Ağustos 19, 2016 17:13 Europe/Istanbul

Terörle ilgili en önemli soru ise hangi amellerin terör olarak tanımlanması ve terörü bulmak için nerelere ve hangi ülkelere bakmak gerektiği sorusudur.

Gerçi veriler 2014 ve 2015 yıllarında Irak, Pakistan ve Nijeryada terör eylemleri sayısı azaldığını söylüyor olsa bile, daha derin bakıldığında Ortadoğu bölgesinde terörün geçmişe kıyasla daha çok yayıldığı ve arttığı ve bu artışın korkunç boyutlarda olduğu anlaşılır.

2000 ila 2013 yılları arasında Batılı büyük ülkelerde terör olayları dünya genelinde yaşanan terör olaylarının sadece %3 kadarıyken, 2014 ila 2016 yılları arasında bu oran %10’ları bile aşmaya başladı ve Paris ve Brüksel gibi bazı Avrupa kentleri adeta teröristlerin eğlence mekanı oldu, öyle ki terör örgütleri intihar operasyonlarında bir iki teröristi kaybetmelerine karşın hemen Avrupa genelinde yeni elemanlar toplayarak kaybettiği her teröristin yerine en az iki teröristlerle doldurmaya başladı.

Amerika’da cumhuriyetçi aday Donald Trump defalarca terörsitlerin neden Amerikalılardan nefret ettiklerine anlam veremediğini söyledi. Fakat Amerika’nın pek de sevilmeyen başkanlık adayı, IŞİD ve benzeri tekfirci terör örgütlerinin asıl hedefleri hala Suriye, Irak ve Afganistan gibi ülkeler olduğunu ve Paris ve Newyork gibi kentlere Batı’da güvenlik bağlarını sıklaştırmakm için saldırdıklarını bilmediği anlaşılıyor.

Gerçekte söz konusu üç Ortadoğu ülkesinde sürekli iç savaşın olması, IŞİD’in hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıran bir etkendir. Nitekim savaş ve nefret duyguları sadece Irak ve Afganistan içinden yükselmiyor ve bunun yanında bu ülkelerden daha fazla potansiyel teröristler IŞİD’e cezboluyor ve örgütün üye sayısı artıyor. Ancak geçenlerde Felluce’nin IŞİD’in elinden kurtarılması ve Musul’a yönelik kurtarma operasyonunun düğmesine basılması ile beraber IŞİD değerlerini kaybetmeye başladığı anlaşılıyor. Zira IŞİD şimdi bir kaç sahipsiz yeni noktayı ele geçirmek için plan yaptığı gözleniyor.

Amerikalı terör uzmanı Danny Yil Beyman, Ortadoğu bölgesinde iç savaşların körüklenmesi ve benzeri durumlar aslında terör eylemlerinin sayısını arttıran ve normalmış gibi algılanmasına yol açan bir durum olduğunu ve artık hiç kimse bir terör olayı gerçekleştiğini duyunca tepki vermediğini belirtiyor. Söz konusu Amerikalı uzman, bu konuya bir kılıf da hazırlandığı anlaşıldığını belirterek, şöyle devam ediyor:

Her zaman neden hırsızlık yapıldığı sorulur. Hırsızlık yapılır, çünkü bazıları herhangi bir sebep yüzünden geçimini karşılayamaz ve öte yandan bu mesele hakkında alınan ceza tedbirleri caydırıcı güçten yoksundur. Bu durum örneğin bir bankaya girip yüklü bir para çalmanıza ve sonra da sizi takip ederek etkisiz hale getirecek polisin bulunmamasına benzer. Şimdi Bağdat’ta her türlü terör eylemini yapmak mümkündür, çünkü terörü kontrol etmek ve hafifletmek için belirlenen sistem yetersizdir.

Amerikalı uzman Beyman şöyle devam ediyor:

Amerika’da iç savaş diye bir şey yoktur, ama ateşli silah taşımak serbesttir ve mağazalardan rahatça silah satın alabilirsiniz. Buna göre de Amerika devletinin dünya genelinde teröre karşı savaş ilan etmesi, Amerika’da her hafta veya her ay bir deli çıkap halkın üzerine ateş ettiği ve en az yirmi otuz kişiyi öldürdüğü bir sırada, daha çok bir şakaya benziyor.

Amerika Başkanı Obama’nın ülkesinde silahları denetleme eğilimine yönelik sözleri ve öte yandan dünya camiasından dünyanın bir çok kargaşa yaşayan ülkesinde güvenliğin sağlanması için yardım talep etmesi başlı başına bir şaşkınlık ve perişanlıktır. Obama Amerikan toplumunun bu çirkin alışkanlığı mı, yoksa IŞİD’in çılgan cinayetleri mi bu şartları oluşturduğunu bilemiyor. Aslında bunlar birbirini tamamlayan terör çiftini oluşturuyor.

Öte yandan Fransa’nın Nice kentinde hayat devam ediyor, fakat burada o gecenin ve ölüm kamyonunun saçdığı dehşetin gölgesi hala Fransız halkının kafasından silinmiyor. Nice faciası üzerinden günlerce geçtiği halde hala bir çok insanın kafasını kurcalayan soru, neden IŞİD’in sürekli Fransa’yı hedef olarak seçtiği sorusudur.

İranlı diplomat Şemseddin Harakani bu konuyu şöyle değerlendiriyor:

Avrupa kıtası tüm genişliği ve küresel siyaset ve ekonomideki önemli payına karşın güvenlik ve istihbarat açılarından çok zayıftır ve gerçekte güvenlik ve istihbarat cücesi sayılır. Bizler istesek de istemesek de, Avrupa komşumuzdur ve biz de bu olaylardan etkileniyoruz.

İranlı eski diplomat Harakani, IŞİD’in neden sürekli Fransa’yı hedef almasını şöyle değerlendiriyor:

Bence bu konuyu sadece Fransa ile sınırlandırmamak gerekir ve olaya Avrupa açısından bakmak daha uygun olur. Bu konuda bir kaç bileşene değinmek gerekir. Avrupa bir dizi ülkeden oluşmaktadır. 2013 yılında dünyanın gayri safi hasılasının toplamı yaklaşık 57 trilyon avro oldu. Bu rakamın %20’si G 20 grubuna ve %27’si AB ülkelerine ve %22.2’si ABD ve %12.1’i Çin’e aitti. Bu rakamlar Avrupa’nın çok güçlü ve muazzam bir ekonomiye sahip olduğunu gösteriyor. AB nüfusu 500 milyondan biraz fazladır ve 28 ülkeden oluşur. Buna göre Avrupa küresel bir ekonomik güç sayılır. Fakat güvenlik ve askeri açıdan dünya genelinde zayıf bir güç ve bir cüce sayılır. Avrupa yıllardır askeri ve güvenlik gücünü geliştirmeye çalışıyor ve bu yolda büyük emek sarf ediyor ve bir çok kurum kurduğu gözleniyor, fakat buna karşın hala ABD ve NATO’ya bağımlıdır. Yani Avrupa, ABD ve Rusya ve Çin’e kıyasla askeri ve güvenlik cücesidir ve terör eylemlerini önceden tespit etme veya terör örgütlerinin faaliyetlerini engelleme gücü ya yoktur ya da çok azdır. Bakın, Avrupa ülkelerinde yaşanan tüm bu olaylardan sonra polis veya güvenlik güçleri yeni yeni olay yerine gidiyor ve kendilerince olayla ilgili kişileri etkisiz hale getiriyor.

İranlı eski diplomat Harakani, Avrupa’da terör eylemlerinin İslamcı kesimlere mal edilmesini de şöyle yorumluyor:

Her şeyden önce Avrupa’da terör eylemi yapan bir kaç farklı örgüt olduğunu belirtmek gerekir. İlkin dini örgütlerdir, ki bu de illa İslamî örgüt anlamına gelmez. Örneğin Kuzey İrlanda’nın İngilizlere karşı savaşı bu tür örgütlerce yürütüldü. İkincisi radikal sağ ve radikal sol örgütlerdir. Bu örgütler de hedeflerine ulaşmak için Avrupa’da terör eylemleri yapmıştır, ki buna da Almanya’da Adermayerhf’ı örnek verebiliriz. Üçüncü grup ise ayrılıkçı örgütlerdir ki, İspanya’nın Bask bölgesinde ayrılıkçı örgütleri örnek vermek mümkün.

İranlı eski diplomat Harakani bu örgütlerle mücadele için Avrupa’da izleyen mekanizmayı şöyle açıklıyor:

Bunlarla mücadele eden kurumlar Avrupa polisi ya da bildiğimiz europol teşkilatı, interpol ve EU ajansıdır. Bu kurumlar gerekli bilgileri paylaşır ve Avrupa’da terörle mücadelede işbirliği yapar. Fakat Avrupa’nın terörle mücadelede esas zafiyeti, güvenlik ve istihbarat zafiyetidir ve u durum hala Avrupa’da geçerlidir. Avrupa’da askeri zafiyet de söz konusudur. Gerçi NATO’nun Varşova’da düzenlediği son liderler zirvesinde bu zafiyeti giderme yönünde bazı kararlar alındı, ancak bu kararların hayata geçirilip geçirilemeyeceği şimdilik pek belli değil. İkinci mesele, bugün bazı müslüman gibi gözüken zümrenin terörist olmalarıdır. Bundan başka Avrupa’nın bir başka zayıf yönü ise, bu kıtada çok sayıda müslümanın yaşıyor olması olabilir. Avrupa’da müslümanların sosyal ve siyasi durumu hristiyanlar ve yahudilerle mukayese götürmez. Müslümanlar genelde öteki iki kesime göre daha geridedir. Üstelik müslümanlar Batı kültürü ile bütünleşmede de Batı’nın beklediği kadar başarılı olamamıştır.

İranlı eski diplomat Harakani şöyle devam ediyor:

Fransa’da işbaşına gelen yönetimler müslümanları bu toplumla bütünleştirmede başarısız oldu. Genelde bu farklılık Avrupa’da yaşayan müslümanların AB’ya karşı kötümser yaptı, öyle ki hatta bazen bu müslümanlar Avrupa’da haçlı seferlerine işaret ediyor ve hristiyanların böylece Avrupa’da yaşayan müslümanlardan haçlı seferlerinin intikamını aldıklarını düşünüyor. Öte yandan bu üç dine mensup insanların arasındaki görüş ayrılığı da aralarında sorun yaşanmasına yol açıyor.

Avrupa son bir kaç yılda sürekli göçmen sorunu ile karşı karşıya oldu, fakat Suriye, Libya ve Yemen savaşlarından sonra Avrupa’ya gelen göçmen sayısında büyük artış yaşandı. Göçmenler Avrupa yaşamak için vadedilen cennet olduğunu zannediyordu, fakat bu ülkelere geldiklerinde ve göçmen kamplarındaki şartlarla karşılaştıklarında hepsi hüsrana uğramaya başladı ve bu durum belki de aralarında radikalizmin nüfuz etmesine zemin oluşturdu. Unutmayın, sadece 2015 yılında 1.1 milyon insan Ortadoğu’dan Avrupa birliğine girdi. 2016 yılında da durum pak farklı değildi. Her halükarda bu ülkelere gelen göçmenlerin ev sahip halkla kültür ve inanç farklılıkları ve ayrıca geçim sıkıntıları onları mücadele için hazır hale getirdi ve IŞİD de bu durumdan nemalanarak bu insanların arasında eleman toplamaya başladı.

Etiketler