Kasım 07, 2016 14:00 Europe/Istanbul

Geçen bölümde en son İranlı Ortadoğu meseleleri uzmanı Ahmedian’in Musul operasyonu ile ilgili görüşünden söz ettik ve en son Türkiye, Katar ve Arabistan gibi bazı aktörlerin Musul operasyonuna karşı psikolojik savaş yürüttüklerini beyan ettiğini anlattık.

Ahmedian Ankara ile Bağdat arasında TSK’nın Kuzey Irak’taki varlığı yüzünden yaşanan söz düellosununmusul operasyonunu nasıl etkileyebileceğini ve Türkiye’nin kaygılarını ve Irak’taki askeri varlığının sebebini şöyle değerlendiriyor:

Aslında bölgede hiçi bir aktör Türkiye’nin Irak ve Suriye’ye yönelik kurduğu büyük hayallerin peşinde değildir. Bu hayaller üç temele dayanır. İlk temel, bölgedeki kürtlerin hukuki ve siyasi statülerinden her türlü değişikliğe karşı koymaktır. Gerçi bu kaygının en önemli boyutu, Ankara’nın Türkiye’deki kürt azınlığının durumunda her türlü değişiklik yaşanmasıyla ilgilidir. İkinci temel ise bölge ülkelerine karşı Türkmen azınlığından yararlanmaktır. Bu bağlamda Türkiye Irak ve Suriye’de yaşayan Türkmen azınlıkların sayıları ve mazlumiyetleri hakkında abartma yaparak kendisini bu azınlıkların haklarından sorumlu taraf olarak tanıtıyor. Oysa Irak’ta yapılan tek nüfus sayımında bu ülkede yaşayan halkın anadili ile ilgili soruya verilen cevaba göre Türkmenler Irak nüfusunun sadece %2.2 kadarını oluşturuyor. Üçüncü temel, Irak ehli sünnetini bu ülkenin şii müslümanları karşısında desteklemektir. Bir başka ifade ile ehli sünnete destek meselesi, Türkiye’nin dış politikasının yeni aracıdır ve amacı da çevresindeki ülkelerde nüfuzunu arttırmak ve bölgenin genel gelişmelerinde bu açıdan etkili olmaktır.

Ortadoğu meseleleri uzmanı Ahmedian Türkiye’nin bölgedeki mevcut gerçeklere bakıldığında Irak ve Suriye’de izlediği hedeflerine ulaşma şansını da şöyle değerlendiriyor:

Türkiye biraz önce sözünü ettiğim büyük hayaleri ve bu hayallerin dayantığı temellere rağmen bu tür stratejik hayallerini gerçekleştirebilecek uygun araç gerece sahip değildir. Bu yüzden Ankara Türkmen azınlık veya ehli sünnet üzerindeki nüfuzundan yararlanmak yerine Suriye’nin Cerablus kentine veya Irak’ın Başika bölgesine askeri güç göndermek zorunda kalıyor. Gerçi bu hareketlilikler Ankara ile Bağdat arasındaki gergin atmosferde kısmen durduruldu. Ancak Bağdat ve Şam yönetimi IŞİD’in zayıflanmasının sonucunda güçlenmesinin ardından Türkiye’nin stratejik bedellerinin artması bekleniyor. Her halükarda Türkiye’nin Musul operasyonuna karşı sorun yaratmaya çalışma niyetinde olması muhtemel gözükmüyor.

Ortadoğu meseleleri uzmanı Ahmedian Musul’un kurtuluşundan sonra bir daha IŞİD tarafından işgale uğraması gibi bir ihtimal hakkında ve bunun nasıl önlenebileceği konusunda da şöyle diyor:

Bunu önlemek için aşiretleri, seçkin şahsiyetleri ve genelde Iraklı ehsi sünnet camiayı Irak’ın siyasi, askeri ve güvenlik düzeylerine ortak etmek en zaruri konudur ve IŞİD’e karşı izlenecek en zor siyaset ise örgütün ideolojisinin nüfuzunu ve insan gücü toplamasını önlemektir. Irak’ta IŞİD söyleme iki eksen noktaya dayanıyor. İlkin, Irak ehli sünnetinin hükümete güvensizliği ve ikincisi da ecnebi güçlerin Irak gelişmelerine müdahale etmesidir. Bu söylemin sonucu ise etnikçiliktir. IŞİD’in etnikçiliğine karşı İbadi yönetiminin tüm Iraklıları kapsayan açılımı şimdiye kadar IŞİD’in zayıflamasında etkili olmuştur ve devam ettiği takdirde gelecekte de etkili olacaktır.

Ortadoğu meseleleri uzmanı Ahmedian mevcut şartlarda ve Musul operasyonunda sağlanan ilerlemelere göre IŞİD’in önündeki ufkunu da şöyle değerlendiriyor:

IŞİD’in Musul’dan çıkması aslında iç ve dış arenaların tümünde ve ayrıca IŞİD’in Suriye’de işgal ettiği alanlarda tüm IŞİD karşıtı potansiyellerin üzerinde odaklanma anlamına gelir. IŞİD Ramadi kurtarıldıktan sonra çökme sürecine girdi. O günden beri şimdiye kadar IŞİD hep adım adım geri çekildi. Musul operasyonu IŞİD’den Irak’taki son önemli kalesini de geri alacaktır ve ardından Suriye ilgi odağına yerleşecektir.

Ortadoğu meseleleri uzmanı Ahmedian Musul operasyonu değerlendirmesini şöyle noktalıyor:IŞİD’in Irak’ta askeri hezimetinden sonra daha zorlu aşama, yeni örgütün fikri ve siyasi hezimet süreci başlayacaktır. İbadi yönetiminin IŞİD’i askeri açıdan yendikten sonra en büyük sorunu bu örgütün etnikçi ve şiddet içerikli söylemleri ile mücadele etmektir. Bu meselelerin mahiyeti, verilecek mücadelenin zorluğunu göstermektedir.

Irak’ta Musul operasyonu başladıktan sonra uzmanlar konu ile ilgili farklı ve çeşitli yorumları gündeme getirmeye başladı.  Bu arada Türkiye gibi aktörlerin bu operasyona nasıl bir tepki vereceği ise uzmanların üzerinde durduğu ve tartıştığı konulardan biridir. çünkü Türkiye yönetimi her ne pahasına olursa olsun Musul operasyonuna katılacağını ve Başiki üssünden geri çekilmeyeceğini açıklamıştı.

İranlı eski diplomat Nusratullah Tacik ise Musul operasyonu hakkında şöyle diyor: Türkiye, Katar ve Arabistan troykası bölgede yıkıcı rol ifa etmiştir.

İranlı eski diplomat Nusratullah Tacik, Musul operasyonunun gidişatını ve Irak Musul kurtarıldıktan sonra ne gibi sorunlarla karşılaşacağını da şöyle değerlendiriyor:

Bu operasyon son iki yılda IŞİD’e karşı düzenlenen en büyük operasyondur. Sahada Irak ordusu ve halk güçleri bulunuyor ve herhangi bir sorunla karşılaşmayacakları anlaşılıyor. Gerçi kürt güçler de var ve Amerika ve ittifak güçleri de hava ve füze desteği veriyor. Her halükarda Musul bir kaç hafta öncesinden bu operasyonu bekliyordu ve Iraklı güçlerin bu eyaleti geri alırken herhangi bir sıkıntı ile karşılaşmayacakları düşünülüyor. Fakat bu arada Irak’ın esas sorunu, Musul’u geri aldıktan sonra karşı karşıya geleceği atmosfer olacaktır.

İranlı eski diplomat Nusratullah Tacik şöyle devam ediyor:

Bu kaygının iki boyutu vardır. Birincisi IŞİD güçlerinin hangi yöne doğru hareket edeceği ve gelecekte güçlerini nasıl kullanacağıdır. İkinci mesele, hali hazırda Musul operasyonuna katılan güçlerin Musul kurtarıldıktan sona siyasi ve askeri arenalarında nasıl teamülde bulunacakları meselesidir.

Görünen o ki başta Türkiye olmak üzere bazı ülkeler Musul’un kuzeyinde önceden harekete geçmiş bulunuyor. bu durum Türkiye’nin oradaki askeri varlığını pekiştirmek istediğini ve burada önceden askeri eğitim amaçlı bulunan güçlerini daimi güce dönüştürmek istediğini gösteriyor. Ancak bu durum buradaki güçleri belirsiz bir çatışma sürecine çekecektir. Bundan daha da önemlisi bu bölgenin yürütme ve siyasi açıdan nasıl yönetileceği ve buradaki bölgesel ve küresel güçlerin nasıl teamülde bulunacağı meselesidir. Tüm bunlar Musul kurtarıldıktan sonraki durumda göze çarpan kaygılardır.

Eğer Türkiye oradaki güçlerini koruyacak veya takviye edecek olursa bu durum bölgede dengesiz, belirsiz ve muğlak şartlara yol açar ve muhtemelen bazı çatışmalar olur ki bu da geleceği daha belirsiz hale getirir. Burada uluslararası kurum ve kuruluşları ve BM’yi kaygılandıran durum, bu operasyon veya izlenen politikalar sonucu yer değiştirmek zorunda kalacak ve zarar görecek sivil halktır. Görünen o ki zarara uğrayacak insanların hacmi ve sayısı kontrol dışında kalıyor ve bölgede onlara yardım ulaştırmak veya korumak bazı zorluklarla karşılaşıyor ki bu da bu sürece müdahil olan aktörlerin kaygılarından sayılır.

İranlı eski diplomat Nusratullah Tacik Musul’u kurtarma operasyonu sahada Iraklı güçlerle Suriye ve Irak’taki direniş güçlerin birleşmesi ile sonuçlanması ve bu da IŞİD ile daha ileriki çatışmalarda faydalı olacağı gibi İran’ın elini güçlendirmesi ve Türkiye’nin Başika üssündeki varlığı ve bu varlığını güçlendirmesinin bu süreci aksatıp aksatmayacağını da şöyle değerlendiriyor:

Şunu unutmamak gerekir ki Türkiye’nin Arap inkılapları başladığı günün başından bere ifa ettiği rol, yıkıcı olmuştur. Türkiye Arabistan ve Katar’la birlikte bir troyka kurdu ve yıkıcı rol ifa etmeye başladı ve bu da bölgenin jeo politik imajını değiştirdi. Bu yıkıcı rolün bir bölümü doğrudan ve bir bölümü de dolaylı olmuştur. Ancak çeşitli aktörlerin kaygısı şu ki bölgede her toprağın kurtuluşu ve devletlerin kendi toprakları üzerinde hakimiyeti için yasaların hakimiyetini ve başka aktörlerin müdahale etmemelerini gerektirir. Fakat görünen o ki Türkiye’nin bu dengelerde varlığı bir nevi ecnebi bir gücün bir başka ülkenin topraklarındaki müdahaleci varlığı gibidir.015