Nisan 21, 2017 13:57 Europe/Istanbul
  • Şii tarihinin büyük alimleri - 9

Bugünkü sohbetimizde Şii düşünür Şeyh Müfid’in fıkıh ve kelam ilimlerinde aklın konumunu belirlemekte etkisinden söz etmek istiyoruz.

Şeyh Müfid’in fıkıh ve kelam ilimlerinde eğilimi akılcılık eksenine dayanır. Bu büyük alim fıkıh, usul, kelam, tarih ve tefsir ilimlerinde dini öğretileri akılcı eksende beyan etmeye ve savunmaya çalıştı.

Geçen iki bölümde hatırlanacağı üzere kameri üçüncü ve dördüncü yüzyılların deha Şii alimi Şeyh Müfid’den söz ettik. Şii mezhebinin ilmi hareketinin kurucusu sayılan Şeyh Müfid, yaşadığı çağın zorlu şartlarına karşın büyük bir ihlas ve çaba ve eşine az rastlanan dehası ile Şii fıkhı ve kelamını her türlü ifrat ve tefritten korumayı başardı ve bu yüzden ve haklı olarak Şii mezhebinin sınırlarını koruyan alim olarak ün yaptı.

Geçen bölümlerde Şeyh Müfid’in yaşamı, talebeleri, hocaları ve telifleri ve özellikle halkın ve ulemanın şüphelerini gidermek ve fikri ve ilmi ihtiyaçlarını karşılamakta sarf ettiği emeğinden söz ettik. Şimdi ise biraz önce de belirtildiği üzere Şeyh Müfid’in fıkıh ve kelam ilimlerinde aklın konumunu belirlemekte etkisinden söz etmek istiyoruz.

Image Caption

Şeyh Müfid’in fıkıh ve kelam ilimlerinde eğilimi akılcılık eksenine dayanır. Bu büyük alim fıkıh, usul, kelam, tarih ve tefsir ilimlerinde dini öğretileri akılcı eksende beyan etmeye ve savunmaya çalıştı.

Geçen bölümlerde gaybet döneminde Şeyh Müfid’in yaşadığı çağa kadar İslamî ilimler atmosferi hadis ehli olanların düşüncelerinin etkisi altında olduğunu anlattık. Hadis ehli olanlar, fıkıh ve kelam ilimlerinde aklın etkisine inanmayan ve tüm çabaları hadisleri nakletmek ve sınıflandırılmaları üzerinde odaklanan alimlerdi.

Yine dedik ki İmam Zaman’ın –s– küçük gaybeti döneminde din alimleri İslam Peygamberi –s– ve ehli beyt –s– hadislerini kayda almak ve korumak ve İslamî maariften eşsiz bir hazine yaratmak için büyük emek harcadı ve bu yüzden o dönem Hadis çağı olarak adlandırıldı.

Ancak bu dönemde bazı radikal akımlar da vardı. Bu akımlar hadisleri ve İslamî maarifi idrak etmekte aklın her türlü müdahalesine şiddetle karşı çıkıyor ve bu durumdan kaçınıyordu. Akıl karşıtı bu akım dini idrak etmekte bazı sapmalara ve yüzeysel algılamalara yol açmıştı.

Kendisi seçkin bir alim ve keskin bakışlı bir müçtehid olan Şeyh Müfid ise bu tür sapkın düşüncelerle amansız bir mücadele başlattı. Şeyh Müfid fıkıh ve kelam ilimlerinde akli delil ve gerekçelerin kullanılmasına vurgu yaptı ve uygulamalı usul ilmini tedvin ederek söz konusu ilimlerde aklın nereye kadar kullanılacağını belirleyerek böylece ulemanın dikkatini aklın bir kenara itilmesinin doğuracağı zararlara çekti.

Image Caption

Şeyh Müfid, nakledilen hadisleri iki sebepten ötürü akılla ölçülmesi gerektiğini savunuyordu. İlkin hadisi nakledenlerin bazen gaflete veya hataya düşmüş olabileceği, özellikle hadis ehli olarak ün yapan kişilerin nakedilen hadisin masumlara –s– ait olup olmadığına dikkat etmeksizin her haberi hadis olarak kabul ettikleri ve amellerinin temeli olarak kullandıkları söz konusuydu. Şeyh Müfid, aklın teyit ettiği yöntemlerle falanca hadisin masumlardan –s– geldiği ispat edilmedikçe bu tür hadislere istinat edilemeyeceğini savunuyordu. İkinci mesele, hadisi doğru biçimde anlamak üzere akıldan yardım almak gerektiği meselesiydi. Şeyh Müfid hadislerin doğru idrak edilmesini önemsiyordu ve akıl ve düşünce ile desteklenen araştırmacı bir gözle hadislere bakmak ve böylece yanlış anlaşılmalara mani olmak gerektiğini savunuyordu. Şeyh Müfid tüm gücü ile hadisin nakil ve idrak alanlarında aklın müspet rolünü savunan bir alimdi.

Büyük alim ve fakih Şeyh Müfid’in eserlerinin önemli bir bölümü fıkhi konularla ilgilidir. Fıkıh, İslam’ın pratik ahkam ve yasalarını dini kaynaklardan ve güçlü delillere dayanarak çıkaran ilimdir. Şeyh Müfid, fıkıh ilminde de aklın kullanılmasını bir zaruret olarak görüyordu. Hatta bazıları Şeyh Müfid’in fıkıhta aklın rolünden söz eden ilk alim olduğunu belirtiyor.

Rivayetlere göre ehli beyt –s– fertleri Şii Müslümanları sürekli aklı kullanmaya teşvik ediyor ve insanların ve zamanın şartlarına ve gereksinimlerine göre kitaptan ve sünnetten ahkamı istinbat etme yöntemini öğretiyordu.

Image Caption

Ancak biraz önce de belirtildiği üzere 12. İmam –s– gaybet ettikten sonra dördüncü yüzyılın sonuna kadar hadis ehli olanların düşüncesi galip geldiğinden akli analizlere ve içtihat üzerinden istinbatlara yer verilmiyordu. Gerçi Şeyh Müfid’den önce İbni Ebi Akil ve İbni Cüneyt İskafi gibi bazı alimler içtihat alanında aklı kullanma eğilimindeydi, fakat Şeyh Müfid, akli eğilimin ötesinde bir şeyi gündeme getirdi, şöyle ki eğer Kur'an'ı Kerim ve hadisler bir meselenin cevabını bulmak üzere titizlikle araştırılır ve sonuca ulaşılamazsa, bu kez din ahkamının tanım kaynağı olarak akla baş vurmak gerekir.

Şeyh Müfid şöyle diyordu: Eğer Şii Müslüman için gaybet döneminde bir mesele veya bir ihtilaf yaşanır ve Kur'an'ı Kerim ve hadiste buna açık bir hüküm yoksa, o zaman ne yapılmalı? Böyle bir mesele ile karşılaşan ve şer’i cevabını bulmam isteyen kimse, İmamiye Şii alimlere baş vurması gerekir ve onlar da imamların –s– tavsiyelerine göre nasıl bir fetva vermeleri gerektiğini araştırmalıdır ve eğer herhangi bir tavsiye bulunamazsa ve söz konusu meseleye uygun bir hüküm bulunamazsa, bu şartlarda alimin aklına baş vurarak mesele hakkında hükmetmesi gerekir.

Şeyh Müfid eşine ender rastlanan değerli eserleri ve münazaraları ile kelam ve fıkıh ilimlerinde akılcı eğilimi hakim kılmayı başardı.