Eylül 18, 2020 12:02 Europe/Istanbul

Geçen bölümde İslam Peygamberi’nin -s- sevgili kızı Hz. Fatıma’nın -s- eşsiz şahsiyetinin bir bölümü ile tanıştık. Şimdi o hazretin yaşamını irdelediğimiz programımızın son bölümünde bu büyük kadının ilham veren ve ibret kaynağı olan kişiliğinin önemli noktaları ile tanışmak istiyoruz.

Hz. Fatıma -s- İslam tarihinin simge kadınlarından biriydi ve bir çok fazilete ve keramete sahipti. Hz. Fatıma’nın en seçkin özelliklerinden biri, İslam Peygamberi’nin -s- has saygı ve sevgisi ve ilgi odağında yer almasıydı. Bu bağlamda şii ve sünni rivayetlerde bir çok rivayet nakledilmiştir. Allah Resulü’nün -s- Hz. Fatıma’ya -s- ilgisi, ne zaman bir yolculuğa çıkacak olursa en son o hazretle vedalaşacak kadar fazlaydı, nitekim dönüştü de ilk görüştüğü insan, kızı Hz. Fatıma -s- idi. Aslında bu saygı ve sevginin sırrı, Hz. Fatıma’nın -s- iman ve salih amelin en mükemmel mazharı olmasıydı. Yüce Allah Hz. Fatıma’nın -s- sevgisi Resulullah efendimizin -s- kalbine ve ruhuna yerleştirmiştir. Nitekim Kur'an'ı Kerim de iman eden ve salih amelde bulunanları yüce Allah onlara yönelik aşk ve sevgiyi gönüllere yerleştirdiğini buyurur.

Bundan başka Allah teala tüm peygamberlerin arasında bir tek İslam Peygamberi’ne -s- doğrudan ve hiç bir aracı olmaksızın emrederek, insanlardan risaleti için yakınlarının sevilmesinden başka hiç bir mükafat istemediğini söylemesini buyurmaktadır. Bu ayette ilahi emir söz konusu olduğundan Hz. Fatıma'nın -s- en bariz mısdakı olan ehli beyt -s- fertlerine yönelik sevgi ve saygı başta İslam ümmeti olmak üzere herkese vaciptir.

Yüce Allah bu emrinin hedefini bir başka emirle açıklamıştır. Allah teala peygamberine hitaben insanlara, Rabbini doğru bir yol seçmek istemenin dışında risaleti için hiç bir mükafat istemediğini söylemesini buyurur. Yani Resulullah’ın -s- ehli beytine -s- yönelik aşk ve sevgi, gerçek ilahi yola adım atmaktır.

Bu yüzden günlerden bir gün Allah Resulü -s- kızı Hz. Fatıma’nın -s- elini tuttuğu bir sırada şöyle buyurur: onu tanıyan veya tanımayan herkes bilsin ki bu Fatıma, Muhammed’in kızı, benin kalbimin ve ruhumun bir parçasıdır. Kim onu incitirse, beni incitmiş olur ve kim beni incitirse, Allah’ı incitmiştir.

Allah Resulü -s- bir başka yerde de kızı Hz. Fatıma’ya -s- şöyle buyurur: Ey Fatıma, Rabbin senin hoşnutluğunla hoşnut olur ve senin öfkenle öfkelenir.

İslam Peygamberi’nin -s- ehli beyt hakkında tüm tutumlarında duygusal bağlardan ziyade inanç temelinde bağları bulunduğunu ve o hazretin her eylemi yüce Allah’ın emri üzerine yerine getirdiğini gösteren bir başka macera, Allah Resulü’nün -s- Necranlı Hristiyanların din adamları ile mübahale etmesidir. Bu macerada gerçi Allah Resulü -s- hristiyanların tüm sorularına cevap verdi, fakat yine ikna olmadılar. Bu yüzden Resulullah efendimiz -s- onlara hakkaniyetini ispat etmek için mübahale önerisinde bulundu. O kader belirleyici anda yüce Allah peygamberine onlara her iki taraf evlatları ve kadınları ve canları kadar sevdiklerini getirmelerini ve ardından birbirini lanetlemelerini ve yalancının ilahi lanete maruz kalmasını söylemesini buyurdu.

Beklenen günde ve saatte Necranlı hristiyan heyet Allah Resulü -s- evlatları arasından Hasan -s- ve Hüseyin’i -s- ve kadınlardan Hz. Fatıma’yı -s- ve erkeklerden de Hz. Ali’yi -s- getirdiğini görünce şaşkına döndüler ve ilahi azaptan korkarak mübahaleden çekildiler. Bu gelişme Allah Resulü’nün -s- başta kızı Hz. Fatıma -s- olmak üzere ehli beytine -s- yönelik aşk ve sevgisi ilahi ve semavi temeli olduğunu gösteriyor.

Gerçi Hz. Fatıma -s- çocukluk çağı ve kısa ömrü boyunca Allah Resulü -s- ve Hz. Ali’nin -s- engebeli yaşamlarında ve acı tatlı tüm anlarında onların yanındaydı, fakat Hz. Ali -s- yüce Allah’ın emri üzerine Kadir-i Hum’da imamet ve velayet ve hilafet makamına seçilerek Resulullah -s- tarafından bu makama atandığında, Hz. Fatıma -s- yeni ve ağır bir sorumluluğa hazırlanması gerektiğini anladı. Hz. Fatıma -s- o andan itibaren Hz. Ali’ye -s- bir eş olarak bakmanın yanında tüm sosyal, siyasi, kültürel, iktisadi ve cihadi alanlarda izlemesi gereken ve o hazretin adım attığı yola adım atması gereken bir İmam ve bir önder olarak bakmaya başladı.

Hz. Fatıma -s- basireti ve derin bakışı ile yaşanan gelişmelerden hareketle İslam ümmeti İmam Ali -s- ile Kadir-i Hum’da biat etmesine karşın sözlerine bağlı kalmamaları ve o hazreti bırakmaları ve dinin kemali ve ilahi nimetin tamamlanması ona bağlı olan imamet yolu saptırılmasından endişe ediyordu. Maalesef Hz. Fatıma’nın -s- bu kaygısının gerçek olması pek uzun sürmedi. Özellikle Allah Resulü -s- hastalanarak sağlığı günden güne kötüye gitmeye başlaması ve sonunda hak tealanın davetine lebbeyk demesinin ardından bu kaygı gerçekleşmeye başladı. Allah Resulü -s- rihlet ettikten sonra Hz. Ali -s- ve Salman ve Mikdad ve Ebuzer gibi seyrek sayıda sahabenin dışında Allah Resulü’nün -s- sahabesi o hazretin naaşını bıraktı ve Kadir-i Hum’da tarihi hamaseti unutarak ve ilahi emri ve Allah Resulü’nün -s- fermanını gözardı ederek İslamî toplum için Halife belirlemeye kalkıştı.

Bu şartlar Hz. Fatıma’ya -s- katlanamayacak kadar ağır geldi, öyle ki hasta yatağına düştü. Ancak sorumluluk duygusu Hz. Fatıma’ya duyarsız kalmasına müsaade etmedi ve kamuoyunu aydınlatmak için Haşimoğullarından bazı kadınları da yanına alarak camiye geldi. Sahabe o hazret için bir perde astı. Hz. Fatıma -s- babası Allah Resulü’nün -s- hicranına dayanamıyor ve sürekli gözyaşı dökerek konuşmaya başladı ve şöyle buyurdu: Allah Muhammed’i -s- risaletle görevlendirdi ki emrini yerine getirsin ve hükmünü uygulasın ve hedefini gerçekleştirsin. İnsanlar inançlarında dağınıktı ve küfür ve cehalet ateşinde yanıyor, putlara tapıyor ve yüce Allah’ın emirlerini umursamıyordu. O zaman Muhammed’in -s- varlığı bereketi ile karanlıklar aydınlık oldu ve cahillik bertaraf edildi, şaşkınlık ve yanlış perdeleri aralandı. Babam insanları hidayete erdirmek için kıyam etti ve gönlü kör olanların gözünü açtı ve İslam dinine ve doğru yola hidayete erdirdi. Daha sonra yüce Allah peygamberini yüce ve pak ruhunu mihribanlık ve rağbetle melekuta götürdü. Şimdi babam bu dünyanın tatsızlıklarından gönlü rahattır ve ahiret sarayından meleklerle bir aradadır ve bağışlayıcı Allah onu kendi rıdvanına yerleştirdiği bir sırada ilahi katın yakınındadır.

Hz. Fatıma -s- konuşmasının devamında camideki insanlara hitap ederek şöyle devam etti: ey insanlar, siz Allah’ın emrettiği ve men ettiklerinin temsilcileri ve dinin ve nübüvvet ilminin taşıyıcılarısınız. Kendinizden emin olun. Sizler İslam dinini başka milletlere tebliğ etmelisiniz. Resulullah’ın -s- hakiki halifesi Ali sizin aranızdadır. Allah daha önce O’na itaat etmeniz için sizlerle ahit bağladı. Ali Allah’ın konuşan kitabı ve sadık Kur'an ve parlayan nurdur. Ali’nin basiret gözü aydın ve batını ve fıtratı aşikardır ve başkaları onun makamını arz etmektedir. Ali’yi izlemek insanı ilahi rıdvan cennetine götürür, sözlerini dinlemek kurtuluşa vesile olur. Ali’nin varlığının bereketi ile ilahi nurani hüccetleri almak mümkündür. Ali’nin yardımı ile ilahi vacipleri ve haramları tanıyabilir ve ilkeli ve mantıklı ve aydın delillerle şeriat yasaları ile tanışabilirsiniz.

Baba aşkı ve sevgisi, Allah Resulü’nün -s- ehli beyti hakkında onca vurgusuna rağmen karşılaştığı zorluklar ve ihanetler ve en önemlisi Hz. Ali’nin -s- kesin hilafet hakkının gasbedilmesi sonunda Hz. Fatıma’nın -s- sabrını tüketti ve o hazret bir rivayete göre hicretin 11. Yılının 3 Cemadiüssani ve bir başka rivayete gre de 13 Rebiüssani  tarihinde Allah Resulü’nün -s- melekuti rihletinden 75 veya 95 gün geçmeden hayata gözlerini yumdu. İslam Peygamberi -s- vefat ettikten sonra o hazretin ehli beytine -s- yönelik zorluklar ve sıkıntılar o kadar arttı ki Hz. Fatıma -s- eşi Hz. Ali’ye -s- şöyle vasiyet etti: Aliciğim, beni kendin gusül et ve sonra kefen giydir ve defnet. Beni gece vakti defnet, bana zulmedenlerin hiç biri benim cenaze törenime katılmalarını istemiyorum.

Hz. Fatıma -s- gençlik çağının doruğunda hak tealanın davetine lebbeyk demesine rağmen kendisinden ebedi bir örnek geride bıraktı. Hz. Fatıma -s- eşsiz ve örnek bir kadın, iman ve takva abidesi, basiretli sorumlu ve yükümlü bir insandı. Hz. Fatıma -s- vefakar bir anne, sade bir yaşamı olan maneviyat ve ibadette örnek bir kadındı. Hz. Fatıma zorlukların karşısında sabretmesini bilen, insanların acılarını yakından hisseden, fedakar, ahlaklı ve takvalı bir insandı. Hz. Fatıma -s- tehlike sırasında düşmanla savaşan ve velayet ekseninden ayrılmayan ve tek kelime tüm ahlaki faziletlere ve ahlaki mekarime sahip olan ilahi bir insandı.

Yüce Allah’ın sonsuz selamı tarih boyunca beşeri camianın en mükemmel kadını olan Hz. Fatıma’nın -s- üzerine olsun.