Ocak 01, 2019 11:43 Europe/Istanbul

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei geçenlerde Cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu üyelerini kabulünde beyanatının bir bölümünde ülkenin büyük iktisadi kaasitelerinden yararlanma zaruretine vurgu yaparak uluslararası merkezlerin raporlarını hatırlattı.

Ayetullah Hamanei şöyle buyurdu: Uluslararası merkezlerin verilerine göre İran gayri safi milli hasılada iki yüz küsur ülkenin arasında 18. sırada yer alıyor ve eğer iç kapasiteleri daha iyi bir şekilde değerlendirebilirsek, daha üst sıralara ulaşabiliriz.

Bu bağlamda geçen bir kaç bölümde İran’ın iktisadi kapasitelerini çeşitli açılardan ele aldık ve bu yönde atılan bazı adımları gözden geçirdik. Şimdi sohbetimizin devamında İran ekonomisinin Batı’nın dayattığı yaptırımlardan ve baskılardan ne kadar etkilenebileceğini ve bu uğurda direniş ekonomisi ve içerdiği stratejilerin uzun vadeli etkilerini gözden geçirmek istiyoruz.

Direniş ekonomisi İran ekonomisini ülke ekonomisine yöneltilen uluslararası baskı ve yaptırımlara karşı takviye etmeyi ve kalkınma ve sürdürülebilir kalkınmanın zirvelerine ulaşa bilmek için iktisadi potansiyel kapasiteleri harekete geçirmeyi amaçlıyor. Bir başka ifade ile, İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin direniş ekonomisi zemininde beyan ettiği stratejiler, hem düşman karşısında güçlü savunma hattını kurmak ve hem de ileriye dönük hareket etme kabiliyetini güçlendirmeyi amaçlamaktadır.

Amerika’nın Atlantic konseyi düşünce kurumu bir raporunda direniş ekonomisinin İran ekonomisiyle ilgili programların yapısındaki özellikle son yıllarda ve petrol yaptırımlarından sonraki yerini irdeleyerek şu ifadelere yer verdi:

İran ve Batı arasında bir dönem sürtüşme ve İran’a dayatılan yaptırımların yatışmasının ardından İran, iç yeteneklerini geliştirme ve iktisadi alanda bağımsız hale gelme yolunda bir kaç adım daha atmıştır.

Amerikalı düşünce kurumu Atlantic konseyinin raporuna göre,2012 yılından itibaren İran’a dayatılan petrol yaptırımları, İranlı yetkililerin iktisadi bakışında köklü değişikliklere sebep oldu. Bu değişikliğin çıkış noktası ise İran İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei’nin direniş ekonomisi tezidir.

Atlantic konseyi düşünce kurumu raporda İran’ın iktisadi politikaları en az önümüzdeki onyılda direniş ekonomisi temelinde şekilleneceğini, bu ekonomi ise iç imkanlara dayanmak, ham petrol satışını azaltmak, petro kimya gibi yüksek katma değerli petrol ürünlerinin üretim ve ihracatını arttırmak, içeride enerji tüketimini kontrol altına almak ve komşu ülkelerle enerji alanında stratejik ilişki kurmaktan ibaret olduğunu belirtiyor.

Direniş ekonomisi kendisine tanımlanan hedefler ve belirlenen planlara göre tüketim modelini düzeltmek, daha fazla çalışmak, milli ürünleri tüketme kültürünü geliştirmek, yerli iş ve sermayeye destek vermek gibi temellere dayanan bir modeldir ve ülke ekonomisinin takviye edilmesinde büyük etkileri olabilir. İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bu konuda yaptığı vurgulada, direniş ekonomisi politikları bir nevi iktisadi hamasetin gerçekleşmesinin fikri ve teorik altyapısını oluşturduğunu belirtiyor. Ayetullah Hamanei aynı zamanda direniş ekonomisinin hedeflerine ulaşmak için orta ve uzun vadeli köklü stratejilerin gerekli olduğunu vurguluyor.

Amerika’nın Interprise Etüt Merkezi de “İran’ın direniş ekonomisi; gelecek yaptırımlarına bazı mesajlar” başlıklı raporunda şöyle yazıyor: İran’ın iktisadi politikaları için direniş sözcüğü seçilmesi, İslam inkılabının direniş kavramı üzerinde inşa edilen mahiyetinden kaynaklanır.

Söz konusu düşünce merkezine göre direniş ekonomisi yumuşak savaş kavramının daha büyük bir çerçevesinde tanımlanıyor.

İran İslam Cumhuriyeti iktisadi savaş alanında, dayatılan sekiz yıllık savaş sırasında ekonomik krizi yönetmek, savaş durumu ve iktisadi kuşatma altında üretim kaynaklarını organize ve tüketimi kontrol etmek ve iktisadi yaptırımlardan ve baskılardan kaynaklanan eksikleri telafi etmek gibi deneyimlere sahip olan bir devlettir. Nitekim İran İslam Cumhuriyeti bu deneyimlerden yararlanarak iktisadi alanda tehditleri fırsata çevirmeyi ve nizamın temellerini güçlendirmeye başardığı gibi, şimi de aynı deneyimlere dayanarak direniş ekonomisi doğrultusunda hareket etmeye devam ediyor.

Direniş ekonomisi, iktisadi krizler baş gösterdiğinde ve özellikle ülkenin istikrarını tehdit etmeye başladığında iç kapasitelere dayanarak ekonomi temellerinin dış şoklara ve çalkantılara karşı güçlendirebilir.

Dünyada bir çok ülkede yaşanan deneyimler, kırılgan ekonomi devletlerin çökmesine yol açabilecek bir etken olduğunu gösteriyor. Buna göre siyasi saikli iktisadi yaptırımlar gibi iktisadi imkanlardan yararlanmak bazen doğrudan askeri müdahaleden daha çok yıkıcı olabilir. Örneğin 1973 yılında yaşanan petrol şoku ve fiyatların yükselmesi hatta Amerika gibi güçlü ekonomisi olan bir devlet başta olmak üzere Batılı devletlerde ekonomik durgunluğa yol açtı.

Ekonomi uzmanları bu tür şoklara karşı mücadele için genel ekonomi alanında farklı görüşleri gündeme getirdiler. Bunlardan en önemli olanlarından biri Ronald Rigan döneminde uygulandı ve Riganizm ekonomisi adı ile ün yaptı. Bu tez ünlü ekonomi uzmanı Arthur Lafer tarafından Amerikalı devlet adamlarına sunuldu ve amacı Amerika’yı kökleri petrol fiyatlarının yarattığı şoka uzanan ekonomik durgunluktan çıkarmaktı. Bu plana göre vergi oranları düşürülerek yatırımcılar üretime ortak olmaya ve ürün ve hizmetlerin artması teşvik edildi. Böylece vergi oranlarının düşmesi, halkın kazancının artmasına ve sonuçta tüketim seviyesinin yükselmesine ve Amerika’nın ekonomik durgunluktan çıkmasına yol açtı.

Gerçekte direniş ekonomisi eğilimine dayanan bu tür yöntemlerin derin mazisi vardır. Özellikle son bir asırda dünyanın bir çok ülkesinde ve Batı Asya’dan Avrupa’ya kadar uzanan bölgelerde ve sermaye düzenlerinde yaşanan ağır şoklar ve sarsıntılar hatta Amerika devletini bile direniş ekonomisine yöneltti. Bir başka ifade ile direniş ekonomisi bir çok devlet için olmazsa olmaz haline geldi.

Bu arada direniş ekonomisinin kısa vadeli elzemleri beş temele dayandığı belirtilmelidir. Bunlar milli üretimi desteklemek, döviz kaynaklarını doğru yönetmek, tüketimi yönetmek, planlı hareket etmek ve kaynaklardan, imkanlardan ve zamandan azami derecede yararlanmaktan ibarettir.