Aşura’nın ebedileşme sırrı - 5
Değerli dostlar, ilahi peygamberlerin en temel yolu ve yordamı ve siyerinden biri, sultacı ve zalim düzenlerle mücadele etmek ve bu düzenleri devirmek olmuştur.
İlahi peygamberlerin tümü yüce Allah’ın emri üzerine zalimane hakimiyetlere son vermek ve adil bir düzen kurmakla görevlendirilmişti. Kur'an'ı Kerim ve tarihin de şahitlik ettiği üzere, Hz. İbrahim -s- Nemrud’a karşı, Hz. Musa -s- zalim Firavun’a karşı, Hz. İsa -s- Romalı bencil ve acımasız kayserlerine karşı ve İslam Peygamberi -s- de müreffeh Kureyş eşrafı ve eski İran’ın zalim hükümdarlarına karşı mücadele verdi. Bu peygamberlerin tümünün amacı muzlum milletleri zalimlerin sultasından ve köleleri olmaktan kurtarmak ve insanlara izzet taleplik ve zillet karşıtlığı ruhunu kazandırmak ve hürriyet nimetinden yararlandırmaktı.
Nübüvvet odağında yetişen ve peygamberlerin biset felsefesi ile herkesten daha çok aşina olan İmam Ali -s- aydınlatıcı ve tevhidi basireti telkin eden bir tavsiyesinde şöyle buyurur:
Gerçekten yüce Allah selamı onun ve hanedanı üzerine olan Muhammed’i -s- insanları güç ve servet odaklarına kulluk ve kölelikten kurtarmak ve Allah’a ibadet ve kulluk etmeye yöneltmek, insanları zillet ve esarete yol açan anlaşmalardan çıkarmak ve ilahi izzet yaratan anlaşmalara bağlı kalmak ve körü körüne itaat etmekten kurtarmak ve bilinçli olarak yegane Allah’a itaat etmek ve zalimlerin velayetine boyun eğmekten kurtarmak ve ilahi velayete tabi olmak üzere mebus etti.
Genel bir bakışta, zalim ve bencil hükümdarların zulüm zoruyla milletleri köle yapmak ve böylece zalimane iktidarlarının temellerini pekiştirmek ve şeytani ve insan karşıtı hedeflerine tehdit, rüşvet, terör, yağma, baskı gibi yollardan ulaşmak istedikleri söylenebilir. Ancak ilahi peygamberler var gücüyle insanları bilinçlendirerek zalim hükümdarlara ve şirke dayalı hakimiyetlerine karşı mücadele veriyor ve tevhidin has ve hürriyet kazandıran düşünceleri sayesinde insanları zillete yol açan esaretten kurtarıyordu.Kur'an'ı Kerim Araf suresinde İslam Peygamberi -s- hakkında şöyle buyuruyor:
Ağırlıklarını ve üzerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.
Evet, şehitlerin efendisi İmam Hüseyin -s- de vahiy öğretileri ve izzete vesile olan ve zilletle savaşan nebevi ve alevi tealimden ilham alarak Emeviler gibi eşine ender rastlanan zalimlerin zulmüne karşı çıktı. Bir başka ifade ile, zulüm karşıtlığı, Hüseyni hamasetin hedefleri ve kalıcılık sırlarından biridir.
İmam Hüseyin -s- Muaviye’nin Saffeyn savaşını başlatması, İmam Ali’nin -s- kişiliğine yönelik karalama kampanyası, Hucer bin Uday ve arkadaşlarının mazlumane şehadeti, Malik Eşter’in şehadeti, İmam Hasan’ın -s- şehadeti, Şia Müslümanların bastırılması ve acımasızca katliam edilmesi gibi hadiselere şahit olmuş ve sürekli bunca zulüm ve cinayete son verilmesi konusunda sorumluluk duygusunu taşıyordu; ta ki Muaviye İmam Hasan’la -s- imzaladığı barış anlaşmasına aykırı olarak günah, fesat, şarapçı olmak ve bir dizi açık gizli sapkınlıkla ün yapan oğlu Yezid’i iktidarın başına getirmeye karar verdi.
İmam Hüseyin -s- özellikle Yezid kendisinden tehditle biat almaya kalkıştığında artık sessiz kalamadı ve daha fazla Ebu Sufyan gibi İslam düşmanı olan birinin şom hanedanının zulüm ve adaletsizliğine şahit olmak istemedi. Bu yüzden şehitlerin efendisi Hüseyin bin Ali -s- Emevilerin zalimane mahiyetini ifşa etmek için her fırsattan yararlanmaya ve kamuoyunu aydınlatmaya başladı.
İmam Hüseyin -s- Hür ordusunun karşısında görünce, onlara ve kendi sahabesine hitaben şöyle buyurdu:
Ey insanlar, Allah Resulü -s- buyurdu: Kim Allah’ın haramını helal sayan ve ilahi ahdini kıran ve peygamberinin siyerine aykırı davranmasına ve Allah’ın kullarına zulmeden birini görüp sessiz ve duyarsız kalır ve onunla ne sözle ne de pratikte mücadele etmezse, Allah teala onu o zalim hükümdarı attığı yere, yani cehenneme atacaktır.
İmam Hüseyin -s- aydınlatıcı sözlerinin devamında Emevilerin sapkınlıklarından bazı örnekler vererek şöyle devam etti:
Ey insanlar, bilin ki bunlar sürekli şeytanı izlemiş ve şeytana itaat etmeyi kendilerine vacip saymış ve Allah’a itaat etmeyi terk ederek çirkin ve fesat amelleri işlemiş ve ilahi haddi aşmış ve tüm Müslümanlara ait olan savaş ganimetleri ve beytülmala el koymuş ve Allah’ın haramını helal ve helalini harım saymıştır ve ben onların hepsinden ilahi ahkamı uygulamak ve önderlik için daha layık ve daha şayeste sayılırım.
İnsanların kaderi, saadet ve şekaveti, hakla batıl, zulümle adalet ve tek bir ifadede Allah ile şeytan meselesine açıklık getiren bu aydınlatıcı sözlere rağmen Emevilerin zulmünden ve adaletsizliğinden usanan ve İmam’a 12 bin mektup yazan ve Yezid’in zalimane iktidarından kurtulmak isteyen binlerce kişi zamanı gelince Hüseyin bir Ali’ye -s- yardım etmedikleri gibi, Ubeydullah’ın savurduğu tehditlerden çekinerek tüm yükümlülüklerinden ve verdikleri sözden caydılar ve Aşura gününde var güçleri ile İmam Hüseyin -s- ve vefakar arkadaşları ile savaşarak Kerbela faciasını yarattılar ve o hazreti katlederek Hüseyni hamasetten sağ kurtulanları esir alıp Küfe ve Şam’a götürdüler ve böylece tarihe kara bir leke düştüler.
İmam Hüseyin -s- bu facianın sebebini şöyle açıklıyor:
İnsanlar fani dünyanın kulu kölesidir ve dinleri sadece dillerindedir. Bunlar menfaat ve geçimleri sağlandığı müddetçe dindardır, fakat zorluklar ve krizlerle karşılaştıkları zaman sayıları hızla azalır.
Gerçekte en ufak bir tehdit veya rüşvetle tüm dini ve insani ilkeleri, hedefleri ve ülkülerinden el çeken ve dünyasını satanların dini, zalim ve şeytani hükümdarların iktidarının pekişmesi ve sürmesinin başlıca etkenlerinden biridir. Yine sessizlikleri ve duyarsızlıkları ve halkın hakiki önderlerini desteklemeyerek zalim hükümdarları destekleyen bu zümre, zalimlerin işlediği tüm cinayetlere ve zulümlerine ortaktır; zira bunlar zalim hükümdarların iktidarının temellerini pekiştiren zümredir. İmam Cafer Sadık -s- bu konuda şöyle diyor:
Eğer insanlar Emevilere yardım etmeseydi asla bizim kesin ilahi hakkımızı gasp ederek bizi bu kesin hakkımızdan mahrum bırakamazdı.
Buna göre de, eğer İmam Hüseyin’e -s- 12 bin mektup yazan Küfeliler o hazrete sırt çevirmez ve ihanet etmeseydi ve Yezid ordusunda yer almasaydı, belki de Aşura faciası yaşanmayacaktı.
Bir rivayete göre, zalim ve mazlum her ikisi cehennem ateşinde yanacaktır. Zalim işlediği zulüm ve cinayetlerin yüzünden ve mazlum da zalime destek verdiği için cehennem ateşinde yanacaktır.
Gerçekte tüm bu sapkınlıkların, ahitleri kırmanın, ihanetlerin ve cinayetlerin kökü Allah ekseninde hareket etme ve Maad ilkesi gibi iki temel ilkeye bağlı kalmamayı uzanır.
Tüm benliği ile bu iki önemli ilkeyi idrak eden İmam Ali -s- bir hutbesinde her türlü zulüm ve adaletsizlikten beraat ederek şöyle buyurur:
Allah’a and olsun eğer geceyi sabaha kadar dikenli otlardan bir yatakta geçirsem ve elime zincir vurulduğu halde engebeli bir toprakta sürüklensem, bu durum benim için kıyamet gününde bir Allah’ın kuluna zulmetmiş vaziyette Allah’ın ve resulünün huzuruna çıkmaktan daha katlanılırdır. Ben nasıl hızla yok olan ve uzun süre toprağın altında kalan bir cismin hatırı için birine zulmedebilirim?
Ve bu tür zulüm karşıtı öğretilerle yetişen İmam Hüseyin -s- gibi bir insan tabi ki Emevilerin zulüm ve cinayetlerine karşı susup tepkisiz kalamaz ve şöyle haykırmadan duramazdı:
Acaba hakka amel edilmediğini ve batıl men edilmediğini görmüyor musunuz? Bu şartlarda mümin ve Allah tealayı ziyaret etme şevki ile tutuşan insan asla sessiz ve duyarsız kalamaz.
İmam Hüseyin -s- için Emevilerin zulüm ve cinayetleri, ölmeyi yaşamaya tercih edecek kadar ağır geliyordu ve bu yüzden şöyle buyurdu:
Ben Allah yolunda ölmeyi, saadet ve mutluluk ve zalimlerin gölgesinin altında yaşamayı zillet ve bedbahtlıktan başka bir şey bilmem.