Kur'an-ı Kerim’de imamet ve velayet - 3
Ehli sünnetin ünlü fakih, mütekellim ve filozofu Fahr-i Razi, Tefsiri kebir adlı eserinde ülülemr hakkında şöyle yazıyor:
Allah teala ayeti kerimede kati surette ülülemre itaat etmeyi gerekli buyurmuştur ve itaat edilmesi bu şekilde vacip kılınan kimsenin masum ve her türlü hata ve yanlıştan arınmış olması kaçınılmazdır, zira eğer hatadan arınmamış ise veya bir hata işlemişse, bu ayete göre ona itaat edilmesi gerektiğinden, bunun anlamı o hata işi ve yanlışı da izlemek ve itaat etmek anlamına gelir, oysa hata ve yanlış iş men edilmiştir ve izlenmemesi gerekir
Değerli dostlar Kur'an'ı Kerim ayetlerine göre imamet meselesini irdelediğimiz sohbetimizin önceki bölümlerinde dedik ki Allah Resulü –s– Hz. İsa’nın –s– kul olduğunu kabul etmeyen Necranlı hristiyanlarla mübahaleye geldiğinde Hz. Ali’nin –s– iki evladını kendi evlatları olarak ve Hz. Ali’nin –s– eşi olan sevgili kızı Hz. Fatıma’yı –s– da ehli beyt kadını olarak ve Hz. Ali’nin –s– kendisini de nefsi ve canı olarak mübahale arenasına getirdi ve böylece hristiyan ruhanilere sözünün hakkaniyetini ispat etmek istedi.
Yüce Allah Nisa suresinin 59. Ayetinde mümin kullarına hitap ediyor ve onları kendisine ve peygamberine ve ülülemre itaat etmeye davet ederek şöyle buyuruyor:
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.
Kuşkusuz ilk merhalede Allah’a itaat etmek namaz kılmak, zekat ödemek, Hac yerine getirmek, emri maruf etmek ve münkirden men etmek gibi emirlerine itaat etmektir ve tüm bunlar İslam Peygamberi –s– tarafından insanlara tebliğ edilmiştir. Bunların yanında savaşa veya barışa emretmek veya hükümetin diğer işleri ile ilgili durumlar vardır k
İslam Peygamberi –s– müslümanların başı ve veliyi olarak amretmiştir. Buna göre Allah tealanın peygambere itaat edin şeklinde buyurduğu, o hazretin tüm emirlerine itaat etmeyi kapsar. İslam Peygamberi’ne –s– itaat etmekte dikkat çeken önemli nokta, ülülemr ayetinde de belirtildiği üzere bu durumun mutlak olması ve hiç bir şartı veya kısıtlaması olmamasıdır. Oysa örneğin ebeveyne itaat etmek, onlara iyilikte bulunmaya emredilirken şarta bağlıdır. Allah teala Ankebut suresinin 8. Ayetinde şöyle buyurur: Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme.
Yine ilginçtir ki Kur'an'ı Kerim’in bir çok ayetinde İslam Peygamberi’ne –s– itaat etmek Allah’a itaat etmekle beraber zikredilmiş ve itaat sözcüğü tekrarlanmamıştır. örneğin Al-i İmran suresinin 132. ayetinde Allah’a ve peygamberine itaat edin diye buyurmuştur.
Peki ama, ülülemr kimlerdir ki Allah teala onlara itaat etmeyi kendisine ve peygamberine itaat etmekle aynı saymıştır?
Acaba hükümetin başında yer alan ve topluma hükmedenler Kur'an'ı Kerim açısından ülülemr midir? Yani kim iktidarı ele geçirebilirse, bütün herkesin ona itaat etmesi vacip mi olur? Eğer Kur'an'ı Kerim’deki ayet bu şeklinde algılanacak olursa, ayetin başı ve sonu çelişecektir. Zira eğer bir hükümdar ilahi emirlere aykırı bir emir verecek olursa, bu iki durumun birbiriyle çelişeceği aşikardır. Dolaysıyla Allah tealanın itaat edilmesine emrettiği ülülemr her türlü hatadan ve yanlıştan ve kötülükten arınmış biri olması gerekir. Sohbetimizin başında da belirtildiği üzere Ehli sünnetin ünlü fakih, mütekellim ve filozofu Fahr-i Razi, Tefsiri kebir adlı eserinde ülülemr hakkında şöyle yazıyor: Allah teala ayeti kerimede kati surette ülülemre itaat etmeyi gerekli buyurmuştur ve itaat edilmesi bu şekilde vacip kılınan kimsenin masum ve her türlü hata ve yanlıştan arınmış olması kaçınılmazdır, zira eğer hatadan arınmamış ise veya bir hata işlemişse, bu ayete göre ona itaat edilmesi gerektiğinden, bunun anlamı o hata işi ve yanlışı da izlemek ve itaat etmek anlamına gelir, oysa hata ve yanlış iş men edilmiştir ve izlenmemesi gerekir.
Gerçi Fahr-i Razi şii müslümanların inancını da reddediyor ve şöyle devam ediyor: Eğer ülülamrden maksat masum İmam ise , bu çoğul olarak kullanılan ülülemr sözcüğü ile bağdaşmaz, çünkü her devirde masum İmam bir tek kişidir.
Oysa bu kuşkunun cevabı açık ve nettir. Ülülemr ayeti ümmetin görevini sadece bir tek kuşak ve bir tek çağ için belirlemiyor. Bu ayet tüm çağların ve tüm kuşakların görevini belirliyor. Nitekim Cabir bin Abdullah adlı Allah Resulü’nün –s– sahabelerinden biri şöyle diyor:
Allah teala Ülülemr ayetini Peygamberi Muhammed’e –s– nazil ettiğinde, ben o hazrete arz ettim: Ya Resulullah, biz Allah’ı ve resulünü tanıdık, fakat Allah tealanın onlara itaat etmeyi seninle bir tuttuğu ülülemr kimlerdir? Allah Resulü –s– şöyle buyurdu: Ey Cabir, onlar benim haleflerim ve müslümanların benden sonra imamlarıdır ki birincisi Ali bin Ebutalib’dir ve ondan sonra sırasıyla Hasan ve Hüseyin ve Ali bin Hüseyin ve Muhammed bin Ali, ki Tevrat’ta Bakır olarak ünlüdür ve sen ey Cabir, onu göreceksin ve o sırada benim selamımı ona söyle. Ondan ssonra Cafer bin Muhammed Sadık ve Musa bin Cafer ve Ali bin Musa ve Muhammed bin Ali ve Ali bin Muhammed ve Hasan bin Ali ve ondan sonraki İmam benim adımı taşıyan ve benim künyemden olan Allah’ın yeryüzündeki hücceti ve kulları arasında son ayeti Hasan bin Ali’nin oğludur. O yüce Allah onun eliyle tüm yeryüzünü fetheden kişidir. O kendi dostlarından ve onu izleyenlerinden saklanan kişidir, öyel ki onun imametinde Allah teala kalbini imanla sınayanlardan başka hiç kimse kalmayacaktır. Cabir Allah Resulü’nden –s– soruyor: Ya Resulullah, acaba onu izleyenler onun gaybetinde ondan yararlanır mı? Resulullah –s– şöyle karşılık veriyor: evet, Peygamberi gönderen Allah’a and olsun onlar onun nuru ile aydınlanır ve velayetinden gaybeti döneminde de yararlanır, insanlar güneşten yararlandığı gibi, gerçi bulut önünü kapatmışsa. Ey Cabir, bu sözler, ilahi gizli sırlardan ve ilahi ilim hazinesindendir o zaman onu kötülerden sakla.015