Nisan 23, 2016 07:32 Europe/Istanbul

İranofobi ve şiifobi projelerinin en önemli amacı İslamî İran’ın bölge ülkelerine model oluşturmasını engellemek ve şii mezhebini tehdit gibi göstermek ve İran’ın katılımı ile bölgesel güvenlik düzeninin kurulmasını engellemek ve İran’ın tutumunda veya nizamında değişiklik yapmak ve toplumda ihtilaf yaratmaktır.

Son yıllarda ve özellikle 11 Eylül 2001 olaylarından sonra Amerikalıların müslümanlara yönelik tutumu şiddetle ayrımcılığa bulaştı. 11 Eylül 2001 olaylarından sonra 700 bin müslüman sorgulandı ve tüm bunlar, İslam dini Amerika’da hristiyanlık, yahudi ve budizm inançlarından sonra dördüncü büyük inanç olduğu halde yapıldı.

Amerika’da müslümanlar mezhebi açıdan geniş bir yelpazede yer alır. Ancak 11 Eylül olaylarından sonra Amerika’da müslümanlara karşı kin ve nefret hızla artmaya başladı.

Öte yandan başta Amerika olmak üzere Batılı devletler kendi askeri güçleri arasında da İslamofobiyi ve İslam’dan nefreti körüklemeye başladı.

Gerçekte Batılı devletlerin İslam dinini kendi miletlerinin gözünde bir tehdit gibi göstermeye yönelik uygulamaları büyük oranda artış kaydetti ve bölgedeki tekfirci terör örgütleri de İslamofobi projesi için gereken malzemeyi hazırladı.

İslamofobi ve İranofobi akımları Batı’da güdümlü bir şekilde yürütülürken, büyük ölçüde Batılı insanların düşüncelerini de etkilemeye başladı. Amerika’da yapılan bir ankete göre Amerikalıların sadece %37 kadarı İslam dinine olumlu bakıyor. Yine Amerikalı bir anket kurumunun anketinde Amerikalıların %22’si bir müslüman komşusu olmasını istemediği ortaya çıktı. 2011 yılında yapılan bu anketin sonuçlarına göre Amerika’da İslam dini ve müslümanlara yönelik aşırı kin, nefret ve düşmanlık duyguları hızla artıyor. Örneğin yüzlerce asker radikal İslam adında bir şeyle mücadele için kayıt yaptırmış ve bu alanda eğitim almaya başlamıştır.

Aslında Batı’nın İslamofobi projesinde izlediği hedeflerinden biri, İslam dinini Batılı milletlerin gözünde menfur bir inanç gibi göstermektir. Batı medyayı ve medya terörünü kullanarak bir çok gerçeği ters yüz gösteriyor. Batı İslam dinini terörün baş sebebi olarak tanıtıyor ve böylece İslamofobiyi körükleyerek terörün baş sebebi despot rejimler ve terörü rakiplere karşı bir malzeme olarak kullanmak değil de, İslam dini ve öğretileri olduğunu telkin ediyor.

Bu stratejide Batı dünya kamuoyunda 2001 terör saldırılarına yönelik nefretinden yararlanmak sureti ile İslam ve terörizmi yan yana getiriyor ve böylece kamuoyunu İslam’a karşı kötümser ve karamsar yaparak İslam dinini menfur gösteriyor.

Batı’nın İslamofobi projesinde izlediği bir başka amacı, Batı’nın liberal demokrasi kültürünün İslam ve İslamî kültür tarafından sorgulanmasını engellemektir. Bilindiği üzere iki kutuplu dünya düzeninde komünist Doğu ile liberal Batı arasında silah yarışı vardı ve her iki kutup öteki kültürü dize getirmeye çalışıyordu. Doğu bloku 90’lı yılların başında çöktükten sonra Batı artık hiç bir kültür liberal demokrasi kültürünün karşısında duramayacağını düşünmeye başladı. Hatta bu ekolün bazı teorisyenleri tarihin sona erdiğinden söz ederek liberal demokrasi kültürü, beşeriyetin nihai kültürü olarak benimsendiğini ve artık hiç bir kültür bu kültürü sorgulayamayacağını iddia etmeye başladı. Fakat daha sonraları yaşanan gelişmeler ve Samuel Huntington gibi teorisyenlerin medeniyetler çatışması tezini ileri sürmelerinin ardından Batı İslam kültürü ve medeniyeti Batı kültürü ve medeniyetini sorgulamak istediği düşüncesini yaymaya başladı.

Bu doğrultuda ve 80’li yılların başında İslam inkılabı zafere kavuşması ve Batı’dan nefret duygusunun yayılması, cari yüzyılın başlarında yeni bir İslam uyanış dalgasını yükseltti. Bu gelişme ve diğer bazı gelişmeler ise Batı’yı ciddi bir şekilde sorgulamaya başladı.

Siyaset uzmanları, Batının, liberal demokrasi kültürünün sorgulanmasını önlemek amacıyla İslam dinini diğer ilahi dinlerle ortak değerlerden yoksun ve şiddet yanlısı bir din gibi tanıttığını belirtiyor. Aslında Batı’nın İslamî kültürün liberal demokrasi kültürünü sorgulamak istediğini telkin etmesi amacı güdüyor ve Batılı toplumlarda islamofobinin artmasına ve İslam’a yönelmelerin engellenmesine ve Batı’da müslüman sayısının az kalmasına hizmet ediyor.

Bu alanda Amerika ve Batı’nın islamofobiyi körüklemesinin bir başka amacı, bölgede askeri varlıklarını haklı göstermek ve bölge ülkeleri arasında tefrika yaratmak ve bölgesel müttefiklerinin güvenliğini korumaktır.

Batı’nın bölgedeki askeri varlığı derin maziye dayanır. Amerika vietnam’da yenildikten sonra Batı’nın dünyanın hassas bölgelerinde doğrudan askeri varlığına ihtiyaç bulunmadığı düşüncesi gelişmeye başladı. Buna göre her bölgede bir veya bir kaç ülke Batı’yı temsilen Batı’nın hedeflerini takip etmesi gerekir.

İslam inkılabından önce İran şah rejiminde Arabistan’ın yanında Nicson’un iki sütunlu doktrini çerçevesinde Amerika’nın hassas Ortadoğu bölgesinde askeri ve iktisadi sütunları sayılıyordu. Ancak İran’da İslam inkılabı zafere kavuşması, Saddam rejiminin İran’a ve ardından 1990 yılında Kuveyt’e saldırması ve diğer bazı gelişmeler Batı’yı bir kez daha bölgede doğrudan askeri varlığı bulunması düşüncesine yöneltti.

Bu çerçevede Amerikalılar iktisadi, askeri ve teknolojik üstünlüğünü korumak için küreselleşme ve uluslararası güvenliği bahane ettiler ve Amerika’nın çıkarlarını korumak amacıyla müdahalelere ve dünyanın çeşitli bölgelerinde askeri üsler kurmaya başladılar.

Amerika’nın beyin takımı olan ve genellikle siyonist lobilerden oluşan çevreleri hedeflerine ulaşmak için her şeyi mubah görüyor. Bu yüzden Amerika’nın genel politikalarına bakıldığında, dünyanın çeşitli ülkelerine karşı tutumunda dünyanın rakipsiz lideri olma niyeti rahatça anlaşılıyor.

Batı bölgede doğrudan askeri varlığı ile İslamî İran’ı kontrol altına almak istiyor. Amerika son otuz küsur yılda bölgede despot ve Batı yandaşı rejimleri destekleyerek İran’ı münzevi etmeye çalıştı. Bu strateji yaptırım, baskı ve psikolojik savaş taktikleri ile uygulandı. Amerika’nın İran’a uluslararası arenada baskı uygulamak için kullandığı araçlardan biri, İran’ın nükleer programından kaygı duyulduğu iddiasıydı. Amerika İran’ı nükleer silah peşinde olmak ve Hizbullah, Hamas ve Iraklı şii müslümanlarla birlikte bölgeyi istikrarsızlaştırmakla suçladı.


Amerikalı düşünür Noam Chamsky, el Cezire kanalına verdiği mülakatta açıkça ABD’nin politikalarının hasmane olduğuna vurgu yaparak şöyle diyor: Amerikalı yetkililer Araplara İran onların düşmanı olduğunu söylüyor. Amerika bölge ülkelerinin bağımsızlığını engelliyor. Amerika’nın politikaları çıkarları temelinde inşa edilmiştir. İran Amerika’ya itaat etmediği için de Washington tarafından tehdit olarak tanıtılıyor. İran asırlardır hiç bir ülkeye saldırmadı, ama korsan İsrail Amerika’nın yardımıyla son otuz yılda en az beş kez Lübnan’a saldırdı, oysa İran asla bu tür saldırılarda bulunmadı.

İran İslam cumhuriyetine karşı muhalefetin bir başka sebebi, Tahran yönetiminin Amerika’nın barış ve güvenlik bahaneleri ile bölgeye askeri müdahalelerine karşı çıkmasıdır. İran’ın amacı korsan İsrail’in güvenliğini temin etmek ve bölge ülkelerine daha fazla silah satmak olan Amerika’nın planlarına karşı çıkması Tahran’ın Amerika’nın bölgeye yönelik çıkarcı politikaları önünde en büyük engel olarak tanınmasına sebebiyet verdi. Amerika İran’ı bölgeye yönelik müdaheleci politikaları yolunda bir engel olarak görüyor ve bu yüzden mesnetsiz iddialarla İran’ı terör hamisi gibi tanıtarak kendi amaçlarına ulaşmak istiyor. Amerika bu yöntemle Amerikan İslam’ını gerçek ve asil İslam’ın yerine yutturmaya çalışıyor. Yani Amerika kendinden İslam adını kullanarak yeni bir din üretmek ve hakiki İslam’ın yerine koymak istiyor.

Amerikalı yeni muhafazakar stratejistlerden Danial Pipes bu konuda şöyle diyor: terörle savaşın nihai amacı İslam’ı modernize etmek veya bir başka ifade ile yeni din yaratmak olmalıdır. Amerika ancak yenilenmiş bir İslam’ı desteklediği takdirde huzur ve istikrara kavuşabilir. Türkiye’de yaşanan durumu Amerika’nın desteklediği İslam modeli diyebiliriz.

Dolaysıyla Batı İslamofobiyi körüklemek ve İslam’ı Batılı toplumlarda öcü gibi göstermenin yanında İranofobi ve şiifobi projelerini de islamofobi yanında körüklüyor ve böylece İran’ın bölge ülkelerine emsal teşkil etmesini engellemeye çalışıyor.


Bazı Batılı teorisyenlere göre, İran’da İslam inkılabı 1979 yılında zafere kavuştuğu günden beri başta Amerika ve İngiltere olmak üzere Batılı devletler İran’a kötümser bakmaya başladı. Batı İran’ı terörü ihraç etmek ve milis grupları desteklemekle suçluyor ve hatta oğul Bush bir konuşmasında İran’ı şer ekseni tabir ettiği ülkelerin arasına yerleştirdiği biliniyor.

Amerikalı düşünür Noam Chamsky, Ortadoğu’nun enerji kaynaklarının büyük bir bölümü Batı’nın şii hilali tabir ettiği bölgede yer aldığını belirtiyor. Chamsky İran’ın bu bölgeyi kontrol altında tutması Amerika için korkunç bir kabus olduğunu vurguluyor.

Amerika’nın en ünlü siyonist lobisi AIPAC da Amerika’nın İran’la sürtüşmesinde üç noktanın üzerinde ısrar ediyor ki bu noktalar İran’ın nükleer programını kısıtlamak, geniş yaptırımlar uygulamak ve bu hedeflere ulaşmak için beyaz sarayın AIPAC’ın politikalarını desteklemek ve İranofobi projesine devam etmekten ibarettir. 015