Kitabın Konumu-5
Bu bölümde plansız ve çok okumanın da doğurabileceği olumsuz etkilerden bahsedeceğiz ve okumanın nasıl bir ortamda tehlike yaratabileceğini ele alacağız.
Kitap, insanlık kültürünün en önemli deneyimi olarak ele alınabilir. Kitabın, medeniyetlerin korunmasına ve medeniyetlerin el değiştirmesine yol açtığı da söylenebilir. Ancak sanal hayat deneyimi ve televizyon ve dijital cihazlar karşısında dalma deneyimleri kitap ve kitap okumayı marjinalleştirmiştir. İnsanlar özellikle de genç nesil, kitap okumaktan ziyade bir birlerinin sözlerini ve paylaşımlarını sanal alemde beğeniyorlar. Ancak tüm bu gelişmeler ve değişiklikler kitabın önemini azaltmamaktadır. Araştırmalar ise kitabın insanların hayatındaki değişikliklere paralel olarak temel değişiklikler yaşadığını gösteriyor.
18'inci yüzyıl ünlü yazarı Samuel Johnson ise şöyle düşünüyor:" Yazarın iki albenili yanı yeni şeyleri tanıtmak ve bilinen şeyleri tekrar göstermektir. Bu da yazarın bizi yeni bir dünyaya götürdüğü anlamına gelir. Yeni dünyalara girmek ise hayatta yeni deneyimlerin kaynağı olabilir. "
Ancak bugün size başka bir noktayı hatırlatmak istiyoruz: " Şu ana kadar kitap okumanın faydaları hususunda duyduğunuz her şeyi bir kaç dakika için unutun! Evet okumanın ne denli değerli olabileceğini unutun! Zor olsa da yine de sizden sağlık protokollerine uyarak zihinsel mesafeyi koruyarak kitaptan biraz bile olsa uzaklaşmanızı istiyoruz. Bir an kitap okumanın koronavirüs gibi olmasa da virüs olduğunu düşünün, ondan uzak durun. Biraz uzak kalın ki aşısını aldıktan sonra ona yaklaşalım.
Şimdi size soruyoruz: Acaba hepimiz etkili okuma becerilerine sahip miyiz? Acaba birçok metin ve kitap arasından yolumuzu bulabilir miyiz? Mevcut bilgilerden en iyi şekilde yararlanabilir miyiz? "
Cevabınız evetse o zaman çok optimist ve iyimser bir insansınız.
Çünkü gerçekte ve çoğu durumda, bu hususa uzman gözü ile baktığımızda okumak sürecinde de tehlikeli durumların pusuya yattığını görüyoruz. Böylece okumak faydalı olabildiği kadar zarar ve hasar verici de olabilir.
Kitap okuma sürecindeki artan tehlikelerden biri de kaynağı yanlış seçmektir. Kaynakların günden güne artması dolayısı ile, bizim de seçmekten başka bir çaremiz yoktur. Her şeyi okumak imkanımız yoktur. Hindistan'ın modern kütüphanecilik babası, Şiyali Ramamrita Ranganathan bu hususta değerli tavsiyelerde bulunmuştur. Ranganathan " Beşli Kütüphanecilik Kuralları" kitabını yazarak üne kavuşan bir isimdir. Bu kitaptaki kurallar, kütüphanecilik hizmetlerinin kalitesinin arttırılması amacı ile yol haritası ve kaynak kitap olarak yazılmıştır. Bu kitaptaki kurallardan biri de " her okurun kendine has kitabı vardır. " Bir başka kural ise " her kitabın kendine has okuru vardır. " Bu da her okurun kendine uygun olan esere ihtiyaç duymasıdır. Kütüphaneler, tüm toplum kesimlerini göz önünde bulundurması ve onun ihtiyaçlarına uygun olarak okuma kaynakları sunması lazım.

Bir diğer yandan her eser kendi muhatabına sahiptir. Bir eserin herkese hitap etmesi diye bir zorunluluk söz konusu değildir. Bu iki kural çerçevesinde iyi veya kötü kitap diye bir husus tartışılmıyor. Amaç metnin veya kitabın muhatabın ihtiyacına uygun olmasıdır. Bu yüzden bir metni seçerken ilk başta kendimize " ben bu kitabın muhatabı mıyım? " sormamız lazım. Kitabın içeriğinin ihtiyaçlarımıza uygun düşebileceğini sorgulamamız lazım.
Buna ilaveten, herkes yazar ve basım evinin imajı, eserin güncelliği ve ilgili belgelerinin durumunu da incelemeli ve buna göre kitabını seçmelidir. Yayımlanan ve basılan her şeyin güvenilir veya sağlam olduğu yönünde bir kural da yoktur. Biz kitapları değerlendirmeliyiz. Sonuçta her kitabı okumak için seçmemeliyiz. Okumadan önce ihtiyaçlarımıza, kitabın kalitesine, yazarın imajına ve içeriğine ve özetine bakmalıyız. Bu bağlamda kaynak seçmekte gereken becerileri de kazanmalıyız.
Okumakta ve kitap seçmekte seçici olmak kaçınılmaz bir zarurettir. Bir diğer zaruri husus da planlı ve hedef çerçevesinde okumaktır. Ancak kitap seçmekte seçici olmak bağnazlık veya tarafgirliğe dayalı olursa büyük bir tehlikeye dönüşür. Seçmek kriterlerimiz bizi bir kaç özel metne bağlı kılıp bu metinler ile kısıtlı kılarsa o zaman ön yargılı olarak diğer kaynakları gözardı edeceğiz. Kendimizi yararlı olan diğer kaynaklardan mahrum etmiş oluruz.
Kuşkusuz kimi bildiklerimiz ve duyduklarımız özellikle de kimi eserler ve okuma kaynakları bizim yargı ve muhakeme özelliğimizi etkilemiştir. Örneğin birçok eleştirmen ve uzman bir esere hoşgörülü olup olumlu görüşler bildirdiğinde ister istemez o eserin yazarına yöneliriz. Tam tersi de mümkündür. Uzmanlar ve eleştirmenler bir eser veya yazarı eleştirirse biz de ona kötümser olabiliriz. Bu yüzden metini okumadan bile ön yargılı olabiliriz. Bu da bizim değerlendirmemizi etkileyecektir. Sonuçta hiçbir zaman boş bir zihin ile yeni metinle karşılaşmayacağız. Böyle bir zihniyet tarafgirlik veya garazkarlık ile harmanlanırsa o zaman metni değerlendirirken yanlış hesaplar yapabiliriz.

Kitap okuma, zaman açısından süreklilik kazandığında ve içerik olarak bir veya daha fazla özel metinle sınırlı olmadığında etkili ve kullanışlıdır. Okurun konuyla ilgili derinlemesine bir kavrayış kazanması için bir dizi görüş ve düşünceyi zaman içinde sürekli ve tutarlı bir şekilde incelemesi gerekir. Güncel ve kapsamlı olmayan bir okuma süreci, yeterince etkili olmayacak veya çok az bilgi kazandıracaktır. 18. yüzyıl şairi Alexander Pope bu hususta şöyle diyor: "Az bilgi tehlikeli bir şeydir. Çünkü yetersiz bilgi yanıltıcı olabilir ve çarpık ve yanıltıcı sonuçlara yol açabilir. Sonuç olarak, bir konu hakkında yetersiz bilgi bazen cehaletten daha tehlikelidir."
Eksik bilgi, yanlış kararlara ve maliyetli sonuçlara yol açacaktır. Bazı durumlarda bu endişe çok daha derin olabilir. Örneğin, günümüzde sanal ortamda pek çok kişi bulunuyor. Bu bağlamda birçok eksik ve güvenilmez tıbbi bilgiler, hastalar için çok kötü sonuçlar doğurabilir. Tıp veya tıbbi, sağlık anahtar kelimeleriyle arama motorlarında arama yapmanız yeterlidir. Örneğin bir ilacın veya hastalığın adını girin. Güvenilmez, tekrarlanan ve alıntı yapılan bilgi selinin ortaya çıkacağını göreceksiniz. Buna göre hareket etmek istersek, insan hayatı tehdit edilebilir.
Tabii ki "aşırı okuma" kitap severleri tehdit eden bir başka sorundur. Kitap okumanın faydalı olması için derinlemesine düşünmek gerekir. Anlama fırsatını değerlendirmeden beyinde bol miktarda dağınık bilgi bırakırsak, okumak da istenen sonucu veremeyecektir. Bu bilgi hacmi ve dağılımı, analiz etme ve yorumlama becerimizden daha büyükse, bu bilgilendirici değil, aynı zamanda zararlı da olabilir.
Okuduğumuz her ifade yeni bir anlayışa yol açmalı ve bize öz ve özgün bir farkındalık yaratmalıdır. Bilgimizi ve içgörümüzü geliştirmek için okuduklarımız ile bildiklerimiz arasında tutarlı bir bağlantı kurabilmeliyiz. Okumak, okurun zihniyle metin arasında bir diyalog gibidir. Bu konuşma, her türlü rahatsız edici ses ve mesajın ortasında doğru şekilde kurulamaz. Okurun zihninde anlamın doğru bir şekilde izah edilmesi için sessizliğe ihtiyaç vardır.
Unutmayalım ki her kitap bir kez okumaya değmez. Ömrümüz, deneme yanılma yoluyla devam etmek için bir metin seliyle karşılaşmak için çok kısa. Bu nedenle, basımcılık ve yayımcılık pazarlarının seline kapılmamak akıllıca olacaktır.

Her halükarda, bu önerilerden yola çıkarak, okunabilir kaynaklara akılcı ve akıllıca bir yaklaşım içerisinde olmamızın şart olduğu vurgulanabilir. Bu da kitap okumanın öğrenmemiz gereken bir sanat olduğunu gösteriyor. Her okuyucunun dikkat etmesi gereken, "verimli ve etkili okuma" ile "verimsiz ve zararlı okuma" arasında ince bir çizgi vardır. Bu becerilere sahip olanlar çok çeşitli kaynaklarda yollarını bulabilir ve bilgilerini her gün genişletebilirler. Çok sayıda kaynak arasında arama ve bulma becerilerine güvenerek ihtiyaçlarına göre en uygun eserleri seçerler. Daha sonra her birinin içeriğini eleştirel bir şekilde değerlendirirler ve sonunda en iyi yararı sağlarlar.

Sevgili dostlar, bugünün programını ilginç haberlerle noktalamak istiyoruz.
Birkaç yıldır dünyanın bazı yerlerinde farklı kütüphaneler kuruldu. Ancak ilginçtir ki buralarda diğer kütüphaneler gibi normal kitap bulamazsınız. Bu kütüphanelere kitap yerine hikayelerini canlı kitap olarak anlatmak isteyen kişiler vardır. Onları seçip hikayelerini dinleyebilirsiniz.
Evet arkadaşlar yaşayan bir kütüphanedeki kitaplar insanlardırlar. Kişisel, mesleki, ırksal, sosyal, sağlık ve hatta dini özelliklerinden dolayı marjinalize edilen ve okuyucularla tartışma yoluyla konuşan gerçek, yaşayan kişilerdirler. "Barınak Aramak", "Eskiden Bağımlı Olan Birisi", "Eski Mahkum" ve "Bir Rahip" gibi konular kütüphanedeki farklı bölüm başlıklarını teşkil etmektedir.
Dünyanın ilk yaşayan kütüphanesi 2001 yılında Danimarka'da kuruldu. "İnsan Kütüphanesi" olarak bilinen bu tür kütüphanelerin sayısı her geçen gün artıyor. Bu tür bir kültürü çekici kılan en önemli konulardan biri de okuyucu ile yazar (anlatıcı) arasında aynı anda ve mekanda doğrudan iletişimin kurulmasıdır. Canlı bir kütüphane okuyucusu, çok özel bir konu hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen kişidir. Böyle bir kütüphanede kütüphaneci ise, bir kitap yani gerçek bir kişi ile bir okur arasında bağlantı kurmak isteyen kişidir.