Trump ve Kuzey Kore ile Nükleer Müzakereler-6
Bu bölümde Trump'ın Kuzey Kore'ye yönelik siyasetlerinin engebeli sürecini ele alacağız.
Geçen bölümde Amerika ve Kuzey Kore liderlerinin 2018 ile 2019 yıllarındaki görüşmelerini inceledik. Bugünkü sohbetimizde ise Trump'ın Kuzey Kore'ye yönelik siyasetleri, Washington'un bu süreçteki çifte standartlı, ikircikli siyasetlerini ve sürekli yön değiştirmesini konu edineceğiz.
Amerika'nın Kuzey Kore'ye yönelik stratejisinin incelenmesinde göze çarpan önemli nokta Trump hükümeti dış siyaset ve askeri timi arasındaki koordinesizlikler ve zıt tavırlardır. Medya organları ise daha önce böyle bir ihtilafın olduğuna da vurgu yapmışlardı. Trump 8 Ağustos 2017 yılında Washington Post gazetesinin Kuzey Kore'nin Amerika'ya nükleer saldırı kabiliyetleri ve Pyongyang'ın tehditleri ile ilgili haberine tepki olarak " Öfke ve Ateş" ibaresini Amerika'nın Kuzey Kore'ye yanıtı olarak kullanmıştı.
Trump bu mesajının üç gün sonrasında ise Amerika'nın askeri seçeneklerinin masada olduğunu ve askeri imkanların Kuzey Kore'ye kilitlendiğini belirtti. Halbuki Amerika eski savunma bakanı James Norman Mattis ise Wall Street Journal'daki baş yazısında " Amerika'nın barışçıl baskı kampanyası"ndan söz etti. Aynı zamanda Beyaz Saray üst düzey stratejisti de Kuzey Kore'ye karşı askeri seçeneklerin masada olduğundan söz etti.
Buna ilaveten Trump timinin Pyongyang'a karşı radikal siyasetleri uluslararası alanda da ciddi kaygılara yol açtı. Bu kaygılar ise uluslararası alanda faaliyet gösteren uzmanları uyarı yapmaya yöneltti. Bu çerçevede uluslararası meseleler uzmanı Alman Matthias Dembinski ise Kore yarımadasında gerçekleşecek nükleer bir savaşın geride bırakacağı büyük hasarlarına değinerek Amerika ve Kuzey Kore'nin durumun kötüleşmesini ve vahimleşmesini önlemeleri gerektiğine ve Kore yarımadası krizinin sonlanması için makul çözüm yolunun bulunmasına vurgu yaptı.
Güney Kore cumhurbaşkanı Moon Jae İn ise Kuzey Kore'ye her türlü askeri saldırının Seul'un rızası ve onayı ile yapılmasına vurgu yaptı. Beyaz Saray'ın Kuzey Kore'ye karşı tehlikeli yaklaşımına itirazların artmasının ardından New York Times gazetesi 28 Mayıs 2019 haberinde Amerika başkanı Trump'ın Beyaz Saray dönem ulusal güvenlik danışmanı John Bolton'un İran, Kuzey Kore ve Venezuela'nın yaklaşımından memnun olmadığını ve 2020 seçim kampanyaları başlamadan onu görevden almak istediğini ifşa etti.
New York Times gazetesi ise " Trump, Kuzey Kore meselesinden dolayı Bolton'u görevden aldı" başlıklı raporunda Amerika yönetim düzeyinde bu husustaki ihtilaflara da değindi. Amerika eski savunma bakanlarından Leon Paneta ise Washington'un Kuzey Kore'ye karşı siyasetlerinin caydırıcılık ve nüfuzun önlenmesine dayalı olduğuna vurgu yapan radikal şahsiyetlerden biri idi. Tabii bu eski yetkili bunun yeterli olmadığını Washington'un aynı yönde hareket etmesi gerektiğini de belirtti. Ancak yine de nükleer savaşı önlemek için Amerika'nın dikkatli olması gerektiğine vurgu yaptı.
New York Times'ın yazdığına göre Trump 2019 Japonya ziyaretinde de açık bir şekilde tekrar Kuzey Kore'yi hedef alıp büyük oranda Bolton yaklaşımına zıt bir şekilde açıklamalarda bulundu. Bolton Kuzey Kore'nin füze denemelerini BMT Güvenlik Konseyi kararlarının ihlali sayıldığını öne sürüyordu. Halbuki Trump Japonya'da Pyongyang'ın bu girişimini önemsiz addedip bu denemelerin BMT Güvenlik Konseyi kararlarının ihlali olmadığını iddia ediyordu.
Bu duruma paralel olarak CNN haber kanalı da 23 Mayıs 2019'da şöyle bir yazıya yer verdi:" Amerika dışişleri bakanı Mike Pompeo ve Beyaz Saray ulusal güvenlik konseyi dönem danışmanı John Bolton arasındaki gerilimler iyice arttı ve Washington da Kuzey Kore ile ilgili küresel kaygılar ile karşılaştı. " CNN kendi kaynaklarından naklen şöyle devam etti:" Bolton Amerika hükümetinde bilgi dolaşımını engellemek ve Kuzey Kore dosyasında bile doğrudan Amerika merkezi istihbarat örgütünden doğrudan bilgi alarak Amerika dışişleri bakanını karar alma sürecinden devre dışı bıraktı. "
Bolton ve Pompeo'nun Kuzey Kore'ye yönelik siyasetlerinin uygulanması hususundaki ihtilaflarına rağmen Beyaz Saray'a bağlı kaynaklar da hükümetin Bolton'un kendi hedefleri doğrultusunda başına buyruk hareket ettiği düşüncesine kapıldığını kimi durumlarda Trump hükümeti siyasetleri ve hedeflerine ters hareket ettiği ve hükümeti zayıf düşürdüğü düşüncesinin hakim olduğunu belirtti. Bu yaklaşım ise Trump'ın öfkesi ve memnuniyetsizliğine yol açmıştı. Öyle ki Trump, Bolton'u Kuzey Kore ile girilen çıkmazın asıl faili olarak tanıttı.
İşte bu çerçevede ihtilafların alenileşmesi ile Bolton da Trump'ın iki Kore sınırında 30 Haziran 2019'da Kuzey Kore lideri ile görüşmesine ve de 12 Haziran 2018 Singapur görüşmesine bile katılmadı. Amerika yönetim düzeyinde yaşanan ihtilaflara rağmen Trump hükümeti ve Avrupalı ülkeler arasında da ciddi ihtilaflar söz konusu olmuştur.
Rus uluslararası meseleler uzmanı Rostislav İşçenko ise Avrupalı ülkelerin açık bir şekilde Trump'ın Kuzey Kore'ye yönelik siyasetini eleştirdiğini böylece Amerika ve Avrupa'nın barış ve savaş ikilemi arasındaki ihtilaflarının belirdiğini ve ihtilafların artmakta olduğunu düşünüyor.
İranlı uluslararası meseleler uzmanı Dr. Fuat İzedi ise Trump hükümeti makamları arasında yaşanan ihtilaflara vurgu yapıp Trump hükümetinin genel olarak üçe bölündüğünü belirtiyor. İlk olarak Kuzey Kore ile nükleer ve füze yönetimini isteyen ve bu ülkeyi nükleer ve füze gücü olarak kabul edilmesine vurgu yapan kesim. ikinci olarak krizin yönetimi ve minimum anlaşmaya vurgu yapan gerçekçi cumhuriyetçiler ve güvenlik ve istihbari isimlerden oluşan kesim. Üçüncü olarak da Kuzey Kore'nin tamamen silahsızlandırılmasına vurgu yapan başlarında da Bolton gelen, azınlık sayılan kesim. Bu kesim ise ilk kesime daha yakın sayılır. Kimileri de Trump'ı bu kesimden sayıyorlar.
Bu süreçte ise Trump ve Bolton'un Kuzey Kore hususundaki ihtilafları 2019 ortalarında Bolton'un görevden alınmasına yol açtı. Trump, Bolton'un Kuzey Kore liderini Libya devrik lideri Kaddafi ile karşılaştırması yönündeki ölçülmemiş açıklamalarını Pyongyang ile müzakerelerin yenilgiye uğramasının nedeni olarak bildirdi.
İranlı siyasi uzman ve BMT eski İran temsilcilerinden Kuroş Ahmedi ise Bolton'un Trump'ın tutumlarından farklı tutum sergilediğini düşünüyor. Bu uzmana göre Bolton dış siyaset alanında Trump'tan daha radikal bir isimdir. Bu ihtilaflar ise git gide artmakta idi. Göründüğü kadarı ile Bolton kendi tabiri ile " Amerika düşmanları ile makul olmayan anlamalara " karşı idi. Trump ise seçim kampanyaları çerçevesinde savaştan uzak durmak ve Amerika askerlerini dünyanın farklı noktalarında azaltmak istiyordu. Trump askeri olmayan baskılar ile bu hedeflerine ulaşmak istiyordu. Bu yüzden Trump'ın nihai hedefi Kuzey Kore ile bir şekilde anlaşma yapmaktı. Halbuki Bolton muhaliflere diz çöktürmek ve gerektiğinde de askeri kaba kuvvet kullanmaya dayalı siyaset yürütüyordu. Bu iki yaklaşım ise karşı karşıya gelmişti. Bu karşılaşma, Amerika'nın Taliban ile anlaşma sırasında da doruğa taşındı ve Bolton'un görevden alınmasına yol açtı.
Amerika ve Kuzey Kore anlaşmaları ve müzakerelerinin yenilgiye uğradığı hususunda yapılan değerlendirmelerde şu hususlara dikkat edilmelidir:" İlk olarak Kuzey Kore'nin Amerika'nın tehditlerinden dolayı nükleer ve füze caydırıcılık gücünü kazanmaya yönelmesidir. İkincisi Amerika'nın Kuzey Kore'ye güvenlik garantisi vermemesi ve Kuzey Kore ile tatbikatının Pyongyang için tehdit duygusu oluşturmasıdır.
Bu arada Çin ve Japonya'nın konumu da büyük önem taşıyor. Üçüncü husus ise bu doğrultuda olup her türlü kapsamlı anlaşmanın Kore komşularının da memnun kalacağı şekilde yapılmasıdır. Dördüncü husus ise silahsızlandırmanın karmaşık ve detaylı bir süreç olmasıdır. Bu yüzden liderler görüşmeden önce de teknik ve uzman kadro görüşmeleri yapılmalıdır. Tabii ki Trump döneminde böyle bir anlaşma söz konusu değildi.
Beşinci husus ise genel anlaşmalar ve sözlü anlaşmaların da kırılganlığıdır. Kuzey Kore bu doğrultuda akıllıca davranmıştır. Bu ülke Irak ve Libya tecrübelerinden ayrıca Amerika'nın BERCAM nükleer anlaşmasındaki ahitsizliklerinden değerli tecrübeler elde etmiş ve kolay bir şekilde Amerika'ya güvenmiyor.
Moskova Üniversitesi uluslararası ilişkiler hocası ASEAN merkezi müdürü Viktor Somskiy ise tüm Batılı taraflar ve ortaklarının Kuzey Kore'yi köşeye sıkıştırmaya çalıştıklarını ancak bunun sonuçsuz olduğunu belirtiyor. Bu uzmana göre Kuzey Kore'nin tüm gelişme alanlarının yollarını kapatmak imkansız olmasının yanı sıra bu ülkenin güven duygularını da zedelemekte ve bu ülkeyi aynı yolda yürümeye sürüklemektedir.