Haziran 09, 2017 14:26 Europe/Istanbul

Seçim mevsiminin özelliklerinden biri, çeşitli seçim sistemlerini karşılaştırma fırsatının doğması ve böylece düşünce sahibi olan insanların başka ülkelerin seçim sistemlerini ve siyasi nizamlarını gözden geçirme ve bu sistemleri insaflı bir şekilde yorumlama fırsatı bulmalarıdır.

Bugünkü sohbetimizde seçim sistemi sahibi olmakta derin mazileri olan başta Hindistan ve Pakistan olmak üzere bölgede bazı ülkelerin seçim sistemlerini gözden geçirmek istiyoruz.

İran’da yürürlükte olan seçim sistemi bölgede Türkiye, Hindistan ve Pakistan  gibi bazı ülkelere benzerlik arz ediyor. Gerçi bu sistemlerin arasında bazı benzerliklerin bulunduğu kesindir, ama yine de bu seçimleri birbirinden farklı kılan şey, seçimlerin geniş kapsamlı oluşu ve toplumun tüm kesimleri ve sınıflarının seçimlerde rol ifa etmeleridir, öyle ki bir seçim bir ülkede yaşayan insanlara dini, ırkı ve etnik bağlarından bağımsız olarak kendi kaderini belirleme ve ayrımcılık yapılmaksızın katılım sağlama fırsatı verir.

Bölgede Hindistan gibi bir çok ülke dini ve etnik yapı ve kültürleri itibarı ile İran’a benzerlik arz eder. Örneğin Hindistan’da çeşitli inançlara, kültürlere ve İslam, Budizm, Hinduizm ve Hristiyanlık gibi dinlere mensup olan insanlar bir arada yaşar. Bu çeşitlilik, Hindistan’ın yetmiş iki milletin yaşadığı ülke olarak adlandırılmasına vesile olmuştur. Hindistan bu açıdan dünyanın en büyük demokrasisi olarak da adlandırılır. İran’da da Türk, lor, kürt, Arap, buluci gibi ırklara ve çeşitli dinlere mensup insanlar bir arada yaşar. Bu yüzden bu tür bir yapıya sahip olan ülkelerde seçim sistemleri çok önemlidir.

Siyaset meseleleri uzmanı Alirıza Davudi şöyle diyor:

Bakın, üç bileşen söz konusudur. Birinci bileşen demokratik nizamlarla ilgilidir. İran’da dini demokrasi nizamı vardır. Bu tür nizamlar cumhuriyetin temellerini pekiştirmek, katılım oranının artmasına dayanır, ancak aynı zamanda dışarıdan da bu tür ülkelere karşı sürekli saldırılar yapılır. Bu bileşeni kullanan Hindistan veya onun gibi bir ülkede gerçi dini temel yoktur, fakat büyük güçlerle mücadele bileşeni açıkça tecelli etmiştir. Gerçi bu ülkelerde milli oyun inşa edilmesi milli iktidarlarının simgesi telakki edilir. Dolaysıyla bu tür nizamlara baktığımızda demokrasi nizamlarında büyük güçlere karşı durma bağlamında ciddi izlerin bulunduğu anlaşılır ve bir de buna dini bileşen eklenirse, bu kez farklı şartları izlemeye başlar.

Verilere göre Hindistan’da 150 milyon müslüman yaşıyor ve bu ülkenin nüfusunun %14 kadarını oluşturuyor. Ancak Hindistanlı müslüman camiasının her zaman duyduğu kaygılardan biri, siyasi parti ve adayların onların istek ve taleplerine duyarsızlığıdır. Her seçimden önce siyasi partiler ve adaylar müslümanlara parlamentoda ve devlet kurumlarında yer verme ve müslüman gençlere adil bir şekilde davranma gibi sözler veriyor, ancak bu sözler pratikte hayata geçirilmiyor. Oysa müslümanlar Hindistan’ın Utar Pradesh gibi büyük eyaletlerinde nüfusun önemli bir bölümünü oluşturuyor. Bu yüzden Hindistan’da siyasi partiler bu kesimin oylarını kazanmak için her seçimde bir çok vaatlerde bulunuyor. Fakat Hindistan’ın müslüman topluluğu onlara sadece seçim gününde oy pusulası gözü ile bakılmasını istemiyor.

Hindistan anayasasına göre bu ülkede Başbakan yürütmenin başıdır ve Cumhurbaşkanı sadece protokol makamı sayılır. Hindistan’ın siyasi sistemi İran’da cumhurbaşkanının yürütmenin başı olmasına bakıldığında, iki siyasi sistemde bazı farklılıkların bulunduğu anlaşılır. Bu farklılıkların en önemlisi, İran’da Cumhurbaşkanı doğrudan halkoyları ile seçilmesi ve Hindistan’da protokol makamı olmasının aksine yürütmenin başında yer almasıdır. İran’da parlamento bağımsızdır ve Cumhurbaşkanı hakkında gensoru verebilir ve hatta onu azledebilir. Ancak cumhurbaşkanının parlamentoyu feshetme hakkı yoktur, ki bu da Hindistan’la karşılaştırıldığında İran anayasasının güçlü yönlerinden biri sayılır.

Aslında Hindistan’ın siyasi sistemi, parlamenter sistemdir. Bu yüzden Hindistan’da Cumhurbaşkanı halkın doğrudan seçtiği bir makam değildir ve yasama erki tarafından seçilir.

Hindistan’da cumhurbaşkanlığı seçimleri özel hesaplara göre yapılır, zira tüm meclislerin oyları eşit değerde değildir. Hindistan’da merkezi meclislerin temsilcilerinin oyları eyalet meclislerine kıyasla daha fazla değerlidir ve sonunda hangi aday daha fazla puan kazanırsa Hindistan Cumhurbaşkanı seçilir.

Hindistan anayasasının 53. Maddesinde bu ülkenin Cumhurbaşkanı seyrek sayıda durumun dışında yasal gücünü doğrudan kullanabileceği ifade edilir, ancak bu yetkiler pratikte hayata geçirilemez ve Başbakan tarafından yönetilen bakanlar konseyi cumhurbaşkanının tüm yetkilerini uygular.

Siyeset meseleleri uzmanı ve üniversite öğretim üyesi Muhammed Rıza Merendi şöyle diyor:

Bazı ülkeler vardır pek fazla demokrasiden de söz etmez, ama nisbi olarak bu konuda başarılı olmuştur. Hindistan bin dinli ve bin inançlı bir ülkedir. Bu ülkede demokrasi nisbi olarak ilerlemiştir, gerçi İslami mezheplerden oluşan azınlıklar başta olmak üzere bazı azınlıklara kısıtlamalar uygulanmaktadır, ama buna karşın ve bunca din ve inanç çeşitliliğe karşın demokrasiyi ilerletmeyi başarmıştır. Irak’ta Saddam devrildikten sonra kurulan yeni devlet, Arabistan ve diğer Arap rejimler ve Türkiye’nin desteklediği terör örgütlerinin entrikalarına rağmen seçimleri düzenlemeyi ve nisbi de olsa ilerlemeyi başarmıştır. Örneğin Malezya’da bir dönem Mahatir Muhammed geldi ve başarılı bir iktidar dönemi geçirdi ve sonra da kendisi iktidardan çekildi ve iktidarı başkasına devretti ve Malezya kısmen ideal bir demokrasiyi tecrübe etti. Gerçi biz orada Mahatir Muhammed’e yönelik bazı eleştirilerimiz olmuştur, çünkü her halükarda orada vahabi akımlar nüfuz etti ve İslami hareketlere verilmesi gereken bazı özgürlükler verilmedi. Yine latin Amerika’da başarılı bir örnek Nikaragua örneğidir. Nikaragua devrimi İran İslam inkılabı ile hemen hemen eşzamanlı olarak zafere ulaştı ve orada Sandinistler iktidarın başına geçti ve tam özgürlüğüne kavuştu. Ancak bu tam özgürlük yüzünden bir sonraki seçimlerde Amerikalılar bayan Vilto Şamro’yu desteklediler ve Batı yandaşı ve Amerika’ya bağımlı olan bayan Şamro’nun zafer kazanmasına sebep oldular. Sandinistler de sonucu kabul etti, gerçi daha sonraki seçimlerden yeniden zafer kazanarak iktidarın başına geçtiler. Ancak tüm bu gelişmeler bizim ülkelerimize aittir, yani Batılı olmayan ülkelere. Batılı ülkeler bu tür özgürlükler yoktur, yani mevcut düzene tamamen karşı olan bir hareket gelip de iktidarın başına geçmesi ve iktidarın başında kalması mümkün değil. Avrupa’da böyle bir şeye asla izin verilmez, ama bizim veya Nikaragua gibi ülkelerde bunlar yaşandı ve sistem de bunu kabullendi.

Pakistan da Hindistan gibi ingilizlerin sulta döneminde bu bölgelerde şekillenen kurumların mirasçısıdır. Bu sistemde cumhurbaşkanlığı seçimlerinin temeli şöyle ki ilkin kırsal yörelerin insanları köy konseylerini ve kentsel alanlarda da insanlar kent konseylerini seçer ve bu konseylere halkın doğrudan oyları giren temsilciler temsilciler meclisinin temsilcilerini seçer ve onlar da halkın oyları ve müdahil olmaları söz konusu olmaksızın cumhurbaşkanını seçer. Bu seçim sistemi daha sonraları 1935 anayasasında ki Hindistan ve Pakistan’ın ilk anayasasıydı oylama halkaları şeklinde değiştirildi ve temsilci olabilmek için esas kriter mal varlığı, mülkiyet ve eğitim seviyesi oldu. Bir halkada oy kullanmak, adları o seçimin seçmen listesinde kaydedilen insanlara mahsustur ve bu listenin dışında olanlar o halkada oy kullanamaz.  Oysa İran’da örneğin Tahran gibi büyük bir kentte tüm insanlar kenti temsil edecek temsilcilerin zaferi veya yenilgisinde etkilidir ve adayların arasında hiç bir halkalaştırma söz konusu olmaksızın kentin tüm seçmenleri tarafından  seçilebilir.

İran İslam Cumhuriyeti nizamında seçimler, toplumun tüm kesimleri ve tüm sınıflarının katılım ilkesine dayanır. Çünkü İslam Cumhuriyeti nizamı milletin tüm kesimlerinin görüşüne baş vurularak ve toplu düşünceye göre kurulan bir nizamdır. Katılım konusunda bu bakış, İslam Cumhuriyeti nizamında seçimlerin önemini yansıtır ve bu yüzden seçimlerin sonunda elde edilen sonuç milletin tümü tarafından ve her türlü dini ve etnik etkenden bağımsız olarak desteklenir. Seçimler gibi önemli bir sürece katılan tüm insanlar gerçekte sosyal, siyasi ve dini önemli görevini yerine getirir ki bu da İslam nizamda katılımın derin anlamını yansıtır.