Mayıs 18, 2016 06:38 Europe/Istanbul

Batılı devletler BM’yi istismar etmek BM insan hakları konseyi aracılığı ile dünyada insan hakları ihlallerinden kaygı duyduklarını ileri sürmek sureti ile bu konudan dünya üzerindeki sultalarını yaygınlaştırmak ve şom hedeflerine ulaşmak için bir malzeme olarak yararlanıyor.

Oysa bu ülkelerin içinde insan hakları durumuna bakıldığında en başta Amerika olmak üzere Batılı ülkelerin aslında en büyük insan hakları ihlalcileri olduklarını anlaşılıyor. Oysa aynı ülkeler BM insan hakları konseyi gibi uluslararası kurumları istismar ederek bu kurumlardan başka ülkelere baskı uygulama yönünde yararlanıyor.

Bugünkü sohbetimizde Amerika’nın uluslararası hukuk açısından beşeriyet karşıtı cinayetlerini ve insan hakları ihlallerini gözden geçirmek istiyoruz.

Araştırmalar ve kesin belgeler, BM hedeflerine hizmet ettiğini ve insan haklarına uyduğunu iddia eden Amerika’nın hala insan hakları ile ilgili hazırlanan en önemli konvansiyonlara katılmadığını ve türlü mazeretleri ileri sürerek insan hakları konvansiyonlarına üye olmaktan kaçındığını gösteriyor.

Öte yandan Amerika’nın uluslararası yasalara aykırı hareketleri ile ilgili yapılan hukuki araştırmalar ve yayımlanan raporlar da Washington’un izlediği politikalar ve bir çok uygulaması, uluslararası yasalarla temelden aykırılık arz ettiğini ve daha çok BM gibi uluslararası kurumları kendi hedefleri doğrultusunda kullanmaya çalıştığını ortaya koyuyor.

Amerika devleti şimdiye kadar çocuk hakları konvansiyonu, iktisadi, sosyal ve kültürel haklar konvansiyonu, işkenceyi men eden konvansiyonun protokolü, zorunlu kaybolan insanları korumaya yönelik hazırlanan uluslararası konvansiyonu, uluslararası ceza mahkemesi tüzüğü ile ilgili Roma konvansiyonu, kadınlara karşı ayrımcılığa son verme konvansiyonu ve uluslararası insan hakları konvansiyonu gibi bir çok uluslararası konvansiyonu kabul etmediği gözleniyor.

Amerika Dışişleri Bakanlığı her yıl kendi bir rapor yayımlayarak dünyanın diğer ülkelerinde insan hakları durumunu ele alıyor. Oysa Amerika’da cinayet, suç, tecavüz, azınlıkları ve yerlilerin medeni haklarını hiçe saymak gibi alanlarla ilgili veriler kaygı verici boyutlarda artış gösteriyor.

İnsan hakları komisyonunun raporuna göre Amerika hiç bir bölgesel insan hakları belgesine de üye değildir ve eğer bazı durumlarda herhangi bir konvansiyona katılmışsa, bu konvansiyon da bu ülkenin kongre engeline takılmıştır.

Amerika yönetimi işkenceyi men eden konvansiyona veya uluslararası hukuki, medeni ve siyasi misaka üye olmamış ve esasen bu belgeleri kabul etmemiştir. Oysa aynı Amerika dünyada en büyük insan hakları savunucusu olduğunu iddia etmektedir, fakat ne var ki uluslararası arenalarda insan haklarıyla ilgilenen kurumlarda en düşük performansı sergileyen ülkedir.

Amerika üzerinde yapılan hukuki araştırmaların sonuçları, Amerika devletinin yapısı, uluslararası yükümlülüklerin sadece federal yönetimi bağladığını gösteriyor, üstelik Amerika’nın federal yönetimi de insan hakları alanında uluslararası yükümlülükleri kabul etmenin karşısında sistematik bir direniş sergilediği gözleniyor.

Amerika’da ne yerel, ne eyalet ve ne de federal düzeylerde insan haklarına uyulup uyulmadığını gözetleyen bir tek bağımsız kurum bile yoktur ve Amerika yönetimi sürekli bu ülkede insan hakları durumunun uluslararası gözetime tabi tutulmasına karşı çıkmaktadır.

Uluslararası bağımsız kurumların raporları ise Amerika tüm iddialarına karşın en büyük insan hakları ihlalcisi olduğunu ve vatandaşlarının medeni haklarını engellediğini gösteriyor.

Örneğin sınır tanımayan gazetecilerin Amerika’da ifade özgürlüğü ile ilgili raporunda bu ülkenin ifade özgürlüğü alanında 2014 yılında bir önceki yıla oranla 13 basamak gerilediği ve dünya genelinde 46. Sıraya yerleştiği belirtiliyor. Bu düşüş ise rapora göre dünyada görülen en ciddi düşüş ve gerilemelerden biri sayılıyor.

Sınır tanımayan gazetecilerin 2014 raporunda üzerinde durduğu bir başka önemli konu, Amerika adalet bakanlığının Edvard Snowden ifşaatının araştırıldığı sıralarda Associated Press haber ajansında çalışan gazeteci ve muhabirlerin milyonlarca telefon görüşmesinin dinlenme olayıdır. Oysa kişisel özgürlük ve güvenlik hakkı BM bildirgesinin üçüncü maddesinde tanınan bir haktır ve aynı hak evrensel insan hakları bildirgesinin 12. Maddesinde de vurgulanmıştır. Fakat Amerika devleti açıkça kendi vatandaşları ve hatta Almanya gibi müttefik ülkelerin vatandaşlarının telefon görüşmelerini dinlemiştir.

2006 yılında açılan ve şimdi 300 milyon kullanıcı ile dünyanın ikinci büyük sosyal paylaşım sitesi olan twitter sosyal paylaşım sitesi bir süre önce Amerika devleti aleyhinde dava açtı. Bu firma Amerika devletinin sanal ortamda gözetim yasalarına gösterdiği tepkide Washington’un uygulamalarına karşı bir dava açarak Washington yönetimini bu sitenin kullanıcılarının faaliyetlerini gözetlemekte şeffaf davranmamak ve ifade özgürlüğünü ihlal etmekle suçladı. Bu dava 17 Ekim 2014 tarihinde Kuzey California’da bir mahkemede ve Amerika adalet bakanlığı ve FBI aleyhinde açıldı.

Amerika yönetiminin bu skandalı, uluslararası sorumlu kurum ve kuruluşlar defalarca insanların sanal ortamda kişisel güvenliğinin yokluğu konusunda uyarıda bulunduğu ve facebook, twitter ve hatta email servisleri Amerika casusluk örgütlerince izlendiği ve bu sitelerde bulunan özel bilgilerin çalındığı ifşa edildiği bir sırada patlak verdi.

Bir STK olan ve görevi Amerikalı vatandaşların bireysel haklarını savunmak olan Amerika medeni özgürlükler birliği de bu görevini ifa etme doğrultusunda Ocak 2013 tarihinde Amerika milli güvenlik ajansı NSA aleyhinde bir dava açtı ve bu kurumun Başkan Obama’nın talimatı üzerine Amerikalı vatandaşların yaklaşık 5 milyar telefon görüşmesini topladığını ve yine kullanıcıların özel email adreslerine girerek bilgilerini çaldığını ve ayrıca google ve yahoo gibi sitelerin kullanıcılarının özel bilgilerini bu firmaların bilgi bankalarına girerek elde ettiğini belirtti.

Amerika medeni özgürlük birliği yine 2013 yılında bir başka iddianamede Newyork’ta bir mahkemede Amerika milli güvenlik ajansı NSA’nin casusluk faaliyetleri Amerika anayasasına aykırı olduğu gerekçesiyle durdurulmasını istedi. Söz konusu birlik açıkça Amerika milli güvenlik ajansı anayasının birinci ve dördüncü ekini ihlal ettiğini, ayrıca kongrenin hükümete vatanseverlik kanunu çerçevesinde verdiği yetkinin dışına çıktığını belirtti.

Amerika milli güvenlik ajansı NSA ve CIA için çalışan Edvard Snowden de yaptığı bir dizi ifşaatta bu konuya vurgu yaptı ve milli güvenlik ajansı hem Amerikalı vatandaşların ve hem dünya genelinde milyonlarca insanın telefon görüşmelerini dinlediğini, topladığını ve özel servislerde sakladığını belirtti.

BM işkence meselesi özel raportörü Manfred Nowak de raporunda Amerika devleti insan hakları ihlallerini sistematik bir şekilde yaptığını belirtti. Nowak raporunda Amerika’da mahkumların işkence edilmesi, polis gücünün şiddete baş vurması, ırkçı ayrımcılık ve başta müslümanlar olmak üzere azınlık haklarının ihlalleri ciddi derecede kaygı verici boyutlarda olduğunu vurguladı.

Evrensel insan haklarının ikinci maddesinin birinci bendinde din ve siyasi düşünce özgürlüğü tanındığı ve yine BM bildirgesinin birinci maddesinin üçüncü bendinde temel özgürlüklere her türlü dini ayrımcılıktan uzak bir şekilde saygı gösterilmesine vurgu yapıldığı halde, Amerika’da müslümanlar bir çok durumda dini inancını ifade edemiyor veya dini merasimlerin ve vecibelerini yerine getiremiyor.

Ancak ne var ki hemen hemen hiç bir uluslararası insan hakları örgütü Amerika’da müslümanların dini inançlarına yönelik bu tür kısıtlamalara ses çıkarmıyor. Batılı devletler ifade özgürlüğünü bahane ederek İslam dinine yönelik geniş saldırılara karşı ses çıkarmıyor ve hatta bazı durumlarda destek de veriyor. İnsan hakları örgütlerinin raporlarında ise Batılı devletlerin insan hakları karşıtı tutumuna veya müslümanlara yönelik tehditlere hiç değinilmiyor. 015


Etiketler