Mayıs 17, 2021 09:53 Europe/Istanbul

Bu bölümde plansız ve çok okumanın da doğurabileceği olumsuz etkilerden bahsedeceğiz ve okumanın nasıl bir ortamda tehlike yaratabileceğini ele alacağız.

Kitap, insanlık kültürünün en önemli deneyimi olarak  ele alınabilir. Kitabın, medeniyetlerin korunmasına ve  medeniyetlerin el değiştirmesine yol açtığı da söylenebilir.  Ancak  sanal hayat deneyimi ve  televizyon ve dijital cihazlar karşısında  dalma deneyimleri  kitap ve kitap okumayı marjinalleştirmiştir. İnsanlar özellikle de genç nesil,  kitap okumaktan ziyade   bir birlerinin sözlerini  ve paylaşımlarını sanal alemde beğeniyorlar.  Ancak tüm bu gelişmeler ve değişiklikler   kitabın önemini azaltmamaktadır. Araştırmalar ise kitabın  insanların hayatındaki değişikliklere paralel olarak  temel değişiklikler yaşadığını gösteriyor. 

18'inci yüzyıl ünlü yazarı Samuel  Johnson ise   şöyle düşünüyor:" Yazarın  iki albenili yanı yeni şeyleri tanıtmak ve  bilinen şeyleri tekrar göstermektir.  Bu da yazarın bizi yeni bir dünyaya götürdüğü anlamına gelir. Yeni dünyalara girmek ise  hayatta yeni deneyimlerin kaynağı olabilir. "

Ancak  bugün size başka bir noktayı hatırlatmak istiyoruz: "   Şu ana kadar kitap okumanın faydaları hususunda duyduğunuz her şeyi bir kaç dakika için  unutun!  Evet  okumanın ne denli  değerli olabileceğini unutun! Zor olsa da yine de sizden sağlık protokollerine uyarak zihinsel mesafeyi koruyarak   kitaptan biraz bile olsa uzaklaşmanızı istiyoruz.  Bir an kitap okumanın koronavirüs gibi olmasa da  virüs olduğunu düşünün, ondan uzak durun. Biraz uzak kalın ki  aşısını aldıktan sonra  ona yaklaşalım. 

 Şimdi size soruyoruz:  Acaba hepimiz etkili okuma  becerilerine sahip miyiz?  Acaba birçok metin ve kitap arasından yolumuzu bulabilir miyiz?  Mevcut bilgilerden en iyi şekilde yararlanabilir miyiz?  " 

Cevabınız evetse o zaman  çok optimist ve iyimser bir insansınız. 

Çünkü  gerçekte ve çoğu durumda,  bu hususa uzman gözü  ile baktığımızda  okumak sürecinde de tehlikeli durumların pusuya yattığını görüyoruz.   Böylece okumak faydalı olabildiği kadar zarar ve hasar verici de olabilir. 

 Kitap okuma sürecindeki  artan tehlikelerden biri de   kaynağı yanlış seçmektir.  Kaynakların günden güne artması dolayısı ile, bizim de seçmekten başka bir çaremiz yoktur. Her şeyi okumak imkanımız yoktur.    Hindistan'ın modern kütüphanecilik babası, Şiyali Ramamrita  Ranganathan  bu hususta değerli tavsiyelerde bulunmuştur.  Ranganathan    " Beşli Kütüphanecilik Kuralları" kitabını yazarak üne kavuşan bir isimdir.   Bu kitaptaki kurallar, kütüphanecilik hizmetlerinin kalitesinin arttırılması amacı ile  yol haritası ve kaynak kitap olarak yazılmıştır.  Bu kitaptaki kurallardan biri de "  her okurun kendine has kitabı vardır. " Bir başka kural ise " her kitabın kendine has okuru vardır. " Bu da  her okurun kendine uygun olan esere ihtiyaç duymasıdır.  Kütüphaneler,  tüm toplum kesimlerini göz önünde bulundurması ve onun ihtiyaçlarına uygun olarak okuma kaynakları sunması lazım. 

Bir diğer yandan her eser kendi muhatabına sahiptir.  Bir eserin herkese hitap etmesi diye bir zorunluluk söz konusu değildir.   Bu iki kural çerçevesinde  iyi veya kötü kitap diye bir husus tartışılmıyor.  Amaç   metnin veya kitabın muhatabın ihtiyacına uygun olmasıdır.  Bu yüzden  bir metni seçerken ilk başta  kendimize " ben bu kitabın muhatabı mıyım? " sormamız lazım. Kitabın içeriğinin ihtiyaçlarımıza uygun düşebileceğini sorgulamamız lazım.  

Buna ilaveten, herkes  yazar ve basım evinin imajı, eserin güncelliği ve ilgili belgelerinin durumunu da incelemeli ve buna göre kitabını seçmelidir.   Yayımlanan ve basılan her şeyin güvenilir veya  sağlam olduğu yönünde bir kural da yoktur.  Biz kitapları değerlendirmeliyiz.   Sonuçta  her kitabı okumak için seçmemeliyiz.    Okumadan önce  ihtiyaçlarımıza, kitabın kalitesine, yazarın imajına ve içeriğine ve özetine bakmalıyız.  Bu bağlamda kaynak seçmekte gereken becerileri de kazanmalıyız. 

Okumakta ve kitap seçmekte seçici olmak kaçınılmaz bir zarurettir.   Bir diğer zaruri husus da  planlı ve hedef çerçevesinde okumaktır.  Ancak kitap seçmekte seçici olmak bağnazlık veya  tarafgirliğe dayalı  olursa  büyük bir tehlikeye dönüşür.  Seçmek kriterlerimiz bizi bir kaç özel metne bağlı kılıp bu metinler ile kısıtlı kılarsa  o zaman  ön yargılı olarak diğer kaynakları gözardı edeceğiz.   Kendimizi  yararlı olan diğer kaynaklardan mahrum etmiş oluruz. 

Kuşkusuz kimi bildiklerimiz ve duyduklarımız özellikle de kimi eserler ve okuma kaynakları  bizim yargı ve muhakeme özelliğimizi etkilemiştir.  Örneğin  birçok eleştirmen  ve uzman bir esere hoşgörülü olup olumlu görüşler bildirdiğinde ister istemez  o eserin yazarına yöneliriz.  Tam tersi de mümkündür. Uzmanlar ve eleştirmenler   bir eser veya yazarı eleştirirse  biz de ona kötümser olabiliriz.  Bu yüzden  metini okumadan bile ön yargılı olabiliriz.  Bu da bizim değerlendirmemizi etkileyecektir.  Sonuçta   hiçbir zaman boş bir zihin ile  yeni metinle karşılaşmayacağız. Böyle bir zihniyet tarafgirlik veya garazkarlık ile harmanlanırsa o zaman  metni değerlendirirken yanlış hesaplar yapabiliriz. 

Kitap okuma, zaman açısından süreklilik kazandığında ve içerik olarak bir veya daha fazla özel metinle sınırlı olmadığında etkili ve kullanışlıdır. Okurun konuyla ilgili derinlemesine bir kavrayış kazanması için bir dizi görüş ve düşünceyi zaman içinde sürekli ve tutarlı bir şekilde incelemesi gerekir. Güncel ve kapsamlı olmayan bir okuma süreci, yeterince etkili olmayacak veya çok az bilgi kazandıracaktır. 18. yüzyıl şairi Alexander Pope bu hususta şöyle diyor:  "Az bilgi tehlikeli bir şeydir. Çünkü yetersiz bilgi yanıltıcı olabilir ve çarpık ve yanıltıcı sonuçlara yol açabilir. Sonuç olarak, bir konu hakkında yetersiz bilgi bazen cehaletten daha tehlikelidir."

Eksik bilgi, yanlış kararlara ve maliyetli sonuçlara yol açacaktır. Bazı durumlarda bu endişe çok daha derin olabilir. Örneğin, günümüzde sanal ortamda pek çok kişi bulunuyor. Bu bağlamda birçok eksik ve güvenilmez tıbbi bilgiler, hastalar için çok kötü sonuçlar doğurabilir. Tıp veya tıbbi, sağlık  anahtar kelimeleriyle arama motorlarında arama yapmanız yeterlidir. Örneğin bir ilacın veya hastalığın adını girin. Güvenilmez, tekrarlanan ve alıntı yapılan bilgi selinin ortaya çıkacağını göreceksiniz. Buna göre hareket etmek istersek, insan hayatı tehdit edilebilir.

Tabii ki "aşırı okuma" kitap severleri tehdit eden bir başka sorundur. Kitap okumanın  faydalı olması için derinlemesine düşünmek gerekir.  Anlama fırsatını değerlendirmeden beyinde bol miktarda dağınık bilgi bırakırsak, okumak da istenen sonucu veremeyecektir. Bu bilgi hacmi ve dağılımı,  analiz etme ve yorumlama becerimizden daha büyükse, bu bilgilendirici değil, aynı zamanda zararlı da olabilir.

 Okuduğumuz her ifade yeni bir anlayışa yol açmalı ve bize öz ve özgün bir farkındalık yaratmalıdır. Bilgimizi ve içgörümüzü geliştirmek için okuduklarımız ile bildiklerimiz arasında tutarlı bir bağlantı kurabilmeliyiz. Okumak, okurun zihniyle metin arasında bir diyalog gibidir. Bu konuşma, her türlü rahatsız edici ses ve mesajın ortasında doğru şekilde kurulamaz. Okurun zihninde anlamın doğru bir şekilde izah edilmesi için sessizliğe ihtiyaç vardır. 
Unutmayalım ki her kitap bir kez okumaya değmez. Ömrümüz, deneme yanılma yoluyla devam etmek için bir metin seliyle karşılaşmak için çok kısa. Bu nedenle, basımcılık ve yayımcılık pazarlarının seline kapılmamak akıllıca olacaktır.

Her halükarda, bu önerilerden yola çıkarak, okunabilir kaynaklara akılcı ve akıllıca bir yaklaşım içerisinde olmamızın şart olduğu vurgulanabilir. Bu da kitap okumanın öğrenmemiz gereken bir sanat olduğunu gösteriyor. Her okuyucunun dikkat etmesi gereken, "verimli ve etkili okuma" ile "verimsiz ve zararlı okuma" arasında ince bir çizgi vardır. Bu becerilere sahip olanlar çok çeşitli kaynaklarda yollarını bulabilir ve bilgilerini her gün genişletebilirler. Çok sayıda kaynak arasında arama ve bulma becerilerine güvenerek ihtiyaçlarına göre en uygun eserleri seçerler. Daha sonra her birinin içeriğini eleştirel bir şekilde değerlendirirler ve sonunda en iyi yararı sağlarlar. 

Sevgili dostlar, bugünün programını ilginç haberlerle noktalamak istiyoruz. 

Birkaç yıldır dünyanın bazı yerlerinde farklı kütüphaneler kuruldu. Ancak ilginçtir ki buralarda diğer kütüphaneler gibi normal kitap bulamazsınız. Bu kütüphanelere kitap yerine  hikayelerini  canlı kitap olarak anlatmak isteyen kişiler vardır.  Onları seçip hikayelerini dinleyebilirsiniz. 

Evet arkadaşlar yaşayan bir kütüphanedeki kitaplar insanlardırlar. Kişisel, mesleki, ırksal, sosyal, sağlık ve hatta dini özelliklerinden dolayı marjinalize edilen ve okuyucularla tartışma yoluyla konuşan gerçek, yaşayan kişilerdirler. "Barınak Aramak", "Eskiden Bağımlı Olan Birisi", "Eski Mahkum" ve "Bir Rahip" gibi konular kütüphanedeki farklı bölüm başlıklarını teşkil etmektedir. 

Dünyanın ilk yaşayan kütüphanesi 2001 yılında Danimarka'da kuruldu. "İnsan Kütüphanesi" olarak bilinen bu tür kütüphanelerin sayısı her geçen gün artıyor. Bu tür bir kültürü çekici kılan en önemli konulardan biri de okuyucu ile yazar (anlatıcı) arasında aynı anda ve mekanda doğrudan iletişimin kurulmasıdır. Canlı bir kütüphane okuyucusu, çok özel bir konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen kişidir. Böyle bir kütüphanede kütüphaneci ise, bir kitap yani gerçek bir kişi  ile bir okur arasında bağlantı kurmak isteyen kişidir. 

Etiketler