Eylül 24, 2019 21:03 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde geçen bölümlerde nükleer atıklara ne yapıldığını anlattığımız araştırmamıza devam etmek istiyoruz.

Günümüzde çevre kirliliğinin büyük bir bölümü sanayi sektöründen kaynaklanan kirlilik durumlarıdır. Bu durum pratikte insanların kontrolünün dışına çıkmış ve bizi bir yandan şaşkına çevirirken, öbür yandan teslim olmaya zorlamıştır. Ancak bu duruma karşın insanoğlu kontrol altına almayı başardığı bazı teknolojiler de vardır. Bu teknolojilerden ve atıklarından biri nükleer teknoloji ve atıklarıdır.

Geçen iki bölümde nükleer atıkların mahiyeti ve nasıl kontrol altına alındığından söz ettik. Şimdi konu ile ilgili araştırmamıza kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz.

Nükleer atıkların üzerindeki araştırmamızın devamında nükleer atıkların denetlendiği bölüme geliyoruz. Burası gerçekte nükleer atıkların getirildiği büyük bir salondur. Buraya getirilen atıklar kirlilik derecesi ve ne kadar radyasyon yaydıkları ve nasıl koruma altına alınması ve ardından imha edilmesi gibi durumlar belirlenerek nükleer atıklar ona göre sınıflandırılır. Nükleer atıkların getirildiği bu bölümde nükleer atıklardan alınan numuneler ilgili laboratuvarlarda bazı süreçlere tabi tutulduktan sonra esas sürecin uygulanması için bir başka bölüme sevkedilir.

Bu bölümde uzmanımızın görüşüne başvuruyoruz. Uzmanımız şöyle diyor:

Nükleer atıklar bu bölüme gelmeden önce ilkin her atıktan numune alıyor ve analiz bölümüne gönderiyoruz. Analiz bölümünde her atığın özellikleri belirleniyor. Daha sonra her atığın özelliklerine göre bir başka laboratuvarda irili ufaklı düzeylerde bazı süreçleri uygulayarak bu atıklarda bulunan radyo nükloidleri hangi katkı maddelerini ekleyerek ayırabileceğimizi tespit ediyoruz.

Uzmanımız bir sonraki merhaleyi de şöyle anlatıyor:

Bu durumların hepsi belirlendikten sonra ilgili katık maddesi nükleer atığa ekleniyor ve daha sonraki uygulamaya geçiliyor. Seçilen katık maddeleri atıklara eklendikten sonra iki fazlı bir durum ortaya çıkıyor ve atıktaki radyoaktif maddelerin önemli bir bölümü şu görmekte olduğunuz mahzende çökelti şeklinde ayrılıyor. Katık maddeleri ekledikten sonra mahzenin dibine çöken madde pompaların yardımı ile şu varillere aktarılıyor ve yine bir süre bekletilerek çökeltinin içinde bulunan suyun ayrılması sağlanıyor. Bu mahzenin üstüne çıkan ve hemen hemen arınmış sayılan su bazı filtrelerden geçirilerek yeniden mahzene aktarılıyor.

Uzmanımız şöyle devam ediyor:

Bu aşamadan sonra biz mahzenin içinden numune alıyor ve tekrar analiz laboratuvarına gönderiyoruz. Eğer mahzenin içindeki radyo nükloid madde bize göre radyoaktif maddeleri içermiyorsa, boşaltılıyor, aksi takdirde tekrar mahzene geri gönderiliyor ve bir sonraki sürece tabi tutuluyor. Yeni sürece gelince, atıkları içeren çökeltinin suyu ayrıldığında geriye kalan kısmı bir makinede çimento ile karıştırılıyor ve işin sonunda içi çimento dolu bir varilimiz oluyor. Bu varilin içindeki radyo nükloidler tespit edilmiş bulunuyor ve bundan sonra defnetme aşaması olan son aşamaya sevk ediliyor.

Nükleer atıklar içerdikleri radyoaktif maddelere göre bir kaç gün veya bir kaç bin yıl boyunca tehlikeli olmaya devam eder. Bu yüzden her radyoaktif madde ilkin sınıflandırılır ve ardından biraz önce sözü edilen aşamalara tabi tutulur.

Uzmanımız sürecin devamını şöyle anlatıyor:

Nükleer atık ilk merhaleleri geride bıraktıktan sonra tekrar numune alınır. Alınan numune analiz laboratuvarına gönderilir. Eğer atığın içinde hiç bir çeşit radyo nükloid olmadığı tespit edilirse, atık boşaltılır, aksi takdirde içerdiği radyo nükloid maddeye göre belli bir sürece tabi tutulur. Örneğin eğer atığın içinde sadece sezyum varsa, sadece bu maddeyi cezbeden rezin kullanılır. Ya da eğer başka radyo nükloidler varsa başka süreçler uygulanır. Bu süreçler aslında bir dizi rezinden ibarettir ve başka türlü radyo nükloidleri cezbedebilir.

Uzmanımız şöyle devam ediyor:

Eğer atıklarda tekrar nükleer kirlilik tespit edilirse mecburen üçüncü veya son aşamaya geçmek zorundayız. Bu merhaleye ultra filtrasyon diyoruz. Bu merhalede çok zarif gözenekleri olan filtreleri kullanıyoruz ve sıvı içinde tüm fazlalıklar burada cezboluyor. Gerçi atıkları tespit etmek için iyi bir formülasyon seçimi on yıl sürebilir, ama yine de tüm testleri çimento atıkla karıştırılmadan önce laboratuvarlarımızda yapılır. Yine atıkların güvenli olması için, yani çimento içinde iyice hapsedildiğinden emin olmak için tekrar bir teste tabi tutuyoruz. Yani tespit edilen nükleer atığın üzerinde tekrar on yıl sonra test yapıyoruz, şöyle ki varilin içinden tekrar bir numune alıyoruz ve ilk gün uygulanan tüm testleri on yıl sonra tekrar uyguluyoruz, zira çimentonun ilk günkü kadar dayanıklı olup olmadığından emin olmak istiyoruz.

Aslında tüm nükleer merkezler ve tesisler yürüttükleri faaliyetlere ve ürettikleri nükleer atıklara göre bu atıkları kontrol altına almaları ve ürettikleri atıkları kendi bünyelerinde test etmeleri gerekir. Buşehr nükleer santrali de santralin sıvı atıklarını dünyanın diğer nükleer santrallerinde olduğu gibi gerekli süreçlerin ardından varillere doldurularak İran atom enerjisi kurumu İAEK’na gönderiyor.

Yine nükleer tıp merkezlerinde kullanılan radyoaktif ilaçların atıkları da özel kaplarda saklanıyor. Bu iş bu atıkların radyasyon yayma özelliklerini kaybettikleri kısa süreye kadar saklanıyor.

Bundan başka Erdekan sarı pasta fabrikasına ait olan eski baraj da doldurulduktan sonra üzeri, İAEK nükleer atıklar merkezi tarafından kaplanıyor.

Nükleer atıkların en tehlikeli olanları, radyasyon yayan çeşmelerdir. Radyasyon çeşmeleri sanayide, radyografi, hacim ölçümü, yoğunluk ölçümü, elektrik sanayii,çimento sanayii, su, petrol ve diğer birçok alanda kullanılır. Günümüzde radyasyon çeşmelerinin geniş kullanım alanları söz konusudur. Bu çeşmeler kullanılacakları yerlere göre nükleer ışınlama reaktörleri aracılığı ile aktif hale getirilir.

Uzmanımız radyoaktif çeşmelerin nasıl yapıldığı konusunda şöyle diyor:

Eğer örneğin bir fabrika için bir sistem tasarlayacak olursak, bu amaç için ilkin hangi radyoaktif maddeyi ihtiyacı olduğunu tespit etmemiz gerekir. örneğin bir yerde biz kobalt 60 üretmeliyiz. Bu durumda ona göre güvenlik şartlarını gözetlemeliyiz; makinenin dikkati ile ilgili ilkeleri gözetmeliyiz; makinenin ağırlığı ve diğer birçok parametre güncelleştirilmeli ve tüm bu hesaplardan sonra biz tasarımımızı yapıyoruz.

Uzmanımız şöyle devam ediyor:

Radyoaktif çeşmeyi yapmadan önce bizim her şeyden önce koruyucu katmanın yapımını düşünmeliyiz. Bu koruyucu katman radyoaktif madde içine yüklendikten sonra bizim ihtiyacımızın dışında olan ışınları ve çevreye zarar veren ışınlamaya yol açan durumları engeller, yani kendi içinde hapseder ve çeşmeden dışarı çıkan radyasyon miktarını ülke standartları seviyesinde tutar. Yani her çeşme için belli bir doz ve belli standartlar söz konusudur.

Uzmanımız açıklamasının devamında ilgili radyoaktif maddenin nasıl hazırlandığını şöyle anlatıyor:

Biraz önce belirtildiği üzere ilkin amacımızı belirliyoruz, örneğin kobalt 60 hazırlanması gerekir. bunun için ilkin kobalt 59 hazırlanmalı ve ardından nötron bombardımanı ile kobalt 60’a dönüştürülmelidir. Belki inanılması zor olabilir ama kobalt 59 için kullanılan radyoaktif madde çok küçük ve milimetre ölçeğindedir. Bu numune çok dakik terazilerle tartılır. Dolaysıyla ağırlığının net olarak ne kadar olduğunu biliyoruz demektir. Öte yandan ne gibi bir radyoaktif seviyesine ulaşmak istediğimizi de biliyoruz, ağırlık da belli. Tablolarda bir dizi sabit parametremiz var, onları da çıkarıyoruz. Şimdi tek bilinmeyenimiz, numunenin reaktör içinde kaç saat bombardıman edilmesinden ibarettir.

Uzmanımız şöyle devam ediyor:

Sonuçta üretilen numune tıpta veya tarımda veya sanayi alanında kullanılabilir ve bizim amacımız da katı, sıvı, pudra veya gaz fazında maddeleri üretmek olabilir. Her halükarda burada biz alüminyumdan bir kutuyu kullanıyoruz. Bu kutunun uzunluğu 8 santimetre ve çapı da 2 santimetre kadardır. Numune ister tıp ister tarım alanında kullanılırsa kullanılsın, bu kap içine yerleştirilir, ardından alüminyumdan olan kapağı da kaynak yapılarak kapatılır ve sızma bakımından test edilir, zira bir, iki, on gün ve hatta bir ay boyunca suyun 8 metre derinliğinde kalması gerekir. Bu numune ardından ışınlanmaya hazır hale gelmiş olur.

Uzmanımız alüminyum kutu kullanma konusunu da şöyle açıklıyor:

Neden alüminyum kap kullandığımız sorulacak olursa, bunun bir sebebi, bu metalin mekanik özellikleri, darbe karşı esnekliği, ısı iletkenliği gibi özelliklerin yanında yüksek derecede saf ve katıksız bir metal olmasıdır. Yine bir başka önemli özelliği, reaktörün kalbinde, suyun 8 metre derinliğine yerleştirilerek nötron ışını ile bombardıman edildiğinde, alüminyum kabın kendisi de bu bombardımana maruz kalması ve radyoaktif maddeye dönüşmesidir.