Ağustos 03, 2020 21:00 Europe/Istanbul

Bu bölümde Trump'ın Kuzey Kore'ye yönelik siyasetlerinin engebeli sürecini ele alacağız.

Geçen bölümde  Amerika ve Kuzey Kore liderlerinin  2018 ile 2019 yıllarındaki görüşmelerini inceledik. Bugünkü sohbetimizde ise  Trump'ın  Kuzey Kore'ye yönelik  siyasetleri, Washington'un bu süreçteki  çifte standartlı, ikircikli siyasetlerini ve sürekli yön değiştirmesini konu edineceğiz. 

Amerika'nın Kuzey Kore'ye yönelik stratejisinin incelenmesinde göze çarpan önemli nokta Trump hükümeti dış siyaset ve askeri timi arasındaki koordinesizlikler ve zıt tavırlardır.  Medya organları ise  daha önce  böyle bir ihtilafın olduğuna da vurgu yapmışlardı. Trump 8 Ağustos 2017 yılında  Washington Post gazetesinin  Kuzey Kore'nin Amerika'ya nükleer saldırı kabiliyetleri ve Pyongyang'ın tehditleri ile ilgili  haberine tepki olarak " Öfke ve Ateş" ibaresini Amerika'nın Kuzey Kore'ye yanıtı olarak kullanmıştı. 

Trump bu mesajının üç gün sonrasında ise Amerika'nın askeri seçeneklerinin masada olduğunu ve askeri imkanların Kuzey Kore'ye kilitlendiğini belirtti.  Halbuki Amerika eski savunma bakanı James Norman Mattis ise  Wall Street Journal'daki baş yazısında "  Amerika'nın barışçıl baskı kampanyası"ndan söz etti. Aynı zamanda  Beyaz Saray üst düzey stratejisti de  Kuzey Kore'ye karşı askeri seçeneklerin masada olduğundan söz etti.    

Buna ilaveten Trump timinin  Pyongyang'a karşı radikal siyasetleri uluslararası alanda da ciddi kaygılara yol açtı. Bu kaygılar ise  uluslararası alanda faaliyet gösteren uzmanları uyarı yapmaya yöneltti. Bu çerçevede  uluslararası meseleler uzmanı Alman Matthias Dembinski ise Kore yarımadasında gerçekleşecek nükleer bir savaşın geride bırakacağı büyük hasarlarına değinerek  Amerika ve Kuzey Kore'nin  durumun kötüleşmesini ve vahimleşmesini önlemeleri gerektiğine ve  Kore yarımadası krizinin sonlanması için makul çözüm yolunun bulunmasına vurgu yaptı. 

Güney Kore cumhurbaşkanı Moon Jae İn ise  Kuzey Kore'ye her türlü askeri saldırının Seul'un rızası ve onayı ile yapılmasına vurgu yaptı.  Beyaz Saray'ın Kuzey Kore'ye karşı tehlikeli yaklaşımına itirazların artmasının ardından  New York Times  gazetesi  28 Mayıs 2019 haberinde  Amerika başkanı Trump'ın  Beyaz Saray dönem ulusal güvenlik danışmanı John Bolton'un  İran, Kuzey Kore ve Venezuela'nın  yaklaşımından memnun olmadığını ve  2020 seçim kampanyaları başlamadan onu görevden almak istediğini  ifşa etti.  

New York Times gazetesi ise " Trump, Kuzey Kore  meselesinden dolayı Bolton'u görevden aldı" başlıklı raporunda  Amerika yönetim düzeyinde bu husustaki ihtilaflara da değindi.   Amerika eski savunma bakanlarından Leon Paneta ise  Washington'un Kuzey Kore'ye karşı   siyasetlerinin caydırıcılık ve nüfuzun önlenmesine dayalı olduğuna vurgu yapan radikal şahsiyetlerden biri idi.  Tabii bu eski yetkili bunun  yeterli olmadığını Washington'un aynı yönde hareket etmesi gerektiğini de  belirtti. Ancak yine de nükleer savaşı önlemek için  Amerika'nın dikkatli olması gerektiğine vurgu yaptı.  

New York Times'ın yazdığına göre Trump 2019 Japonya ziyaretinde de  açık bir şekilde  tekrar Kuzey Kore'yi hedef alıp  büyük oranda Bolton yaklaşımına zıt bir şekilde açıklamalarda bulundu.   Bolton Kuzey Kore'nin füze denemelerini BMT Güvenlik Konseyi kararlarının ihlali sayıldığını öne sürüyordu. Halbuki  Trump  Japonya'da  Pyongyang'ın  bu girişimini  önemsiz addedip  bu denemelerin BMT Güvenlik Konseyi kararlarının ihlali olmadığını iddia ediyordu. 

Bu duruma paralel olarak  CNN haber kanalı da  23 Mayıs 2019'da  şöyle bir yazıya yer verdi:"   Amerika dışişleri bakanı Mike Pompeo ve  Beyaz Saray ulusal güvenlik konseyi dönem danışmanı John Bolton arasındaki  gerilimler iyice arttı ve  Washington da  Kuzey Kore ile ilgili küresel kaygılar ile karşılaştı.  " CNN kendi kaynaklarından naklen şöyle devam etti:" Bolton  Amerika hükümetinde   bilgi dolaşımını engellemek ve Kuzey Kore dosyasında bile doğrudan Amerika merkezi istihbarat örgütünden doğrudan bilgi alarak  Amerika dışişleri bakanını  karar alma sürecinden devre dışı bıraktı. "

Bolton ve Pompeo'nun  Kuzey Kore'ye yönelik siyasetlerinin  uygulanması hususundaki ihtilaflarına rağmen Beyaz Saray'a bağlı kaynaklar da  hükümetin Bolton'un kendi hedefleri doğrultusunda başına buyruk hareket ettiği düşüncesine kapıldığını kimi durumlarda  Trump hükümeti siyasetleri ve hedeflerine ters hareket ettiği ve hükümeti zayıf düşürdüğü düşüncesinin hakim olduğunu belirtti.  Bu yaklaşım ise Trump'ın öfkesi ve memnuniyetsizliğine yol açmıştı. Öyle ki    Trump, Bolton'u Kuzey Kore ile girilen çıkmazın asıl faili olarak tanıttı. 

İşte bu çerçevede ihtilafların alenileşmesi ile   Bolton da  Trump'ın iki Kore sınırında 30 Haziran 2019'da  Kuzey Kore lideri ile görüşmesine ve de  12 Haziran 2018 Singapur görüşmesine bile katılmadı.  Amerika yönetim düzeyinde yaşanan ihtilaflara rağmen  Trump hükümeti ve Avrupalı ülkeler arasında da ciddi ihtilaflar söz konusu olmuştur.  

Rus uluslararası meseleler uzmanı Rostislav  İşçenko ise Avrupalı ülkelerin  açık bir şekilde   Trump'ın Kuzey Kore'ye yönelik  siyasetini eleştirdiğini  böylece Amerika ve Avrupa'nın barış ve savaş ikilemi arasındaki  ihtilaflarının belirdiğini ve ihtilafların artmakta olduğunu düşünüyor.

 İranlı uluslararası meseleler uzmanı Dr. Fuat İzedi ise   Trump hükümeti makamları arasında  yaşanan ihtilaflara vurgu yapıp   Trump hükümetinin genel olarak üçe bölündüğünü belirtiyor.    İlk olarak  Kuzey Kore ile nükleer ve füze yönetimini isteyen ve  bu ülkeyi nükleer ve füze gücü olarak kabul edilmesine vurgu yapan kesim.  ikinci olarak   krizin yönetimi ve minimum anlaşmaya vurgu yapan  gerçekçi cumhuriyetçiler ve güvenlik ve istihbari isimlerden oluşan kesim. Üçüncü olarak da   Kuzey Kore'nin tamamen silahsızlandırılmasına vurgu yapan  başlarında da Bolton gelen, azınlık sayılan kesim.  Bu kesim ise  ilk kesime daha yakın sayılır. Kimileri de Trump'ı bu kesimden sayıyorlar. 

 Bu süreçte ise Trump ve Bolton'un Kuzey Kore hususundaki ihtilafları  2019 ortalarında Bolton'un görevden alınmasına yol açtı.  Trump, Bolton'un  Kuzey Kore liderini Libya devrik lideri Kaddafi ile karşılaştırması yönündeki ölçülmemiş açıklamalarını  Pyongyang ile müzakerelerin  yenilgiye uğramasının nedeni olarak bildirdi.    

İranlı siyasi uzman ve BMT eski İran temsilcilerinden Kuroş Ahmedi ise  Bolton'un Trump'ın tutumlarından farklı tutum sergilediğini düşünüyor.  Bu uzmana göre Bolton  dış siyaset alanında Trump'tan daha radikal bir isimdir.    Bu ihtilaflar ise git gide artmakta idi. Göründüğü kadarı ile  Bolton  kendi tabiri ile "  Amerika düşmanları ile  makul olmayan anlamalara " karşı idi.  Trump ise seçim kampanyaları çerçevesinde  savaştan uzak durmak ve Amerika askerlerini dünyanın farklı noktalarında azaltmak istiyordu.  Trump askeri olmayan baskılar  ile bu hedeflerine ulaşmak istiyordu.     Bu yüzden Trump'ın nihai hedefi  Kuzey Kore ile bir şekilde anlaşma yapmaktı. Halbuki Bolton  muhaliflere diz çöktürmek ve   gerektiğinde de askeri kaba kuvvet kullanmaya dayalı siyaset yürütüyordu.   Bu iki yaklaşım ise karşı karşıya gelmişti.  Bu karşılaşma, Amerika'nın Taliban ile anlaşma sırasında da doruğa taşındı ve Bolton'un görevden alınmasına yol açtı.  

Amerika ve Kuzey Kore anlaşmaları ve müzakerelerinin  yenilgiye uğradığı hususunda yapılan değerlendirmelerde şu hususlara dikkat edilmelidir:"   İlk olarak Kuzey Kore'nin Amerika'nın tehditlerinden dolayı nükleer ve füze caydırıcılık gücünü kazanmaya yönelmesidir.  İkincisi Amerika'nın Kuzey Kore'ye  güvenlik garantisi vermemesi ve Kuzey Kore ile tatbikatının Pyongyang için  tehdit duygusu oluşturmasıdır.   

Bu arada Çin ve Japonya'nın   konumu da büyük önem taşıyor.  Üçüncü husus ise  bu doğrultuda  olup   her türlü kapsamlı  anlaşmanın Kore komşularının da memnun kalacağı şekilde yapılmasıdır. Dördüncü husus ise   silahsızlandırmanın karmaşık ve  detaylı bir süreç olmasıdır.  Bu yüzden  liderler görüşmeden önce de teknik ve uzman kadro görüşmeleri yapılmalıdır. Tabii ki Trump döneminde böyle bir anlaşma söz konusu değildi. 

Beşinci husus ise  genel anlaşmalar ve sözlü anlaşmaların da kırılganlığıdır. Kuzey Kore bu doğrultuda akıllıca davranmıştır.  Bu ülke  Irak ve Libya tecrübelerinden ayrıca Amerika'nın BERCAM nükleer anlaşmasındaki   ahitsizliklerinden değerli tecrübeler elde etmiş ve kolay bir şekilde Amerika'ya güvenmiyor.   

Moskova Üniversitesi uluslararası ilişkiler hocası ASEAN merkezi müdürü Viktor Somskiy ise   tüm Batılı taraflar ve ortaklarının  Kuzey Kore'yi köşeye sıkıştırmaya çalıştıklarını  ancak bunun sonuçsuz olduğunu belirtiyor.   Bu uzmana göre  Kuzey Kore'nin tüm gelişme alanlarının yollarını kapatmak imkansız olmasının yanı sıra bu ülkenin güven duygularını da zedelemekte ve bu ülkeyi aynı yolda yürümeye sürüklemektedir.