Nisan 07, 2020 06:03 Europe/Istanbul

Bu bölümde Trump'ın karakterini ve siyasi karnesine, iki siyasi ve medyatik şahsiyet açısından bakmak istiyoruz.

Amerika başkanı Donald Trump Beyaz Saray'a girmesinin ardından Tweetleri, açıklamaları ve kararları ile hep tartışma konusu olmuştur. Onun ön görülemez karakteri, davranışları ve sözleri ayrıca ahlak dışı ve siyasete aykırı tavırları onu hep manşetlerde tutmuştur. Sadece Amerika değil dünya, kendi şahsi sorunlarını ve psikolojik bozukluklarını Amerika'nın ve dünyanın siyasi arenasına yansıtan kaotik durumu arttırmaya çalışan bir siyasi adamla karşılaşmıştır. Amerika'lı siyaset ve medya aktivisti Peter Wehner ise 2016'da  Atlantic dergisinde yayımlanan  " Trump'ın Durumu İyi Değil"  başlıklı yazısında Trump hakkında şöyle yazıyor: "2016 Amerikan başkanlık seçimlerinde bir muhabirin sorusuna şöyle cevap verdim: Sizin yapabileceğiniz en önemli husus, Trump'ın psikolojik sağlığı hakkında psikoloğa baş vurmanızdır."

Wehner bu raporunda Amerika başkanı Trump'ın kararlarını, iç ve dış siyasetlerini, Amerika çıkarlarını ciddi derecede sarsan tavırlarını psikolojik açıdan ele almaya çalışmıştır. Bu çerçevede Trump'ın bariz özelliklerinden biri de muhaliflerine sert bir şekilde saldırmak olmuştur. Trump'ın CNN gibi Amerikan medyatik organlarına sert bir şekilde saldırması ve onları sahte haber kaynağı olarak adlandırması bu saldırıların en iyi örneğidir. Trump, karşı olan herkesi hain adlandırıp kendini Amerika'nın bir tek gerçek temsilcisi olarak biliyor. Onun açısından Amerikan Temsilciler Meclisi Demokratlar Lideri Nancy  Pelosi bile haindir. Çünkü onun Meksika sınırında, duvar inşası projesine karşı çıkmış ve onun aleyhinde azil soruşturması başlatmıştır.

Bu gidişatla Amerikan Cumhuriyetçileri arasında bile kimi temsilciler Trump'ın tavırları dolayısı ile kaygılarını dile getirmişlerdir. Onlara göre Trump hiçbir şekilde eleştiriye açık değildir. Trump Afrika ülkelerinden gelenleri lağım çukuruna benzetmiş ve onların hepsinin ülkelerine dönmeleri gerektiğini de dile getirmiştir. Trump dolaylı bir şekilde kendini ırkçı beyaz gruplardan ayırmaktan sakınmış ve pratikte Amerikan eleştirmenleri ve siyasetçilerin söylediği gibi Amerikan tarihinin  ırkçı başkanına dönüşmüştür.

Trump, dış siyaset arenasında öyle bir yaklaşım içerisine girmiştir ki en başından beri ciddi eleştiriler ile karşılaşmıştır. Trump dünyanın birçok noktasında farklı noktalarda öyle siyasetler izlemiştir ki bu siyasetlerin her biri topyekun bir krize dönüşme potansiyeline sahip olmuş hatta kimi durumlarda bile kaotik ortamın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Trump'ın seçim kampanyalarındaki en önemli sloganlarından biri de Çin, Japonya, Güney Kore ve ayrıca Avrupa Birliği ile yapılan ticaret sürecinde Amerika'nın elde ettiği kârın arttırılması idi. Bu doğrultuda Trump bu ülkelerin hepsinin aleyhine ticari savaş başlattı ve yeni ticari anlaşmaları ve sözleşmeleri de dondurdu. Bu çerçevede Trump, " savaşların başlatılmsı, sonlandırılmasından çok daha rahat" cümlesini harfiyen yerine getirmektedir. 

John Doll adlı siyasi analist National İnterest sitesindeki " Çin ve Amerika arasında uzun süreli ticari savaş:Kaybet-Kaybet Senaryosu" adlı yazısında şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır:"Washington Çin ile girdiği ticari savaş sonucunda aylık olarak yaklaşık 1.4 milyar dolar kadar zarar görmektedir. Buna rağmen Trump zaferden söz edip kendi ekonomik siyasetlerini yararlı olarak adlandırıyor. "

Amerika'nın uluslararası itibarını ciddi şekilde zedeleyen girişimlerden biri de Trump'ın Amerika'yı tek taraflı olarak İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekmesi idi. Trump'ın bu girişimi bu diplomatik anlaşmanın sağlanması için verilen yıllarca çabanın heba olmasına değil Batı Asya bölgesinde gerginliklerin tırmanması ve İran halkının Amerikan hükümetlerinin siyasetlerine güvensizliğinin artmasına da neden oldu. 

Atlantic Dergisinde yayımlanan Peter Wehner'in yazısında Trump'ın Bercam Nükleer Anlaşmasından çıkma kararı hakkında şöyle yazılmaktadır: "Amerika'nın Bercam Nükleer Anlaşmasından çekilmesi, Batı Asya bölgesindeki gerginlikleri arttırıp bölgedeki Amerikan güçlerinin İran ve ortakları tarafından ağır bir şekilde baskı altında kalmasına yol açmıştır. "

Gerçekte görünen o ki Trump'ın Batı Asya bölgesinde hiçbir kazanımı olmamıştır. Bunun tam tersi Trump İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çıkma gibi girişimleri ve kararları ile Amerika'nın itibarını da zedelemiş ve bu ülkenin Batı Asya bölgesindeki çıkarlarını da tehlikeye düşürmüştür. 

Peter Wehner Atlantic dergisindeki analizini şu cümleler ile bitirmektedir: " Derin karakteristik ve psikolojik bozukluklar ve sorunlar yaşayan bir başkandan olumlu ve yapıcı adımlar atmasını beklemek mümkün değildir. " 

Evet genel olarak Trump ve siyasetlerinin o kadar da garip olmadığı beklenmedik olmadığı söylenmelidir. Çünkü Trump hasta bir karakter olarak doğru siyasetler izlemiyor. Aslında onun iktidarda bulunması Amerikan milli çıkarlarına aykırı olduğu görülmektedir. 

Amerikan iktidar yapısında ve siyasi çevrelerinde bile Trump'ı Amerika güvenliği ve istikrarı için büyük tehdit gören birçok insan vardır. Amerika ekonomi profesörlerinden Rodrigue Tremblay yazısında bu konu hakkında şöyle bir değerlendirmede bulunuyor: "Trump'ın tek sorunu Amerika'nın iç sorunları olsaydı Amerika'daki siyasi ve yasal sistemin bir iş yapabileceği söylenebilirdi. Ancak bu kişi kendini yasaların ötesinde görmüş ve öyle ifadeler ve uygulamalarda bulunmuş ki sanki uluslararası kurallar bile söz konusu değildir. "

Amerikan temsilciler meclisi başkanı Nancy Pelosi bile bu konuya defalarca değinmiş ve Trump'ın kendini yasalardan daha üstün gördüğüne vurgu yaparak bu özelliği eleştirmiştir. Rodrigue yazısına şöyle devam ediyor: "Trump'ın 20 Ocak 2017'den beri başkan olarak tanıtılmasından sonra, Trump öyle konuşmuş ve öyle davranmıştır ki yasalardan üstün olduğunu bile kabullenmiş görünüyor. "

Trump, kaos yaratıcı, kışkırtıcı, bozucu, yıkıcı ve alakasız siyasetleri ile modern devirde yeni bir kaotik siyaset yürütmektedir. Bu durum ekonomi, devlet finansı, ticareti ve diplomasiyi kötü yönde etkilemiş ve sonunda da Amerika'nın dünyadaki itibarını ciddi şekilde zedelemiştir. 

Donald Trump toplumsal anlamda da bölücü ve ihtilaf yaratıcı siyasetler izlemiş ve gelirler ve servetlerin paylaşımında da belli düzeyde bir adaletsizlik yaratmış ve Amerika'yı 1920'lere geriletmiştir. 

Rodrigue Tremblay yazısında Trump'ın siyasi karnesi ile ilgili yazısının son bölümünde şunları yazmıştır: Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasındaki nefret tüm devirlerin zirvesine taşınmış ve ciddi şekilde şiddetlenmiştir. Buna ilaveten PİO araştırma merkezi de araştırmaları ve anketlerinde son üç yılda Amerika toplumunda siyasi gruplar arsında toplumsal ve siyasi ayrışmaların ve kutuplaşmaların da arttığını saptamıştır. Evet, gerçekte Trump'ın başkan olarak Amerika'ya verdiği zararlar ayan beyan ortadadır. Trump Amerika'ya kimsenin veremediği zararları verdirip bu ülkenin itibar kaybına neden oldu. Sadece dünyamızı ondan korumamız şart!