Haziran 09, 2017 15:57 Europe/Istanbul

İran’da İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra İslam Cumhuriyeti nizamının düşmanları bu halkçı nizamla düşmanlık gütmeyi gündemlerine aldı.

Başta ABD ve Britanya olmak üzere İslam inkılabının düşmanları inkılap karşıtı örgütler, münafıklar terör örgütü ve diğer terör çeteleri ile işbirliği yaparak İran İslam Cumhuriyeti’ne yönelik kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerini gerçekleştirmeye çalıştı.

İran milletini seçimlere katılmaktan vazgeçirmek ise düşmanların her seçimde izlediği taktiklerden biridir.

Siyaset meseleleri uzmanı Kiyumers Yezdanpenah şöyle diyor:

Her halükarda ecnebi odaklara bağlı güçlü medya organları sürekli İran İslam Cumhuriyeti nizamını başarısız göstermeye çalışıyor ve İran milletine ve özellikle seçmenlere, bu nizamın halkın isteklerini ve verilen sözleri yerine getiremeyeceğini telkin etmekle uğraşıyor. Düşmanlar İran İslam Cumhuriyeti kısıtlayıcı ve ele ayağa dolaşan bir nizam olduğunu telkin etmeye çalışıyor ve bu tür yaftalara sarılarak İran’da seçimleri etkilemek istiyor. Ancak tüm bunlar İran’da demokrasinin köklü başarısı yüzündendir, zira İslam Cumhuriyeti nizamı bu alanda nisbi başarıya ulaşmış ve kendi değerleri ile demokrasi arasında çok değerli bir uyum sağlamayı başarmıştır. Görünen o ki bu başarı düşmanı öfkelendiriyor ve bu yüzden seçimleri etkilemeyi çalışıyor.

İran’da seçim süreçleri ABD ve Britanya ve inkılap karşıtları için şom hedeflerine ulaşma yönünde bir fırsat oluşturuyor. Bu iki ülke İslam inkılabından önce de İran’da her türlü halkçı harekete tahammül edemiyordu. Amerika ve Britanya’nın casusluk örgütleri 1953 yılında Dr. Muhammed Musaddık’ın yasal yönetimine karşı darbede işbirliği yapmaları, bu iki ülkenin İran’ın çağdaş tarihinde ifa ettikleri yıkıcı rolün en somut örneği ve tarihi mısdakıdır. Bu darbe, Amerika ve Britanya’nın İran’da halkın siyaset arenasına katılımlarını ve etkili rol ifa etmelerini tahammül edemediklerini ortaya koydu, nitekim bugün yine aynı hedef doğrultusunda İran milletini İslam Cumhuriyeti nizamından soğutmaya çalışıyor. Öte yandan Amerika ve Britanya’nın İran’ın çağdaş tarihinde ifa ettikleri rol, bu iki müdahaleci gücün İran milletinin hamileri olmadığını ve çıkarlarına ters düşen her türlü hareketi bastırmaya çalıştıklarını ortaya koyuyor.

Siyaset meseleleri uzmanı Alirıza Davudi bu konuda şöyle diyor:

Bakın, geçmiş dönemlerde inkılap karşıtı örgütler İslam Cumhuriyeti nizamının işi bittiğini telkin etmeye çalışıyordu, ancak mevcut şartlar bunun böyle olmadığını ortaya koydu. Bu kesim her türlü olumsuz noktayı yalan dolanlarla süslemek ve hatta çakma ve uydurma noktaları gündeme getirmek sureti ile muhataplarını etkilemeye ve İran İslam Cumhuriyeti nizamı bu yıllarda hiç bir şey yapmadığını ve hatta gerilediğini telkin etmeye çalışıyor. Bu onların en önemli taktiklerinden biriydi, ancak bu dönemde halkı seçimlerden soğutmak için halkçı bileşenlerin üzerinde duruyorlar, şöyle ki seçmeni eğer oy versem ne olur, oy vermesem ne olur, zaten hiç bir şey olmaz ve bu şartlar değişmez ve biz bulunduğumuz noktadan asla ilerleyemeyeceğiz, noktasına getirmeye çalışıyorlar. Yani bu kez bu tür bileşenlerin üzerinde duruyorlar, yani halkı soğutmak için menfi şözleri söylemeye başladılar ve bunu geleceğe dönük soruların cevabında gündeme getiriyorlar, oysa bunlar bir milletin çabalarına bağlı olan şeylerdir, fakat onlar buna işaret etmiyorlar. Dolaysıyla Batı medyasının en önemli çalışma ekseni şu ki size bu seçimlere katılsanız veya katılmasanız, hiç bir faydası olmadığını telkin etme yönündedir, çünkü sözde kilitlenmiş nokta tabir ettikleri noktaya gelmişiz, yani halkı ben daha önce katıldım da ne oldu ki şimdi katılmasam ne olacak, dedirtmeye çalışıyorlar ve bu halkı soğutmak için en önemli taktikleridir. Ancak son nokta olarak mutlaka belirtmem gereken şey, Batı medyası ve muhalif medya organları ve düşman medya organları genellikle kendi milletlerinin kültüründen etkilenerek hareket ediyorlar, yani Amerika’da şöyle bir düşünce vardır, siz seçimlere ister katılın ister katılmayın, Trump Trump’tır ve Clinton da Clinton’dur. Ancak İran’da halkın katılımı geleceği belirlemekte çok etkilidir. O zaman onların kendi düşüncelerini bize telkin etmemelerine ve bu düşünceleri kabul etmemeye dikkat etmeliyiz.

İran’da ne zaman cumhurbaşkanlığı seçimleri veya İslamî şura meclisi seçimleri düzenlendiyse, İran milletinin baş düşmanları ABD ve Britanya’ya bağlı ecnebi medya organları hemen propaganda savaşını başlatıyorlar. Son yıllarda BBC ve VOA gibi kirli medya organları İslam inkılabı karşıtı örgütlerle el ele vererek İran milleti ile İslam Cumhuriyeti nizamının arasını açmak için büyük çaba sarf ettiler. Amerika ve Britanya İran’da düzenlenen seçimlerde sürekli İran camiasına nüfuz etmeye, muhaliflerle irtibat kurmaya ve çakma ve uydurma haberlerle İran kamuoyunda kaygı oluşturmaya çalışmıştır. Bu tür hareketlere paralel olarak Amerika ve Britanya, İran’ın içinde güvensizlik şartlarını körüklemek ve siyasi istikrarsızlık yaratmak amacıyla münafıklar terör örgütü gibi örgütleri de harekete geçirmeye çalışmıştır.

Seçimlerin arifesinde İran’da etnik kışkırtmalar da İran milletinin seçimlere katılım oranını etkilemek için düşmanların izlediği bir başka taktiktir.

Öte yandan 2009 yılında İran’da düzenlenen 10. Dönem cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra çıkarılan fitne, başta Britanya büyükelçiliği ve ABD olmak üzere bazı Batılı ülkelerin Tahran’daki büyükelçiliklerinin İran İslam Cumhuriyeti nizamını yıkmak için çaba harcadıklarının en somut mısdakı sayılır. Britanya büyükelçiliği 2009 seçimlerinden bir yıl önce bu seçimleri etkilemek için yıkıcı faaliyetlerini başlattı. Britanya büyükelçiliğinin iki numaralı adamı olan Tomas Burn açıkça İran’da bazı siyasi şahsiyetlerle irtibat kurmaya başladı.

İran’da 10. Dönem cumhurbaşkanlığı seçimlerine hile karıştığı iddiası, Amerika ve Britanya ve inkılap karşıtlarının bu seçimleri etkilemek ve halkı nizama karşı soğutmak için ileri sürdüğü iddia idi. Bu çerçevede BBC ve VOA gibi Batılı medya organları seçimlere bir kaç hafta kaldığı bir sırada geniş çapta propaganda yapmaya ve kamuoyunu etkileyerek seçimlere katılımı mümkün mertebe azaltmaya çalıştı. Fakat Britanya’nın Tahran büyükelçiliği ve Amerika’nın sınır ötesinden müdahaleleri ve Batı medyasının onlara verdiği desteğe rağmen İran milleti 10. Dönem cumhurbaşkanlığı seçimlerine %85’lik katılım oranı yeni bir hamasete imza attı.

Siyaset meseleleri uzmanı Muhammed Rıza Merendi bu konuda şu değerlendirmede bulunuyor:

Bakın 2009 seçimlerinde BBC ve VOA İran’da her türlü sokak hareketini an be an rasat ediyor ve bu hareketleri yönlendiriyordu. Yani resmen halkı şu caddeye gidin, orada bazıları toplanmış falanca işi yapıyorlar, siz de gidin, diyordu ve sonuçta dışarıdan direktif alan bir zümre bunu yapıyordu. İlk günler bazı insanlar şüpheye kapılmış ve bu akımın peşinden gitmeye başlamıştı, ancak bu zümrenin esas amacı seçimler olmadığı ve İslam Cumhuriyeti nizamını devirmek olduğu anlaşılınca, halk resmen bu akımları bıraktı ve 9 Dey büyük yürüyüşü gerçekleşti ve 2009 fitnesinde ve kargaşalarda bir dönüm noktası oldu.