Ocak 13, 2017 17:05 Europe/Istanbul

Mescid-i Nebi’nin sadeliği asr-ı saadetin tüm evrelerinde korundu.

İslam Peygamberi’nin –s– rihletinden sonra birinci Halife döneminde camide hiç bir değişiklik yapılmadı ve ikinci Halife döneminde sadece alanı genişletilerek kapı sayısı arttırıldı, ki bunun sebebi de müslüman nüfusun artışı ve başka bölgelerden özellikle Hac mevsiminde gelen ziyaretçi sayısının artmasıydı. Üçüncü Halife döneminde camide biraz değişiklik yapıldı ve caminin sütunları kalayla takviye edildi.

Ancak Emevilerin iktidarı ele geçirmelerinden sonra ve İslamî hükümette köklü değişiklikler yapılmasıyla beraber camilerin ve sonuçta Mescid-i Nebi’nin binalarında köklü değişiklikler yapıldı.

Değerli dostlar merhaba. Cami aşk ve iman mekanı adlı sohbetimizin bir başka bölümünde yeniden birlikteyiz. Geçen bölümde anlatıldığı üzere cami halkın en temel üssü olarak imanı takviye etmek ve müslümanların sosyal, siyasi ve kültürel faaliyetlerini organize ederek yönetmek bakımından en önemli merkezdir.

Medine’de İslam Peygamberi –s– tarafından cami inşa edilmesi ile birlikte bu mekan hem ibadet ve hem siyaset ve hem yargı ve hem eğitim merkezine dönüştü. Kuşkusuz cami ilk etapta dini ibadetleri ve şiarları yerine getirme mekanıdır ve camide yerine getirilen en büyük ibadet ise günde beş vakit namazdır. Asrı saadette müslümanlar büyük bir coşku ve şevkle her gün bir kaç kez camiye geliyor ve cemaat imamına uyarak namazını kılıyor ve yüce Allah katına yaklaşmaya çalışıyordu.

Medine camiinin inşaatı tamamlandıktan sonra Allah Resulü –s– Bilal’e ezan okumasını ve müslümanlara namazı cemaatle beraber camide kılmalarını söylemesini emrettir. Böylece İslam’ın ilk müezzini Bilal Habeşi yüksek ve hoş sesi ile Medine atmosferini Allah’ın adıyla süsledi. Gerçi o dönemde Bilal’den daha hoş sesi ve daha güzel ve net şivesi olan insanlar da vardı, fakat Bilal’in imanı, kalbinin temizliği ve ihlası onu bu yüksek mevkiye taşıdı. Bugün yine ezan namaz kılmanın ön hazırlığı olarak her gün beş vakit yeryüzünde tüm camilerin minarelerinden yankılanır ve tevhit, nübüvvet ve namazı hatırlatır.

Ezan, yüce Allah’ın adıyla başlayan ve O’nun yegane oluşu ve Muhammed’in –s– risaletine şahadet getirerek devam eden ve ardından insanları kurtuluşan, felaha ve iyi amele ve namazı davet eden ve Allah’ı anarak son bulan bir şiardır. Ezan Allah’ın adıyla başlar ve O’nun adıyla son bulur. Ancak içinde yer alan tüm kısa ibarelerin her biri aydınlatıcı ve yapıcı ve bilgilendirici özelliği söz  konusudur.

Cami tüm bölümleri ile beraber Allah tealaya hamd ve tesbih eder, alemin tüm mahlukları ettiği gibi. Ancak caminin zihir ve tesbihi diğer eşyalardan farklıdır. Ehli beyt –s– fertlerinden İmam Bakır –s– şöyle buyurur: kim bir camiden ufak bir taşı dışarı götürecek olursa, onu camiye geri getirmelidir.

Gerçete ufak kum tanecikleri de caminin bir parçası sıyılır ve cami Allah tealaya ibadet mekanı olduğundan, içindeki kum tanecikleri de Allah teala ile bağı söz konusudur ve bu yüzden onları bulundukların konumdan ayırmakm ve caminin dışına götürmek şayeste bir amel değildir. Buna göre camide namaz kılan insanın konumunu da anlamak mümkün. İmam Sadık –s– bu konuda şöyle buyurur: Kim camiye giderse, ayağını bastığı her yer yerin tüm tabakaları onun için tesbih eder.

Değerli dostlar yine geçen bölümlerde olduğu gibi şimdi müslümanların ikinci kutsal camii olan Mescid-i Nebi’yi tanıtmaya devam etmek istiyoruz.

Geçen bölümde en son İslam Peygamberi’nin Medine’de inşa ettiği caminin tasarımı gayet sade olduğunu anlattık. Caminin duvarları taş ve kerpiçten inşa edildi ve hurma dalları ile çatısı yapıldı. Caminin tabanı ise kumla kaplandı, böylece yağmur yağdığı sırada çatıdan düşen su damlalarının yere sızması sağlandı.

Tarihte belirtildiği üzere cami inşaatı sona erdikten kısa bir süre sonra yağmur yağdı ve caminin tabanı ıslandı. O sırada sahabeden biri eteğine kum doldurarak getirdi ve ayağının altına döktü. Allah Resulü –s– namazı kıldırdıktan sonra bu amelin çok uygun olduğunu buyurdu ve bu yüzden o günden sonra camini tabanı kumla kaplandı.

Günümüzde Nebevi cami çok güzel halılarla dönüşmiştir ve bu halıların çeşitli ebatta dokunması için bir çok atölye kurulmuştur.

Mescid-i Nebi’ye girip çıkmak için üç kapı yerleştirildi. Caminin sonunda bir kapı vardı. Bu kapı kıble Beytulmukaddes’ten Kabe’ye doğru değiştiğinde kapatıldı ve bunun yerine caminin kuzeyinde başka bir kapı açıldı. Caminin batısında da bir kapı vardı. Bu kapıya Ateke kapısı adı verildi. Ateke Mekkeli bir kadındı. Bu kadın İslam’a iman etti ve Medine’ye göç etti. Bu kapıya bu ad, bu kadının evinin önünde yer aldığı için verildi. Bu kapı Rahmet kapısı olarak da ün yapmıştır. Bu adlandırmanın sebebine gelince, bir gün adamın biri camiye geldi ve Allah Resulü’nden –s– yağmur yağması için dua etmesini talep etti. Allah Resulü –s– dua etti ve yedi gün şiddetli bir şekilde yağmur yağdı. Adam bu kez sel korkusuyla tekrar Allah Resulü’nün –s– nezdine geldi ve bu kez Allah’tan bulutları göndermesini istemesi için dua etmesini talep etti. Allah Resulü –s– dua etti, bulutlar çekildi. Yağmur ilahi rahmet olduğundan bu kapıya Rahmet kapısı adı verildi. Bu kapıya Nebi kapısı da denir, çünkü Allah Resulü –s– bu kapıdan camiye girerdi.

Caminin doğusunda da bir kapı vardı ki Cebrail kapısı olarak ün yaptı. Bunun sebebi ise İslam Peygamberi’nin –s– Karizaoğulları ile savaşta Hz. Cebrail ile bu kapıda buluştu. Kapıya Osman kapısı da denirdi, çünkü Osmanın evinin önündeydi.

Selam kapısı da caminin Batısındaki duvardaydı. Fakat zamanla kapıların sayısı artmaya başladı, çünkü bazı sahabe caminin çevresinde kendileri için ev inşa ediyordu. Bu evler için genellikle iki kapı yerleştiriliyordu ki biri dışarıya ve diğeri de caminin avlusuna açılıyordu. Bu durum böylece devam etti, ta ki hicretin üçüncü yılında Allah Resulü –s– bir emir verdi ve Hz. Ali’nin –s– evinden başka camiya açılan tüm kapıların kapatılmasını istedi. Günümüzde ise Mescid-i Nebi genişlediğinden bu kutsal mekanın 7 temel kapısı ve 81 girişi bulunmaktadır.

Rozatul Mutahhare, Mescid-i Nebi’de yer alan bir alandır ve İslamî rivayetlerde bu alanda bulunmanın faziletlerinden sık sık söz edilmiştir. Nitekim İslam Peygamberi –s– bu mekandan cennet bahçelerinden bir bahçe şeklinde söz etmiştir. Allah Resulü’nün –s– pak mezarı, minberi ve mihratı, Rozatul Mutahhere’de yer alan kutsal mekanlardır. İslam Peygamberi’nin –s– pak ve nurani bedeni ruhu göklere yükseldiği noktada defnedildi. Hali hazırda İslam Peygamberi –s– ve birinci ve ikinci halifenin mezarları etrafı altından parmaklıklarla çevrili bir odada yer almaktadır.

Bundan başka caminin kuzeyinde İslam Peygamberi’nin –s– muhterem kızı Hz. Fatıma’nın mezarı olarak anılan bir mekan vardır. Bu alan rivayetlere göre hzb. Fatıma’nın kendi evinde defnedildiği mekandır. Bazı rivayetler o hazreti Baki mezarlığında defnedildiğini anlatır. Ehli sünnet müslümanlar bu rivayeti benimsemektedir. İslam Peygamberi’nin –s– defnedildiği odanın dört köşesinde dört sağlam sütun ve üzerinde yeşil bir kubbe yer almaktadır.

Mescid-i Nebi’de kutsal mekanlarından biri, Resulullah’ın –s– minberinin bulunduğu alandır. Rivayetlere göre Allah Resulü –s– en başta bir hurma ağacına dayanarak hutbe okurdu. Bir gün sahabeden biri Allah Resulü’nün –s– üzerinde oturması için bir minber yapılmasını önerdi, böylece hem insanlar o hazreti görecekti, hem hazret fazla durmaktan yorulmayacaktı. Allah Resulü –s– de bu öneriyi kabul etti. Böylece iki basamağı ve oturulacak yeri olan bir minber yapıldı.

Hadislere göre İslam Peygamberi –s– hukuki konularda yemin etme töreni minberin yanı başında yapılmasını emretti ve şöyle buyurdu: Kim minberimin yanında yalan yemin ederse, hatta bir misvak parçası için olsa bile, yeri cehennem ateşi içinde olacaktır.

Üç basamaklı minber, Muaviye dönemine kadar kullandı.

Muaviye imaj kazanmak ve kendisini haklı göstermek için Allah Resulü’nün –s– minberini Medine’den Şam’a getirilmesi yönünde talimat verdi, fakat Medine halkı itiraz etti ve bunu engelledi. Daha sonraları bir manangız aynı minbere altı basamak ekledi ve basamak sayısı dokuza yükseldi. Bu minber Abbasi halifelerin döneminde bir kaç kez onarılarak yeniden yapıldı, ta ki kameri 654 yılında Nebevi cami yangına uğradı ve minber tamamen yandı. Tarihi rivayetlere göre yanan minber şu anda bulunan minberin altına defnedildi. Hali hazırda Mescid-i Nebi’de bulunan minber mermerden yapılan ve altından motiflerle süslenen bir minberdir. 12 basamağı bulunan minberi Osmanlı imparatorluğundan biri imparator kameri 999 yılında camiye hibe etti.

İslam Peygamberi –s– döneminde camilerde mihrab adında bir mekan yoktu ve müslümanlar mihrab sözcüğü ile ancak Kur'an'ı Kerim’de Hz. Meryem, Hz. Zekeriya ve Hz. Davut hakkındaki ayetlerle tanışmıştı. Ta ki Allah Resulü’nün –s– namaz kıldığı ve alnını Allah karşısında secdeye koyduğu mekanda Ömer bin Abdulaziz bir mihrab inşa ettirdi. Gerçi bu mihrab zamanla bir çok değişikliğe uğradı.

Camideki şimdiki mihbab da mermer taşından inşa ettirilmiş ve Kur'an'ı Kerim ayetleri ile süslenmiştir. Bu mihrab ise Mısır’ın Memluki krallarından sultan Eşref Kaytbay dönemine aittir. Bu mihrabın fazileti hakkında Kabe hükmünde olduğu söylenmiştir, yani kim ona bakarsa, Kabe’ye bakmış gibi olur.

Mescid-i Nebi’de ana mihrabdan başka bir kaç mihrab daha vardır ki Teheccüd mihrabı bunlardan biridir. bu mihrab Hz. Fatıma’nın –s– evinin arkasında ve Soffa eyvanının önündedir. Allah Resulü –s– bazı gecelerde bu mekanda Allah’a ibadet ederdi.

Bir başka mihrab ise Hz. Fatıma –s– mihrabıdır. Bu mihrab Hz. Fatıma’nın evnin içinde ve Teheccüd mihrabının güneyinde yer alıyordu ve o hazretin namaz kıldığı mekandı. Bu mihrab şu anda İslam Peygamberi’nin –s– hücresinde yer alıyor.

Osmanlı mihrabı da Osmanlı krarlarına ait olan mihrablardan biridir. bazıları ise bu mihrabın üçüncü Halife Osman döneminde yapıldığını belirtiyor. Bu mahrab kıble yönünde ve Nebi mahrabının arkasında yer alıyor. Hali hazırda Mescid-i Nebi cemaat imanı bu mihrabda namaz kıldırıyor.