Haziran 24, 2021 06:52 Europe/Istanbul

Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bugün sizlerle, kısaca aşikar olan, kat’i delillerle bilinen  اَلظَّاهِرُ ez-Zâhir, ve gizli olan, duyu organları ile idrak edilemeyen, mahiyeti bilinmeyen اَلْبَاطِنُ  el-Bâtın ism-i şeriflerini ele alacağız.

Değerli dinleyiciler hatırlanacağı üzere geçen bölümlerde belirttiğimiz üzere varlık dünyasındaki her şey Esma-ül Hüsnâ’nın mazharı ve tezahürüdür. Büyük filozof, İslam bilgini ve Kur'an-ı Kerim müfessiri Allame Muhammed Hüseyin Tabatabai “Esma-ül Hüsnâ risalesi”nde şöyle yazıyor:

Allah’ın isimleri, aralarında özel bir düzen olan varlıkların gerçek mükemmelliğidir. Onlardan bazıları diğerlerinden kaynaklanıyor ve başka isimlerin kaynağı olan isimlerin diğer isimlere göre daha geniş alanı olan, daha yüksek konumda ve daha fazla etkili olan isimler olması çok açıktır.

Yüce Allah’ın, kendisini anlattığı ayetlerden biri, Hadid suresinin 3. ayetidir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

هُوَ الْأَوَّلُ وَ الْآخِرُ وَ الظَّاهِرُ وَ الْباطِنُ وَ هُوَ بِکُلِّ شَیْ‏ءٍ عَلِیمٌ

O, ilk ve sondur. Zâhir ve Bâtın'dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir.

Allame Tabatabai söz konusu 4 isim hakkında şöyle yazıyor:

Siz eşyaları nasıl düşünür ve tasavvur ederseniz edin Allah tüm eşyalara muhîttır. Bu 4’lü isimler yani evvel ve ahir ve zahir ve batın, Allah’ın “muhit” isminin  4 dalıdır. “Muhît” ism-i ise O'nun gücünün isminin bir dalıdır, zira gücü her şeye muhîttır… O, başka her şeyden daha yakın ve daha zahirdir ve her bilginin başka şeylere olan bakışı, akıl ve idrakinden daha batın ve daha gizlidir

 

Hatırlanacağı üzere geçen sohbetimizde Esma-ül Hüsnâ’dan Evvel ve Ahîr ism-i şerifleri ele aldık. Bugün ise Zahir ve Batın isimleri hakkında konuşacağız.

Sözlükte “ortaya çıkmak, belirgin olmak; üstün olmak, galip gelmek; yardım etmek” anlamlarındaki zuhûr kökünden türeyen zâhir, terim olarak “varlığını ve birliğini belgeleyen birçok delilin bulunması açısından belirgin olan” mânasında kullanılır.

Zahir olan Allah, sayısız eserleri ile tüm dünya çapında aşikardır. Yaratılış Onun eseri ve kendisinin tecellisidir. Her canlının hayatı, Hayy olan Allah’ı aşikar ederken ölümü Mümit olan Allah’ı gösteriyor. Bu aşikar olmak, hz. Ali’nin -as- “ مَا رَأیْتُ شَیْئًا إلاَّ وَ رَأیْتُ اللهَ قَبْلَهُ وَ بَعْدَهُ وَ مَعَهُ“Ondan önce, sonra ve onunla birlikte Allah’ı ​​görmediğim hiçbir şey görmedim” diyeceği kadardır.

Allah, zahir olan her şeyden daha zahirdir ve O'nunla birlikte her şey zahir olur ve O'nun gücü, hikmeti ve azameti her şeyde açıkça görünüyor. Her şeyi zahir eden O'dur ve insana da bu zuhuru idrak etme gücü ve yeteneği veren de O'dur. O, kimsenin ve hiçbir şeyin gizleyemeyeceği bir Zahir’dir. İmam Rıza -as- bir hadiste şöyle buyuruyor:

Ve (Allah) O'nu isteyen herkese zahirdir ve hiçbir şey Allah için gizli değildir ve görünen her şeyin tedbiri O'nun elindedir, öyle ise Allah’tan daha zahir ve daha aşikar olan nedir? İnsan nereye dönüp bakarsa O'nun mahlukatı ve masnuatıdır, ve kendi varlığında O'nun eserleri vardır ki ona kafidir.

Bâtın kelimesinin masdarını oluşturan batn ve butûn “gizli olmak; bilmek, bir şeyin iç yüzüne ve bir kimsenin sırlarına vâkıf olmak” mânalarına gelir. Batn veya butûnun karşıtı olan zuhûrun mânaları içinde de “açık ve âşikâr olmak”, ayrıca “muttali olmak” gibi anlamlar vardır.

Gördüğümüz her şeyin zahirine ilaveten bir de batını vardır. eşyaların zahirinin ötesinde gizli hikmetler ve dakik sırların içinde bulunduğu bir batını vardır.

İslam dünyasının büyük edip ve dilbilimci Ragıp İsfahani, zahir ve batın kelimelerinin anlamı hakkında şöyle yazıyor:

“Yer yüzünde olan ve gizli olmayan, zahirdir ve batın, bir şey yerin derinliklerinde ve gizli olduğu zaman kullanılır.”

Ragıp İsfahani “batn” kelimesi hakkında da şöyle diyor:

“batnın aslı, vücudun bir organıdır ve çoğulu ise butûndur. Yüce Allah Necm suresi 32. ayetinde şöyle buyuruyor:

وَ‌ اِذ‌ اَنتُم‌ اَجِنَّة‌ فی‌ بُطُونِ‌ اُمَّهاتکم

analarınızın karnında ceninler iken de…

Bu yüzden “batn”, “zahr”ın karaşıtıdır ve her karmaşık konuya “batn “ ve he açık konuya “zahr” denir. Hislerle idrak edilebilene “zahir” ve hislerden gizli olana ise “batın” denir.”

Allah’ın batın olduğu söylendiğinde iki anlamı olur; bizim zihnimiz kısıtlı ve Allah’ın kısıtsız olduğu, bizim Allah’a hiçbir ihatamız olmadığı için O'ndan doğru bir idrakimiz olamaz; bu yüzden Allah zatının bize gizli olduğunu söyleriz. Bu yüzden Allah zahir olduğu halde aynı zamanda batındır; yani bizim için anlaşılmazdır.

Batının bir diğer anlamı ise eşyaların batınında nüfuzu vardır; yani Allah yaratılış dünyadaki tüm eşyaların batını hakkında bilgi sahibidir ve tüm varlıkların batınından haberdardır. Allah bizim kalplerimizden, denizlerin derinliklerinden, dağların içinden ve her şeyden haberdardır. Niteim İmam Rıza -as- Allah’ın mübarek Batın ismi hakkında şöyle buyuruyor:

Allah’ın batın olması, eşyaların içinden haberdar olduğu anlamındadır ve onun tedbiri O'ndadır.

Zahir ims-i mübarek, mümin insanda tecelli ettiğinde, onu derun ve zahir gözleri açılır. Gördüğü her zerrenin, Allah’ın vahdaniyetine şehadet ettiğini  görür. Aynı şekilde batın im-i şerif mümin kulda tecelli ettiğinde onun nefsi daha huşu içinde olur, Allah’tan daha korkar ve Allah’ın onun içindeki gizlilikleri bildiğinin farkına varır ve Allah’ın ona lütufta ve şefkatte bulunduğunu, zahir ve batınını cilalandırdığını anlar.

İnsanın zahiri, zahir olan Allah’ın nuru ile parlar ve batını da ilahi sırların mahzeni olur. Bu yüzden Allah’ın batın ismi şerifi için en büyük anlamın, insan olduğu söylenir. Zira insanın hakikati ve rabbani letafeti, düşünürlerin akılları eremeyecek şeklindedir. İnsanın cismi, zahir nurun bir tecellisidir ve ruhu ise batın nuru için tecelli yeridir.

Birçok rivayette Kur'an-ı Kerim’in de zahir ve batını olduğu söyleniyor. Kur'an-ı Kerim’in zahiri demek, aslında şöyle açıklanabilir. Kur'an-ı Kerim okunduğunda, ayetlerine dikkat edilince onların zahiri anlamı fark ediliyor ve konuşma ilkeleri uyarınca onlara istinat edilebilir. Aslında Kur'an-ı Kerim’in zahiri, çok basit anlamı vardır ve Arapça bilenler için anlaşılabilir. Fakat “batını” böyle değildir ve Arapça bilen herkes, onu anlayamaz. Zira insanın aklı, Allah kelamının batını ve deruni anlamına kolayca ulaşamaz. Ona ulaşmak için, Arapça dilini bilmeye ilaveten Kur’an’ın anlamı ve maarifinde sürekli düşünmek ve bazı şartlara uymak gerekir.

İmam Humeyni –ra- Kur'an-ı Kerim’in batını hakkında şöyle buyuruyor:

Kur'an'ın zahir ve batını olması, tüm insanları tek bir yöntem ile Kur'an'a çağırmanın mümkün olmamasındandır, bazıları anlam ve içeriği ve bazıları hikaye ve Kur'an'ın zahiri ile davet edilir.

Değerli dinleyiciler bugünkü sohbetimizin sonunda her hafta olduğu gibi sizlerle güzel bir dua ile vedalaşmak istiyoruz.

Allah’ım! Sen her varlıktan gizlisin, güzellikler ve cemalinin aşikar olması ile, kalpler seni arzular ve azamet ve celalin ruhları hayran bırakır.

Allah’ım! Zahir ve Batın isminin nurlarını benliğime saç ki seni daha iyi tanıyayım ve böylece sana olan sevgim en yüksek dereceye ulaşsın ve dergahına yakın olan kulların gibi, nebevi adabı yerine getireyim ve sana mutlak rıza ve teslimiyette olurken, sen de beni sevesin. Gerçekten sen her şeye kadirsin.   

Esen kalın./012