Erbain yürüyüşü, Aşura mesajının medyası
Geçtiğimiz günlerde dünya kamuoyu, dünyanın en büyük yürüyüşü olarak bilinen eşsiz bir olaya şahitlik etmeye başladı. Erbain’in gelişi ile ibadi bir hareket olarak dünya çapından ziyaretçilerin katılımı ile geçekleşen bir yürüyüş. Sözde özgür batı medyası bu muazzam olaya yer vermezken hatta onu önemsiz ve bazen de hasmane bir şekilde yansıtmaya çalıştılar.
Hüseyin-i Erbain yürüyüşü her yıl en büyük insani hareket olarak daha muhteşem bir şekilde düzenlenmesine rağmen dünyanın bir çok önde gelen haberleşme servisi ve medya kuruluşu bu konuda büyük çaplı sansür uyguluyorlar. Bu olayın manevi boyutu dışında hangi açıdan bu olaya bakılırsa, bu olay bir haber olarak büyük bir değere sahiptir ve profesyonel bir medya kurluşu bu olaya yer vermesi gerekir fakat yaşananlar, bundan çok daha farklıdır.
Erbain yürüyüşü, büyük gösterilmeye ihtiyacı olmayan, başlı başına muazzam bir olayıdır. Onun gerçeklerini yansıtabilirsek, büyük bir şey yapmış oluruz ve eşsiz katılımı ile bu boyutta büyük bir kalabalığın varlığını doğru bir şekilde yansıtabilirsek, büyütmeye ne gerek kalır?
Fakat burada sorulması gereken soru, çağımızın bu eşsiz mucizesi neden dünya kanalları ve haber çevrelerince dikkate alınmamasıdır. Ve 32 bini aşan bu medya kuruluşları neden bu milyonluk katılımı yansıtmaya meyilli ve hevesli olmamaları ve daha çok, bu olaydan olumlu ve umut verici bir tablo çizmektense, karanlık ve aşırılık yanlısı bir görüntü yansıtmak istemeleridir. Dünya medyası neden, dünyanın en gergin bölgelerinden birinde böyle kalabalık ve en uzun gibi özelliklere sahip bu yürüyüşü, önemsemeden yanından geçip gidiyorlar?
Her şeyden önce çağımızda bu medeniyet inşa eden, barışçıl ve mesaj içeren hareketin geçmişi nereye dayanıyor, ona bakalım.
Saddam Hüseyin'in devrilmesi ile Iraklı Şii Müslümanlar aleni bir şekilde ve hükümet güçlerinden korkmadan Hüseyin-i Erbain gününde yürüyerek İmam Hüseyin'in -as- türbesini ziyaret şerefine nail olabildiler. Tarih yazarları bu geleneği Aşura olayı kadar eskiye dayandığına inanıyorlar. Resulullah'ın -saa- sahabelerinden Cabir bin Abdullah Ensari'nin Emeviler'in baskı döneminde ve ilerleyen yaşına rağmen yürüyerek İmam Hüseyin'in -as- şehadetinin Erbain gününde Kerbela'ya giderek Kerbela şehitlerinin kabrini ziyaret ediyor. O bu hareketi ile Resulullah -saa- hanedanı ve Kerbela şehitlerine duyduğu saygıyı gösterirken kendi siyasi mesajını da iktidarda olan zalim sisteme duyuruyor.
Cabir'in ardından bu gelenek tarih boyunca inişleri ve çıkışlarla beraber oldu; fakat ne zaman iktidardaki hükümet Müslümanlara bunun için izin vermeseydi Şii Müslümanlar gizlice ve hükümet yetkililerinin gözünden kaçarak kerebala'ya doğru gitmeye çalışırlardı. Irak'ta Baas Partisi iktidara gelince bu ülkenin siyasi rejimi yine Şii Müslümanları bastırma siyasetini gündemine aldı. Baas Partisinin Irak'taki kanlı eylemlerinden bazıları Şii Müslümanların matem törenlerine şiddetle saldırmasıydı ve Saddam Hüseyin de 30 yıllık hükümeti boyunca Irak'ta her türlü matem törenini yasak ilan etti.
Saddam'ın devrilmesi ile bu yürüyüş ve yıllık ziyaret ve İmam Hüseyin'in -as- türbesini topluca ziyaret için ortam hazırlandı. Verilere göre 2003 yılında 2-3 milyon ziyaretçi bu yürüyüşe katıldı ve katılımcıların sayısı her geçen yıl daha da arttı. Irak'ta durumun nispeten iyileşmesi ile dünyanın bir çok noktasından Şiiler, Ehl-i Sünnet ve hatta Hristiyanlar bile bu yürüyüşe katılmak için Irak'a akın ettiler. Yine Irak'ın resmi verilerine göre 2012 yılında en az 10 milyon kişi bu yürüyüşe katıldı ve bir sonraki yıl da bazı haberler, 15 milyon ziyaretçinin Kerbela'ya gittiğini gösterdi. Bu sayı, sonraki yıllarda 20 milyona ulaştığı biliniyor.
Sulta düzene ve Suudi Vehhabilere bağlı medya kuruluşları ilk başlarda bu muhteşem olayı görmezlikten gelerek haberlerinde bu olaya yer vermediler. Diğer medya ve haber çevrelerinde de yer alan görüntüler ise bu muazzam hamasetin ihtişamını yansıtmıyordu. Uluslararası büyük medya kuruluşları uzun yıllar şehitler efendisinin matem törenlerinden sırf Afganistan, Irak ve Pakistan'da başlarını yaran ve dikenli zincirlerle kendilerini döverek kanlar içinde kalanların görüntülerini yaymaya alışmışlardı. Onlar için muharrem ve Sefer aylarındaki törenlerin en ilginç ve çekici görüntüleri ise bu sahnelerdi. Söz konusu haber çevreleri Müslümanların ibadet törenlerini zorla yapılan, hiçbir niyeti ve rağbeti olmayan kaba törenler olarak yansıtmaya çalıştılar. İslam'dan çizdikleri görüntüler ise demokrasi ve eşitlik ilkelerine karşı olan köktencilik görüntüleriydi ve Müslümanları da her zaman sert, mantıksız ve bağnaz olarak gösterdiler.
Fakat son yıllarda bu muazzam ve dünyanın en uzun yürüyüşü, büyük ihtişamı ve azameti ile manevi ve huzurlu bir ortamda ve şekilde yapılması ise bazı batılı medya kuruluşlarını, kendi itibarlarını korumak için bile olsa bu olayı yansıtmaya mecbur kıldı. Fakat yine de yayınlanan görüntüler bu olayın büyüklüğü ve azametini yansıtmadan daha çok, ziyaretçilere ücretsiz verilen hizmetler ve Irak'taki güvenlik şartları gibi yan faaliyetler üzerine vurgu yapıyor.
Batılı medyanın muhteşem Erbain yürüyüşü ile ilgil tek taraflı ve garezli haberlerin çok yüzeysel ve hafif olması Avrupa'nın bazı bağımsız medya ve haber çevrelerin itirazına sebep oldu. Örneğin Norveç'in Osten radyosu Hüseyin-i Erbain ile ilgili haberinde, ondan "en büyük dini ve eşsiz topluluğu" şeklinde söz ederek, batı medyasının 80 ülkeden 20 milyon insanın katılımı ile yaşanan bu büyük olayı gözardı ederek hafife almasının büyük bir medyatik hata olduğunu belirtti.
Haberde şöyle denildi: Batı medyasında Erbain'in uygun şekilde yer almaması, bir boşluktan kaynaklanmıyor. Dünya medyasını kontrol eden Batı'daki bazı siyasi ve dini güçlerin bunu engellemesi pek olası görünüyor. Radyo ekibimizin Irak Şii uydu kanallarından gözlemlediği görüntüler, Erbain'de yaşananların eşsiz bir dini olay olduğunu gösteriyor. Bu etkinliğe katılanlar, Mekke'deki Hac törenine katılanların sayısından daha fazladır.
Amerika basınından "Huffington Post" da bu muhteşem yürüyün diğer haber çevreleri tarafından siyasi bir etkinlik olrak yansıtmalarını şiddetle eleştirerek şöyle yazdı: Nasıl olur da İngiltere'de en küçük bir topluluk ve yürüyüşü veya dünyanın diğer ülkelerinde kısıtlı bir toplanmayı gözardı etmeyen ve ondan onlarca film, haber ve yorum hazırlarken bu barışçıl ve çağlayan insani hareketi görmezden gelip ona karşı kayıtsız kalıp mutlak sessizlik içinde yanından geçiyorlar?
Yazılı ve görsel medya ve hatta sosyal kanallardaki tüm bu amatör hareketlere rağmen ihtişamlı Erbain yürüyüşünün batı medyası tarafından boykot edilmesi, çok doğaldır ve anlaşılabilir, zira bu medyadan başka bir tepki beklenemez. Erbain yürüyüşünün önemli işlevlerinden birinin Müslüman toplumun, özellikle Şiilerin sahip olduğu muazzam potansiyelin ve yumuşak gücün göstergesi olduğu biliniyor. Bu yürüyüşe 20 milyon insanın katılması, batılıların düşünmekten bile korktukları yumuşak güçtür zira onlar için halkın katılımından dha zor bir şey yoktur.
Daha önce batı ülkelerinde birçok kez tüm fikri akımlar ve kültürel grupların ve azınlıkların çalışmasına izin verildiğine şahit olduk. Fakat Batı'nın laik ve din karşıtı yönetim yapısını sarstığı için akılcı ve öz Şii düşüncesinin faaliyetlerine izin verilmiyor. Bu yüzden bu politikaya uygun olarak, Erbain töreninin medyada yer alması engellenirken aynı zamanda bu manevi harekette ve aslında İmam Hüseyin'in -as- kıyamının hedeflerini canlı tutmak ve özgürlüğü teşvik etmek ve hak aramakta ne kadar büyük bir potansiyel olduğunu gösterir.
Aslında sulta düzenindeki medya ve onların dünyanın çeşitli bölgelerdeki uşakları, İmam Hüseyin'e -as- aşık olanların renk, dil, ırk ve mezhep ayırmaksızın bu yolda yürüdüklerini, böylece Hüseyin bin Ali'nin -as- yolu ve yöntemi ile onun haktalep, hürriyet ve özgürlük ülküsünün hala canlı olduğunu beyan edemiyor ve etmek de istemiyor. Hüseyin -as- kıyamına baş koyanların coşkulu Erbain yürüyüşüne katılması, bu tazeliğin ve canlılığın her geçen gün artacağını gösterir. Bu nedenle Batı ve Doğu medyasının bu eşsiz olayı yansıtmaktan duyduğu korku ve panik gün geçtikçe artmaktadır.
İşte bu şartlarda Erbain yürüyüşüne katılanların çeşitliliği, bizzat onların dünya çapında bir medya görevi yapabileceklerini gösteriyor. Bu yürüyüşte yer alan kişiler, ister çevrelerindeki insanlara yönelik kişisel anlatılar şeklinde, ister sosyal ağlar gibi araçlar aracılığıyla ve bu yürüyüşün olaylarını yurttaş gazeteciler olarak yansıtarak, bu etkinliğin medya rolünü üstlenebilirler. Bu destansı ve dini olayın önemini herhangi bir medya raporundan ve haberinden daha fazla başkalarına aktarabilecek, bireysel ve kolektif maneviyat için bir hareket noktası haline getirebilecek bir rol…