Ayetlerin Hikayesi-61
Bu bölümde Enfal suresinin 27'inci ayetinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.
Allah Resulü Hz. Muhammed saa Medine'ye hicretinin ardından üç Yahudi kabile olan Beni Kurayza,Beni Nazir ve Beni Kaynuka' Allah Resulü nezdine gittiler ve şu açıklamalarda bulundular: " Biz tevhide dayalı mesajı duyduk. Şimdi de senin yanında veya karşında yer almamak için seninle barışmaya geldik ta ki bakalım senin ve kavminin işi sonunda nereye varır! Sen de bize ve arkadaşlarımıza karşı durma. "
Allah Resulü Hz. Muhammed saa ise bunu kabul etti ve onlarla şöyle bir içerik taşıyan anlaşmayı onayladı:" Yahudiler, Allah Resulü ve yarenlerine karşı dili, eli, silahı veya bineği ile, açık gizli, gece gündüz hiçbir girişimde bulunmamalı. Allah buna şahit olsun. Yahudiler bu taahhütlerini gözardı ederse Allah Resulü onların kanını akıtabilir, çocuklarını ve kadınlarını esir alabilir ve mallarını ganimet olarak alabilir. "
Bu anlaşma Beni Nazir kabilesinden olan Huyyey bin Ahtab, Beni Kurayza kabilesinden olan Kaab bin Esed ve Beni Kaynuka kabilesinden olan Muhayrik tarafından imzalandı.
Bu anlaşmanın imzalanmasının ardından bu anlaşmayı ihlal eden ilk kabile Beni Kaynuka kabilesi oldu. Bu kabile Müslümanlar ile savaşmaya başladı. Onlar Müslümanların Bedir savaşından muzaffer çıkmasının ardından haset ve kinlerini gizleyemeyip isyana baş vurdular. Bu sırada ise çarşı pazarda bir Yahudi adam Müslüman bir kadına saygısızlık yaptı. Müslümanlardan biri, Müslüman kadını savunmak adına Yahudi adamı öldürdü. Beni Kaynuka Yahudileri de bu Müslüman'ı öldürdü. Durum o kadar vahimleşti ki Allah Resulü Beni Kaynuka kabilesinin Medine'den gitmesine karar verdi.
Beni Nazir kabilesi de Allah Resulünü öldürme planı ve komplosu ile barış anlaşmasını bozdu. Onlar Medine'den atıldıktan sonra hep tezgahlar kurmaya çalışıp Müslümanların kan düşmanı Kureyşlilerle işbirliği yapıp onları bu düşmanlığı sürdürmeye teşvik ederek Ahzap savaşının yaşanmasına yol açtılar. Ahzap savaşı, adından da anlaşıldığı üzere, İslam düşmanlarının farklı kesimlerinin Müslümanlar ile birleştiği bir savaştı. Yani İslam karşıtı tüm hizipler bu savaşta birleşmişti. İslam düşmanlarının başında bulunan Kureyş liderleri, teçhizatları ve sayılarından dolayı öyle bir plan yapmışlardı ki bu savaşla birlikte Müslümanları tamamen yok etsin ve kalıcı bir şekilde Muhammed saa ve yarenlerinden ve mensuplarından kurtulsunlar.
Kureyşliler ve dışlanan ve Medine'den ihraç edilen Yahudiler tam güç, tam kapasite ile Medine'yi kuşatma altına aldılar. Ancak hemen zaman geçtikçe ordularının ve liderlerinin iradesinin zayıfladığını ve soğuk ve açlıktan dirençlerinin düşeceğini anladılar. Bu yüzden Medine içinde bulunan Beni Kurayza kabilesinden destek almaya karar verdiler. Böylece savaşın kıvılcımını atmak ve Medine'ye giden yolun kapılarını aralamak istediler.
Medine'de Müslümanların yanında barış ve huzur içerisinde yaşayan tek kabile de adı geçen bu kabile idi. Ancak onlar Medine dışındaki Yahudi arkadaşlarının da kışkırtmaları ile barış anlaşmasını bozdular. Allah Resulü bu anlaşmanın bu kabile tarafından da bozulduğunu anlayınca Saad bin Maaz'ı iki kişi ile birlikte onların nezdine gönderip onları uyarmaya çalıştı. Ancak Beni Kurayza kabilesi liderleri anlaşmaya artık uymayacaklarını belirterek Allah Resulü temsilcilerine çirkin açıklamalarda bulundular.
Ahzap savaşı Müslümanların zaferi ile sonuçlandı. Allah Resulü ise hemen Beni Kurayza kalelerine doğru yola çıktı ve onları kuşattı. Yahudiler kalelerinde toplanıp istişareye başladılar. Bu danışma konseyinde Beni Kurayza lideri üç plan sundu ve bu planlara uyulmasını istedi. İlk plan herkesin Müslüman olması idi. Çünkü Muhammed'in nübüvvetinin doğruluğunu ve kesinliğini Tevrat'tan da biliyorlardı. İkinci plan, çocuklar ve kadınların öldürülmesi ve kalenin dışına çıkılması ve Müslümanlar ile savaşmaktı. Böylece Yahudiler kaybedilmesi halinde her şeyin biteceğini ancak kazandıkları takdirde tekrar kadın ve çocuk sahibi olabileceklerini düşündüler. Üçüncü plan ise Yahudi geleneklerinden yola çıkıp Müslümanları gafil avlamaktı. Bu bağlamda Müslümanların Yahudi kalelerini kuşattığı gün Cumartesi idi. Yahudiler ise Cumartesi günlerinde hiç bir iş yapmazlar. Böylece Müslümanların bu gafletinden yararlanmak istediler.
Önerilen bu planların üçü de reddedildi. Konseydekiler ise şöyle dediler:" Biz hiçbir zaman Tevrat'tan ve ayinimizden el çekmeyeceğiz. Hayatımız da çocuklar ve kadınlar olmadan istediğimiz gibi olamaz. Üçüncü plan da dini düşünceler ve inançlar açısından uygulanabilir değildir. Çünkü ilahi gazaba uğrayabiliriz. Nitekim bizden önceki kabileler de Cumartesi kurallarına ve inançlarına uymamaları yüzünden ilahi kahra mazhar olmuşlardır.
İslam ordusu, geçmişte ise Beni Hazrec kabilesi arabuluculuğu ile Beni Kunayka'yı ölümden kurtardı. Bu yüzden Beni Evs kabilesi Beni Hazreç ile rekabet edercesine Allah Resulüne Beni Kurayza'yı affetmek için baskı yapmaya başladılar. Allah Resulü ise bu talebe ve baskıya karşı direnip şöyle dedi:" Bu hususta hakemlik yapma hakkını Evs kabilesi lideri Saad bin Maaz'a veriyorum. O bu hususta ne derse ve görüşü neyse ben de kabul edeceğim. Oradakilerin hepsi bu öneriyi kabul etti. "
Beni Evs kabilesi lideri Saad bin Maaz ise Beni Kurayza ile aynı safta duran ve onlar ile yakın ilişkisi bulunan bir şahıstı. Ancak Beni Kurayzalı anlaşma bozanların Kureyşli kafirlerin desteği ile Medine'yi Ahzap savaşında güvensizleştirdiğini biliyordu. Hatta Beni Kurayzalıların Müslümanların evlerine saldırdığını Allah Resulünün önlemlerinin olmaması halinde Kurayzalıların Müslümanları idam edeceğini ve onların kadınları, evlatları ve mallarını ele geçireceklerini biliyordu. Bu yüzden Beni Evs'in baskılarına ve ısrarına rağmen şöyle dedi:" Beni Kurayza'dan savaşan adamlar idam edilmeli, mal varlıklarına el konulmalı ve çocukları ve kadınları da tutsak edilmelidir. "
Uzun süreli kuşatmadan bıkan Beni Kurayza Allah Resulüne mesaj gönderip Ebu Lübabe'nin yanlarına gönderilmesini ve böylece toplantı yapılmasını istediler. Refaa lakabı ile tanınan Ebu Lübabe Ensari, Beni Evs kabilesinden olup İslam öncesinde Beni Kurayza ile yakın ilişkilere sahipti ve onlar ile ahit arkadaşı sayılırdı. Ebu lübabe Allah Resulünün izni ile Beni Kurayza'lıların yanına gitti. Yahudiler ise ona geçmişteki dostluk dönemini hatırlatarak ona şöyle sordular:" Saad'ın hükmüne ve görüşüne karşı boyun mu eğelim? "
Ebu Lübabe ise şöyle cevap verdi:" Evet" Bunu söylerken eli ile boynuna işaret etti ve onlara öldürüleceklerine hükmedildiğini imalı olarak göstermeye çalıştı.
Ebu Lübabe bu sözleri ve hareketlerinin ardından hemen Allah Resulü ve İslam'a ihanet ettiğini anladı. Bu sırada Enfal suresinin 27'inci ayeti indirildi. Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurdu: "« یَا أَیُّهَا الَّذِینَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِکُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ:
"﴾27﴿ Ey iman edenler! Allah ve resulüne karşı hainlik etmeyin, emanetinizdeki şeylere de bile bile hıyanet etmeyin."
Bu ayet indirildiğinde Ebu Lübabe bir an bile duraksamadan camiye gitti ve kendini tövbe sütunu olarak ün yapan cami sütunlarından birine bağladı ve şöyle dedi:" Kendimi bu sütundan ayırmayacağım. Ya ölürüm ya Allah tevbemi kabul eder. " Allah Resulü Ebu Lübabe'nin kararından haberdar olunca şöyle buyurdu:" Benim yanıma gelseydi. Onun için Allah'tan af dilerdim. Ancak şimdi de Allah'tan bunu istemiştir. Nitekim Allah da ona daha üstün bir mercidir. Allah ne yapacağını bilir. "
Sanki Allah Resulü şöyle bir şey kastetmiştir: Ebu Lübabe bizim yanımıza gelseydi, bizden istiğfar talebinde bulunmamızı isteseydi tövbesi kabul edilirdi ve Allah onu affederdi. " Çünkü Allah Resulünden veya Ehlibeyt İmamlarından istiğfar talebinde bulunmak da önemli bir tövbe ve af aracı sayılır.
Bu bağlamda Allahu Teala Maide suresinin 35'inci ayetinde şöyle buyurmuştur: " « یا أَیُّها الذَّینَ آمَنُوا إِتَّقُوا اللهَ وَابْتَغُوا إِلَیْهِ الْوَسیلَةَ و جاهِدُوا فى سَبیلِهِ لَعَلَّکُمْ تُفْلِحُونَ "
" ﴾35﴿ Ey iman edenler! Allah’tan korkun, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda çaba harcayın ki kurtuluşa eresiniz."
Böylece Ebu Lübabe kendini cami sütununa bağladığı günlerde günlerce oruç tuttu ve sadece geceleri kendini ayakta tutacak kadar yemek yedi. Kızı akşamları ona yemek getirip abdest alması için onu açıyordu.
Sonunda Tevbe suresinin 102'inci ayeti indirildi ve Ebu Lübabe'nin tövbesi kabul edildi. Müslümanlardan bir grup gelip onu sütundan açmaya gittiler. Ancak Ebu Lübabe yine de karşı çıkmaya çalıştı ve şöyle dedi:" Yemin ederim ki beni açmaya müsaade etmeyeceğim. Sadece Allah Resulü beni kurtarabilir. "
Allah Resulü geldi ve şöyle buyurdu: " Tövben kabul gördü. Şimdi de anadan doğmuş gibisin. " Ardından onu açtı.
Ebu Lübabe ise şöyle dedi:" Ey Allah'ın Resulü! Tövbemi tamamlamak için, Beni Kurayzalılar nezdinde sahip olduğum varlıklarımdan vazgeçeceğim ve onları infak edeceğim. Çünkü bu işe beni zorlayan durum da buydu."
Allah Resulü bunu duyunca şöyle buyurdu:" Tüm mal varlığın değil sadece üçte birini infak edebilirsin. "