Eylül 24, 2021 22:31 Europe/Istanbul

Değerli dinleyiciler Ayetlerin Hikayesi isimli seri sohbetimizin 59'uncu bölümü ile beraberiz. Bu bölümde Enam suresinin 122 ve 123'üncü ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

Bisetin ikinci yılında  Mekke'de  Allah Resulü yalanlanıyor ve Müslümanlar ve mustazaflar da işkence ediliyordu.  Böyle bir ortamda  Allah Resulü Hz. Muhammed saa ve  İslam'a yönelenler  hep dalga konusu oluyordu.  Kimi zaman Allah Resulü deli olarak adlandırılıyor ve yüzüne ve üstüne toprak ve çöp atılıyordu.   Bir gün onu büyücü ve sihirbaz başka bir gün de onu yalancı, şair ve  efsane anlatıcısı olarak tanıtıyorlardı.   Kimi zaman  törenlerinde onu yeren şiirler söyleniyor ve dans ediliyordu.  Kimi zaman  onun hakkında kötü sözler edip  Muhammed'in  özelliklerinin  övgüye değer olmadığını onun yermeye uygun  özellikleri olduğunu öne sürüyorlardı.  Daha kötüsü   çocuklar ve köleler de kötü ve hakaret içerikli sözler ile Allah Resulünü hedef almaları isteniyordu. 

Allah Resulü Hz. Muhammed saa'i eziyet eden kişilerden biri de Amru bin Hüşam bin Mugayra idi. Amru, Beni Mahzum aşiretindendi.  Amru,  Darünnadve konseyi  üyelerinden biri idi. Darünnadve,  cahiliye döneminde  önemli kararların alınması için  Mekke'de Kuryeşli asillerin oluşturduğu konseydi.  Mekke'nin önemli meseleleri hakkında kararlar almak için toplanan bu konseyin çoğu üyeleri 40 yaşın üzerinde idi.  Ancak  Amru bin Hüşam bin Mugayre  yetenekli ve güçlü biri olduğundan ve Ebul Hikem lakabı aldığından dolayı  genç yaşında olmasına rağmen Darünnadve konseyine girebilmişti.  Tabii ki Allah Resulü, onun hakka karşı inatçılığını görünce ona Ebu Cehl lakabı verdi.   Amru Allah Resulü hakkında her türlü hakaret ve saygısızlığı mübah bilip Allah Resulünü hep eziyet ediyordu.  Buna rağmen   Allah Resulü bu saygısızlıklara aldırış etmeyi sessiz kalıyordu. Bu sessizlik ve kayıtsızlık ise Amru'yu kızdırıyordu. 

 Bir gün Ebu Cehil çevresinde oturanlara şöyle dedi: "Muhammed yüzünü aranızdaki toprağa mu sürüyor?"   Evet dediler.   Dedi ki: Lat ve Uzza'ya yemin ederim ki, eğer onu bunu yaparken görürsem ayağımı boynuna koyarım ve yüzünü toprağa batırırım." 

 Bir saatten kısa bir süre sonra Peygamber Efendimiz, tavaf  ve namaz kılmak için Mescid-i Haram'a girdi. Ebu Cehil, Peygamber Efendimizin secde etmesini bekledi. Aklısıra ayağını Allah Resulünün boynuna basmak istiyordu, ancak oradakiler  Amru'nun aniden dehşete kapılmış bir şekilde geriye çekildiğini sanki kendini ve yüzünü bir şeyden korumak istediğini gördüler ve dediler ki: "Ne oldu? Neden böyle geri dönüyorsun? " Ebu Cehil kekeleyerek şöyle dedi: "Bilemiyorum. Sadece  o ve benim aramda  ateşten  çukurun olduğunu gördüm. "

Eb Cehil, bu olayın ardından da Peygamber Efendimiz'i eziyet ve taciz etmeye devam etti.Günlerden bir gün Peygamber Efendimiz Kabe'nin yanında dua ediyordu. Bir grup Kureyşli biraz uzakta toplanmıştı. Aniden biri şöyle dedi:" Şu adama bakın, nasıl da tanrısına yakarıyor ! Hanginiz, Beni Falan'ın öldürdüğü devenin sakatatını alıp secde ederken onun omuzlarının arasına koymayı ve atmayı ister? "    Ebu Cehil bunu duyunca güldü ve bu çirkin eylemi yapmaya karar verdi. Peygamber Efendimiz saa secdeye gittiğinde deve sakatatını omuzlarının arasına attı. Allah Resulü ise secdesini bozmadı.  Kureyşli kâfirler ise bunu görünce katıla katıla gülmeye başladılar. Genç bir kız olan Fatıma sa bu sahneyi görünce koştu ve değerli babasının omuzlarından devenin sakatatını alıp kenara attı. Peygamber Efendimiz duasını bitirdi. Herkes Reslullah'ın nasıl karşılık vereceğini görmek için bekliyordu. Ancak Peygamber Efendimizin sessizliği herkesi şaşırttı.

Peygamber Efendimizin amcası Hamza bin Abdul Muttalib, bir saatten kısa bir süre sonra omzundaki yayı ile avdan döndü. Hamza'nın alışkanlığı, avdan döndüğünde Kabe'yi tavaf etmekti. Ardından Kureyşli çevrelere gidip onlarla konuşuyordu. Kureyşliler, Hamza'yı cesaretinden dolayı çok severlerdi.  Bu sefer de Hamza onları görmek onlar ile hoşbeş etmek için onların yanına gitti. Bu sırada Ebu Cehil'in Reslullah'a karşı küstahlığına şahit olan Abdullah bin Cazan'ın hizmetçisi, durumu Hamza'ya anlattı ve şöyle dedi: "Ebu Ya'la! Yeğeniniz Muhammed'in Ebul Hikem'dan ne tür hakaretlere maru kaldığını bilmiyorsunuz ki!"

O güne kadar resmen İslamiyetini ilan etmeyen Hamza, bunu duyunca bir grup Kureyşli lider isimle Kabe'nin yanında oturan Ebu Cehil'in yanına gitti.  Herkesin önünde Ebu Cehil'e saldırdı ve taşıdığı yay ile başını yardı ve şöyle dedi:  "Ben onun dinindeyken Muhammed'e hakaret mi ediyorsun?Ben onun inandığı yoldayım şimdi cesaretin varsa bana da itiraz et. "

Yüzünden kan damlayan Ebu Cehil, hüzünlü ve üzüntülü bir şekilde şöyle dedi: "Ey Ebu Ya'la!  Muhammed'in bizim putlara, bize hakaret ettiğini ve atalarımızın dinine karşı olduğunu görmüyor musun?"  Hamza dedi ki: "Sizden daha deli mi acaba? Tanrı yerine taşa tapıyorsunuz!" 

 Bunun ardından Hamza Peygamber Efendimizin yanına gelerek herkesin önünde şehadet kelimelerini dile getirdi ve şöyle dedi:"Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik ediyorum ve Muhammed'in Allah'ın Resulü ve onun kulu olduğuna şahitlik ediyorum."

Bu sırada Enam suresinin 122 ve 123'üncü ayetleri indirildi.  Böylece Hamza'nın iman getirmesi ve Ebu Cehil'in  küfr ve fesat yolunda ısrarcı olunması hususları vurgulandı.  

Bu ayetlerde şöyle buyrulmuştur: "« أوَ مَنْ کانَ مَیْتاً فَأَحْیَیْناهُ وَ جَعَلْنا لَهُ نُوراً یَمْشى بِهِ فِی النّاسِ کَمَنْ مَثَلُهُ فِی الظُّلُماتِ لَیْسَ بِخارِج مِنْها کَذلِکَ زُیِّنَ لِلْکافِرینَ ما کانُوا یَعْمَلُونَ /  وَ کَذلِکَ جَعَلْنا فی کُلِّ قَرْیَة أَکابِرَ مُجْرِمیها لِیَمْکُرُوا فیها وَ ما یَمْکُرُونَ إِلاّ بِأَنْفُسِهِمْ وَ ما یَشْعُرُونَ:

"  ﴾122﴿   Ölü iken dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürüyebilmesi için kendisine ışık tuttuğumuz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu? İşte kâfirlere yaptıkları böyle güzel gösterilmiştir.   ﴾123﴿   Bunun gibi biz, her ülkede suçlu ve günahkârların elebaşılarına, orada entrika peşinde koşma imkânı vermişizdir. Ama onlar farkında olmadan yalnız kendilerini aldatırlar."

Evet değerli dinleyiciler Hamza bu şekilde inancını dile getirdi ve Müslümanlaştığını alenileştirdi.  O andan itibaren Hamza, İslam ordusunun kahraman ve cesur  bir ismi olarak, hayatını İslam dinine adayıp şehit olana kadar her zaman Müslümanlara hizmet etti. Tarihçilere göre Hamza Müslüman olmadan önce birçok Müslüman İslamiyetini gizlemesine rağmen onun bu imanını dile getirmesinin ardından hemen İslam'a yöneldiler.   Hz.Peygamber'e olan inancından şüphe duyan kimi  Beni Haşim aşireti üyeleri de Hamza'dan sonra Peygamber'e inanmış ve destek vermiştir. Aslında Hamza'nın Müslüman olması Müslümanlara yeni bir güç ve canlılık kazandırdı. Yeni kurulan İslam toplumunda Hamza'nın İslam'a yönelmesi ve bunu açıklaması o kadar etkili oldu ki, müşriklerin Müslümanlara zulmetme yöntemi bile değişti. Müşrikler Müslümanları işkence etmek, fiziksel ve zihinsel olarak zulmetmek yerine Müslümanları kandırmaya ve onlara zenginlik ve güzel eşler teklif etmeye böylece gözlerini doldurmaya ve onları para ile satın almaya başladılar.

Hamza'nın kardeşi ve Ali as'ın babası Ebi Talib de onun hakkında  şöyle bir şiir söyledi: "  Ey Ebu Ya'la!  Ahmed'in dinine bağlı kal.  Dinini açık seçik göster ve ona bağlı kal/    Ey Hamza! Allah nezdinden sağlam irade ve sadakat ile dinini sunanı destekle. Onun dinini kabul etmekten çekinme. / Allah'a iman ettiğini söylediğinde  anlatılmayacak derecede sevindim.  Sana tavsiyem,   yegane Allah yolunda  Allah Peygamberinin yar ve yaveri ol.  İman getirdiğini açık ve yüksek sesle Kureyş'e bildir ve de ki: " Ahmed sihirbaz değildir!. "