Ağustos 27, 2017 15:24 Europe/Istanbul

Cami inşa etmek, İslam Peygamberi’nin –s– siyeriydi. Cami kültürünün kökleri Kur'an'ı Kerim’e uzanır. Yüce Allah Nur suresinin 36. Ayetinde şöyle buyurur:

(Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu (öyle kimseler) tesbih eder ki;

Değerli dostlar, hatırlanacağı üzere geçen bölümlerde camilerin yüce Allah’ın evi olduğunu ve camiye giden kulların ilahi has rahmetten yararlanacaklarını anlattık. Allah teala camilerin ve bu kutsal mekana gelenlerin bereketi sayesinde insanlara ilahi hayır ve rahmetini nazil eder, nitekim İslam Peygamberi –s– de şöyle buyurur: kim camiye giderse Allah’ın misafiridir ve yüce Allah maddi ve manevi rızkı ile onu ağırlar.

Asrı saadette müslümanlar cami inşa etmek için büyük bir şevk gösterirdi. Bu aşırı şevk ve istek İslam Peygamberi’nin –s– pratik siyerinden kaynaklanıyordu. Allah Resulü –s– Medine’ye hicret eder etmez Kuba camii ve Mescid-i Nebi’yi kendi mübarek elleriyle inşa etti. O hazret daha sonra da aşiretlerin mahallelerinde bir çok cami inşa etti. İslam Peygamberi –s– cami inşa etmek için aşiretlerin arasına ve mahallelerine gider ve oralarda camilerin mekanını ve kılbenin yönünü belirlerdi. Daha sonra cami inşa edildiğinde de genellikle yeni inşa edilen camide ilk namaz Allah Resulü’nün –s– katılımı ile kılınır ve böylece caminin açılışı de gerçekleşmiş olurdu.

Image Caption

İslam Peygamberi –s– nereye seyahat edecek olursa oralarda namaz kılmak üzere bazı mekanları belirlerdi. Allah Resulü –s– bu ameli ile aslında cami inşa etme kültürünü yaygınlaştırdı. Kuşkusuz İslam Peygamberi’nin –s– inşa ettirdiği camilerin muteşem binalar ve yüksek duvarlarla ve o biçim sütunlar ve çatılarla çevrili yerler olduğunu düşünmemek gerekir. Allah Resulü –s– cami inşaatında taş ve ahşap gibi bölgede bulunan ve en kolay ulaşılan inşaat malzemelerinden yararlanırdı.

Cabir bin Usame şöyle anlatıyor: bir gün Allah Resulü –s– ve bazı sahabe ile Medine çarşısında karşılaştım. Sahabeden sordum: nereden gelirsiniz? Sahabe, senin mahallenden geliyoruz, diye karşılık verdi. Ben de, orana niçin gitmiştiniz? Diye sordum. Sahabe şöyle karşılık verdi: Resulullah –s– orada caminin yerini ve kıblenin yönünü belirledi. Ardından kendi mahalleme döndüm, baktım ki Allah Resulü –s– caminin yerini belirlemiş ve bir ağaç parçasını da kılbenin yönü olarak yere çakmış.

Bu rivayetten ve tarihte belirtilen diğer bazı durumlardan anlaşıldığı üzere Allah Resulü –s– kendi mübarek elleri ile bir çok caminin yerini ve kıblenin yönünü belirlediği ve orada bizzat namaz kıldırdığı anlaşılıyor. İslam Peygamberi –s– bir çok yerde de cami inşaatı yönünde talimat vermiştir. Böylece cami, İslam dininin simgesi ve esas bileşenine dönüştü. Nitekim İslam dinini benimseyen insanların ilk işi de cami inşaatı olmuştur.

İslam Peygamberi’nin tüm bu faaliyetleri İslam’ın amaçları doğrultusunda ve müslümanların arasında vahdet ve dayanışmayı sağlamaya yönelikti. Bu yüzden Allah Resulü –s– bir keresinde münafıkların bir cami inşa ederek müslümanların arasında tefrika çıkarmaya çalıştıklarını fark edince, o camide namaz kıldırmak bir yana, camiyi kökünden yakıp yıkmalarını emretti. Bu cami Kur'an'ı Kerim ayetlerinde zarar veren anlamına gelen Zadar camii olarak adlandırıldı.

Image Caption

Kur'an'ı Kerim münafıkların Zarar camiini inşa etmekle izledikleri hedeflerini Tevbe suresinin 107. Ayetinde şöyle beyan ediyor:

(Münafıklar arasında) bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resûlüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid kuranlar ve: (Bununla) iyilikten başka birşey istemedik, diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.

Gerçekte bazıları görecede müslüman gibi gözükerek cami inşa etmek ve sonuçta İslam aleyhinde bir üs kurmak ve müslümanların toplumunu içten çökertmek ve İslam dinini yok etmek istiyordu. Ancak Allah Resulü’nün –s– Zarar camiini yıkmakta ve çöplüğü dönüştürmekte sergilediği cesurca ve inkılapçı çıkışı sayesinde bu komplo etkisiz hale geldi ve İslam Peygamberi –s– batıl simgeleri velev ki kutsal bir görünümde olsun, yıkılması gerektiğini öğretti.

Değerli dinleyiciler şimdi geçen bölümlerde olduğu gibi sohbetimizin ikinci bölümde ünlü camileri tanıtmanın devamında, İslam Peygamberi’nin –s– mübarek elleri ile inşa edilen Mescid-i Nebi’nin diğer bazı bölümlerini tanıtmaya devam etmek istiyoruz.

Geçen bölümde beyan edildiği üzere Mescid-i Nebi oldukç sade ve her türlü şatafattan uzak bir şekilde inşa edildi. Bu caminin duvarları taştan ve kerpiçten ve sütunları da hurma ağacının gövdelerindendi. Bu sütunların her biri İslam’ın 1400 yıllık tarihi kadar mazisi olan ve çok önemli hadiselerin şahitliği yapan ve yapmakta olan sütunlardır. Bu sütunların arasında sekiz sütun daha ünlüdür, zira her biri adını Allah Resulü’nün –s– döneminde almıştır. Hali hazırda da bu sütunlar beyaz rengi ile caminin gelişmesi ile beraber eklenen diğer sütunlardan ayırt edilmektedir.

Mescid-i Nebi’nin en faziletli ve en ünlü sütunlarından biri, tevbe sütunudur. Bu sütunun adı Ebulbabe’nin ihanet öyküsü ve Ahzab savaşı sırasında tevbe etmesi ile ilgilidir.

Image Caption

Hicretin beşinci yılında müşrikler Medine’ye saldırdı ve kentin kuzeyinde müslümanların kazdığı hendekle karşılaştı. Bu yüzden müşrikler Medine’nin Güney tarafında yaşayan ve oradaki kapıları açarak müşriklerin medin’nin içine sızmasına yardımcı olabilecek Karizaoğulları yahudileri ile ittifak kurmayı düşündü. Karizaoğulları yahudileri o sırada İslam Peygamberi –s– ile anlaşma imzalamıştı, ancak bu anlaşmaya rağmen müşriklerle birlik olup anlaşmayı çiğnedi.

Mekkeli müşriklerin saldırısı bertaraf edildikten sonra Allah Resulü –s– Karizaoğulları’nın üzerine gitti ve onları kuşatma altına aldı. O sırada Ebulbabe Allah Resulü’nü –s– temsilen Karizaoğulları yahudilerine gitti ve onlarla konuştu. Ancak Ebulbabe onlarla arkadaştı ve bu yüzden yahudilere müslümanlara karşı sert bir direniş sergilemeleri ile sonuçlanabilecek şeyleri anlattı.

Ebulbabe’nin kendi anlattığına göre bu ihanetinden sonra henüz bir adım atmazken birden içini büyük bir günah ve pişmanlık duygusu sardı. Ebulbabe vicdan azabından kurtulmak için geri dönüp Allah Resulü’ne –s– rapor sunmak yerine doğruca Mescid-i Nebi’ye gitti ve kendisini bir iple oradaki sütunlardan birine bağladı ve İslam Peygamberi’nden –s– başka hiç kimsenin onu çözmesine müsaade etmeyeceğini yemin etti. Ebulbabe’nin kendisini bağladığı o sütun ondan sonra tevbe sütunu olarak ün yaptı.

Bazı rivayetlerde ise bu sütunun yanında namaz ve ibadetin bol faziletinden söz edilmişti. Tevbe sütunu hali hazırda İslam Peygamberi’nin –s– mezarı ve hücresinin ikinci sütunu konumunda yer alıyor.

Muhallaka sütunu, İslam Peygamberi’nin –s– namaz kıldığı mekan ve o hazretin namaz mihrabına en yakın sütundur. Hali hazırda da bu sütün esas mekanından biraz ileride yer alır ve üzerinde de yeşil ve altın bir çemberin üzerinde Muhallaka sütunu Arapça yazılmıştır.

Bu sütunun adlandırılmasının sebebi ise üzerinde yakılan ve caminin atmosferinin hoş kokmasına vesile olan ıtır ve hoş kokulu maddelerin yakılmasıydı.

Muhacirler ve Kura olarak da adlandırılan Ayşe sütunu, caminin ana sütunlarının ortasında yer alır. Şimdilerde üzerinde Ayşe sütunu Arapça yazılışı göze çarpıyor. Bu sütunun Kura olarak adlandırılmasının sebebi hakkında İslam Peygamberi’nin –s– şöyle buyurduğu rivayet edilir: Benim camimde bir mekan vardır bu sütundan önce, öyle ki eğer insanlar faziletini bilseydi, aralarında orada namaz kılmak üzere kura çeker ve öylece yanında namaz kılardı.

Mescid-i Nebi’nin adı olan bir başka sütunu, Teheccüd sütunudur. Rivayetlere göre Allah Resulü –s– gece vakti insanlar camiden ayrılarak evlerinin yolunu tuttuğunda bu sütunun yanında bir hasır serer ve teheccüd ve gece namazı ile ilgilenirdi ve bu yüzden bu adla ün yaptı. Bu sütun Allah Resulü’nün –s– kızı Hz. Fatıma’nın –s– evinin arkasındaydı. Burada şimdi yerleştirilen mermerden bir taşın üzerinde Arapça: burası Resulullah’ın –s– teheccüd, yani gece nafilesi, mekanıdır, diye yazıyor.

Image Caption

Cebrail makamı adı ile de anılan Mürebbeül Kabir sütunu, kutsal parmaklıkları Kuzey kanadının hemen bitişiğinde olan sütundur ve hali hazırda Mescid-i Nebi’yi ziyaret eden ziyaretçiler bu sütunu göremiyor.   Bu kapı, Hz. Ali –s– ve Hz. Fatıma’nın –s– evine açılan kapıydı. Bu sütunun fazileti hakkında Ebi Hamra şöyle rivayet ediyor: Resulullah’ı –s– gördüm ki kırk gün boyunca Ali ve Fatıma ve Hasan ve Hüseyin’in evinin kapısına geliyor ve elini kapının çerçevesine koyarak şöyle diyordu: selam olsun siz ehli beyte, ve ardından Ahzab suresinin 33. Ayetini tilavet ediyordu: Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

Serir sütunu, kıble yönünden bakıldığında caminin ilk sütunudur ve tevbe sütununun doğusunda yer alır. Bu sütunun serir olarak adlandırılmasının sebebine gelince, Allah Resulü –s– mübarek Ramazan ayının son on günü gibi itikaf günlerinde camide gece gündüz ikamet ettiği günlerde bu sütunun kenarında ibadet eder ve ne zaman yorgun düşerse de aynı mekanda istiharat ederdi.

Mahras sütunu da Mescid-i Nebi’nin bir başka ünlü sütunudur ki İmam Ali –s– bu sütunun kenarında duruyor ve Allah Resulü’nü –s– koruyordu. Bu yüzden bu sütunun diğer adı da Ali bin Ebutalib –s– sütunudur, çünkü İmam Ali –s– bu sütunun yanında namazını kılardı.

Mahras sütununun arkasında Kuzey yönünde yer alan Vofud sütunu vardır ve kıble yönünden üçüncü sütundur.

Allah Resulü’nün –s– güncel çalışmalarından biri aşiret liderleri ile görüşmekti. Bu görüşmeler ise bu sütunun kenarında yapılırdı ve daha sonraları Vofud sütunu olarak ün yaptı ve şimdi de aynı adla anılıyor.