Mayıs 05, 2016 15:28 Europe/Istanbul

Hatırlanacağı üzere, geçen bölümde İsfahan kentine düzenlediğimiz seyahatimizin devamında kentin tarihi ve güzel sanatlarının bir köşesiyle tanıştık.

Bugün seyahatimizin devamında güzel İsfahan kentinin Çehelsütun sarayı müzesi, Doğa Tarihi müzesi ve sekiz cennet anlamına gelen Heşt Beheşt köşkünü gezmek istiyoruz.

Nakş-i Cihan meydanının arkasında, 67 bin metrekarelik alanıyla büyük bir bahçenin ortasında, kırk sütun anlamına gelen Çehelsütun sarayı yer alıyor. Bu güzel binanın büyük salonu eskiden ve Safevilerin döneminde yabancı devletlerin elçilerini ve özel temsilcilerini kabul etmekte kullanılırdı. Çehelsütün sarayı Safevilerin kralı birinci Abbas döneminde Cihannima bahçesinde inşa edildi.

Çehelsütun sarayı aslında iki büyük salon ve bir büyük havuz ve 20 sütundan oluşuyor ve 20 sütunun görüntüsü büyük havuzun suyundan yansıdığından, toplum 40 sütun gibi gözüküyor ve bu yüzden bu binaya kırk sütun almanına gelen Çehelsütun deniliyor.

Fars dili ve edebiyatında kırk sayısı çokluğu simgeler ve İslamî kültürde de özel ve kutsal bir rakam sayılır.

Çehelsütun sarayının mimarisi İran, Çin ve Avrupa mimari sanatlarının bir karışımıdır. Çehelsütun binasının önünde boyu 38 metre ve eni 17 metre ve yüksekliği 14 metre olan ve doğuya bakan büyük bir eyvan yer alıyor. Eyvanın sütunları sekizgen şeklinde ve çınar ve çam ağacındandır. Eyvanın ortasında bulunan dört sütun ise taştan yapılmış dört arslan heykelinin üzerinde duruyor.

Çehelsütun sarayının merkezî salonu, başka ülkelerden gelen elçiler ve yabancı konuklara özeldi. Bu salonun duvarlarında çok güzel resimler dikkat çekiyor. Bazı resimlerde Safevi kralı İsmail’in Osmanlı ordusu ile Çaldıran’da savaşı veya Afşarlar kralı Nadır’ın Hindistan seferleri gibi tarihî olaylar yer alıyor. Binanın bazı bölümlerinde ise o dönemin Avrupa resim sanatından etkilenen ve Avrupa resim tarzını yansıtan tablolar dikkat çekiyor.

Çehelsütun sarayının ana eyvanının çatısı, çeşitli geometrik şekillerde hazırlanan çok zarif ahşap çerçevelerin içinde resimlerle süslüdür. Binanın bir başka ilgi çekişi süslemesi, ayna işlemeleridir.

Ana salonun çatısında üç altın kaplamalı kubbe yer alıyor, ki bu da İran’ın en seçkin altın işleme eserlerinden biridir.

Genelde Çehelsütun binasının çatısında kullanılan sanatlar ahşap üzerinde işleme, resim, ayna işleme ve diğer güzel sanatlardan oluşan oldukça güzel bir kombinasyonu sergiliyor.

Çehelsütun sarayının binası günümüzde müze olarak kullanılıyor ve İran tarihinin çeşitli dönemlerine ait çanak, metal ve camdan yapılan eserlerin yanı sıra, el yazması bazı nefis kitaplar, müzenin cazibesine katkı sağlıyor.

Değerli dostlar, şimdi İsfahan Doğa Tarihi müzesine geçiyoruz. Bu müze Çehelsütun binasının hemen yakınında yer alıyor.

Doğa tarihi müzeleri genellikle doğa ve yaratılış aleminin tarihini yansıtan eserleri içerir. Buna göre bu tür müzelerde yaratılışın ister canlı ister cansız, çeşitli mahluklarından ilginç örnekler bilimsel yöntemlerle saklanır ve ilmi ve kültürel bir merkez olarak insanlara hizmet sunar.

İsfahan Doğa Tarihi müzesi Mart 1989 tarihinde İsfahan kentinin Timuriler döneminden geriye kalan tarihî Timuri salonunda resmen faaliyete geçti.

İsfahan Doğa Tarihi müzesi toplumun yaşam, varlık alemi ve yaratılışın azameti ve yüce Allah’ın gücü gibi konular hakkında genel kültür ve bilgisini geliştirmek amacıyla açılmıştır.

Bundan başka bu müze doğal bilimlerle ilgili araştırma imkanı sunarak, İran’ın değerli doğal mirasının korunmasında önemli rol ifa ediyor.

Öte yandan bu müzenin varlığı, İsfahan kentinin güzel tarihî eserlerinin yanında, kentin turistik cazibesine katkıda bulunduğu da belirtilmelidir. İsfahan Doğa Tarihi müzesinin kütüphane ve restorasyon atölyesinin yanında, yedi sergi salonu da bulunuyor.

Genel bir değerlendirmede, İsfahan Doğa Tarihi müzesi doğal bilimler alanında çeşitleri, çeşitli eğitim düzeyleri ve bilimsel araştırma alanlarına hizmet sunması ve bazı alanlarda eşine ender rastlanan örnekleri barındırması ve özellikle Avustralya kıyılarında bulunan sünger örnekleri, Büyük ve Atlas okyanuslarına ait midye çeşitleri ve İran’la ilgili fosil örnekleri bakımından emsalsiz bir müze sayılıyor ve çok özel özelliklere sahip olduğu anlaşılıyor.

Sonuçta müze binasının tarihî önemi ve milyonlarca yıl önce yaşamış canlıların fosillerini barındırması itibarı ile bu müze ziyaretçileri hayran bırakırken, bu güzel müzeyi ziyaret eden insanlar, yüce Allah’ın yaratılış gücünü takdir etmeden edemiyor.

Değerli dostlar, şimdi de bu güzel müzeden ayrılıyor ve İsfahan’ın bir başka göz kamaştıran mekanına uğruyoruz.

Sekiz cennet anlamına gelen Heşt Beheşt köşkü, İran mimarisini ve güzel sanatlarını sergileyen İsfahan kentinin bir başka güzel tarihî eseridir. Bu yüzden biz de bu güzel köşkü sizlerle birlikte gezmeye karar verdik.

Heşt Beheşt binası, Bülbül bahçesi adıyla anılan ve sıralar halinde düzgün bir şekilde çok eski çınar ağaçları ile dolup taşan bir bahçenin ortasında yer alıyor. Bülbül bahçesi aslında Nakş-i Cihan adındaki büyük bahçenin bir parçasıdır ve bu adla ün yapmıştır.

Heşt Beheşt köşkü 35 metre boyunda ve 26 metre enindedir ve bahçenin yüzeyinden iki metre yükseklikte mermerden bir temelin üzerinde inşa edilmiştir. Bu köşk iki kattan ve çok sayıda odadan ve her biri alçı ve ayna işlemelerle ustaca bezenmiş iç içe koridorlardan oluşuyor.

Heşt Beheşt binası da Safeviler döneminden geriye kalan diğer bir çok bina gibi sekizgen biçimindedir. Bu tarz mimari binanın tümünde göze çarparken, güzelliğini de ikiye katlıyor.

Binanın ana salonunun ortasında da mermer taştan yapılmış ve Mürvarid havuzu adıyla anılan sekizgen şeklinde büyük bir havuz yer alıyor.

Heşt Beheşt köşkünde eyvanların ve kemerlerin kominasyonu, her tarafı izleyerek çevredeki güzel manzaralardan zevk alabilecek şekilde tasarlanmıştır. Binadaki tüm çatılar ve duvarlar çok güzel fayanslar ve çiçek ve bülbül motifleri ile süslenmiştir. Binada her bir oda veya eyvan kendine özgü şekli ve süsleri vardır, öyle ki hiç biri ötekine benzemez. Binada yer yer göze çarpan süslemeler, o dönemde yaşayan İranlı sanatçıların zevk ve yaratıcılığını yansıtır.

Heşt Beheşt binasının inşaatı üzerinden üç asır geçtiği halde, binanın genel planı hiç değişmemiştir ve bu köşkün, Safeviler döneminin en güzel köşklerinden biri olduğunu söylemek mümkün. Nitekim Fransız seyyah Şarden de Heşt Beheşt köşkünü Avrupa’da gezdiği köşklerden çok daha ihtişamlı olduğunu belirtiyor. 015