejimlerle İsrail ilişkilerini normalleştirme sürecine ivme kazandırmaktır. Gerçi korsan İsrail’in resmi yetkilileri bu konferansa katılmadı, fakat İsrail medyası Manama konferansına yoğun bir şekilde katıldı.

Manama konferansı sırasında Bahreyn Dışişleri Bakanı Halid bin Ahmet ise konferansa katılan siyonist rejim İsrail’in bazı resmi medya organlarına mülakat verdi ve bu rejimle diplomatik ilişki kurmaktan söz etti.

Konferansın kulisinde İsrail’in 13 TV kanalına mülakat veren Bahreyn Dışişleri Bakanı Halid bin Ahmet, bu mülakat çok önce gerçekleşmiş olması gerektiğini belirterek açıkça şöyle dedi: İsrail bu bölgenin tarihî mirasının bir parçasıdır ve Yahudi halkın bizim aramızda yeri vardır!

Bahreyn Dışişleri Bakanı Halid bin Ahmet Israel Times gazetesine de verdiği demeçte, İsrail kalmak için kurulduğunu ve güvenli sınırların içinde yaşama hakkına sahip olduğunu ileri sürdü.

Ancak Bahreyn Dışişleri Bakanı Halid bin Ahmet’in şimdiye kadar bir Arap yetkiliden duyulmamış bu iddiaları bölgede geniş tepkilere yol açtı. Bahreynli Bakanın sözlerine tepki gösteren Irak halkı Bahreyn’in Bağdat büyükelçiliğine girerek Filistin bayrağını büyükelçilikte göndere çekti. Bu eylem Bağdat ve Manama hattında gerginliğe yol açtı.

Filistin İslami Cihat hareketi siyasi büro üyesi Halid Bataş, Bahreyn Dışişleri Bakanı Halid bin Ahmet’in sözlerine gösterdiği tepkide şu ifadelere yer verdi: Görünen o ki Bahreyn rejimi kendinden hiç bir iradesi yoktur ve başka ülkelerce yönetilmektedir. Bahreyn rejimi siyaset arenasında bir kobay rolü ifa ediyor ve diğer Arap rejimleri de başta Filistin meselesi olmak üzere siyasi süreçlerini bu ülkenin üzerinden ve doğrudan ABD’nin gözetiminde ilerletiyor.

Bahreyn Dışişleri Bakanı Halid bin Ahmet’in sözlerine bir tepki de Kuveyt’ten geldi. Kuveyt Dışişleri Bakanı Yardımcısı Halid Carullah şöyle dedi: Filistin milletinin temel hakları karşılanmadıkça ve kaygıları giderilmedikçe, İsrail ile ilişkilerini normalleştirmemek, Kuveyt’in Filistin meselesinde temel ilkesi olmaya devam edecektir.

Bahreyn Dışişleri Bakanı Halid bin Ahmet’in sözlerine gösterilen tepkiler, Bahreynli bakanın sözlerinden geri adım atmasına yol açtı. Bakan Halid bin Ahmet, Manama konferansının amacı siyonist rejimle ilişkileri normalleştirmek olmadığını iddia etti.

Yüzyılın anlaşması adlı ABD patentli şom planın önemli maddelerinden biri, Filistin milletini orduya ve ağır silahlara sahip olmaktan mahrum bırakmaya ve silahlı kuvvetlerini sadece kentsel alanda hafif silah taşıyan polis gücü ile sınırlı tutmaya yöneliktir. Söz konusu anlaşmada bu madde, ABD senatosu geçen Cuma günü bu ülkenin 2020 savunma bütçesinde siyonist rejime sırf füze programı çerçevesinde 500 milyon dolarlık mali yardımı onayladığı halde yer alıyor.

Bilindiği üzere Amerika ile korsan İsrail arasında füze programı alanında işbirliği ile ilgili bütçe her yıl ABD savunma bütçesinin ayrılmaz bir parçası olarak ABD kongresinde onaylanıyor. Bu bütçe, Amerika devletinin siyonist rejime her yıl doğrudan yaptığı askeri ve mali yardımlardan ayrıdır. Nitekim gözlemciler bu yardımları Washington ile Tel aviv arasındaki stratejik ilişkilerin önemli bir bölümü şeklinde değerlendiriyor.