Ayetlerin Hikayesi-56
Bu bölümde Enam suresinin 52, 53 ve 69'uncu ayetlerini ele alacağız.
Kureyşlilerden bir grup Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in yanından geçiyordu. Ammar Yasir, Bilal Habeşi, Habbab bin Errit ve benzeri isimler gibi yoksul ve miskin insanlar Hz. Muhammed'in etrafına toplanmıştı. Ammar Yasir Mekke'de kimsesiz olan aşireti olmayan kişilerden biri olup hep Kureyşlilerin işkencesine ve azarlamasına ve eziyetine maruz kalıyordu. Ammar'ın babası bu işkenceler altında hayatını kaybetti ve annesi Sümeyye de Ebu Cehl'in karnına indirdiği darbe ile şehit düştü. Ammar'ın baba ve annesinin ismi İslam tarihinde ilk şehitler olarak kalıcılaştı.
İşte Allah Resulünün etrafında toplanan halka arasında Bilal bin Habeşi de yer alıyordu. Bilal, Beni Cumah aşiretinde yaşıyordu ve İslam dinini canı gönülle kabul etmişti. Allah Resulünün inatçı düşmanlarından olan Umeyye bin Halef de Beni Cumah aşiretindendi. Umeyye bin Halef gündüzleri Bilal'ı öğlen vakti evden çıkarıp Mekke'nin sıcak kumları üzerine yatırıp göğsüne ağır bir taş bırakıyordu. Ardından ona şöyle söylüyordu:" Ant olsun ki bu yüzden öleceksin. Muhammed'in tanrısından el çekinceye kadar Lat ve Uzza'ya tapana kadar böyle kalacaksın. " Bilal ise şöyle diyordu:" Allah'ım tektir... tektir..." Bilal aylarca işkence ve zorluğa katlanmasının ardından Allah Resulünün emri üzerine alındı ve serbest bırakıldı. Bilal, temiz bir kalbe, gerçek bir imana sahip olup Allah'ın emri ile de İslam'ın ilk müezzini olarak ün yaptı.
İslam yolunda büyük işkencelere katlanan yoksul isimlerden biri de Habbab bin Erret'ti. Habbab Allah Resulüne iman getiren 6'ıncı kişi idi. O da fakir ve miskin Müslüman kesimindendi. Mekke müşrikleri de onu diğer mustazaflar gibi İslam'dan vaz geçirmek istediler. Onlar Habbab'a demir zırh giydirip sıcak güneş karşısında Mekke kumları üzerine yatırıp onu bu yakıcı sıcaklıkla İslam'dan vaz geçirmeye çalıştılar. Kimi zaman da odun toplayıp onu kumlara yatırıp sırtına bırakıyorlardı. Habbab bu olayı şöyle anlatmaktadır:" Günlerden bir gün beni çıplak edip beni yakıcı odunlar üzerine yatırmışlardı. Kureyşlilerden biri geldi ve ayağını göğsüme bıraktı. O kadar bastı ki vücudumdaki yağım eridi ve ateş de etime değerek söndü. Bu yakılmanın izi ömrünün sonuna kadar Habbab ile beraberdi.
İnsanların karakterini servetlerine ve mal varlıklarına göre değerlendiren Kureyş zenginleri ve üstün kesimi Allah Resulü etrafına toplanan insanların ruhsal büyüklüğünü ve makamını kavrayamayarak onlar ile alay etmeye başladı ve kibirli bir şekilde şöyle söylediler:" Ey Muhammed, bunlarla mı yetiniyorsun? Allah'ın bizim aramızdan bunları mı seçti? Bizim de onlara uymamızı mı istiyorsun? Bunları uzaklaştırırsan bizim sana yaklaşmamız söz konusu olabilir. Gerçekte biz sana iman getirirsek bunlar ile bir arada kalamayız. Kimi Arap liderleri senin yanına gelip bizi bu pespayeler ile bir arada görmelerinden utanırız. En azından onları ayrı bizi ayrı kabul et. "
Tabii ki bu öneri, komplo ve hileden başka bir şey değildi.
Allahu Teala bu kesimin hilesinden ve Batıni amacından haberdardı. Bu yüzden de Enam suresinin 52 ve 53'üncü ayetlerini indirip bu öneriyi reddetti ve şöyle buyurdu:" « وَ لا تَطْرُدِ الَّذِینَ یَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَداةِ وَ الْعَشِیِّ یُرِیدُونَ وَجْهَهُ ما عَلَیْکَ مِنْ حِسابِهِمْ مِنْ شَیْءٍ وَ ما مِنْ حِسابِکَ عَلَیْهِمْ مِنْ شَیْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَکُونَ مِنَ الظَّالِمِینَ / وَ کَذلِکَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِیَقُولُوا أَهؤُلاءِ مَنَّ اللَّهُ عَلَیْهِمْ مِنْ بَیْنِنا أَلَیْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِالشَّاکِرِینَ:
﴾52﴿ Rablerinin rızâsını isteyerek sabah akşam O’na yalvaranları kovma! Onların hesaplarından sana sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara sorumluluk yoktur ki onları yanından uzaklaştırıp da zalimlerden olasın.
﴾53﴿ "Aramızda Allah’ın kendilerine lutufta bulunduğu kimseler de bunlar mı?" demeleri için onların bir kısmını diğerleriyle işte böyle imtihan ettik. Allah şükredenleri bilmez mi?"
İmam Ali as ise bu hususta yarenlerine şöyle buyurmuştur: " Malvarlığınız veya çocuklarınızın bolluğundan dolayı aşırı mutlu veya olmamasından dolayı aşırı hüzünlü olmayın çünkü insanın servet ve güç çerçevesinde nasıl sınanacağını bilmiyorsunuz. Musa as kardeşi Harun ile beraber Firavun sarayına gittiğinde her ikisinin elbiseleri yündendi. Onlar sade bir giyiniş ile Firavun'un karşısına çıkıp onun iman getirmesi halinde izzeti ve makamının korunacağını vaadettiler. Firavun ise onlar ile alay etti ve divandakilere şöyle dedi:" Bu ikisine şaşırmıyor musunuz? Kendileri yoksul ve hor olduklarına rağmen bana kraliyetin kalıcılığını ve izzetimin devamını vaadediyorlar. Halbuki ellerinde tuttukları asalar da altından değildir. "
İmam Ali as'dan naklen anlatılan bir hadiste şu ifadelere yer verilmiştir:" İnsanın üç kesim düşmanı ve üç kesim arkadaşı vardır: Kendi arkadaşı, arkadaşının arkadaşı ve düşmanının düşmanı insanın arkadaşlarıdır. Ancak düşmanı, arkadaşının düşmanı ve düşmanının arkadaşı onun düşmanlarıdır. "
Kafirler ile dostluk da buna denk gelmektedir. Bu yüzden Allah'ın düşmanı ile dost olanlar aslında Allah'ın düşmanıdırlar. Özellikle de ilahi ayetlerle dalga geçenler ile dost olanlar daha büyük düşman sayılırlar. Zaten ayetler ile dalga geçmek de kafirlerin hilelerinden biridir.
Allahu Teala Enam suresinin 68'inci ayetinde Allah Resulü Hz. Muhammed saa'e İlahi ayetler ile dalga geçenler ile oturup kalkmamasını vurgulayarak tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur:" « وَ إِذا رَأَیْتَ الَّذینَ یَخُوضُونَ فی آیاتِنا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّى یَخُوضُوا فی حَدیث غَیْرِهِ وَ إِمّا یُنْسِیَنَّکَ الشَّیْطانُ فَلا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّکْرى مَعَ الْقَوْمِ الظّالِمینَ
" ﴾68﴿ Âyetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar kendilerinden uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma!"
Bu ayetin indirilmesinin ardından Müslümanlar İlahi ayetler ile dalga geçen kafirler ile oturup kalkmaktan da nehyedildiler. Kimi Müslümanlar ise Allah Resulünün nezdine gidip şöyle dediler:" Ey Allah'ın Resulü! her yerde bu talimatı uygulamamız gerekiyorsa hiçbir zaman Mescid-i Haram'a gitmemeliyiz ve Allah'ın evi Kabe'yi de tavaf etmemeliyiz. Çünkü adı geçen kesim Mescid-i Haram'ın her köşesinde olabilirler. Onlar ile bir araya gelebiliriz. "
Bu sırada Enam suresinin 69'uncu ayeti indirildi. Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurmuştur:" « وَ ما عَلَى الَّذینَ یَتَّقُونَ مِنْ حِسابِهِمْ مِنْ شَیْء وَ لکِنْ ذِکْرى لَعَلَّهُمْ یَتَّقُونَ:
" ﴾69﴿ Takvâ sahiplerine, onların hesabından bir sorumluluk yoktur. Fakat, belki korunurlar diye hatırlatmak gerekir."
Bu ayette ellerinden geldiğince insanlara hatırlatmada bulunan, kötülüklerden nehyeden Müslümanların Mescid-i Haram'ı terk etmemeleri hususunda uyarıda bulunuldu. Çünkü ehli günahı münkerden nehyetmek ve onları irşat etmek için onlar ile bir araya gelmenin bir sorunu yoktu. Tabii ki kafirlerin ve müşriklerin nehyedilmesi de fayda etmedi ve onlar alaylarına devam ettiler. Böylece onlar ile oturup kalkmanın da sakıncalı olduğu ortaya çıktı.
Aynı zamanda ehli günahtan olan arkadaşlar halkası edinmek insanı günaha sürükleyebilir. Görmüşsünüzdür denize insanları kurtarmak için giden cankurtaranları, ancak kendileri denizin dalgalarına kurban gitmişlerdir. Birçokları bir madde bağımlısını ıslah etmek için birine yaklaşmışlar ancak kendileri de bu hayat bitirici olaya karışmışlardır.
Bu hususta Allah Resulünden şöyle bir rivayet anlatılmaktadır:" Kötüler ile oturup kalkmak, demirci dükkanında oturmak gibidir. Demirci ocağı kıvılcımları üzerinize düşmese bile, giydiklerinizi bozmasa bile en azından kokusu ve dumanı sizi etkileyecektir ve sizin kötü kokmanıza neden olacaktır. "