Ocak 10, 2021 11:27 Europe/Istanbul

Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bugün sizlerle kısaca, her zaman ve her şeyi gözlemiş olarak bilen, her yerde hâzır ve nâzır olan  اَلشَّه۪یدُ eş-Şehîd ism-i şerifi hakkında konuşacağız.

Hatırlanacağı üzere geçen programlarda Esma-ül Hüsnâ'dan her birinin cenab-ı Hakk'ın kemalatından birini gösterdiğini belirttik, ayrıca "Allah" isminin ise tüm Esma-ül Hüsnâ'yı kapsayan isim olduğunu, bu yüzden tüm ilahi kemalatın da bu ism-i şerifte bir arada olduğunu ifade ettik. Bu konunun daha iyi anlaşılması için Esma-ül Hüsnâ'yı, kökü "Allah" adı olan, Ehad, Kayyum, Vâhid vb. gövdesi, Muhît, Alîm vb. isimlerin ana dalları olan  bir ağaca benzetebiliriz. Her ana dalda daha küçük dallar vardır. Örneğin eğer Alîm ana dalı düşünürsek, daha küçük dalları ise Hakîm, Habîr ve Şehîd olur. Böylece diğer isimlerin kendisinden kaynaklanan Alîm ism-i şerifinin şanı ve konumu daha yüksek ve eserleri de daha güçlüdür. Böylece ana gövdede olan Kayyûm ism-i şerifin konumu Alîm'den daha güçlüdür. Bu düzen tüm Esma-ül Hüsnâ'nın "Allah" adına ulaşıncaya kadar devam ediyor.

Sohbetimizin de başında belirttiğimiz gibi bugün sizlerle Şehîd ism-i şerifi hakkında konuşacağız. Şehîd, her yerde hâzır, nâzır ve tanık olan anlamındadır. Yüce Allah'ın tüm dünyadaki varlığını ve sultasını gösteren bu ism-i şerif Kur'an-ı Kerim'de 19 kez zikredilmiştir. Örneğin Mücadele suresinin 6. ayetinde şöyle okuyoruz:

یَوْمَ یَبْعَثُهُمُ اللهُ جَمیعاً فَیُنَبِّئُهُمْ بِما عَمِلُوا أَحْصاهُ اللهُ وَ نَسُوهُ وَ اللهُ عَلى کُلِّ شَیْ‌ءٍ شَهیدٌ

Allah'ın onları hep birden diriltip yaptıklarını kendilerine haber vereceği günü hatırla. Allah onları sayıp zaptetmiş, onlarsa bunları unutmuşlardır. Allah, her şeye şahittir.

Şehîd olan Allah, tüm varlık dünyasına hâzır ve nâzırdır öyleki yer yüzünde ve tüm kainattaki diğer gezegen ve yıldızlarda en ufak zerreden devasa kütlelere kadar hiçbir şey O'nun gözünden gizli olmaz. Allah'ı Teâla tüm kainatı tüm parçaları ve detayları ile tüm durumlarından haberdardır. Yıldızları kendi yörüngesinde rasat eder, güneşi samanyolundaki yolunda ilerlerken, ayın eliptik yörüngede yer kürenin çevresinde dönerken ve gök yüzünde hareket eden bulutları görür. Hiçbir şey hatta kullarının üzüntü ve mutlulukları, itaat ve isyanları, iman ve küfürleri, ihlas veya riyakarlıkları özet olarak zahir ve batında ne varsa Allah'tan gizli değildir. Nitekim Yunus suresinin 61. Ayetinde şöyle okuyoruz:

لَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ اِلَّا کُنَّا عَلَیْکُمْ شُهُودًا اِذْ تُف۪یضُونَ ف۪یهِۜ وَمَا یَعْزُبُ عَنْ رَبِّکَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِی الْاَرْضِ وَلَا فِی السَّمَٓاءِ وَلَٓا اَصْغَرَ مِنْ ذٰلِکَ وَلَٓا اَکْبَرَ

… (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz; …

 

Muhakkak biliyorsunuz, herkes mahkemede iddiasını ispatlamak için tanık veya şahide ihtiyacı vardır. Şahit dava dışında biri olarak iddia edilen konu hakkında bilgisi olan kişidir. Şehadet veya tanıklık ise genelde görseldir ve şahit ise kadı nezdinde suçlunun belirli zaman ve mekanda gördüğüne şehadet ve tanıklık eder. Fakat her şeye ve her yerde şahit olan ve tüm kalplerdeki niyetleri bilen yüce Allah Ra’d suresinin 9. ayetine göre her şeyden agahtır, öyle ki ayette şöyle okuyoruz:

عَالِمُ الْغَیْبِ وَ الشَّهَادَةِ

O, gaybı da görülen âlemi de bilendir…

Bu yüzden insanların açık ve gizli tüm amelleri O’ndan gizli kalmıyor, hatta aslında gerçek niyetleri riya ve gösteriş olan fakat bizim gözümüzde mümin görünenlerin gerçek durumunu ve niyetlerini ancak Allah Teâlâ bilir.

Mümin insan Allah’ın Şehîd olmasının farkında olarak her zaman kendi düşünce, konuşma ve davranışlarına dikkat eder. Böyle bir insan Allah’ın Şehîd olduğunun bilincinde olarak bir kez daha günah ve masiyet işlemeye yeltenmezken üstelik fikrinin bir an bile sapmaması için düşüncelerini de yönetmeye ve böylece vicdanına karşı başını eğmemeye çalışır. Mü’min suresi 51. ayeti kıyamet gününü şehadet için şahitlerin kıyam ettiği gün olduğunu belirterek یوم یقوم الأشهاد

…şahitlerin şahitlik edecekleri gün…

Diye buyuruyor.

 Böylece Allah Teâlâ’dan başka insanın davranışlar ve hareketlerine şahit olan bir çok şey vardır ve onların hepsi kıyame gününde Hak Teâlâ dergahında ve tüm insanların önünde şehadet ve takınlık edecekler. Bizim şahitlerimizden biri yüce peygamberlerdir. Nitekim Nahl suresinin  89. ayetinde şöyle okuyoruz:

وَیَوْمَ نَبْعَثُ فِی کُلِّ أُمَّةٍ شَهِیدًا عَلَیْهِم مِّنْ أَنفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِکَ شَهِیدًا عَلَى هَؤُلاء

(Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. ….

Böylece her ümmetin tanığı ve şahidi kendisine indirilen peygamber olacakken tüm peygamberlerin şahidi de Resul-i Ekrem -saa- olacaktır.

İlginç olan ise kıyamet gününde zaman ve mekanın da birer şahid ve tanık olmalarıdır. Kur'an-ı Kerim’in Zilzâl suresinin 4. ayetinde şöyle okuyoruz:

یَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا

İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır.

Rivayetlerin anlattığına göre İmam Muhammed Bakır -as- zamanın şehadet etmesi hakkında şöyle buyuruyor:

İnsan hiçbir günü, o günün kendisine “Ey Adem evladı! Ben yeni bir günüm ve sana şehadet ederim. Bende iyi şeyle yap ki kıyamette senin lehine şehadet edeyim” demeyeceği bir gün geçirmez.

İmam Seccad -as- da Sahife-i Seccadiye’nin 6. Duasında şöyle buyuruyor:

هَذَا یَوْمٌ حَادِثٌ جَدِیدٌ، وَ هُوَ عَلَیْنَا شَاهِدٌ عَتِیدٌ

Bu (gün), yeni bir gündür; tanıklık etmeye hazır bir şahittir.

Hepsinden daha ilginç olan ise insan bedenindeki organlar ve uzuvların da kıyamet gününde insanın yaptıklarına birer şahit olmalarıdır. Nur suresinin 24. ayeti şöyle buyuruyor:

هَذَا یَوْمٌ حَادِثٌ جَدِیدٌ، وَ هُوَ عَلَیْنَا شَاهِدٌ عَتِیدٌ

….dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde….

Yine Fussilet suresinin 20. ayeti de insan uzuvlarının şehadeti hakkında şöyle buyuruyor:

شَهِدَ عَلَیهِم سَمعُهُم واَبصارُهُم وجُلودُهُم بِمَا کانُوا یَعمَلونَ

Nihayet cehenneme vardıklarında, kulakları, gözleri ve derileri, yapmış oldukları işler hakkında, kendileri aleyhine şahitlik ederler.

İlginç olan ise insanın bu şehadetleri görünce büyük bir üzüntü ve utançla  aynı surenin bir sonraki ayeti uyarınca kendi cildine ve derisine şöyle der:

قالُوا لِجُلودِهِم لِمَ شَهِدتُم عَلَینا

Onlar derilerine, "Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz?" derler.

Bunun üzerine derileri de şöyle karşılık verir:

قالُوا اَنطَقَنا اللّهُ الَّذِى اَنطَقَ کُلَّ شَى ءٍ

Derileri de der ki; "Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı ve yine yalnızca O'na döndürülüyorsunuz.

Burada bir noktaya değinmek gerekir, önemli olan şahid ve tanığın, o işin yapıldığı sırada orada hazır ve nazır olması ve gereken akıl ve anlayışa sahip olmasıdır. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim’in bir çok müfessiri, bizim tüm organlarımızı ve uzuvlarımızın, bizlerden her ne kadar da farklı olsa bir nevi bilinç ve şuura sahip olduğunu savunuyorlar.

Şehîd ism-i şerifinin kıyamet gününde şahit olmasına ilaveten bir de belirli bir hedef uğruna canını feda eden ve mahbubunun rızası ve ona vuslatı uğruna tüm maddi zevklerden el çeken kişiye de denir. Burada Allah yolunda öldürülen kişiye neden Şehîd denildiğine gelince; bazılarına göre böyle  bir insan için Allah ve ilahi meleklerin cennete şahitleri olduğu ve kendisinin de ilahi nimetler ve kerametlere şahit olduğu için Şehîd denir .

Diğer yandan arifler de şehadette, Allah ve şehadet mertebesine nail olan şahid ve meşhud arasında perdeler kalkıyor, başka bir ifade ile görüntülenmeyi engelleyen tüm setler kalkıyor.

Al-i İmran suresinin 169 ayeti İslam dininde şehid’in konumunu en iyi şekilde açıklıyor:

 وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذِینَ قُتِلُواْ فِى سَبِیلِ اللَّهِ أَمْوَتاً بَلْ أَحْیَآءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ یُرْزَقُونَ

Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.

Kur'an-ı Kerim’in büyük yorumcularından merhum allame Muhammed Hüseyin Tabatabai, şehadet mertebesine el-Mizan yorum kitabında şöyle açıklıyor:

Şehadet geniş anlamı olan Kur'an-ı hakikatlerden biridir. bizim normal hislerimiz Küfür ve iman, şakavet ve saadet, hayır ve şer, iyilik ve kötülük ve insanın gözünden ve hislerden gizli olan her şey gibi gerçekler ve hareketlerin görüntüsünün farkındadır. Fakat şehitler tüm bunlara vakıf olacak anlayışa varıyorlar.

Değerli dinleyiciler bugünkü sohbetimizin sonunda sizlere Kerbela kıyamında İmam Hüseyin’in 6 aylık bebeği, hz. Ali Asger’in şehadet olayını anlatmak istiyoruz.

Aşura gününde İmam Hüseyin -as-, yarenlerinin şehadeti ardından o hazret, hz. Zeyneb’e -sa- hitaben şöyle buyurdu:

ناوِلُونی عَلیّاً اِبْنی الطِّفْلَ حَتّی اُوَدِّعَهُ؛

Oğlum Ali’yi bana verin ki son kez onu göreyim ve onunla vedalaşayım.

İmam Hüseyin -as- evladı Ali Asgar’i kucağına alıp öpmek istediğinde Yezid’in acımasız ordusu okçularından Hermele'nin, attığı ok, bebeğin boğazına saplandı ve onu babasının kucağında şehit etti. İmam elini Ali Asger’in boğazının altına tutarak avucundaki kanı gök yüzüne serperek şöyle buyurdu:

Allah bu manzarayı gördüğü için, bu musibete dayanmak bana kolaylaştı.

Etiketler