İran'ı gezelim, görelim - 6
Dizi halinde hazırladığımız programımız boyunca her bölümde İran’ın çeşitli yörelerini ve her yörenin bazı kentlerini ve ünlü bölgelerini ele aldıktan sonra her kentin tarihî, kültürel ve doğal cazibelerini tanıtmaya çalışacağız, böylece siz de İran diyarının tarihî ve kültürel çeşitliliği ile tanışmış olursunuz.
İran’da Fars, Kürt, Arap, Lor, Buluç ve Türkmen gibi çeşitli kavimlerin yaşaması bu topraklara özel bir kültürel çeşitlilik kazandırdığını şimdiden belirtmek isteriz.
Bu arada İran’da yaşayan çeşitli kavimlerle tanışmanın İran diyarının gelenek ve göreneklerini daha iyi tanımakta yardımcı olabileceğinden, her programın bir bölümünü de bu kavimlerden birinin gelenek ve göreneklerine ayırdık.
Hatırlanacağı üzere geçen bir kaç bölümde Fars eyaletini ziyaret ettik ve bu güzel bölgenin bazı güzel yerlerini ve en son eyaletin merkezi Şiraz kentini gezdik ve kentin tarihî geçmişi ile tanıştık. Yine geçen bölümde dedik ki Şiraz kenti kültürel ve tarihî eserlerinin çeşitliliği bakımından UNESCO tarafından dünyanın en seçkin kültürel kentlerinden biri seçildi.
Şimdi yine Şiraz kentinde seyahatimize devam ediyor ve kentin dinî, tarihî ve kültürel cazibeleriyle tanışıyoruz.
Fars eyaleti 300 kadar önemli tarihî eseri ile İran’da bu bakımdan birinci sırada yer alıyor. Eyaletin tarihî eserleri en çok Şiraz kenti ve çevresinde bulunuyor.
Şiraz kentinin tarihî eserlerini İslam öncesi ve sonrası olmak üzere iki kategoriye ayırmak mümkün. İslam’dan önceki döneme ait eserlere Ebu Nasr köşkü, Pehender kalesi ve Sasani kitabelerini örnek verebiliriz. Bu eserler genellikle Şiraz kentinin dışında bulunuyor.
İslam öncesi eserlerin arasında Ebu Nasr köşkü bir çok eski seyyahın ilgisini çeken bir eserdir. Jan Tavernier, Jan Chardin, Bizarus, bayan Dieulafoy ve Edvard Brown gibi ünlü seyyahlar İran’a yaptıkları seyahatlerinde Ebu Nasr köşkünün azametinden sık sık söz etmiştir.
Bugün Ebu Nasr köşkünün kalıntıları Şiraz kentinin 8 kilometre doğusunda bir tepenin üzerinde taş ve tuğladan yapılan binaların ve yine yılıkan taş ve kerpiçten yapılan bazı binaların kalıntıları şeklinde göze çarpıyor.
Hş. 1311 ve 1312 yıllarında yapılan arkeolojik kazılarda bu binanın ana yapısı Hahameneşi döneminde inşa edildiği ve Eşkani hanedanı döneminde yeni binalar eklendiği ve Sasani döneminde de kullanıldığı ortaya çıktı. Bu alanda bulunan en eski eşyalar ise milattan önce 6. İla 2. yüzyılların Hahameneşi ve Suluki ve Eşkani iktidarları dönemine aittir.
Sevgili dostlar, Şiraz kentinin doğusunda ve Ebu Nasr köşkünden 6 kilometre uzaklıkta İbrahim türbesi adındaki bir türbenin yakınlarında İranlı bazı kralların portreleri orada bulunan dağın kayalarına haccalar tarafından işlenmiş bulunuyor. Bu eser Sasani dönemine ait bir eserdir ve Barm Delak adıyla anılır. Bu mekan geçmişte güzel doğası ve hoş iklimi yüzünden Fars halkının eğlence mekanlarından biri sayılırdı.
Pehender kalesi de Hahameneşi dönemine ait tarihî bir eserdir ve Şiraz kentinin kuzeydoğusunda ve bir dağın üzerinde, ormanlık bir alanda yer alıyor. Görünen o ki bu kale Fars diyarının en sağlam kalelerinden biriydi ve Şiraz kentini düşman saldırısından korumak amacıyla inşa edilmişti, çünkü kalenin bulunduğu yer, Şiraz ovasının tamamını gözetleyebilecek konumdadır.
Bu kalede yine Hahameneşilerin döneminde bölgede inşa edilen diğer kuyular gibi derin kuyular bulunuyor. İngiliz şarkiyatçı General Percy Sykes “İran’da on bin mil” adlı seyahatnamesinde bu kale ve derin kuyularına işaret etmiştir.
Şiraz kentinin değerli tarihî eserleri ve mirası bu anlattıklarımızla da sınırlı kalmıyor. Şiraz’ın 60 kilometre kuzeyinde ve Mervdeşt yöresinin Rahmet dağının eteğinde İran’ın en muhteşem tarihî eseri yer alıyor. Milattan önce 5. yüzyıla ait olan bu eser, İran diyarının insanlarının sanat ihtişamını yansıtıyor. Bugün İran’da Taht-i Cemşid olarak anılan ve diğer bazı milletler de Perspolis olarak adlandırdığı bu mekan, çeşitli binalardan oluşuyor. Her bina ise özel bir amaç için kullanıldığı anlaşılıyor.
Taht-i Cemşid’de bulunan binaların ve salonların mimari özellikleri, bu ihtişamlı mekanın, Hahameneşi imparatorluğu döneminde İran imparatorunun protokol başkenti olduğunu ortaya koyuyor. Buradaki binalarda ise çeşitli ülkelerin temsilcileri ve elçileri ağırlanıyordu.
Taht-i Cemşid kompleksinin yüzölçümü 125 bin metrekaredir ve Mervdeşt ovasından yüksekliği 8 ila 18 metre arasında değişen bir alan üzerinde inşa edildiği anlaşılıyor. Bu kompleks resmi ve protokol köşkleri, özel küçük köşkler, kraliyet hazinesi, koruma amaçlı hisar ve kaleden oluşuyor. Taht-i Cemşid kompleksine giriş alanı, boyu 450 metre ve eni 300 metre olan açık bir alandı ve 111 kısa ve geniş basamaklardan oluşuyordu.
Tarihî belgelere göre, Yunanlıların Perspolis olarak adlandırdığı Taht-i Cemşid aslında Hahameneşilerin ünlü kralı Daryuş’un kraliyet merkeziydi. Taht-i Cemşid’de yer alan büyük köşklerin inşaatı milattan önce 512 yılında ve birinci Daryuş döneminde başladı ve 150 yılda ancak tamamlandı. Yunanistan imparatoru Makedonyalı İskendir milattan önce 331 yılında İran’a saldırısı sırasında İran medeniyetine karşı öfke ve nefretine hakim olamadı ve Taht-i Cemşid’in yakılmasına emretti ve böylece taştan yapılan sütunlardan başka ne varsa yakılıp yıkıldı. Buna karşın bu büyük tarihî eserden geriye kalan kalıntının yansıttığı sanat ve ihtişam, başlı başına İranlı mimarların harikulade becerisini yansıtıyor. Taht-i Cemşid’de yer alan sütunların göz kamaştıran yüksekliği, haccarların taşların üzerinde miras bıraktığı eserler ise hâla ziyaretçileri hayran bırakıyor.
Amerikalı ünlü tarihçi Will Durant “Doğu diyarı; medeniyet beşiği” adlı eserinde şöyle yazıyor: En muhteşem tarihî eserler, Taht-i Cemşid’in taş basamakları ve sütunlarıdır, öyle ki dünya mimari tarihinde hiç bir eşi yoktur.
Taht-i Cemşid kompleksinde yer yer haccarların güzel eserleri göze çarpıyor. Bu kompleks aynı zamanda Hahameneşi krallarının 2500 yıl önce yaşayan halkla ilişkilerini ve yönetim anlayışlarını yansıtıyor.
Taht-i Cemşid’in kabartma eserlerinde iki çam ve hurma ağacı göze çarpıyor, ki bu da İran diyarının her zaman imarlı ve yemyeşil olduğunu gösteriyor.
Bu kompleksin doğusunda ise üç Hahameneşi kralına ait üç mezar dağın içinde yapılan kazılarla inşa edilmiştir. Bu eserlerin tümünde eski Farsça, Babilce ve İlamice olmak üzere üç eski dilde yazılar ve nakışlar taşların üzerinde oyulmuştur ve ki her biri bu binaların tarihçesini ve başka bilgileri yansıtıyor.
Bu arada Taht-i Cemşid kompleksinin 1979 yılında UNESCO’nun dünya kültürel mirasları listesinde kayda geçtiği de belirtilmelidir.
Değerli dostlar, Fars eyaletinin İslam öncesi tarihî eserleri bunlarla sınırlı kalmıyor. Yörede Pasargad kompleksi de Hahameneşi döneminden miras kalan çok değerli bir kültürel mirastır. Bu kompleks Fars eyaletinde ve Taht-i Cemşid kompleksinin 70 kilometre kuzeyinde yer alıyor. Komplekste bir kaç saray, iki köşk, kraliyet bahçesi, Tel Taht savunma tesisleri, Muzafferî kervansarayı, Hahameneşi kralları Kembuciye ve Kuroş’un mezarları, Kutsal alan ve diğer bazı eserler bulunuyor.
Pasargad kompleksi de 2004 yılında UNESCO’nun dünya kültürel mirasları listesinde kayda geçti.
Hahameneşilerin Fars yöresinde ilk başkenti olan tarihî Pasargad kenti Polvar ırmağının kıyısında yer alıyor. Bu kent kral Kuroş tarafından milattan önce 6. yüzyılda inşa edildi.
Pasargad kompleksinin esas alanı 160 hektar kadardır ve büyük doğal bir bölge ile çevrilerek koruma altına alınmıştır.
Pasargad kompleksinin en önemli tarihî eseri, kral Kuroş’un mezarıdır. Bu mezar milattan yaklaşık 530 ila 540 yıl önce kireç taştan ve beyaz renginde inşa edilmiştir. Mezarın binası ise kraliyet bahçelerinin ortasında yer alıyor ve bazılarının boyutu 7 metreye ulaşan devasa taşlarla inşa edildiği anlaşılıyor.
Bu arada, Taht-i Cemşid kompleksinin çevresinde de Sasaniler, Eşkaniler ve Hahameneşiler dönemlerine ait çok değerli tarihî eserlerin bulunduğu belirtilmelidir.