Aralık 21, 2020 12:25 Europe/Istanbul

Bu bölümde sözde Müslüman olan münafıklar ile ilgili konuşup Nisa suresinin 60, 88 ve 90'ıncı ayetlerin sebeb-i nüzulünü ele almaya çalışacağız.

İnsanı acımasızlığa ve yokluğa sürükleyen büyük afetlerden biri de nifak ve iki yüzlülüktür. Hayvanlarda genellikle iki yüzlülük diye bir şey görülmez. Hayvanın içi nasılsa dışı da öyledir ve aynı duyguların tecellisidir.  Biraz sevindi mi hemen zıplamaya başlar. Öfkelendiğinde ise  yüzünden her şey belli olur ve hemen hırçınlaşmaya başlar.  Ancak insanoğlu diğer canlılardan farklı olarak  biri ile tam bir düşmanlık yaşasa da  onunla bir dost gibi görünebilir.  İşte insanın bu nifak ve iki yüzlülüğü onu en kötü akıbetlere doğru sürükler.     

Bir zamanlar Medine Yahudilerinden biri ile münafık Müslüman biri arasında tartışma çıktı.  İkisi de adil ve güvenilir birini aralarında hükmetmek için seçmeyi kararlaştırdı.  Herkes Yahudi adamın Allah Resulünü seçmemesini ona güvenmemesini  bekliyordu. Ancak Yahudi adam  Allah Resulünün adaletine güvendiği için şöyle demişti:"   Ben İslam Peygamberinin hükmetmesine razıyım.  Çünkü onun adaletli davranacağını, rüşvet ehli olmadığını yargıda zulmü reva görmediğini biliyorum. "

Yahudi adam İslam Peygamberinin hükmetmesine güvenmesine rağmen sözde Müslüman adam  Allah Resulünün hükmetmesine izin vermedi ve  Yahudi Kaab bin Eşref'in hükmetmesini istedi. Kaab ise Yahudilerin Medine'deki büyüklerinden ve zenginlerinden biri idi.  Bu şahıs genellikle Allah Resulüne karşı çıkıp  düşmanca yargılarda bulunurdu.  Münafık adam  Kaab'ın rüşvet aldığını  hediyeler ile görüşünü değiştirdiğini biliyordu.      

İşte bu tartışmaların devam ettiği ortamda Nisa suresinin 60'ıncı ayeti indirildi. Allahu Teala  bu tür münafıkları  yererek  onlara batıl ve tağutun yargılamalarına ve hükmetmelere müracaat  etmeleri hususunda uyarıda bulunup bu tür davranışların  ilahi iman ve semavi kitabın öğretilerine uymadığını  insanı hak yolundan saptırdığını buyurdu.  

Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurmuştur:" « أَ لَمْ تَرَ إِلَى الَّذینَ یَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُوا بِما أُنْزِلَ إِلَیْکَ وَ ما أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِکَ یُریدُونَ أَنْ یَتَحاکَمُوا إِلَى الطّاغُوتِ وَ قَدْ أُمِرُوا أَنْ یَکْفُرُوا بِهِ وَ یُریدُ الشَّیْطانُ أَنْ یُضِلَّهُمْ ضَلالاً بَعیداً: 

"﴾60﴿ Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Onu tanımamaları kendilerine emredildiği halde tâgūtun önünde mahkemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları büsbütün saptırmanın yollarını arıyor." 

Git gide Müslümanların sayısı artıyordu.  Mekke halkı arasından bir kesim görünüşte iman edip  Müslüman oldular.  Ancak gizlice  kendi küfre dayalı adetlerine bağlı idiler.  Medine Müslümanları ise  bu grubun hicret etmesini bekleseler de bu münafık kesim Müslümanlara katılmayıp Hicret etmeyi kabul etmediler. Pratikte de  putperestleri desteklediler.  Gerçekte bu görünüşte Müslüman kesim, hicret etmemek, pratikte müşrikler ile işbirliği yapmak ve İslam mücahitleri saflarına katılmamakla nifaklarını açıkça gözler önüne serdiler.    

Bu münafık kesim  Müslümanlar tarafından güvenilir olduklarını zannedip düşman için casusluk yapmak amacı ile Mekke'den çıkıp Medine yakınlarına kadar gittiler. Müslümanlar olaydan haberdar olduklarında  bu kesime nasıl tepki gösterecekleri hususunda tereddüt yaşamaya başlandı.   

Kimi akıllı ve zeki Müslümanlar  bu grubun sızmasını engellemek için onları dışlanması gerektiğini savundu. Çünkü onların  münafıkça girişimleri sonucu İslam büyük darbeler alabilirdi. Hatta müşriklerin indireceği darbeden bile daha sert bir darbe.  

Buna karşı kimi  saf ve yüzeysel insanlar  buna karşı çıkıp şöyle dediler:"  Acaba tevhid ve nübüvvete inanmışlığına dair şehadet sözlerini dile getirenlere karşı nasıl savaşacağız ki?  Biz onların kanını sırf Medine'den hicret etmedikleri diye helal sayamayız ki?  "

İşte bu sırada Nisa suresinin  88'inci ayeti indirildi. Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:" « فَما لَکُمْ فِی الْمُنافِقینَ فِئَتَیْنِ وَ اللّهُ أَرْکَسَهُمْ بِما کَسَبُوا أَ تُریدُونَ أَنْ تَهْدُوا مَنْ أَضَلَّ اللّهُ وَ مَنْ یُضْلِلِ اللّهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَبیلاً:

"﴾88﴿  Size ne oluyor da münafıklar hakkında ikiye bölünüyorsunuz? Halbuki kendileri hak ettikleri için Allah onları küfre geri çevirmiştir. Allah’ın saptırdıklarını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah’ın saptırdıkları için asla doğruya yol bulamazsın."

Bu ayet  aslında kimi tezleri ve düşünceleri de çürütüyor. Kimileri nifakın Allah Resulünün Medine'ye hicret ettikten sonra ortaya çıktığını savunuyorlar. Ancak göründüğü gibi münafıklar Mekke'de hicretten önce de varlıklarını korumuşlardır. Burada ilgi çekici nokta münafıkların farklı motivasyonlara ve saiklere sahip olması ve kimi zaman çeliştikleridir. Bu açıdan münafıklar da farklı performanslar çizmişlerdir.  Kimi münafıklar  zayıf iman yüzünden bu duruma düşmüşler.  Onlar mal ve canlarını hatta konumlarını kaybetmek korkusundan dolayı  İslam'a inandıklarını dile getirmişler. Ancak kalben İslam'a karşı olup her fırsatta İslam'a darbe indirmek ve İslam'ı yok etmek için çaba göstermişlerdir.  Bir başka grup ise  İslam'a kalben inanan ancak  önemli bir konuma ve mevkiye gelmelerinin ardından  bu mevkiyi korumak ve dünya maslahatları için münafık olan kişilerden oluşuyordu.        

Beni Zamre ve Eşce aşiretleri  anlaşma yapmış ve bir birlerini dış tehditlere karşı savunacakları ve koruyacaklarına dair söz vermişlerdi. Müslümanlar ise Beni Zamre ile ateşkes anlaşması sağlamışlardı.  Eşce kabilesi ise  Kureyşliler ile komşu olduklarına rağmen  Kureyşlilerin düşmanı sayılan Müslümanlar ile anlaşmaya varmak istemiyorlardı. Sonuçta Kureyşlileri karşılarına almak istemiyorlardı.   Bu husus kimi Müslümanların da kaygılanmasına yol açtı.  Bu yüzden Allah Resulünden  Beni Eşce aşireti saldırmadan önce saldırmak emrini vermelerini istiyorlardı. Allah Resulü onların bu önerisini kabul etmedi ve şöyle buyurdu:"  Olamaz! Bunu hiçbir zaman yapmayın.  Onlar verdikleri sözlere ve yaptıkları anlaşmalara herkesten daha fazla bağlılar. "

Allah Resulünün bu sözü herkesçe duyuldu ve sonunda da Eşce aşiretine ulaştı.       

Bu haberi duyar duymaz Eşce aşireti lideri Mesut bin Ruceyle  700 kişiyi toplayıp Medine'ye doğru harekete geçti ve Medine yakınlarında durdu.  Allah Resulünü onun amacının ne olduğunu anlamak için bir temsilci gönderdi. Mesut bin Ruceyle ise  İslam elçisine şöyle dedi:"  Müslümanlar ile ateşkes ve barış anlaşması için geldik.  "

Allah Resulü bu niyetten haberdar olunca  iyi niyet ve takdir amaçlı  Mesut bin Ruceyle'ye hurma gönderdi.  Eşce aşireti  askerleri ise  hurma tabaklarını görünce şöyle demişlerdi:"  Bizim sayımızdaki bir ordu ne sizin düşmanlarınızla savaşabilir ne de sizinle. Bu yüzden savaşın durdurulması  ve tarafsızlığımızı bildirmek için buraya geldik. "

Bu sırada Nisa suresinin 90'ıncı ayeti indirildi. Bu ayette  Allahu Teala şöyle buyurmuştur: "« إِلاَّ الَّذینَ یَصِلُونَ إِلى قَوْم بَیْنَکُمْ وَ بَیْنَهُمْ میثاقٌ أَوْ جاؤُکُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ أَنْ یُقاتِلُوکُمْ أَوْ یُقاتِلُوا قَوْمَهُمْ وَ لَوْ شاءَ اللّهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَیْکُمْ فَلَقاتَلُوکُمْ فَإِنِ اعْتَزَلُوکُمْ فَلَمْ یُقاتِلُوکُمْ وَ أَلْقَوْا إِلَیْکُمُ السَّلَمَ فَما جَعَلَ اللّهُ لَکُمْ عَلَیْهِمْ سَبیلاً:

"  ﴾90﴿ Ancak kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumla ilişki içinde olanlar yahut sizinle de kendi kavimleri ile de savaşmayı içlerine sindiremeyip size sığınanlar müstesna. Allah dileseydi onları başınıza belâ ederdi de sizinle mutlaka savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilirler de sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse Allah size, onların aleyhine bir yola girme hakkı vermemiştir."

Kuran-ı Kerim'deki bir çok ayette  İslam düşmanları ile bir arada çalışanlara yani münafıklara karşı mücadeleye vurgu yapılmıştır.  Ancak bu ayette  Müslümanlara  bu aşiretin barış  önerisine uymaları tavsiye edilmiştir.  Gerçekte Nisa suresinin 90'ıncı ayeti  Müslümanlara  iki grubun barış önerisini kabul etmelerini emrediyor: İlk olarak  Müslümanlar ile anlaşma sağlayan taraflar ile anlaşmaya varanlar ile ve ikincisi de  Müslümanlar ile ne savaşmak isteyen ne de  Müslüman düşmanları ile savaşmaya gücü yetmeyen gruplar ile .       

Bu ayetin devamında ise Müslümanların bu zaferlerin doğru nedenini anlamaları içindir ki  şöyle bir vurgu yapılmıştır:... (فَإِنِ اعْتَزَلُوکُمْ فَلَمْ یُقَاتِلُوکُمْ وَ أَلْقَوْا إِلَیْکُمُ السَّلَمَ فَمَا جَعَلَ اللَّهُ لَکُمْ عَلَیْهِمْ سَبِیلاً)

"...Artık onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilirler de sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse Allah size, onların aleyhine bir yola girme hakkı vermemiştir."