Şubat 26, 2017 15:39 Europe/Istanbul

Bir toplumun ekonomisinin başarılı olması, iç gücünün randmanı ve verimliliğiyle doğru orantılıdır.

Randmanın bir bölümü çaba ve çalışma ve bir bölümü  de bilincin artmasına dayalıdır. Kuşkusuz, çalışma alanında bilincin ve bilginin artması ve bunun hayata geçirilmesi ve de daha fazla çaba ve gayretle, direniş ekonomisinin gerçekleşmesi yönünde önemli adım atılmış olacak.

Değerli dostlar, bu haftaki direniş ekonomisi İslami kalkınma ve ilerleme modeli adlı sohbetimizde direniş ekonomisinin tahakkukundaki etkili diğer bir konuyu ele alacğız.

Bu bölümde, çalışma ve iş  fırsatı yaratmanın önemi hakkında konuşacağız.

Bir toplumun ekonomisinin başarılı olması, iç gücünün randmanı ve verimliliğiyle doğru orantılıdır.Randmanın bir bölümü çaba ve çalışma ve bir bölümü  de bilincin artmasına dayalıdır. Kuşkusuz, çalışma alanında bilincin ve bilginin artması ve bunun hayata geçirilmesi ve daha fazla gayretle, direniş ekonomisinin gerçekleşmesi yönünde önemli adım atılmış olacak.

Bütün maddi ve insani kaynaklar doğru dürüst şekilde kullanılması halinde direniş ekonomisi şekillenebilir.

Akıllı ve dikkatli yönetimle, iş ortamını iyleştirmek, maharetli işçiler ve uzmanların ilgili bölümlerde çalıştırılması da bunun için şarttır.

Muhtelif alanlarda ilerleme ve kalınma sağlanması ve sürekli değişim ve dönüşüm, insanlık hayatının inkar edilmez bir gerçeğidir. Bu arada çalışma daha fazla öneme sahiptir.İnsan kendi hayatını ve yaşamını sürdürebilmesi için çalışması gerekiyor.

Kendi hedef ve ülkülerine anacak sürekli çalışma ve gayret ile varabilir. İlerleme ve kalkınmanın zirvesine ulaşmak isteyen her fert veya toplum, rahatına bakmak değil, zahmet çekmesi ve emek vermesi gerekiyor.

Tarih boyunca insanlığın yarattığı büyük medeniyetler ancak büyük çaba ve gayretler sonucu elde edilmiştir, ancak Allah vergisi yeteneklerle bu alanda rol ifa edebildiğini unutmamak gerekiyor.

İran'da Taht-ı Cemişt, Mısır'daki dev piramitler, Çin duvarı gibi büyük ve kalıcı binalar, zaten insanın dev çaba ve gayreti ve de düşüncesinin ürünüdür.

Ayrıca, günümüz dünyasında insanın elde ettiği başarılar, uzaya uçması ve burayı zapt etmesi, geçmişte tedavisi imkansız hastalıklar bugün tedavi edilmesi, dev tüneller, köprüler, sanayi merkezileri, dijital iletişim dünyasındaki baş döndürücü ilerlemeler ve başkaları, bu gayret ve düşüncenin sayesinde gerçekleşmiştir.

Çaba ve gayret sayesinde, insanın hayat ağacı, meyva veriyor ve insanın ruhu ve cismi neşe bulur.

İnsan, hayatında çaba ve gayretten vazgeçerse o zaman durgunluk ve zayıflık başlar.

Medeniyet Tarihi kitabının yazarı Will Durant, "Çalışan insan sağlıklı olur. Çalışma, insanı yaşamında mutlu kılan sırdır. Bence Allah'tan para ve servet değil, çalışma fırsatı vermesini istesek daha iyi olur" diye ifade etmiştir.

Şimdi soru şu ki, insan hangi hedefle çalışır? Acaba insan sadece maddi ihtiyaçlarını karşılamak ve daha iyi yaşam şartları sağlamak amacıyla mı çalışır? Acaba insan çalışabilsin diye mi yiyip içiyor? Ya da daha yiyebilsin ve rahat bir yaşam sürdürebilsin diye mi çalışıyor?

Muhakkak, her bir toplumda ve mektep açısından çalışma ve gayretin, farklı tanım ve konumu vardır.

Bazıları, konuya tek taraflı bakarak, çalışmayı sadece maddi yaşam ve dünyevi ihtiyaçları karşılamakla sınırlı görürken bazı düşünce ve mektepler, farklı bakıyor.

Kapsamlı ve geniş bakışıyla İslam, çalışma ve gayret konusunu, hem maddi ve hem manevi boyuttan ele alır. İslam mektebinde, insan maddi ve manevi olmak üzere iki boyutlu bir varlık sayılır. Allah, insanı kainatın en şerefli varlığı kılmıştır ve diğer varlıklara tercih etmiştir.

Burada daha önemli bir konu, Allah'ın göklerde ve yerde ne varsa insanın zaptına geçirmesidir.

Nitekim Lokman Suresi'nin 20 ayetinde şöyle okuyoruz:

"Görmüyor musunuz ki, Allah göklerde ve yerde olanları size müsahhar kılmış, açık ve gizli olarak nimetlerini üzerinize genişletip-tamamlamıştır..."

Evet, yüce Allah, insan için kendi maddi ihtiyaçlarını gidermesi için gereken imkanları sunmuştur. Ancak bu imkanlar daha büyük ve yüce hedef doğrultusunda insana verilmiştir ve o da, manevi ve ruhi olgunluk ve kemale varmasıdır.

İslam öğretilerine göre, insan beyhude ve abes olarak yaratılmış bir varlık değil, Allah Zariat Suresi'nin 56. ayetinde şöye buyurur:

"Ben cinleri de, insanları da ancak Bana kulluk-ibadet etsinler diye yarattım."

İslam açısından dindar ve mümin insan bütün tavır ve davranışlarında, yüce hedef peşindedir.

O Allah'a kulluk ve ibadet etmek peşindedir zira, bu kulluk sayesinde manevi olgunluk ve kemale ulaşabilir.

Bu yüzden ekonomik faaliyet dahil dünyevi imkanlardan yararlanma, manevi olgunluğa ulaşana kadar önemlidir.

Söylediğimiz gibi, direniş ekonomisi, İslam dininin inanç ve akidelerine dayalı bir ekonomidir. Bu mesele, bir Müslüman fert ve toplamda Müslümanlar'ın motivasyonunu direniş ekonomisi hedeflerinin tahakkuku için güçlendirir. Ekonomi ile İslam'ın akidevi meseleleri arasındaki bağ o kadar güçlüdür ki, onları birbirinden ayırmak ağır bazen imkansızdır. Örneğin; İslam' göre, çalışma ve çaba ile maneviyat birbirine bağlı olduğu için insanın kendi ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak için verdiği çaba ve emek, ibadet sayılır. Yaşam ihtiyaçlarını gidermek için emek ve gayret, insanın dünyevi hayatını geliştirir. İlahi emirlerin yerine getirilmesi niyetiyle olursa Uhrevi sevabı da olacaktır.

Bu yüzden Yüce İslam Peygamberi -saa- "Dünya, Ahiret'in tarlasıdır" diye buyurmuştur. Yani dünya ve dünyadaki imkanlar, insanın olgunluğu ve uhrevi mutluluğunu dünya imkanlarından doğru şekilde yararlanılması halinde sağlayabilir.

Çalışma, insanın fiziksel ve fikri aktivite ve faaliyetlerinden ibarettir ki sonucunda insan için maddi çıkar ve kazanç kazanılmış olur.

Kurani düşüncede, çalışma ve gayret, insanın fıtratından ve olgunluk ve kemale erme aşkından kaynaklanır.

İnsan daha iyi hayat ve yaşam şartlarını elde etmek için çalışır, bu onun fıtratında yer almış bir durumdur. İnsan kendi ve ailesinin ihtiyaçlarını gidermek için çaba sarf eder ve Allah'ın verdiği bol imkanlar ve nimetlerden yararlanır. Eğer insan emek vermeden ve çalışmadan bütün bu nimetlere sahip olsaydı o zaman yaşamının artık bir anlamı kalmazdı, insanın çalışma için bir motivasyonu olmazdı ve yaşam yorucu ve neşesiz olurdu.

Yüce İslam Peygamberi'nin -saa- Eyl-i Beytinden İmam Sadık -as- çalışmanın psikolojik sağlığı ve onun insanın halet-i ruhiyesindeki olumlu etkilerine işaret ederek şöyle buyurmuştur: 

" Eğer insanların bütün ihtiyaçları (emek vermeden) kendileri için temin edilseydi, asla hayatlarının tadı ve hazzını anlamazlardı. Düşünün, bir kişi, bir grubun konuğu olup, bir süre onların yanında gıda rahatına baksın, içecek gibi bütün ihtiyaçları ve diğer hizmetleri emek vermeden  karşılansın. Bir süre sonra çalışmadığı için yorulur ve meşgul olsun diye bir işin peşinde olur. Hele şunu düşünün, eğer insan ömrü boyunca bütün ihtiyaçları karşılanırsa, ne hisseder"

İmam Sadık -as- beyanatından anlaşılır ki, çalışma ve emeğin değeri ve önemi sadece kazanç ve gelir elde etmek için değil, çalışma insan için ruh sağlığı ve huzur verir, ayrıca insan yararlı ve faydalı bir varlık olduğunu hisseder. 

Fransız şair ve yazar Voltaire şöyle diyor: "Ne zaman ki acı ve hastalığın beni yıkmak istediğini hissedersem, çalışmaya sığınırım ki, çalışma benin içimdeki dertlerin en iyi dermanıdır."

Böylece, çalışma, gayret ve emeğin faydaları, hem maddidir ve hem manevi. hem içseldir hem dışsal. 

Çalışmakla bir taraftan insan gelir elde edip, yaşam ihtiyaçlarını karşılayabilir ve kalkınma ve bayındırlığa neden olur, bir taraftan da, insan çalışmakla faydalı bir varlık olduğunu hisseder. Bu his, insana neşe ve zindelik verir ve insani gelişmenin önemli endekslerinden olan yaşam ümidini arttır.

Toplumun en önemli etkenlerinden insan gücü, yeteri kadar verimli olmaması halinde, kalkınma ve gelişmenin bütün sürecini etkiler ve hareketi yavaşlatır veya durdurur.