Eylül 24, 2019 21:29 Europe/Istanbul

Bu bölümde İslam İnkılabının temel taşlarından olan maneviyat ve ahlaka verilen önemi konu edinmek istiyoruz.

İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei İslam İnkılabının İkinci Adımı başlıklı bildiride şöyle buyurmuşlardır: "Gençlerin kutsal savunma yılları gibi zor alanlarda mücahedeleri zikir, dua, kardeşlik ve özveri ile yan yana gelince İslam başlangıcı devrindeki maceralar da canlandırılıp sergilenmiş oldu."

İslam İnkılabının kırkıncı yıldönümü dolayısı ile İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei'nin yayımladığı İkinci Adım Bildirisinde de toplumdaki maneviyatın arttırılmasına vurgu yapılmıştır. Zaten İran devrimi İslam adına ve bu büyük semavi dinin yüce değerlerinin yaygınlaştırılması için hayata geçirildi. Doğal olarak bu İslami devrim zaferden sonra ahlak ve maneviyat gibi yüce insani faziletlere özel bir yer ayırmıştır.

Maneviyat, Yaradan'a inanmak, doğaüstü güçlere ve maddi işlerin gerçek batınına  dayalı yüce ameller ve inançların toplamıdır. Manevi ve ruhsal inançlar maddiyattan üstündürler. Maneviyat ise insanın sürekli bir huzur ve zindelik içerisinde olmasına yol açıp geçici ve sorun yaratıcı ani neşeler ve zevklerden uzak durmasına neden olur. Ahlak ise maneviyatın önemli bir parçası ve hatta sonucudur. İnsanda kalıcılaşan kabul gören özellikler ve vasıfların toplamına ise ahlak denir.

İslam İnkılabı Rehberi ise yalın bir dille maneviyat ve ahlakı örnekleri ile şu şekilde açıklamaktadır: "Maneviyat, ihlas, özveri, tevekkül ve iman gibi manevi değerlerin kişide ve toplumda belirginleştirilmesidir. Ahlak ise hayırseverlik, af, yardımlaşma, doğru söyleme, cesaret, tevazu, özgüven ve başka iyi özellikler ve vasıflar gibi faziletlere riayet edilmesidir."

Semavi dinler özellikle de doğru yolu gösteren İslam dini her daim maneviyat ve ahlaka davet edip bunlardan yücelme ve doğru yolda yararlanılmasına vurgu yapmaktadır. Bu yüzden gerçek bir Müslüman her daim ahlaki ve manevi faziletlerle süslenmek yolunda adım atmalıdır. İran İslam Cumhuriyeti ise bu yoldaki görevlerine vakıf olup bu yüce ve ruhani hareket için doğru zemini oluşturmaya çalışmıştır.

Maneviyat ve ahlak insan hayatına ruh ve can verip insanı maddi dünya kaosundan ve ahlaki rezaletleri selinden korur. Kendini Yaradan'a yakın hisseden öbür dünyayı kalıcı evi olarak gören biri bu dünyada iyilik sever ve iyi bir insan olmaya çalışıp Allah'ın rızası için hayatını sürdürür. Böyle bir insan Allah rızası için çaba gösterip ebedi cennette yaşamak umudu ile hep iyilik etmeye çalışır.

İslam İnkılabı Lideri ise bu hususta şöyle buyurmaktadır:" Maneviyat ve ahlak, tüm kişisel ve toplumsal faaliyetler ve hareketlerin temel taşı ve aslında toplumun temel ihtiyacıdır. Maneviyat ve ahlak, tüm maddi eksikliklere rağmen hayatı cennete dönüştürebilir. Bu özelliklerden yoksun bir ortamda ise tüm maddi imkanlara rağmen insanların hayatı cehennemi aratmayabilir."

İslam İnkılabı Lideri İkinci Adım bildirisinde bu hususta sözlerine şunları da eklemişlerdir: "Toplumdaki manevi şuur ve ahlaki vicdan ne kadar gelişmişse toplum daha fazla bereketten yararlanacaktır."

İran İslam İnkılabı ise maneviyatçılık, ahlakçılık ve tevhit bayrağını öyle bir dönemde göndere çekti ki Batı dünyası bu ilahi ve yüce değerlerden uzaklaşmak için yıllar önce başlatılan sürecin içindeydi. Batı, maddiyatçılık, tüketimcilik yaygınlaşmış gayrı meşru cinsel ilişkiler, kutsal aile kurumunun temellerinin sarsılması, uyuşturucu madde ve alkole bağımlılık, şiddet ve cinayet, mazlum milletlerin kaynaklarının yağmalanması, savaş ve katliamın doruğa ulaştığı bir dönem yaşıyordu.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei  İslam İnkılabının İkinci Adımı bildirisinde maneviyatın arttırılmasının halka dayalı hareketlerin önemli getirilerinden olduğuna vurgu yaparak şöyle buyurmuşlardır: "İslam İnkılabı toplumdaki maneviyat ve ahlakı gözle görülür derecede arttırdı."

Halbuki İslam İnkılabı zaferinden önce Pehlevi Rejimi dinin tecride sürüklenmesi, fesadın yaygınlaştırılması ve maneviyat ile ahlakın azalması için elinden geleni ardına bırakmamıştı. İşte bu durum göz önünde bulundurulduğunda İslam İnkılabı ve büyük önderi İmam Humeyni'nin insanların ruhsal ve manevi açıdan değişimine yol açmasının ne denli değerli olduğunu anlayabiliriz.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei ise bu hususta şöyle buyurmaktadırlar: " Pehlevi dönemi boyunca insanlar, fesat ve ahlaksızlık reklamları elinde esir düşüp ağır darbeler yedi. Böylece Batı'nın ahlaki bataklığı toplumun orta ve özellikle de genç kesimini de içine almaya başladı. Ancak İslam Cumhuriyetinin dini ve ahlaki yaklaşımı hazırlıklı ve elverişli nurani ve yetenekli gönülleri özellikle de gençleri kendine çekip, şartlar din ve ahlak lehine değişmeye başladı."

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei, İslam Cumhuriyeti kurucusu İmam Humeyni'nin de bu alandaki eşsiz rolüne vurgu yaparak şöyle buyurmuşlardır: "Maneviyat ve ahlakın yayılması gibi mübarek bir gelişme, her şeyden ziyade İmam Humeyni'nin davranışları ve yaşam tarzı sayesinde gerçekleştirildi. O maneviyat dolu, arif ve maddi süslerden uzak şahsiyet, iman gücü köklü ve derin olan bir milletin başında yer aldı. "

 Burada önemli bir hususa değinmek gerekiyor. Devletler ve hükümetler halklarını zorla maneviyata ve dine bağlı tutamazlar. Ya da dinsizlik ve maddiyatçılığa da bağlı kalmalarına zorlayamazlar. Bu doğrultuda yönetimler halkların belli bir kültüre ve inançlara yönelmeleri için zemin oluşturabilirler. Nitekim Batı'da da halk, laiklik, aşırı hazcılık ve maddiyatçılığa yönlendirilmeye çalışıyorlar. İran İslam Cumhuriyetinin ise asıl görevi, insanları yüce insani ve ilahi değerlere yöneltip maneviyat ve ahlakın gelişmesi için zemin hazırlamaktır.

İslam İnkılabının İkinci Adımı başlıklı bildiride bu hususta şöyle yazılmıştır: "Ahlak ve maneviyat, tabii ki emirler ve talimatlar ile elde edilen bir şey değildir. Bu yüzden hükümetler veya yönetimler bu işi kaba kuvvet kullanarak başaramazlar. Ancak yönetimler ilk olarak kendileri ahlaki ve manevi değerler esasında tavırlar ve davranışlar sergileyip daha sonra toplumda bu değerleri yaymaya çalışmalıdırlar. Bu doğrultuda yönetimler, toplumsal kurumları da aynı yolda destekleyip maneviyat ve ahlak odaklarına düşmanlık besleyenler ile makul bir şekilde mücadele edip cehennem ehlinin insanları zorbalık ve aldatmacalar ile cehennemlik etmesine müsaade etmemelidirler. "

İran İslam Cumhuriyeti'nin son kırk yılda dinî kültür ve ahlaki faziletleri derinleştirmek için zemin oluşturma çabaları İran toplumu üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. İran toplumunda camiler, İslami ve Kur'ani kültürün yayılması ve öğretilmesinin asıl kaynağıdır. Bu dini merkezler İran'da İslam İnkılabı zaferinin ardından ciddi derecede artmış ve gelişmiştir. Bu kutsal mekanlar İslam inkılabı hareketinin başladığı dönemde de insanları aydınlatma, örgütleme ve seferber etme mekanı olarak da kullanılırken İslam İnkılabının zaferinde büyük bir yere sahipti. İslam İnkılabı Kurucusu İmam Humeyni ise bu mekanların önemi ile ilgili şöyle buyurmuşlardır: "Camiler siperdirler. Siperlerinizi koruyun."

İslam İnkılabının zaferinden sonra ise İran'daki cami sayısı üçe katlanıp cemaat namazları, dini konuşmalar ve halkın matem merasimleri daha coşkulu bir şekilde düzenlenmeye başladı. Hadislerde Allah'ın evi olarak bilinen camilerde Kur'an kıraat dersleri, dua ve ziyaret okumak gibi dini etkinlikler düzenlenmektedir. İran'da ise camiler cemaat namazı ve diğer dini amellerin yerine getirilmesi mekanı olarak kullanılmasının yanı sıra kültürel, toplumsal ve siyasal faaliyetlerin ev sahibi olarak da kullanılmaktadır. Camilerde her yıl düzenlenen etkinliklerden biri de itikaf ve camilerde ibadet etmek için birkaç gün boyunca kalmaktır. Bu dini etkinlik her yıl daha da görkemli bir şekilde ülke çapında düzenlenip büyük bir kitlenin katılımı ile sona eriyor.

İslam İnkılabı zaferinin ardından camilerin eşsiz getirilerinden biri de coşkulu ve mücahit gençleri hazırlayıp Saddam Rejimi aleyhindeki savaş cephelerinde batıl aleyhindeki mücadeleye  katılmasının sağlanması idi. İslam İnkılabının manevi icazının doruğunun da camilerde yetişen, mümin, devrimci, ihlaslı, fedakar  ve cesaretli gençler olduğunu söylemek mümkün. Bu genç kesim cephe hatlarının arkasında dinlenme sürelerinde namaz ve Kur'an okuyup, dua edip geceleri ibadetle sabahlayarak manevi olarak kendilerini güçlendirip savaş zamanında ve çatışmalarda da Allah'a tevekkül ederek mertçe dövüşürlerdi. Bu kesim aslında şehadet için birbirini sollamak isteyenlerdi. Bu kesimin fedakarlıkları o kadar değerli idi ki bu savaştan 30 yılı aşkın bir sürenin geçmesine rağmen hala mümin ve devrimci gençlerin örneği sayılırlar. Bir diğer taraftan ise İran milleti bitmek tükenmek bilmeyen yüksek moralleri ile Saddam Rejiminin İran'a dayattığı savaşta tüm zorluklara dayanıp ayrıca büyük bir fedakarlık göstererek cephelere büyük destekler yapmak sureti ile mücahit çocukları ile dayanışmalarını en güzel şekilde sergilemiş oldular.

 

 

Sp

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei İslam İnkılabının İkinci Adımı bildirisinde bu hususta şöyle buyurmuşlardır: "Gençlerin kutsal savunma yıllarındaki zor sahalarda sergiledikleri mücahedeler zikir, dua , kardeşlik duygusu ve özveri ile yan yana gelip İslam'ın başlangıç devrinin maceralarını canlandırıp tekrar gözler önünde sahnelendirdi. Anneler, babalar ve eşler dini sorumluluk duyup cihadın farklı cephelerine koşan azizlerinden kopmayı göze alıp daha sonra da onların kana bulanmış naaşları ile karşılaştılar. Ancak yine de bu musibeti şükrederek kabullendiler. "

Etiketler