Nisan 23, 2016 06:51 Europe/Istanbul

Dünyada iki kutuplu düzen çöktükten sonra uluslararası düzen geçiş sürecine girdi.

Geçiş sürecinde Batı kültürü iddiasında bulunanlar, komünist düzen çöktükten sonra dünya için liberal demokrasiden başka hiç bir seçenek kalmadığını iddia etmeye başladı. Bu siyasi tezi savunan bazı teorisyenlerin siyasi düşüncesine göre, sosyalizmden sonra bu kez İslam liberal demokrasi düşüncesini sorgulayabileceği düşüncesi yavaş yavaş yaygınlaştırıldı. Bu bağlamda Samuel Huntington gibi bazı teorisyenlerin gündeme getirdiği tezlere işaret etmek mümkün. Huntington, medeniyetlerin çatışması tezini gündeme getirdi ve bu düşünce İslamofobi ve İslam inkılabının çıkış noktası İran konusunda İranofobi projelerinin başlangıcı oldu.

Aslında İslamofobi meselesi El-kaide terör örgütünün 2001 yılında Amerika’da ikiz kulelere düzenlediği şaibeli saldırılarıyla kuvvet kazanmaya başladı ve böylece Batı’nın ihtiyaç duyduğu düşman türetildi. Yani bu kez Doğu bloku yerine İslamî düşünce ve müslümanlar Batı’nın düşmanına dönüştürüldü ve İslamofobi projesi de müslümanları terörist telakki ederek başta ABD olmak üzere Batı’nın galip söylemi haline geldi.

İslamofobi son on yıllarda ve özel olarak İslam’la Batı ilişkilerinde gündeme gelen terimlerden biridir. Buna karşın bu projenin tarihi derin kökleri olduğu ve geçmiş çağlardan günümüze dek İslam’la Batı arasındaki çalkantılı ilişkileri yansıttığı belirtilmelidir. Bu çalkantılı ilişki sürecinde Batı zihniyetinde İslam’dan korku duygusu pekiştiği ve İslam’ı Batılı her şeyi tehdit eden ciddi bir tehlike olarak görmelerine vesile olduğu anlaşılır.

Gerçekte bugün Batı’nın İslam düşmanlığının köklerini müslümanlarla Avrupalı hristiyanların arasında yaşanan haçlı savaşlarında görmek mümkün. Bir başka ifade ile İslamofobi meselesi 1980’li yıllara da dayanır. Ancak bu durum 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra daha da şiddetlendi.

İngiltere’de müslümanlara yönelik kin ve nefret ve ayrımcılığın propagandasını yapan Ranimed Trast müsessesesi 1997 yılında İslamofobi terimini İslam’dan korku ve nefret ve dolaysıyla tüm müslümanlardan korku ve nefret şeklinde tanımladı ve bu terim aynı zamanda müslümanlara karşı ayrımcılığı ve ve ülkenin iktisadi ve sosyal yaşamından dışlamayı da kapsadığını belirtti.

İslamofobi, İslam dininin diğer kültürlerle ortak değerlerden yoksun olduğu algısını da kapsıyor ve Batı ile kıyaslandığında İslam daha alçak konumda yer alıyor ve bir din olmaktan ziyade siyasi bir ideoloji sayılıyor.

İslamofobi gerçekte İslam ve müslümanlardan korku, İslam ve müslümanlara karşı önyargılı ve ayrımcı davranmaya işaret ediyor. Batı’nın İslamofobi anlayışına göre İslam dünyası ister İslam ülkelerinde yaşayan müslümanlar ister Batılı ülkelerde yaşayan müslüman kesim özel olarak Batı kültürü ve medeniyetine tehdit ve tehlike oluşturuyor.

İslamofobi genel anlamda, İslam dininin diğer dinler ve kültürlerle hiç bir ortak yönü bulunmadığını, bu dinin şiddet dini ve irticai ve sabırsız bir dil olduğunu ve İslam medeniyeti Batı medeniyetine göre daha alçak konumda olduğunu ve bir din olmaktan ziyade siyasi bir ideoloji olduğunu ileri sürüyor. Buna göre de müslümanlar Batılı toplumların milli değerleri ve kültürünü sürekli tehdit ediyor.

İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei cari yılın başlarında Batılı gençlere yazdığı mektupta Batı’nın düşman üretme çabasına değinerek şöyle buyurmuştu: Yaklaşık iki onyıldan beri, yani eski sovyetler birliği dağıldıktan sonra, bu büyük dini korkunç bir düşman konumuna yerleştirmek için bir çok çaba harcanmıştır.

Ancak İslamofobi’nin içinde yer alan ve Batı’nın İslamofobi projesinin merkezi çekirdeğini oluşturan İranofobi, İslam inkılabından sonra ve ayrıca son yıllarda İran’ın bölgesel gücü artmasının ardından Batı’nın kültürel NATO’sunun propagandalarının ürünüdür.

Aslında İranofobi projesi İran’da Şubat 1979 yılında İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra başta ve bazı dönemlerde engebeli bir süreç yaşadı. Bu süreç İran’ın iki sıkı düşmanı sayılan Taliban ve Saddam 2001 ve 2003 yıllarında devrildikten sonra daha da şiddet kazandı ve İslam dünyası ve bölgede 2010 yılından sonra yaşanan gelişmeler de bu süreci takviye etti.

Öte yandan İranofobi hareketine paralel olarak Şiifobi de Batılı devletler ve bölgedeki bazı irticai Arap rejimleri tarafından büyük bir ciddiyetle sürdürülüyor. Son yıllarda bölgedeki bazı irticai hükümdarlar ve garez-kar yazarlar sözde Şii hilali tezini gündeme getirerek şii müslümanların İslam dünyasının siyasi ve sosyal arenalarındaki faaliyetlerini korkunç göstermeye çalıştı, ki bu da bu zümreni ya kin ve inadından kaynaklandı, ya da şii inancını doğru tanıyamamaları yüzünden oldu.

Aslında Batı ve İslam’ın yüz yüze gelişi, tarihi kökleri bulunan bir olaydır. Ancak Batı’nın İran’da İslam inkılabı zafere kavuştuktan ve İslamî değerler ihya olduktan ve İslamî kimlik yeniden kazanıldıktan sonra İslam’ın yayılmasından korkusu yeni bir kılığa büründü. İslam inkılabı bir çok İslam ülkesinde yeni bir uyanışa vesile oldu. Bu yüzden Batılı devletler bölgede onların çıkarlarını yok edecek bir takım hareketliliği gördükten sonra yumuşak ve katı olmak üzere çeşitli mekanizmaları ve araçları kullanarak merkezi İslamî İran olan siyasi İslam’la mücadele etmeye başladı. Yine aynı yönde ve şiifobi projesini yürütme çerçevesinde Batılı kurumlar İranofobi ve şiifobi projelerini eşzamanlı yürüterek İran’ın dış ilişkilerini etkilemeye çalıştı. Dolaysıyla iranofobi, amacı dünya genelinde İran milletine karşı güvensizlik, nefret, infial, kıskançlık, ayrımcılık, bağnazlık, ırkçılık, korku ve bıkkınlık gibi duyguları yaratmaktır.

Gerçekte Batı’nın sultacı düzeni medya ve diğer çeşitli araçlarla İslam dini ile mücadele ediyor. Batı Ortadoğu gibi jeo politik, jeo stratejik ve jeo ekonomik açılarından büyük önem arz eden bölgeye musallat olmak ve böylece korsan İsrail gibi bölgedeki müttefiklerinin güvenliğini temin etmek ve ayrıca bölgedeki şom varlığını haklı göstermek istiyor. Bu bağlamda Batı’nın İslamofobi çerçevesinde terörü de bir malzeme olarak kullanması çok belirgin bir durumdur.

Amerika yönetimi bölgede İranofobi’yi körükleyerek İran meselesini dış politikasının en önemli önceliği olarak tutuyor ve hem Ortadoğu bölgesinde ve hem uluslararası arenada İran’ın bilimsel ilerlemeleri ve barışçıl nükleer teknolojisiyle ilgili programları gibi durumları engellemek için büyük ittifaklar kuruyor.

Aslında bir çok durumda İslamofobi, İranofobi ve şiifobi ile aynı istikamette yer almaktadır. Gerçi bazı durumlarda İslamofobi, şiifobiden farklıdır ki bunun da en somut örneği IŞİD’den ve insanlık dışı uygulamalarından Batılı milletlerin gözünü İslam’dan korkutmak için bir malzeme olarak yararlanılmasıdır. Çünkü gerçekte IŞİD’in uygulamaları ve İran’a yönelik düşmanlığı İranofobi ve şiifbi projesinde işe yaramıyor. Batı IŞİD’in uygulamalarından sadece İslam dinini karalama yönünde yararlanıyor ve İranofobi ve şiifobi projeleri için başka uygulamaları ve gelişmeleri kullanıyor.

Gerçekte Batı İslamofobi, İranofobi ve şiifobi projelerinde çeşitli ve farklı hedefleri izliyor. Batı’nın İslamofobi çerçevesinde izlediği hedefi İslam dinini karalamak ve Batılı gençlerin İslam dinine yönelişini engellemek ve

İslam kültürü ve dininin liberal demokrasi kültürünü sorgulamasına mani olmak ve bölgede askeri varlığını geliştirmek ve İslam ülkeleri arasında ihtilaf çıkarmak ve Amerika’nın bölgedeki müttefiklerinin güvenliğini sağlamaktır.


Batı’nın İranofobi ve şiifobi projeleri çerçevesinde birbirini tamamlayan bazı hedefleri ise, İslamî İran’ın bölge ülkelerine model oluşturmasını engellemektir. Bu bağlamda Batı’nın amacı İran’ın bölgesel gücünü ve bölgesel nüfuzunu engellemek, İran İslam Cumhuriyeti nizamını değiştirmek ve İran’ın bölgesel güvenlik tertibatına katılmasına mani olmaktır. Bu süreçte Amerika Batılı devletlerin başını çekerek teröristlerin cinayetlerinden propaganda amaçlı yararlanıyor ve islamofobi, İranofobi ve şiifobi projelerini ilerletiyor. Bu senaryoyu ise IŞİD ve diğer radikal örgütler Batı’ya ve İslam düşmanlarına hizmet ederek tamamlıyor.

Batılı siyaset uzmanlar zamanın herhangi bir diliminde bir ülkeyi veya bir medeniyeti düşman olarak tanıtmak ve böylece belirlenen hedeflere ulaşmanın kaçınılmaz olduğunu belirtiyor. Yine Batılı gençlerin İslam dinine yönelişinin artışı ve Batılı ülkelerde müslüman nüfusun artması da bu bağlamda bazı önemli hedefleri teşkil ediyor. Buna göre Batı İslam dinini menfur göstermeye ve bu dini diğer dinlere kıyasla alçak konumda olduğunu telkin etmeye ve bölgede askeri varlığını arttırmaya ve İslam ülkeleri arasında tefrika yaratmaya çalışıyor.

Gerçekte Batı’nın İslam aleyhinde propagandası bir nevi mantıksız korku şeklinde ızdırap duygusudur. Böylece Batı müslümanlara karşı korku ve nefret duygusunu geliştirerek siyasi İslam ve müslümanların inancını tüm dünyaya yönelik tehdit gibi göstermek istiyor. Bu yüzden Batı’nın İslamofobi projesinin ardındaki amaç, uydurma bir düşman üretmektir. 015


Etiketler