Ağustos 27, 2017 19:57 Europe/Istanbul

Camilerin bir işlevi de cemaat ve Cuma namazının bu mekanlarda kılınmasıdır.

Cemaat namazı İmama uyularak kılınır. Müslümanlar düzgün saflarda ve yan yana ve art arda dizilir ve adeta Hak tealaya kulluk yolunda birlikte hareket ettiklerini ifade eder.

Geçen bölümlerde yüce Allah’a ibadet etmenin tüm ilahi dinlerde yüce konumu bulunduğunu ve buna göre de ibadet mekanları özel önem arz ettiğini anlattık. İslam dininde cami, Allah’ın evi ve ibaret merkezi ve kulun yüce Allah’a yakınlaşma mekanı sayılır. Fakat burada önemli olan nokta şu ki İslam dini tealimini ve ahkamını toplum temelinde ifade eden ve tüm öğretilerini ve kurallarını ve ahkamını sosyal kalıpta sunan tek ilahi dindir. Nitekim İslam dininin sütunu nitelenen namaz ilkesi de cemaat temeline dayanır, gerçi biri tek başına namaz kılmak isterse de hiç bir sakıncası yoktur. buna göre yeryüzünde tek müslüman topluluğu oluşturan İslam Peygamberi –s– ve Hz. Ali –s– ve Hz. Hatice –s– namazlarını cemaat şeklinde kılardı.

Afif Kondi şöyle anlatıyor: Ben bezirgandır. Bir yıl Mekke’ye geldim ve çok şaşırdığım bir manzara ile karşılaştım. Orada tüm insanlar kabe’de duran taştan ve metaldan ve ahşaptan putlara yönelmişti, fakat aralarında bir tek üç kişi Şam’a doğru, yani Mescid-i Aksa’ya doğru ibadet ediyordu. O sırada İslam Peygamberi’nin –s– amcası Abbas benim yanımda duruyordu, ona sordum: Bunler kim ve ne yapıyorlar? Abbas şöyle anlattı: O önde duran adam benim yeğenim Muhammed’dir ve onun sağında duran da yine yeğenim Ali’dir ve onların kenarında onlarla birlikte namaz kılan kadın ise Hatice, Muhammed’in eşidir ve Allah’ın göklerinin altında bu üç kişiden başka hiç kimse bu inanca mensup değildir.

Sohbetimizen başında da belirtildiği üzere Camilerin bir işlevi de cemaat ve Cuma namazının bu mekanlarda kılınmasıdır. Cemaat namazı İmama uyularak kılınır. Müslümanlar düzgün saflarda ve yan yana ve art arda dizilir ve adeta Hak tealaya kulluk yolunda birlikte hareket ettiklerini ifade eder ve böylece hepsi toplu halde Allah karşısında kunut okur ve ruku ve secdeye gider. Bu insanların gönülleri birbirine yakınlaşır ve hepsi birbiriyle kardeş oldukları duygusunu yaşar. Bundan başka cemaat namazı tüm insanları ister fakir ister gani, ister küçük ister büyük, hepsini düzenli olmaya ve vakitşinas olmaya alıştırır, nitekim aralarında dayanışma ve işbirliği ve kardeşlik bağlarını da güçlendirir. Bu yüzden camiye gelmek ve namazı cemaatle beraber kılmak büyük önem arz eder ve yüce Allah cemaat namazına katılanların sayısı on kişiden fazla olursa, tüm denizlerin suyu mürekkep olsa ve tüm ağaçlar kesilip kalem yapılsa ve tüm cinler ve insanlar ve melekler yazmaya başlasa, bu namazın bir tek rekatının sevabını dahi yazıp bitiremeyeceklerini buyurmuştur.  Bu yüzden orta yaşlı yalnız ve görme engelli bir adam camiye gelmemek ve cemaat namazına katılmamak için körlüğünü ve yalnızlığını bahane edince Allah Resulü –s– şöyle buyurdu: Onun evinden camiye bir ip bağlayın ki o ipi izleyerek cemaat namazına gelebilsin.

Kur'an'ı Kerim’in bazı ayetlerinde cemaat namazının önemi o kadar fazla beyan edilmiştir ki Allah teala hatta din düşmanları savaş sırasında bile cemaat namazını kaldirmamıştır ve Nisa suresinin 102. Ayetinde şöyle buyurur:

Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

Bu ayette yüce Allah hatta savaş gibi zor bir durumda İslam Peygamberi’ne –s– ve sahabeye nasıl cemaat namazı kılabileceklerini anlatıyor ve onları cemaat namazından muaf tutmuyor ve nasıl kılınacağını öğretiyor.

Değerli dostlar, şimdi sohbetimizin ikinci bölümünda müslümanların üçüncü önemli kutsal camii olan Mescid-i Aksa’yı anlatmak istiyoruz.

İslam Peygamberi’nin –s– sahabesi Ebuzar Gaffari’den şöle naklediliyor:

Ben Resulullah’tan –s– sordum: Ey Allah’ın Resulü, yüce Allah’ın yeryüzünde yaptığı ilk cami hangisidir? Allah Resulü –s– Mescid-i Haram şeklinde karşılık verdi. Ardından sordum: Bu camiden sonra hangisi? Resulullah –s– da Mescid-i Aksa diye buyurdu.

Rivayetlere göre Hz. Adem Mescid-i Aksa’nın temelini Mescid-i Haram’ı inşa ettikten 40 yıl sonra attı.

Milattan yaklaşık 2 bin yıl önce Hz. İbrahim –s– ve ardından Hz. Yakub –s– ve Hz. İshak –s– bu binayı restore ederek yeniden inşa etti. Yıllar sonra da Hz. Süleyman –s– binayı restore etti.

Miladi 636 yılında ikinci Halife Ömer bin Hattab Kudüs’ü fethettkten sonra Mescid-i Aksa’nın güneyinde ve kıbleye doğru olan Kıbli musallasında namaz kıldı. Daha sonra Emeviler döneminde Kubbetul Sahra temeli atıldı ve Kıbli musallası da restore edildi.

Buna göre Mescid-i Aksa, Mekke’de inşa Mescid-i Haram’dan sonra yeryüzünde inşa edilen ikinci cami sayılır ve müslümanların en kutsal camilerinden biri olarak ta eski zamanlardan beri ilgi odağındadır. Mescid-i Aksa müslümanların aynı zamanda ilk kıblesidir. İslam Peygamberi –s– ve diğer müslümanlar Kabe’ye doğru namaz kılmadan önce 14 yıl boyunca Mescid-i Aksa’ya doğru namaz kılıyordu.

Mescid-i Aksa’nın müslümanlar için kutsal olmasının bir başka sebebi, İslam Peygamberi’nin –s– büyük mucizelerinden miracın  Isra gecesinde bu mekanda gerçekleşmesiydi.

Isra suresinin birinci ayeti bu hadiseye şöyle işaret ediyor:

Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.

Buna göre Mescid-i Aksa adını Kur'an'ı Kerim’den almıştır. Arapça Aksa’nın kökü olan “Kasa” kelimesi uzak anlamına gelir ve Aksa da daha uzak demektir. Bu cami İslam Peygamberi –s– ve müslümanların yaşadığı Mekke ve Mescid-i Haram’a kıyasla daha uzak bir yerde bulunduğundan Mescid-i Aksa olarak adlandırılmıştır. Öte yandan İslam Peygamberi’nin –s– miracı bu camiden başlaması da miracının amacını marifet kazanmak ve manevi açıdan gelişmek olduğu gibi önemli bir noktayı yansıtır ve buna göre cami, mümin insanların manevi kanatlanması için en iyi platform olabilir.

Günümüzde Mescid-i Aksa olarak ün yapan camiye bu adın verilmesi yeni bir terimdir. Mescid-i Aksa çokgenli küçük bir tepedir ve Kudüs’ün eski yapısının güneydoğusunda yer alır ve üzerinde hisarlar ve kuleler inşa edilmiştir. Bazen haremi şerif de denilen bu kutsal binanın inşaatı yaklaşık otuz yıl sürdü ve sonunda şimdiki haline gelde. Bu bina kıble yönünde Mescid-i Aksa’nın güneyinin en uzak noktasında olan Kıbli musallası, Mescid-i Aksa’nın ortasında yer alan Kubbetul Sahra ve Mescid-i Aksa’nın güneydoğusunda ve altında yer alan Mervani musallası ve Borak camii ve yaklaşık 200 kutsal eserden oluşuyor ki bunlar da camilerden, binalardan, kubbelerden, minarelelerden ve kapılardan oluşur. Haremi şerifte su kaynağı da bulunuyor ve müslümanlar İslam tarihi boyuncu bu haremi şerifte kuyular kazmış ve su deposu ve musluklar yapmıştır. Günümüzde haremi şerifin idari ve mali işleri merkezi Ürdün’ün başkenti Amman’da bulunan vakıflar ve İslamî kutsal mekanlar bakanlığına bağlı İslamî vakıflar kurumunca yürütülür. İslamî vakıflar kurumunun İslamî müze, Mescid-i Aksa kütüphanesi, dini ilimler medreseleri ve Darul Kur'an'ı Kerim ve hadisi şerifi nebevi gibi büroları ve bölümleri bu alanda yer alır.

İslam Peygamberi –s– Mescid-i Aksa’nın saygınlığı ve şanı hakkında şöyle buyurmuştur: Eğer biri evinde namaz kılacak olursa, kıldığı namazın sevabını kazanır. Eğer camide kılacak olursa 25 namazın sevabını kazanır ve eğer ulu camide namaz kılacak olursa Allah teala ona 500 namazın sevabını ver. Ancak eğer Mescid-i Aksa’da namaz kılarsa 50 bin namazın sevabını kazanır.

Allah Resulü –s– bir başe hadiste de şöyle buyurur: seyahat için ancak Mescid-i Haram, benim mescidim, yani Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa ve Mescid-i Küfe’yi ziyaret etme niyetiyle yola çıkın.