Temmuz 02, 2023 11:06 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Milli gazete: Bir ilde daha ekmeğe zam geldi, simit de nasibini aldı!

Karar:

Geçim sıkıntısı büyüyor: Sosyal yardım alan hane sayısı 4 milyonu aştı

Yenimesaj:

Köye dönüş projelerinde yaş sınırı olmamalı

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Remzi Özdemir 1 Temmuz tarihli Yeniçağ gazetesinde, "Hani batmıştık?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" AKP’ye gönül ve oy verenlerin vazgeçemediği söylemdir: Hani batmıştık? Battıysak Bodrum ve Çeşme’deki bu bayram yoğunluğu ne? Otoyollar arabalardan geçilmiyor. Batan bir ülkede bin liraya yemek yiyen insanlar olur mu? En fazla lüks otomobil Türkiye’de satılıyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

- AVM’lerdeki lüks mağazalarda ürün kalmıyor?

- Lüks kafelerde 1 fincan kahveye 300 lira ödeniyor.

- Bir Pazar kahvaltısına 700 lira veriyorlar ve sahilde pazar günleri yer bulunmuyor.

Daha bunun gibi yüzlerce örnek veriliyor.

Gerçekten Türkiye battıysa bunlar neden oluyor?

Batan bir ülkenin karayolları otomobille dolu olur mu?

Batan bir ülkede insanlar 700 liralık bir Pazar kahvaltısı yapmak için saatlerce sıra bekler mi?

Bunların yanıtını kendinizde arayın.

Bu yazıyı okuyan kaç kişi bunları yapabiliyor?

Türkiye 85 milyon nüfusa sahip bir ülke.

Bu ülkenin kaçı o lüks hayatı yaşıyor?

Mesela siz yaşayabiliyor musunuz?

Bir emeklinin, bir memurun veya tüm çalışanlarının yüzde 40’ının asgari ücretli olduğu bir ülkede bunları kaç kişi yapabilir?

Karı koca bir öğretmen iki çocuğunu alıp 700 lira kişi başı bir kahvaltıya gidebilir mi? Ya da bu kişiler bir arkadaşı ile Levent veya İstinye’deki AVM’deki lüks kafede 200 liraya Türk kahvesi içebilir mi? Bunların kaçı bugün orta sınıf araç alabilir?

BDDK'nin aylık verilerine göre, Aralık 2022 itibarıyla bankalarda “1 milyon liranın üzerinde” mevduatı olan “yurtiçi yerleşik mudi sayısı” (yerli milyoner sayısı) Aralık 2021'e kıyasla 290 bin 10 mudi artarak 760 bin 982'ye ulaştı.

Yani bunların açıklaması şu:

Türkiye’de 85 milyon halkın yaklaşık 75 milyonu karnını doyurmak için mücadele ederken geriye kalan 10 milyonluk bir sınıf ise vur patlasın çal oynasın yapıyor. Buna gelir adaletsizliği deniliyor. İşte milyonlar halk ekmek kuyruğunda 1 lira daha ucuza ekmek için mücadele ederken, 10 milyonluk kesim Türkiye’nin zengin ara yüzü olarak sunuluyor. Tıpkı filmlerdeki gibi.

...***

Ali Bayramoğlu 1 Temmuz tarihli Karar gazetesinde, " Makas açılıyor…"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Türkiye muhalefetsiz bir döneme veya muhalefetin etkinliğinin biraz daha azalacağı bir evreye sürükleniyor olabilir mi? Bu soruyu sorduran eş zamanlı iki gelişme bulunuyor. İlki, muhalefetin yaşadığı seçim sonrası dağınıklık ve siyasetsizlik hali. Bu çerçevede siyasi olarak dünden daha etkisiz ve edilgin olma işaretleri vermesi. İkinci gelişme, beklentilerin hilafına, iktidarın (Erdoğan’ın) daha rasyonel ve tutarlı hamleler yapması, iç ve dış gözlemciler nezdinde Türk siyasi arenasını tek başına temsil eder hale gelmesi…"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Muhalif kanatın seçimlerden sonra ilk yaptığı iş, aralarındaki ortaklığı fiilen bitirmek oldu. Küçük partiler çıkardıkları temsil üstü milletvekilleri sayılarıyla kabuklarına çekildiler, küçük ve etkisiz dozlarla söylem-eleştiri siyasetine devam ediyorlar. CHP ve İYİ Parti’de seçim yenilgisine karşı verilen tepki, lider-şahıs merkezli oldu. CHP’de liderini değiştirerek yenilenme arayışı alevlenirken, İYİ Parti’de mevcut liderin gücü ve tahakkümünü diriltme arayışı yaşanıyor.

İddialarını, dünyayı, siyaseti, toplumu, okuma tarzlarını sorgulamaktan uzaklar. yeni değer hiyerarşilerini anlamak istemiyorlar. Seçmen davranışı belirleyeceğini düşündükleri ekonomik krize ve eksik demokrasiye rağmen Erdoğan’ın neden seçimleri kazandığına dair ya bir fikirleri yok ya fikir üretecek siyasi mekanizmaları… Böyle olunca siyasi olarak neyi doğru neyi yanlış yaptıklarını ölçme şansları da bulunmuyor.

Ve işin kolayına kaçıyor iki hususu öne çıkarıyorlar. “Bir, seçim adaletsiz koşullarda yapıldı, iki yaptığımız liste ve aday tercihleri yanlıştı” diyorlar. İşin esası, toplum ve siyasetin tanımı, sorunların çözümüne, gelecek tahayyülüne dair eksikleri akıllarının ucundan bile geçmiyor. Ya da parti anlayışları ve yapılarının ürettiği ‘ekonomi politik’ buna imkan vermiyor. Sonuç olarak yenilenmeyi şahıs değiştirerek ve pekiştirerek şahıs merkezli yapmaya çalışıyorlar…

Bu içine düştükleri “siyasetsizliğin” yeni bir yolu gibi görünüyor.

Nitekim bu istikamet partilerin siyaseti kendi içine ve kendi içinde yapmasını teşvik ediyor. Bugün CHP’de, Kılıçdaroğlu gidecek mi, yerine kim gelecek yarışması ve kapışması malum. Akşener’in parti kurultayında tüm enerjisi, öfkesini parti içi siyasetine yöneltmesi başka bir örnek…

Dahası var. siyasi partilerden muhalif kitlelere, Erdoğan başarısını da sadece şahıs gücüne bağlıyor olmalı ki, lider eksenli okuma buradan da güç alıyor ve Erdoğan’a bu anlamda öykünme bir dip dalga haline geliyor. Erdoğan düzeninin muhalefete ve ülkeye verdiği en büyük zarar belki de bu.

İktidara gelince… Önce şunu teslim etmek gerek: Seçim sonuçları toplum nezdinde parlamenter sisteme geri dönüş hülyasına önemli ölçüde son verdi. Bunun üzerine bir de Erdoğan açıkladığı kabine geldi. Bu kabine, hem Erdoğan’ın hem başkanlık sisteminin bir güç gösterisi haline dönüştü.

Kabinenin iki anlamı var. Bir yandan iktidarın (örneğin ekonomi politikaları gibi) kimi hatalarından ders çıkardığını ima etmesi. Diğer yandan Erdoğan’ın siyasi projesi ile kadrosu arasında birini güçlendiren bir uyum hali üretmesi, bu çerçevede ve başarı-rasyonellik-güç mesajı içermesi.

...***

Mahmut Övür 1 Temmuz tarihli Sabah gazetesinde, "size kolay gelsin ben çekiliyorum"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" CHP'lilerin en büyük başarısı, seçimi kaybetseler de gündemde kalmayı başarıyor olmaları. Dünyanın en önemli seçimini de kaybetseler bu sonuç hiç değişmiyor. Ne istifa eden oluyor ne de köklü bir eleştiri getiren... Seçim yenilgisinin üzerinden bir ay geçtiği hâlde Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu da dâhil hiçbir siyasi aktör, CHP'yi her seçimde yenilgiye götüren asıl nedenin ne olduğuna dair tek bir şey söylemiyor. Bu konuda en "siyasi" eleştiriyi eski genel başkanlardan Hikmet Çetin yaptı."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

İmamoğlu ve görünmeyen siyasi ekibi sürpriz yapar mı bilemem ama yakın çevresinde farklı seçeneklerin konuşulduğunu duyuyorum.O yakın çevrede öncelikle şu tezler savunuluyor:"CHP'de bir korku imparatorluğu var. Ekrem Bey, olağanüstü kurultay için imza toplama işine girmez. Asla bir Muharrem İnce de olmaz."Bu tespitleri yapanlar aynı zamanda İmamoğlu'nun önünde sadece iki seçenek olduğundan söz ediyor. İlki kurultayda aday olacağını açıklamak. Bunu söyleyenler şu iddiada bulunuyor:"İmamoğlu kaybetmeyi göze almadan lider olamaz. Açıkça çıkıp aday olduğunu açıklamalı."İkinci seçenek ise "çekilmek"... Yani hem genel başkan adaylığından hem de İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adaylığından çekilip kenarda beklemek. Hatta siyasi bir danışmanı dost sohbetinde, "Parti üyeliğim devam eder, size kolay gelsin, ben çekiliyorum" demesi gerektiğini söylüyor.İmamoğlu çekilir mi, meydan okuyarak aday mı olur yoksa başka bir yol mu seçer göreceğiz.Şu ana kadar yaptığı açıklamalardan anlaşılan o ki, İmamoğlu İstanbul'u kaybetme korkusu ve olası siyasi yasak nedeniyle daha çok kurultay mücadelesine girmeden CHP genel başkanlık koltuğuna oturmak istiyor. Böylece siyasi yasak gelse bile onu hem bir mağduriyet aracı olarak kullanıp bir dahaki cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlanacak hem de İstanbul'u kaybetme riskinden kurtulacak.Bütün bunlar hiç kolay görünmüyor; çünkü karşısında duayen bir siyaset mühendisi Kılıçdaroğlu var ve koltuğu bırakma niyetinde de değil:"CHP, hiç kimseye altın tabak içinde genel başkanlığı sunmaz."Serbestiyet'e verdiği röportajda ise partinin başında kalacağından o kadar emin ki, CHP'yi engin denizlerin gemisi, kendisini de o geminin kaptanı ilan ediyor ve endişeli CHP'lileri uyarıyor:"CHP, bir iç deniz gemisi değildir. CHP engin denizlerin gemisidir. CHP'yi bir iç deniz gemisine çevirecek tartışmalardan ve bu tartışmaların sonuçlarından uzak tutacağım."

Etiketler