Ocak 13, 2017 17:03 Europe/Istanbul

Cami, İslam Peygamberi –s– Medine’de ilk İslam devletinin temelini atmasına paralel olarak temeli atılan ilk sosyal kurumdur.

Cami 1400 yılı aşkın hayatı boyunca engebeli bir dönemi geride bıraktı. Camiler bazen kralların saraylarının ihtişamı ile boy ölçüşecek seviyede görecede ihtişam kazanmasına karşın hiç bir zaman batında asaletini ve Allah’a kulluk etmek için en temiz ve en mutahhar mekan olma özelliğini kaybetmedi ve kaybetmeyecektir.

Gerçekte cami, kıbleye doğru bakan ve Allah’a ibadet etmek ve namaz kılmaya tahsis edilen pak ve her türlü kirden ve olumsuzluktan münezzeh olan bir alandır. Çoğu zaman camilerin çevresine duvar örülür, ama bazen de etrafına hiç bir engel oluşturulmaz. Camiler bazen ipek halılar ve bazen de yumuşacık kumla döşenir. Bazen bu toprak parçasının üzerinde yüksek duvarları, çatıları, kubbeleri ve minareleri ile devasa binalar inşa edilirken, bazen de bu ihtişamlı yapıların hepsinden yoksun, sade bir binadır. Fakat camilerin en ilginç ortak özelliği, hepsinin pak ve kutsal birer mekan olması ve en sade cami ile en ihtişamlı cami arasında bu bağlamda hiç bir farklılık bulunmamasıdır.

İslam Peygamberi Hz. Muhammed –s– hicret ederek Medine kentine geldiğinde, İslam’ın egemenliğini pekiştirmek için ilk adımda kentte hükümet ve komuta merkezi olarak bir cami inşa etti. Böylece insanlar bu mekanı ibadet, siyaset, kültürel ve sosyal faaliyetlerinin merkezi olarak tanıdı. Bu mekanda hem hükümdar ve hem halk her ikisi bulunuyor ve ilahi ahkam bu mekanda tebliğ ediliyor. Bu cami Allah Resulü –s– ve sahabenin bir araya gelerek buluştuğu mekandı.

Allah Resulü –s– ilahi ahkamı büyük bir sevgi ve aşkla insanları hidayete erdirmek ve mutluluğa ve saadete kavuşturmak amacıyla uyguluyordu. Üstelik o hazret tüm ilahi ahkamda kendisi öncüydü ve her ilahi talimatı ilkin kendisi yerine getirir ve böylece İslam toplumuna örnek oluyordu.

Öte yandan kim İslam Peygamberi’nin –s– ziyaret etmek istiyorsa, camiye geliyor ve bu kutsal mekanda Allah Resulü –s– talimatını bizzat veya sahabeden birinin aracılığı ile halka tebliğ ediyordu. Bir başka ifade ile Allah Resulü’nün –s– camii ya da günümüzde Mescid-i Nebi olarlak bilinen mekan müslümanların dini farizelerini yerine getirmek için toplandıkları ilk temel alan olmakla beraber İslam’ın ilk evrensel ilmi, siyasi ve sosyal faaliyetlerinin de merkezi oldu. Nitekim İslamî hükümetin temeli atılan bu camiden İslam dininin ilkeleri ve tealimi bütün dünyaya yayıldı.

İslam Peygamberi Hz. Muhammed –s– Medine’ye geldiği ilk günlerde Kuba adında bir bölgde cami inşa ettik. Bu caminin inşaatı konusunda muteber tarihi kaynaklarda şöyle deniliyor:

Pazartesi günüydü. Allah Resulü –s– Kuba mahallesine geldi. Kuba, Medine’nin çevresinde havası çok hoş olan bir yerdi. Bu yüzden Kuba’da bir çok hurma bahçesi vardı ve halen de vardır. Bu bölgenin halkı Allah Resulü’nü –s– karşılayan ilk insanlar. İslam Peygamberi –s– Kuba’ya geldiğinde burada bir kaç gün ikamet ederek Hz. Ali –s– ve başta kızı Hz. Fatıma –s– olmak üzere diğer bazı ehli beyt fertlerinin kendisine katılmalarını bekledi ve ardından hep birlikte o günlerde Yesreb olarak anılan Medine’ye doğru hareket etti.

İslam Peygamberi –s– Kuba’da dört gün kaldı ve o günlerde, çevresi sadde bir duvarla çevrili bir caminin inşa edilmesini buyurdu. Böylece Kuba camii, İslam Peygamberi’nin –s– inşa ettiği ilk cami oldu. Allah Resulü Kuba camiinde namaz kılmanın fazileti hakkında şöyle buyurdu: kim Kuba camiine gelir ve burada iki rekat namaz kılacak olurlsa, Umre sevabı ile geri döner.

İslam Peygamberi –s– daha sonraları ve Medine’ye yerleştikten sonra her hafta kah Cumartesi ve kah pazertesi günleri bu camiye gelir ve namaz kılardı.

Allah Resulü –s– Kuba’da dört gün ikamet ettikten sonra Medine halkının coşkulu karşılaması arasında Cuma günü bu kente geldi. O sırada Medine halkı aşiretler halinde Allah Resulü’nün –s– önüne çıkıyor ve onların yanında ikamet etmesini talep ediyordu. Bazıları ise o hazretin bindiği devenin dizginini tutarak kendi evine doğru çekiyordu. Ancak Allah Resulü –s– şöyle buyurdu: Bırakın deve yoluna devam etsin, çünkü o görevlidir, nerede diz çöker ve yere oturursa, orası benim ikametgahım olacaktır.

Bu tedbirde ise iki nokta yer alıyor. İlkin Mescid-i Nebi’nin inşa edildiği mekanın Allah teala tarafından seçilmiş olması ve hatta Resulullah’ın –s– iradesi bile bu seçimde rol ifa etmemesidir. İkincisi bu tedbir, genellikle birbiriyle sıkı rekabet ve sürtüşme içinde olan Medineli aşiretlerin arasında anlaşmazlık çıkmasını engelledi.

İslam Peygamberi’ni –s– taşıyan deve yoluna devam etti ve sonunda Beni Malik bin Neccar mahallesine, yani şimdi Mescid-i Nebi’nin bulunduğu yere vardı ve aniden durdu.

Böylece bu mekanın belli olmasının ardından Allah Resulü –s– resmen bu mekana cami inşa edilmesini emretti.

Caminin inşaatı sırasında da dikkat çeken önemli bir nokta, Resulullah’ın –s– da başkaları gibi ve hatta herkesten daha fazla çalışmasıydı, öyle ki sahabenin sürekli o hazretten bu işleri yapmaması ve istirahat buyurmasına yönelik talepleri fayda etmiyor ve Resulullah –s– cami inşaatına yardımcı olmaya devam ediyordu. Kuşkusuz bu durum, sahabenin önderlerini izleyerek daha büyük bir şevk ve coşku ile çalışmalarına sebep oluyordu.

Öte yandan Mescid-i Nebi’nin planı eşsiz ve emsalsiz bir plandı. Bu caminin binası o dönemde var olan hiç bir binaya veya mabetlere veya diğer dinlerin ibadet mekanlarına benzemiyordu ve tamamen İslam’ın asil ruhuna göre inşa edilen bir bina idi.

Kuşkusuz Allah Resulü –s– o dönemde Şam ve Mezopotamya gibi bölgelere yaptığı seyahatleri sırasında kilise ve sinagog binalarını çok görmüştü, fakat cami inşaatında bu planların hiç birini kullanmadı.

Cami inşaatında duvarların bir metre yüksekliğine kadar taş kullanılırken, geriye kalan kısmı kerpiçle örüldü ve çatısı da hurma ağacının dalları ile kaplandı. İnşa edilen bu cami gayet doğal ve sade bir yapıya sahipti. Rivayetlere göre, Allah Resulü’nden –s– cami binasının niteliği ve özellikleri soruldu, o hazret şöyle buyurdu: Benim camiim Musa’nın gölgeliği gibidir ki bazı ağaçları beraberinde taşıyordu. Allah Resulü binanın sadeliğini insan ömrünün kısalığına bağlayarak şöyle devam etti: ölüm ve ecel tüm hızıyla insanların başına gelir.

O dönemde caminin bir bölümü yoksul insanların iskanı için tahsis edildi. Yoksulların önemli bir bölümü Medine’ye hicret etmek için evini yurdunu bırakmak zorunda kalan ve aşiretinde konumundan el çekerek yoksulluğu Allah’a ibadetle beraber tercih eden insanlardı. Bu insanlar bir süre sona Soffa ashabı olarak ün yaptı.

Cami inşaatı ile beraber inşaatı gerçekleşen bir başka bina da, Allah Resulü’nün –s– hücresi veya odasıydı. Daha sonlaraı sahabeden kim mali gücü el verdiyse, caminin kenarında bir hücre yaptırdı ve o hücreden camiye bir kapı açtı ve namaz sırasında o kapıyı kullandı. Hicretin üçüncü yılında Allah Resulü –s– Hz. Ali’nin odasından başka diğer tüm kapıların kapatılmasını emretti.

İslam Peygamberi’nden –s– sonra ve İslam dininin gelişmesi ve müslümanların sayısının artması ve Mescid-i Nebi’nin alanının yeterli olmaması yüzünden halifeler camiyi genişletmeye karar verdi. Bu genişletme çalışması bir kaç aşamada gerçekleştirildi ve Abbasi halifeleri dönemine kadar devam etti ve Mescid-i Nebi’nin yüzölçümü 9 bin metre kare oldu.

Osmanlı döneminde Mescid-i Nebi bir kaç kez restore edilerek genişletildi. Fakat en temel çalışma kameri 1265 yılında Abdulhamid döneminde yapıldı ve Mescid-i Nebi’nin restorasyon çalışması tam 13 yıl sürdü. Günümüzde ehli beyt fertleri ve masum imamlar ve halifeler ve bazı sahabenin adlarının Mescid-i Nebi’deki levhaların üzerinde yer alması, Osmanlı döneminde yapılan çalışmaların mirasıdır. Bu adlardan biri İmam Zaman’ın –s– adıdır ve Muhammed Mehdi şeklinde yazılmıştır. Bu ad geçmiş yıllarda içinde canlı anlamına gelen “Hay” kelimesi gözükecek şekilde yazılmıştı, fakat şimdi üzerinde yapılan müdahalelerle Hay sözcüğü bozulduğu anlaşılıyor.

Mescid-i Nebi Suud hanedanı döneminde de bir kaç kez restore edilerek genişletildi. Medine kenti Mescid-i Nebi’nin bereketi sayesinde büyük saygınlık kazanan bir kenttir, çünkü Allah Resulü –s– şöyle buyurmuştu: Hz. İbrahim Mekke’yi güvenli alan ilan etti ve halkı için dua etti. Ben de Medine’yi öyle yaptım.