Ocak 13, 2017 17:00 Europe/Istanbul

Yüce Rahman Kur'an'ı Kerim’in Tevbe suresinin 108. Ayetinde şöyle buyurmakta:

... Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.

Demek ki camiye pak ve temizlendikten sonra gitmek, caminin ababındandır.

Geçen bölümde yüce Allah’a ibadet etmek ve O’na tapmanın tüm ilahi dinlerde ayrı bir yeri olduğunu ve buna göre de ibadet mekanlarının özel önem arz ettiğini anlattık.

İslam dininde cami, Allah’ın evi ve kulların O’na ibadet etme mekanı sayılır. Dolaysıyla Allah teala büyük bir lütuf ve inayette bulunarak camiyi kendi evi olarak tanıtır, yani bu mekanı kendisi ile buluşma ve alışma ve ziyaret mekanı yapmıştır. Biraz önce de belirtildiği üzere Allah teala Kur'an'ı Kerim’de “Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.” Buyurduğunu, bu da camiye giderken pak olmak önemli ababından biri olduğunu yansıttığını anlattık. Nitekim rivayetlerde, evinde abdest alıp camiye giden insan yüce Allah’ın ziyaretçisi sayıldığı ifade edilmiştir.

İslam Peygamberi –s– sahabeye şöyle buyurur: Acaba size günahlarınızın bağışlanması ve hasene ve iyiliklerinizin artmasına vesile olacak bir ameli anlatayım mı? Sahabe, evet ya Resulullah diye karşılık verir. Allah Resulü –s– şöyle buyurur: Kim evinden abdest alıp çıkar ve camide namazın kılınmasını beklerse, ilahi melekler onun hakkında dua eder ve şöyle der: Ya Rabbim, onu rahmet eyle, onu bağışla.

Kuşkusuz cismin pak ve temiz olması, ruhun pak ve temiz olmasının ilk merhalesidir. Bu yüzden her müslüman insan cismini pak tutarak ruhunun paklığı yönünde adım atmalıdır. Zira ruhun pak olması insanlar için temel ilkedir. İran İslam Cumhuriyeti nizamının büyük kurucusu İmam Humeyni –ks– ruhun cisme kıyasla paklığı öncelikli olduğunu beyan ederken Tevbe suresinin 108. Ayetinde “Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.” İfadesinden sonra şu ifadelere yer veriyor: gönlü aydın insan kutsal şeriatin emrinden, namaz sırasında pak olmayı ve bunun yanında batının ve ruhun kirliliği zahirin kirli olmasından daha kötü olduğunu anlar. Demek ki gönül ve ruhun temizliğini özen göstermek, cismin ve üzerimizdeki elbisenin temizliğinden daha önemlidir.

Yüce Rahman Araf suresinin 31. Ayetinde şöyle buyurur:

Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

Bu ayet mümin kullara camiye gitme adabından biri de güzel elbise giymek olduğunu beyan ediyor. Kuşkusuz edep ve kulluk gereği insan bir misafirliğe veya bir ziyafete gittiğinde mümkün mertebe kendini bezediği ve güzel elbise giydiği gibi, Allah teala huzuruna çıktığında da öyle olmalıdır.

Rivayetlere göre İmam Hasan Muctaba –s– ne zaman namaza duracak olursa, en güzel elbiselerini giyerdi. Sahabe arz etti: Ey Resulullah’ın oğlu, neden en güzel elbiselerini namaz kılarken giyersin? İmam Hasan –s– şöyle karşılık verdi: Allah güzeldir ve güzellikleri sever ve namaz ve secde sırasında ziynetiniz beraberinizde olsun, diye buyurur. Ben de kendimi yüce Rabbim için bezemekten mutluluk duyuyorum ve en güzel elbiselerimi giymek istiyorum.

İmam Ali’den –s– bir başka rivayete göre de, temiz ve güzel elbise giymek, insanda gam ve kederi yok eder, ayrıca namaz kılmak için de daha uygundur.

Demek ki pak olmanın bir başka özelliği, insanda gam ve kederi yok etmesidir.

İslam Peygamberi –s– ve ehli beytinin –s– siyerinde, ıtır ve hoş koku sürmeye çok vurgu yapılmış ve bu bağlamda özellikle cemaat namazı sırasında bir çok fazilet zikredilmiştir. İmam Sadık –s– şöyle buyurur: hoş koku ile kılınan namazın fazileti normal vaziyette kılınan namaza kıyasla fazileti 70 kat fazladır.

Yine İmam Sadık –s– Allah Resulü’nden –s– naklen, hoş koku kalbi güçlendirir ve dirençli hale getirir, şeklinde buyurmuştur.

Pak ve temiz olma konusunda belirtildiği üzere, ziynet ve bezenme sadece maddi cisimle sınırlı değildir ve zahiri bezenmek aslında manevi süslenmenin ön hazırlığıdır ve esas amacı, ihlas, Allah’a karşı huşu ve benzeri faziletlere kavuşmaktır, ki tüm bunlar da camiye giderken bezenmenin önemli amaçlarından sayılmalıdır.

Rivayetlere göre Allah teala Hz. İsa bin Meryem’e –s– şöyle vahiy buyurur: İsrailoğullarına de ki, pak olmayan kalpler, huşu içinde olmayan gözler ve pak olmayan ellerle benim hiç bir evime girmeyin.

Bu rivayete göre gerçek ziynet üç şeydedir. İlkin kalbin her türlü günahtan ve kötülükten arınmış olmalıdır. İkincisi gözler Hakkarşısında huşu içinde olmalı ve her türlü ihanetten uzak olmalı. Ve üçüncüsü de, eller her türlü haram ve şaibeli mala uzanmış olmaktan pak olmalıdır.

Değerli dostlar, sohbetimizin ikinci bölümünde yine dünyanın en ünlü camilerini tanıtırken, müslümanların en üstün camii olan Mescid-i Haram’ın diğer bazı bölümlerini tanıtmaya devam etmek istiyoruz.

Kabe binası siyah ve sert taşlardan inşa edilmiştir ve üzerindeki perde aralandığında taşları görmek mümkün. Kabe binası kameri 1040 yılında restore edildiği günden sonra kullanılan taşların büyüklüğü farklı olmuştur. Bu taşların en büyüğünün ölçüleri 190 santimetre uzunluğunda, 50 santimetre eninde ve 28 santimetre yüksekliğindeyken en küçük olanı da 50 santimetre boyunda ve 40 santimetre enindedir.

Öte yandan ilk kez Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail, Allah’ın evi Kabe’nin hürmetine ve duvarlarını korumak amacıyla üzerine bir perde örttü. Son asırlarda Kabe’nin üzerini örten perde siyah renginde olmuş ve üzerine altın renginde yazılar yer almış, ama bazen de başka renkler kullanılmıştır.

Kabe’nin perdesi her yıl Hac mevsiminde hacılar Arafat çölünde toplandığında değiştirilir. Kabe’nin her bir kaç yılda bir değiştirilen içinde de bir perdesi vardır. Bu perde içeride olduğundan ve güneşe ve hacıların ellerinin temasına maruz kalmadığından kolay kolay yıpranmıyor ve bu yüzden her yıl değiştirilmiyor.

Mescid-i Haram’ın bir başka önemli parçası, Zemzem çeşmesidir. Bu çeşme Hecerül Esved’in yönünde ve Kabe’den 21 metre uzaklıktadır.

Zemzem’in ortaya çıkışı hakkında rivayetlere göre, Hz. İbrahim yüce Allah’ın emri üzerine eşi Hacer ve oğlu İsmail’i Mekke’nin kurak ve yakıcı çölüne getirdi ve onları Allah’a emanet etti. Kısa bir süre sonra Hacer’in beraberinde getirdiği suyu bitti. Hacer su bulmak için Merve ile Safa dağları arasında koşarak tam yedi kez gidip geldi ve en son su bulmaktan umudunu keserek evladının yanına döndüğünde birden bire ilahi mucize gerçekleşti ve İsmail’in ayağının altında bir çeşme ortaya çıktı ve içinden su fışkırmaya başladı. hacer fışkıran suya: “zem zem” yani hareket etme ve birik, anlamına gelen sözü söyledi. Hacer ayrıca çeşmeden çıkan suyun etrafına biraz kum ve toprak döktü ki çıkan suyu toplamadan tekrar toprağın içine sızmasın.

Bir süre sonra Corhom aşireti bu bölgede su bulunduğunu fark etti ve böylece şimdi büyük bir kuyuya dönüşen ve suyu bol olan bu çeşmenin yanına yerleşti. İşin başında Zemzem kuyusu o yörenin suyunu karşılıyordu, ancak zamanla başka kuyular da kazıldı. Gerçekte her yıl Kabe’yi ziyaret etmeye gelen insanların sayısının artması burada daha fazla su elde edilmesini gerektiriyordu. Bu yüzden İslam’dan önce Mekke’de en önemli mevkilerden biri su dağıtan kişinin mevkiiydi ve ona Sakka denirdi. İslam dini zuhur ettiğinde Kabe’yi ziyarete gelenlerin suyunu temin etme işi Abbas bin Abdulmutallib’in elindeydi. İslam’dan sonra da Resulullah’ın –s– amcası olan Abbas bin Abdulmutallib, Zemzem suyunun dağıtıldığı ve Sakkahane adı ile anılan mekanı Mescid-i Haram’da inşa etti. Bu mekan daha sonraları genişletme çalışmaları yüzünden Mescid-i Haram’ın doğusuna taşındı.

1955 yılında Zemzem kuyusundan su çekmek üzere bir pompa takıldı. Zamanla ve Kabe’nin ziyaretçilerinin artması ile birlikte, Mescid-i Haram’da bazı değişiklikler yapıldı, öyle ki 1964 yılında Kabe’yi tavaf edenlerin izdihamı önlenmesi için Zemzem’e ait tüm tesisler yeraltına intikal ettirildi.  Bu değişiklikle beraber Zemzem’in ağzı, Mescid-i Haram’ın tabanından beş metre aşağıda yer aldı ve bir metrelik ağzı da iki buçuk metreye kadar genişletildi.

Son yıllarda ise Zemzem suyunun hacılara sunulan mekanı tahrip edildi ve şimdi kuyudan çekilen su önce Mescid-i Haram’ın dışına götürülüyor ve arıtma ve soğutma çalışmasından sonra tekrar Mescid-i Haram’a getiriliyor.

Zemzem suyunun önemi ve bu suyu içme fazileti hakkında bir çok rivayet nakledilmiştir. Allah Resulü –s– Zemzem dünyanın en iyi kuyusudur, şeklinde buyurmuştur. Allah Resulü –s– genellikle bu suyu kullanır ve içerdi ve nerede bulunursa bulunsun, sahabeden, içmek ve abdest almak için kendisine bu kuyunun suyundan getirmelerini buyururdu.

Şimdi de müslümanların arasında Hac veya Umre ibadetini tamamladıktan sonra Zemzem suyundan kendi ülkelerine götürmek bir adet olmuştur, çünkü İslam Peygamberi –s– de birine bir hediye vermek istediğinde, ona Zemzem suyu içirirdi.