Aralık 21, 2021 13:08 Europe/Istanbul
  • Yüz Yılda Yüz Gelişme-16

Bu bölümde İkinci Dünya Savaşı ile ilgili konuşacağız.

İkinci Dünya savaşı  1 Eylül  1939'da başlayan ve  resmi olarak  2 Eylül  1945'te biten  dünyamızdaki en büyük ve en kanlı savaşlardan biri olmuştur.  Tabii ki bu savaşın zemini yıllar öncesinden hazırlanmıştı.  Bu savaşta birçok süper güç  işin içinde idi.  O kadar geniş çaplı bir savaş ki farklı ülkeler ittifaklar kurarak  ikiye bölündüler ve  itilaf ve ittifak devletleri olarak savaşmaya başladılar. 

 İkinci Dünya Savaşı aslında  Birinci Dünya Savaşının enkazları altından  Birinci Dünya Savaşından 21 yıl sonra  ortaya çıktı.  İran da  Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi bu savaştaki tarafsızlığını ortaya koydu. Ancak Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi  dünya savaşına katılan güçler bu savaşta da İran'ın tarafsızlığına aldırmayarak İran'ı işgal etti.  Bu bağlamda İngiltere ve Sovyetler Birliği müttefik devletler olarak  İran'a saldırdılar.  

 Aslında İran İkinci Dünya Savaşında  müttefik devletlerin zaferi kazanmasında belirleyici bir rol oynadı. Bu bağlamda İran müttefiklerin zafer köprüsü olarak adlandırıldı. Bu zafer  müttefik devletler için  sonsuz bir  mutluluk kaynağı olsa da  İran için zarardan ve mutsuzluktan başka bir getirisi olmadı.  İran topraklarının müttefikler tarafından işgal edilmesinin en önemli nedeni ise  İran'ın petrolüne el koyulması  ve böylece Sovyetler Birliğinin yakıt ihtiyacının karşılanması ayrıca  İran'ın demiryollarının   silah ve askeri teçhizatın  Sovyetler ordusuna ulaştırılması için kullanılması idi.   Böylece Sovyetlerin Nazi Almanya ordusu karşısında direnmesi sağlanmak isteniyordu. 

İngiltere  dönem başbakanı  Winston Churchil  ise  İran'a saldırı  hususunda  ve İran'ın petrol ve maden kaynaklarına hemen el konulması hususunda şöyle bir açıklamada bulunmuştu: "...   Askeri operasyonun uygulanması ile ilgili yaptığım incelemelere göre,  temel ve önemli husus Irak'taki yeterli askeri gücün bulunmasıdır. Böylece  İran petrolü ve madenlerini oradan korumalı ve kollamalıyız.  İran'a ekonomik baskı uygulamak ise  askeri gücümüzü arttırmamasının yanı sıra çok da tehlikeli idi.  İran kralı, petrol kuyularının askeri amaçlar için ne kadar önemli olduğunu biliyordu.  Bizim kaba kuvvete baş vuracağımızı bilseydi belki de ilk adımı atabilirdi.   Raporlar da   İran'ın Irak ve Rusya sınırında  petrol madenleri bölgelerinde,  askeri yığıntı yaptığını gösteriyordu...  Ruslar Kuzeyde yenilselerdi bile biz Güney'de İran'ın petrol kuyularını işgal etmeye hazırdık..."

22  Haziran 1941'de  dünyayı hayrete düşüren ve İran'ın stratejik önemini kat kat arttıran bir gelişme yaşandı.  Böyle bir günde  Almanya'nın güçlü ordusu  Sovyet topraklarına saldırdı ve bir kaç gün içerisinde  Kızıl orduya büyük bir yenilgi dayattı.  Sovyetler ordusu gafil avlanmıştı. Böyle bir saldırının hayalini bile etmiyordu.  Almanya ordusu  Sovyetler topraklarının önemli bir kısmını işgal etmişti.  Bu kez Almanlar  Sovyetler savunma gücünü  ezip geçerek Moskova, Leningrad, Kiev ve Kafkasya petrol  kuyularını ele geçirmek istiyordu.   

Hitler, Mısır kapılarına dayanan  ve İngilizlerin savunmasını ezip geçen Almanya'nın Afrika kolunun Rusya'ya gönderilen ordu ile İran'da birleşmesini ve aynı zamanda Hindistan'a saldırıp  Orta Doğu ve  Hindistan,'ın hayatı kaynaklarını ele geçirmeyi planlamış ve İngilizlere diz çöktürmeyi hedeflemişti.  

 İngiliz başbakanı Winston Churchil   bu vaka karşısında hemen  Sovyetler Birliği lideri Stalin'e dostluk eli uzatmış ve tüm düşmanlıklara, rekabetlere ve siyasi ihtilaflara rağmen ortak tehdide ve tehlikeye karşı koymak için çaresiz bir şekilde  Ruslar ile ortak safta yer almıştı.  Bu sırada Ruslar  Almanya ordunun aniden saldırıları karşısında  silah, mühimmat ve ilaca acil ihtiyaç duymaya başlamıştı. İngilizler ise  ne pahasına olursa olsun  Fars Körfezi ve Sovyet sınırları arasındaki bağı kendi lehlerine kullanmak istiyorlardı.  Bir taraftan da  Sovyetlerin  Almanya karşısında savaşı kaybetmesi ihtimali üzerine  Orta Doğu ve Hindistan'daki petrol kaynaklarını ve zenginliklerini savunmak istiyorlardı.  

İngiltere ve  Komünist Sovyetler Birliği  arasındaki istişareler sonucu  sonundan  25 Ağustos 1945'te  tam da  Churchil ve Roosevelt'in tüm dünya milletleri ile self determinasyon, bağımsızlık ve  özgürlük hakkını tanıdığı Atlantik Bildirgesinin yayımlanmasından tam 15 gün sonra tarafsız sayılan İran'a Kuzeyden ve Güney'den saldırdılar.   Sovyetler Birliği ve İngiltere,  düşmanlarına atfettikleri  ithamlara dayanarak İran'a saldırmışlardı. 

Almanya'nın Sovyetler Birliği'ni işgali ve Fars Körfezi'ne ulaşma ve Hindistan alt kıtasını ve Orta Doğu'daki petrol merkezlerini ve doğal kaynakları ele geçirme planlarının açığa çıkması ile, Müttefikler de İran topraklarını geçerek Sovyetler Birliği'ne yardım etme düşüncesine ve  en güvenli ve en kısa yol olarak İran'ı görmelerine yol açtı. Dönemin Birleşik Krallık Başbakanı Churchill, anılarında, kullanılması zor Arktik Okyanusundan kurtulmak için  İran iletişiminin önemine dikkat çekti.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Müttefikler, İran'ın ulusal demiryolları ve diğer iletişim yolları aracılığıyla Sovyetler Birliği'ne yaklaşık beş buçuk milyon ton silah, cephanelik, yiyecek ve ilaç taşıdı. İran'dan Sovyetler Birliği'ne akan yardım seli, Almanların Stalingrad'da yenilgiye uğramasına yol açtı, bu yüzden Müttefikler İran'ı Zafer Köprüsü olarak adlandırdılar. Ancak İran işgalinin sonuçları İran halkı için çok korkunçtu. Birinci Dünya Savaşı'nda olduğu gibi, milyonlarca İranlı açlık ve kıtlık nedeniyle veya işgalci güçlerin cinayetleri yüzünden hayatını kaybetti. İranlı tarihçilerden Dr. Mecd " Zafer Köprüsü, Kıtlık Diyarı: İkinci Dünya Savaşında İran "başlıklı kitabında şöyle yazmıştır: " Rusya ve İngiltere,  İran'ı işgal etmelerinin ardından neredeyse tüm kamyonları, otobüsleri ve demiryolu araçlarını ele geçirip  İran halkının  hayatta kalması için gereken gıdaya el koyarak  onlarca Polonyalıyı Rusya'dan İran'a göç ettirerek  topyekun bir şekilde  büyük bir gıda, ulaşım, sağlık sorunu ve krizi ortaya çıkardılar. 

Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı, 7 Mayıs 1945'te Almanya'nın teslim olduğunu ilan etmesiyle sona erdi. Japonya ayrıca, ABD'nin Hiroşima ve Nagazaki'yi  atom bombası ile bombalaması ve korkunç cinayetten sonra 2 Eylül 1945'te savaşta yenilgiyi kabul etti. İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra, Almanya'da Üçüncü Reich çöktü ve Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği dünyanın süper güçleri haline geldi. Sovyetler Birliği, Almanya'nın Alman işgali altındaki bölgesinde, ülkeyi doğu ve batı bölgelerine bölerek komünist bir hükümet kurdu

 

İkinci  Dünya Savaşı, birçok ülkenin içinde ve uluslararası sistemde köklü değişikliklere neden olmuştur. Sömürgeci ülkelerin kolonileri bağımsızlık kazandı. Çok kutuplu sistemden iki kutuplu sisteme geçen uluslararası sistem bir taraftan  ABD, diğeri taraftan da Sovyetler Birliği tarafından yönetilmeye başlandı. Benzer şekilde, dünyadaki her ülkenin kimliği, Batı veya Doğu olmak üzere iki kamptan birinde olmak olarak tanımlandı.

Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra Sovyetlerin nükleer silah edinmesi, iki süper güç arasında bir korku dengesi yarattı. İki süper güç ve piyonları arasında diğerine karşı üstünlüğü korumak için bir silahlanma yarışı  başladı. Bu dönem Soğuk Savaş olarak bilinir hale geldi. Bu  Soğuk savaş kırk yıldan fazla sürdü. 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla iki kutuplu sistem dönemi sona erdi. Ancak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan birçok bölgesel ve küresel kurum ayakta kaldı.