Ocak 13, 2017 16:52 Europe/Istanbul

Cami, İslam kültürü ve inancında her zaman kutsal konumu olan bir mekan olmuştur.

Bu mukaddes mekan Allah aşıklarının mirac arenası olduğu gibi, en inkılapçı ve en siyasi kararların da alındığı ve hatta askeri istişarelerin gerçekleştirildiği bir yer olmuştur. Camiler ayrıca İslam kültürü, sanat ve medeniyetinin mirasçısı ve yine ümmetin vahdet merkezi ve sosyal işlerde yardımlaşmada koordanisyon ve işbirliği odağı olmuştur.

Cami, Allah’ın evi ve insanların yüce Allah katına kulluk ve ibadet mekanıdır. Biraz önce de belirtildiği üzere, Cami, İslam kültürü ve inancında her zaman kutsal konumu olan bir mekandır. Buna göre sohbetimize başlarken belirtildiği üzere caminin İslam dünyasında ve özellikle şimdiki dönemde rolünün değeri itibarıyla sizler için yeni bir program hazırlamaya karar verdik. Cami; aşk ve imkan mekanı başlığı altında hazırladığımız sohbetimizde camilerin Kur'an'ı Kerim ayetleri ve İslam Peygamberi –s– ve masum imamlardan –s– geriye kalan hadis ve rivayetlere istinaden çeşitli işlevlerini gözden geçirmek istiyoruz. Programımızın ilerleyen bölümlerinde ayrıca dünyanın bazı önemli ve büyük camileri ile tanışacağız.

Beşeriyet tarihi ta başından beri Allah’a tapmak ve ibaret etmekle iç içe olmuştur. Gerçi çeşitli dönemlerde ve çeşitli kavimlerin arasında ibadet biçimi birbirinden farklı olmuştur, ama yine de alemleri yaratan ve varlık aleminin mutlak tek gücü olan Allah ile irtibata hakim olan ruh ve anlayış her zaman aynıdır.

İslam dini ise en mükemmel ve son ilahi din olarak Allah katına yaklaşmak mmimçin özel gelenekleri ve kulluk için özel amelleri gündeme getirerek insanlara sunmuştur. Bu kutsal amellerin arasında ise namaz, yüce Allah’a tapma ve ibadet etmenin en yüce cilvesi olarak İslam dininde çok has ve çok özel bir değeri ve önemi söz konusudur.

Tüm ilahi ve semavi dinlerde ve hatta bir çok beşeri ve ilahi olmayan inançlarda insanlar özel bir mekanı inançları ile ilgili ibadetler ve ayinler ve merasimlere ayırır. Bu tür merasimler için has ve özel bir mekan sahibi olmak hatta putperestler için bile büyük önem arz ettiği ve putperestlerinde her türlü adağını, kurban, dua ve diğer etkinliklerini düzenlemek ve yerine getirmek için özel mekanları bulunduğu anlaşılmaktadır. Yine hristiyanlar kiliseyi, yahudiler sinagogu ve zerdüştiler ateş mabetlerinde ibadet ederken, son ilahi ve en mükemmel din olan İslam dini camileri müslümanların ibadet mekanı olarak belirlemiştir

Arapçada camiye “Mesced” adı verilmesinin sebebi, bu mekanın Allah huzurunda secde edilen ve tevazü gösterilen mekan olmasıdır. Namaz ibadeti İslam dininde en önemli ibadettir ve bu ibadete sık sık vurgu yapılmıştır. Namaz sırasındaki amellerin arasında ise secdenin çok has bir yeri ve önemi vardır. Secde, yere yıkılmak ve kulluk ve tevazünün doruğunda alemlerin yaratanı yegane Allah’ın ihtişamı ve azameti karşısında alnını yere yetirmektir. Nahl suresinin 49. Ayeti ise şöyle buyurur:

Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük taslamadan Allah'a secde ederler.

Secde etmek kulluk mazharıdır ve tüm ibadetlerin arasında ve hatta namazın diğer amellerine kıyasla ayrı bir şerefi ve üstünlüğü söz konusudur. Dolaysıyla cami anlamına gelen “Mesced” de gerçekte Allah’a ibaret ve secde etme yeri demektir. Cami İslam kültüründe aynı zamanda beytullah, yani Allah’ın evidir.

Varlık aleminde yerden göklere kadar, her şey Allah’a aittir. Fakat yüce Allah sıradan maddi bir mekandan öteye gitmeyen camiyi kendi evi olarak adlandırılmış ve böylece insanlara bu mekanın önemini daha iyi anlamalarına zemin oluşturmuştur. Buna göre insanlar camide toplanır ve bu kutsal mekanın bereket ve rahmetlerinden yararlanır. Bu yüzden insan camide kendini Allah tealaya daha yakın hisseder.

Kuşkusuz tüm camiler rütbe ve mevki ve makam bakımından bir değildir ve bazı camilerin daha büyük önemi ve yüceliği söz konusudur. Nitekim rivayetlerde de belirtildiği üzere en büyük cami, Mescid-i Haram’dır ve ondan sonra Mescid-i Nebi gelir ve ondan sonra da Küfe camii ve daha sonra da Mescid-i Aksa ve sırasıyla her kentin ulu camii ve mahalle camii ve mahalle camiinden sonra da çarşı camii gelir.

Mescid-i Haram, tüm müslümanların ona ve içinde yer alan Kabe’ye doğru yönelerek namaz kılmaları gerektiği dereceye kadar büyük önem arz eder. Bundan başka bu mekanda kılınan her namazın sevabı diğer camilere kıyasla binlerce kat fazladır. Nitekim Allah Resulü –s– şöyle buyurmuştur:

İnsanın kendi evinde kıldığı namazın sevabı bir namaz, mahalle camiinde kıldığı namazın sevabı ise 25 namaz, ulu camide 500 namaz, Mescid-i Aksa’da 50 bin namaz ve benim camimde, yani Mescid-i Nebi’de 50 bin namaz  ve Mescid-i Haram’da 100 bin namaz kadardır.

Yine İmam Bakır –s– de bu kutsal camide kılınan namazın fazileti hakkında şöyle buyurur: Kim Mescid-i Haram’da vacip bir namazı eda edecek olursa, yüce Allah ona baştan sona vacip olan tüm namazlarını ve ömrünün sonuna kadar yerine getirdiği namazları kabul buyurur.

Bu faziletli camilerden başka, diğer camilerin de faziletleri söz konusudur, öyle ki kudsi bir hadiste şöyle buyurur:

Allah teala buyurmuştur: Benim yeryüzündeki evlerim, camilerdir ki göklerin sakinleri için parlar, yıldızlar yer sakinleri için parladığı gibi. Ne mutlu camileri kendilerine yuva kılınanlara. Ne mutlu evinde abdestini alan ve ardından beni evimde ziyaret edenlere. Bilin ki ziyaret edilen, onu ziyarete geleni büyük saymalı ve ona ihsanda bulunmalıdır. Gece karanlığında camilere doğru adım atanları kıyamet gününde parlayan bir nurla müjdeleyin.

Değerli dostlar, sohbetimizin başında da sözünü ettiğimiz gibi her bölümün sonunda sizleri dünyanın en ünlü ve en önemli camileri ile tanıştırmak istiyoruz. Yine biraz önce de belirtildiği üzere hiç kuşkusuz dünyanın en büyük, en önemli ve en kutsal camii, Mekke’de bulunan Mescid-i Haram’dır.

Mescid-i Haram İslam tarihinin en eski ve en ünlü camiidir. Kabe-i Muazzame “Beytullah-ı Haram” olarak adlandırıldığından, bu cami de Mescid-i Haram olarak adlandırılmıştır.

Mescid-i Haram Mekke’de yer alır ve tarih boyunca özel bir saygınlığı olmuştur.

Hadislerde belirtildiği üzere, yaratılışın başında yeryüzünün tümünü su kaplamıştı ve yeryüzünde beliren ilk kara parçası, Kabe’nin bulunduğu mekandı ve Allah teala karaları bu noktadan itibaren genişletmeye başladı. bu yüzden Kur'an'ı Kerim’de Mekke “Ummul Kara” şeklinde adlandırılmıştır.

İmam Bakır –s– şöyle buyurur: Allah teala yeri yaratmak üzere irade buyurduğunda, dörtlü rüzgarlara suyun yüzeyinde esmelerini ve böylece dalgalandırmalarını ve oluşan köpükleri bu mekanda toplamayı ve ondan bir tepe yapmalarını emretti. Ardından yeri bu tepenin altında yaymaya başladı ve Al-i İmran suresinin 96. Ayeti buna işaret ederek şöyle buyurmuştur: Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir. O zaman yeryüzünde yaratılan ilk mekan, Kabe’dir ve yer bu noktadan yayılmaya başlamıştır.

İmam Sadık –s– da şöyle buyurur: Yeryüzünün en sevimli mekanı Mekke’dir. Allah teala katında hiç bir toprak Mekke’nin topraklarından ve hiç bir taş Mekke taşından ve hiç bir ağaç Mekke ağacından ve hiç bir dağ Mekke dağından ve hiç bir su Mekke suyundan daha fazla sevilen değildir.

İslam dünyasının büyük ariflerinden Muhiddin bin Arabi bu kutsal mekan hakkında şöyle der: Bu eve ve bu haram beldeye gönül vermemiş hiç bir peygamber olmamıştır. O zaman bu ev kesinlikle Allah’ın elinin zuhur ettiği mekandır ve ilahi bir emanet sayılır. İslam Peygamberi –s– bu evin hakkında şöyle buyurmuştur: Allah’a and olsun ki sen Allah’ın en iyi toprağı ve Allah katında en sevilen yersin ve eğer beni senden ayırmamış olsalardı, ben asla senden ayrılmazdım. O zaman eğer kim bu evi görür ama ilahi ve nurani hali artmazsa, bu evin bereketinden hiç bir şey ona nasip olmamış demektir, zira bu ev Allah’ın bereket ve hidayetlerinin hazinesidir.

İslamî rivayetlere göre, Kabe’yi ilk kez Hz. Adem –s– inşa etti. Bu ev yıkıldıktan sonra Hz. İbrahim –s– oğlu Hz. İsmail’in –s– yardımı ile yeniden inşa etti. Hz. Muhammed’in –s– bisetinden önce Kabe bir kez daha Kureyş aşireti tarafından ve o hazretin yönetiminde ve ilk binasına göre yeniden restore edildi.

O günden beri şimdiye kadar Mescid-i Haram’ın binası defalarca restore edilerek genişletildi ve bu çalışma hala devam ediyor.

Mescid-i Haram’ın şimdiki binası, taşla döşenen ve namaz sırasında kullanılan çatısı da dahil toplam üç kattır ve eğer Kabe’nin çevresinde inşa edilen yeni revakların bodrum katını da hesaba katacak olursak, dört kattır.

Kuşkusuz Kabe’nin azamet ve ihtişamı sade binasında değildir, çünkü bu mekanın kudsiyet sırrı aslında ilahi fermanda ve Hz. İbrahim –s– ve oğlu Hz. İsmail’in –s– onu inşa etmesi ve Hz. Ali’nin –s– Kabe’nin içinde dünyaya gelmesi ve Hacer ve ismail’in ve bir çok evliyanın Hecr-i İsmail’de defnedilmiş olmasındadır. Ama maalesef bugün bu kutsal mekanın mütevellisi olanlar çevresinde anormal inşaatlarla Mescid-i Haram’ın manevi ve ilahi atmosferini daraltmıştır. Hali hazırda Mescid-i Haram’ın çevresi göğe uzanan devasa kuleler ve yüzme havuzları ile çevrilerek adeta turistik bir mekana dönüştürülmüştür. Oysa dünyada nerede önemli bir kutsal bina varsa, çevresinde o binadan daha yüksek binaların inşa edilmesine müsaade edilmemektedir.