Eylül 24, 2021 13:16 Europe/Istanbul

Bu bölümde Enam suresinin 52, 53 ve 69'uncu ayetlerini ele alacağız.

Kureyşlilerden bir grup   Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in yanından geçiyordu.  Ammar Yasir, Bilal Habeşi, Habbab bin Errit ve benzeri isimler gibi  yoksul ve  miskin insanlar  Hz. Muhammed'in etrafına toplanmıştı.  Ammar Yasir   Mekke'de kimsesiz olan aşireti olmayan kişilerden biri olup hep Kureyşlilerin  işkencesine ve azarlamasına ve eziyetine maruz kalıyordu.  Ammar'ın babası   bu işkenceler altında  hayatını kaybetti ve annesi Sümeyye de  Ebu Cehl'in karnına indirdiği  darbe ile şehit düştü.  Ammar'ın baba ve annesinin  ismi  İslam tarihinde ilk şehitler olarak kalıcılaştı. 

 İşte Allah Resulünün etrafında toplanan halka arasında  Bilal bin Habeşi de yer alıyordu.  Bilal, Beni Cumah aşiretinde yaşıyordu ve İslam dinini  canı gönülle kabul etmişti.  Allah Resulünün inatçı düşmanlarından olan  Umeyye bin Halef  de Beni Cumah aşiretindendi. Umeyye bin Halef  gündüzleri Bilal'ı öğlen vakti  evden  çıkarıp  Mekke'nin sıcak kumları üzerine yatırıp göğsüne ağır bir taş bırakıyordu. Ardından ona şöyle söylüyordu:"  Ant olsun ki   bu yüzden öleceksin.  Muhammed'in tanrısından el çekinceye kadar Lat ve Uzza'ya tapana kadar böyle kalacaksın. " Bilal ise şöyle diyordu:"   Allah'ım tektir... tektir..."   Bilal aylarca işkence ve zorluğa katlanmasının ardından Allah Resulünün emri üzerine alındı ve serbest bırakıldı.  Bilal, temiz bir kalbe, gerçek bir imana sahip olup  Allah'ın emri ile de İslam'ın ilk müezzini olarak ün yaptı. 

 İslam yolunda büyük işkencelere katlanan yoksul isimlerden biri de  Habbab bin Erret'ti.  Habbab Allah Resulüne iman getiren  6'ıncı kişi idi.  O da fakir ve miskin Müslüman kesimindendi.  Mekke müşrikleri de  onu  diğer mustazaflar gibi  İslam'dan vaz geçirmek istediler.  Onlar  Habbab'a demir zırh giydirip sıcak güneş karşısında Mekke kumları üzerine yatırıp  onu bu yakıcı sıcaklıkla   İslam'dan vaz  geçirmeye çalıştılar.   Kimi zaman da odun toplayıp  onu kumlara yatırıp sırtına bırakıyorlardı.  Habbab   bu olayı şöyle anlatmaktadır:" Günlerden bir gün  beni çıplak edip  beni yakıcı odunlar üzerine yatırmışlardı.  Kureyşlilerden biri geldi ve ayağını göğsüme bıraktı.  O kadar  bastı ki vücudumdaki yağım eridi ve ateş de etime değerek  söndü.  Bu yakılmanın izi  ömrünün sonuna kadar Habbab ile beraberdi. 

İnsanların karakterini servetlerine ve mal varlıklarına göre değerlendiren Kureyş zenginleri ve üstün kesimi Allah Resulü etrafına toplanan  insanların ruhsal  büyüklüğünü ve makamını kavrayamayarak  onlar ile alay etmeye başladı ve kibirli bir şekilde şöyle söylediler:"  Ey Muhammed, bunlarla mı yetiniyorsun? Allah'ın bizim aramızdan bunları mı seçti? Bizim de onlara uymamızı mı istiyorsun? Bunları uzaklaştırırsan bizim sana yaklaşmamız söz konusu olabilir.  Gerçekte  biz sana iman getirirsek bunlar ile bir arada kalamayız.  Kimi Arap liderleri  senin yanına gelip  bizi bu pespayeler ile bir arada görmelerinden utanırız.  En azından onları ayrı bizi ayrı kabul et. "

Tabii ki bu öneri,  komplo ve  hileden başka bir şey değildi.  

Allahu Teala  bu kesimin  hilesinden ve Batıni amacından haberdardı. Bu yüzden de Enam suresinin 52 ve 53'üncü ayetlerini indirip bu öneriyi reddetti ve şöyle buyurdu:" « وَ لا تَطْرُدِ الَّذِینَ یَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَداةِ وَ الْعَشِیِّ یُرِیدُونَ وَجْهَهُ ما عَلَیْکَ مِنْ حِسابِهِمْ مِنْ شَیْ‌ءٍ وَ ما مِنْ حِسابِکَ عَلَیْهِمْ مِنْ شَیْ‌ءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَکُونَ مِنَ الظَّالِمِینَ / وَ کَذلِکَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِیَقُولُوا أَهؤُلاءِ مَنَّ اللَّهُ عَلَیْهِمْ مِنْ بَیْنِنا أَلَیْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِالشَّاکِرِینَ: 

﴾52﴿ Rablerinin rızâsını isteyerek sabah akşam O’na yalvaranları kovma! Onların hesaplarından sana sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara sorumluluk yoktur ki onları yanından uzaklaştırıp da zalimlerden olasın.

﴾53﴿ "Aramızda Allah’ın kendilerine lutufta bulunduğu kimseler de bunlar mı?" demeleri için onların bir kısmını diğerleriyle işte böyle imtihan ettik. Allah şükredenleri bilmez mi?"

 İmam Ali as ise bu hususta yarenlerine şöyle buyurmuştur: "  Malvarlığınız veya çocuklarınızın bolluğundan dolayı aşırı mutlu veya olmamasından dolayı aşırı hüzünlü olmayın çünkü   insanın servet ve güç çerçevesinde nasıl sınanacağını bilmiyorsunuz.  Musa as  kardeşi Harun ile beraber Firavun sarayına gittiğinde  her ikisinin elbiseleri yündendi.  Onlar sade bir giyiniş ile  Firavun'un karşısına çıkıp  onun iman getirmesi halinde izzeti ve makamının korunacağını vaadettiler.  Firavun ise onlar ile alay etti ve  divandakilere şöyle dedi:" Bu ikisine şaşırmıyor musunuz? Kendileri yoksul ve hor olduklarına rağmen bana kraliyetin kalıcılığını ve  izzetimin devamını vaadediyorlar.  Halbuki  ellerinde tuttukları  asalar da altından değildir. "

İmam Ali as'dan naklen anlatılan bir hadiste şu ifadelere yer verilmiştir:" İnsanın üç kesim düşmanı ve üç kesim arkadaşı vardır:  Kendi arkadaşı, arkadaşının arkadaşı ve düşmanının düşmanı insanın arkadaşlarıdır.  Ancak düşmanı, arkadaşının düşmanı ve düşmanının arkadaşı onun düşmanlarıdır.  "

Kafirler ile dostluk da  buna denk gelmektedir. Bu yüzden  Allah'ın düşmanı ile dost olanlar aslında Allah'ın düşmanıdırlar.  Özellikle de  ilahi ayetlerle dalga geçenler ile dost olanlar  daha büyük düşman sayılırlar.  Zaten ayetler ile dalga geçmek de kafirlerin  hilelerinden biridir. 

 Allahu Teala  Enam suresinin  68'inci ayetinde    Allah Resulü Hz. Muhammed saa'e İlahi ayetler ile dalga geçenler ile  oturup kalkmamasını vurgulayarak tavsiye etmiş ve şöyle buyurmuştur:" « وَ إِذا رَأَیْتَ الَّذینَ یَخُوضُونَ فی آیاتِنا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّى یَخُوضُوا فی حَدیث غَیْرِهِ وَ إِمّا یُنْسِیَنَّکَ الشَّیْطانُ فَلا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّکْرى مَعَ الْقَوْمِ الظّالِمینَ

"  ﴾68﴿   Âyetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar kendilerinden uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma!"

Bu ayetin indirilmesinin ardından   Müslümanlar İlahi ayetler ile dalga geçen  kafirler ile oturup kalkmaktan da nehyedildiler.  Kimi Müslümanlar ise  Allah Resulünün nezdine gidip  şöyle dediler:"  Ey Allah'ın Resulü! her yerde bu talimatı uygulamamız gerekiyorsa  hiçbir zaman  Mescid-i Haram'a gitmemeliyiz ve Allah'ın evi Kabe'yi de tavaf etmemeliyiz.  Çünkü adı geçen kesim  Mescid-i Haram'ın her köşesinde olabilirler. Onlar ile bir araya gelebiliriz. " 

Bu sırada  Enam suresinin 69'uncu ayeti indirildi. Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurmuştur:" « وَ ما عَلَى الَّذینَ یَتَّقُونَ مِنْ حِسابِهِمْ مِنْ شَیْء وَ لکِنْ ذِکْرى لَعَلَّهُمْ یَتَّقُونَ:  

"  ﴾69﴿   Takvâ sahiplerine, onların hesabından bir sorumluluk yoktur. Fakat, belki korunurlar diye hatırlatmak gerekir."

Bu ayette  ellerinden geldiğince  insanlara hatırlatmada bulunan, kötülüklerden nehyeden  Müslümanların  Mescid-i Haram'ı terk etmemeleri hususunda uyarıda bulunuldu. Çünkü  ehli günahı münkerden nehyetmek ve  onları irşat etmek için onlar ile bir araya gelmenin bir sorunu yoktu.   Tabii ki  kafirlerin ve müşriklerin  nehyedilmesi de fayda etmedi ve onlar alaylarına devam ettiler.  Böylece onlar ile oturup kalkmanın da sakıncalı olduğu ortaya çıktı.  

 Aynı zamanda   ehli günahtan olan  arkadaşlar halkası edinmek insanı günaha sürükleyebilir.  Görmüşsünüzdür denize insanları kurtarmak için giden cankurtaranları, ancak kendileri  denizin dalgalarına kurban gitmişlerdir.    Birçokları  bir madde bağımlısını ıslah etmek için  birine yaklaşmışlar ancak kendileri de bu hayat bitirici olaya karışmışlardır.  

Bu hususta Allah Resulünden şöyle bir rivayet anlatılmaktadır:"  Kötüler ile oturup kalkmak, demirci dükkanında oturmak gibidir.   Demirci  ocağı kıvılcımları  üzerinize düşmese bile, giydiklerinizi bozmasa bile  en azından kokusu ve dumanı sizi etkileyecektir ve sizin kötü kokmanıza neden olacaktır. "