Mayıs 31, 2016 06:44 Europe/Istanbul

Arabistan’da Suud hanedanı iktidarın başında kalmak için başlattığı bazı uygulamaları ile ilgili hazırladığımız sohbetimizin 4. bölümünde sizlerle birlikteyiz.

Arabistan’da eğlence ve refah heyeti hakkında söylenenler yine bu ülkede kurulan kültüre heyeti hakkında da geçerli sayılıyor, çünkü roman, şiir, öykü, seyahatname, edebi eleştiri ve teknik eleştiri gibi alanlarda eşsiz yaratıcı kültürel harekete şahit olan Arabistan’da bu tür Arap temelli yaratıcılıkların bu ülkeye girişi veya Riyad ve Cidde ve diğer kentlerde düzenlenen kitap fuarlarında sunulması aşırı sansür ve engellemeler yüzünden yasaktır. Bu yüzden Arabistan kralının eğlence ve refah heyeti ve kültür heyetinin kurulması yönündeki talimatı bu heyetlerin mekanizmalarının detayı yer almıyor. Gerçi bu heyetlerin mekanizmaları hakkında gelecekte bilgi edinilebilir, fakat kesin olan şu ki krala göre Arabistan halkı acılarını ve özellikle ülkelerinde kemerleri sıkma programları ve temel ürünlere ödenen sübvansiyonların petrol gelirinin azalması yüzünden kaldırılması ve bütçe açığının doğurduğu sıkıntıları unutabilmeleri için bu heyetlere ihtiyaç duymaktadır.

Aslında Arabistan’da atılan bu adım belki de daha cesur kararların yolda olduğunun işareti olabilir. örneğin emri maruf ve nehyi münkir heyetinin vatandaşları başına buyruk tutuklaması veya onları teftiş etmesi gibi yetkileri elinden alınarak bu tür görevler polis teşkilatına devredilebilir. Hatta kadınların özel araç kullanma yasağı kaldırılabilir veya kadınlar için daha geniş istihdam alanları açılabilir veya genç kızlar ve erkekler tiyatro ve sinema gibi kültürel ve sanatsal alanlarda faaliyet etmelerine zemin oluşturulabilir. Çünkü zaten Arabistan’da sosyal paylaşım siteleri ve diğer kitle iletişim araçları halkın hükümetin uyguladığı yasakları delmelerine imkan sağlıyor. Nitekim eğer başkent Riyad’da devasa bir panoda “Gülümse, sen Riyad’dasın” ibaresiyle karşılaşırsak, buna da pek şaşmamak gerekir.

Ancak tüm bu gelişmeler bundan iki yıl önce petrol fiyatları aşırı oranda düşeceğini öngören Jack Shabir şimde de Arabistan’ı mali facia beklediğini öngördüğü bir sırada yaşanıyor. İki yıl önce Shabir doğru çıktığı tahmininde petrol fiyatları aşırı oranda düşeceğini belirmişti ve şimdi de Arabistan’da mali krizi yaşanacağı konusunda uyarıda bulunuyor.

CNN kanalı, Shabir bir söz ettiğinde, insanlar oturup onun sözünü dikkatle dinlediğini belirtti. Bu arada Shabir’in öngörüsü firmasına bir milyar dolar kazanç sağladığı belirtiliyor. Point State sermaye fonu firması Başkanı Shabir iki yıl önce bu öngörüyü petrol fiyatları varil başına 100 doların üzerindeyken gündeme getirmişti. Nitekim petrol fiyatlarının geçen Şubat ayında hatta 26 doların altına düşmesi hem Arabistan ve hem petrole bağımlı olan diğer üretici ülkeleri ciddi sıkıntılara sürükledi.

Jack Shabir, petrol piyasasında durum daha da beter olacağını belirtiyor. Geçen hafta düzenlenen 21. Sun yatırım konferansında konuşan Shabir, Arabistan’ın iflas etmesine iki üç yıldan daha az bir süre kaldığını belirtti. Shabir, Arabistan rejimi yapısal açıdan iflas edeceğini, çünkü yüksek gider ve petrolün düşük fiyatı gibi iki önemli tehditle karşı karşıya bulunduğunu kaydetti. Shabir, Arabistan rejiminin ağır borcu olduğu bilinen bir gerçek olduğunu vurguladı.

Gerçekte Arabistan yönetimi bütçesini denk getirebilmek için petrol fiyatının varil başına 100 doların üzerinde olmasına ihtiyaç duyuyor. Shabir, ancak Arabistan’ın sosyal hizmetlere sarf ettiği aşırı giderlerin petrol fiyatlarının düşmesine denk geldiğini, bu da Riyad’ı çökerteceğini kaydetti.

Arabistan merkez bankasının döviz stokları yaklaşık 600 milyar dolardır, ancak Suud rejimi 2014’ün sonlarından Şubat ayına kadar bu paranın 140 milyar dolarını heba etti. IMF de geçenlerde Arabistan tüm nakit parasını muhtemelen tüketeceği uyarısında bulundu.

Haber kaynakları ise Yemen savaşı ve Irak ve Suriye’de terör örgütlerinin beslenmesi Arabistan’a ağır bedel ödettiğini ve pek yakında bu ülkenin ekonomisini ciddi sıkıntılara sürükleyeceğini belirtiyor.

Gerçekte İran, 5+1 grubu ile imzaladığı Bercam nükleer anlaşmasından sonra krizzede Ortadoğu bölgesinde diplomatik ataklarına ve diyalog sürecine ivme kazandırdığı bir sırada, İran’ın stratejik rakibi Arabistan, Tahran yönetiminin genişleyen yumuşak gücü ve Batı ile yakınlaşmasından derin kaygı duyarak bu durumu başta Irak ve Suriye olmak üzere bölgede tekfirci terör örgütlerini desteklemek ve bu örgütlerin üzerinden bölgeyi şiddet ve çatışmalara sürüklemek sureti ile dengelemeye çalışıyor.

İranlı bölge meseleleri uzman Davut Ahmetzade ise, İranlı yetkililerin İİT’nin son oturumuna katılması ve bölgede krizlerin çözümü ve kalıcı güvenliğin sağlanması için barışçıl yollara ve çatışmaların durdurulmasına vurgu yapması bu konuya açıklık getirdiğini belirtiyor.

İran Bercam nükleer anlaşmasını ve 5+1 grubu ile yürüttüğü başarılı müzakereleri komşuları ile eski ihtilafları gidermek ve ilişkilerde yeni bir dönem başlatmak için önemli bir adım olarak değerlendiriyor. Ancak Suud liderleri hala başka türlü düşünüyor ve kendilerince yeni ittifaklar kurmak ve yapay bloklar oluşturmak ve hatta İsrail’e yaklaşmakla şartları değiştirebileceğini zannediyor.

Kuşkusuz İran ve Arabistan, İran’da gerçekleşen İslam inkılabının erkesi gününden itibaren ideolojik, siyasi ve mezhebi boyutlarda ciddi sorunlarla karşılaştı. Sünni müslümanların lideri olduğunu iddia eden ve Nicson’un iki direkli tezinin çökmesinden sonra Batı’nın bölgede tek stratejik ortağı olan Arabistan, Saddam rejimi İran’a 8 yıllık savaşı dayattığı gün Fars körfezi ile beraber Bağdat’a mali ve lojistik destek vermeyi üstlendi.

Saddam rejimi ise Arap ülkelerinin petrol doları ile Batı ve Doğu’dan satın aldığı gelişmiş silahları ile İran milletine karşı en korkunç cinayetleri işlemeye başladı. Gerçi İran milleti sergilediği direnişle sonunda Saddam’ı 598 sayılı kararnameyi ve ateşkesi kabul etmeye zorladı, ancak buna karşın Arabistan’ın İran’ın bölgedeki nüfuzunun genişlemesinden korkusu devam etti. Bu yüzden İran Saddam rejiminin Kuveyt’e saldırısını kınamasına rağmen, Suud rejimi Irak’ta Saddam rejimi ikinci Fars körfezi savaşından sonra devrilmesinin ardından bölge dışından bir sürü tekfirci teröristi bölgeye getirerek kendince İran’ı kontrol altına almayı ve güç dengesini yeniden sağlamayı amaçladı.

Gerçekte Suud hanedanının Arap dünyası üzerindeki sultasını koruma rüyası iki temel unsura dayanıyor. Bunlardan birincisi Mısır’da Mursi liderliğindeki ihvani iktidarın çökmesi ve Irak’ta siyasi kaosun devam etmesidir ki Arabistan için Arap dünyasının lideri olma imkanını sağlamaktadır ve ikincisi de Batı’ya yanaşmak ve mezhep unsurunu kullanarak bölgede mezhepçilik ve etnikçilik yaparak İran’ı baskı altında tutmaktır.

Oysa İran İslam Cumhuriyeti her zaman Fars körfezinde toplu güvenliği ve ecnebi güçlerin bölgeye müdahale etmemesi gibi önemli ilkeleri savunmuş ve savunmaktadır.

Bölgenin Arap ülkelerinde Ortadoğu’dan Fars körfezine ve Kuzey Afrika’ya kadar başlayan İslamî uyanış sürecinin ardından Suud rejimi bölgedeki destop rejimleri ayakta tutabilmek için tüm imkanlarını seferber etti ve bu rejimlere ve özellikle Bahreyn rejimine şii müslümanları bastırmak için askeri yardımda bulundu ve devrilen Yemen ve Tunus diktatörlerine kucak açtı.

Arabistan Ortadoğu bölgesinde duruma hakim olmak ve İran ve direniş ekseni ile stratejik savaşını sürdürmek için Türkiye’nin yeni osmanlı anlayışlı iktidarı ile fikir birliği yapmak ve başta Suriye olmak üzere bölgede tekfirci terör örgütlerini beslemek ve donatmak ve Yemen’e karşı Arap ittifakını kurmakla Ortadoğu bölgesini Balkanize etmeye ve dini ve etnik savaşları yaymaya başladı.

Suriye gelişmeleri, Riyad rejimi Ankara ile birlikte Suriye’nin yasal yönetimi karşıtı ekseni olarak asla El Nusra, IŞİD ve Ahrarul Şam gibi terör örgütlerine verdikleri destekten el çekmediklerini ve el çekmek de istemediklerini gösteriyor. Nitekim bir çok Batı medyası bu ikilinin Suriye’de tekfirci teröristlere askeri ve mali destek verdiklerini ortaya koyan belgeleri yayımladı. Ancak Batı buna karşın ve tekfirci terörün yeşil kıtaya yönelmesi ve mülteci akınının daha da yükselmesi korkusuyla bu gerçekleri büsbütün ifşa etmekten çekiniyor.

Amerika, Avrupa ve Batı’nın mantığında terör, iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bu yüzden Batı, Beşar Esad yönetimine karşı savaşın özgür Suriye ordusu ve diğer silahlı muhalif örgütlere yardım edilmesi gerektiğini savunuyor. Oysa Suriye’de savaş arenasında inisiyatif IŞİD ve El Nusra terör örgütlerinin elindedir ve bunlar Suud rejiminin sınırsız destekleri olmaksızın hiç bir şey değildir. Bu yüzden Suriye’nin savaşzede kenti Halep’e huzurun geri gelmesi için en başta süper güçler bu iki tanınmış terör örgütünün kaderini belirlemeleri gerekir.


Bu süreçte dikkat çeken konu ise, Arap medyası Suriye’de siyasi çıkmazdan İran’ı sorumlu tutmaya çalışmalarıdır. Oysa Suriye’nin yasal yönetimi hala Beşar Esad yönetimidir ve İran sadece Suriye’nin yasal yönetiminin talebi üzerine Şam yönetimine istişare yardımı yapmaktadır. Oysa Suud rejimi açıkça Yemen topraklarına çıkarma yaparak Yemen halkına karşı her türlü savaş suçunu işlemekten çekinmiyor.

Mevcut şartlarda İran bağımsız bir aktör olarak kendi milli çıkarlarını gözetlemekte ve kendisine yönelen tehditleri bertaraf etmektedir. Bu süreçte asıl Batı bölgesel müttefiklerine teröre destek vermelerini sonlandırmak için baskı uygulaması gerekir. 015