Aralık 04, 2016 06:29 Europe/Istanbul

Avrupa'da göçmenler ve mültecilere yönelik tepkiler, yeşil kıtada aşırı sağ partilerin yükselişine neden olmuştur, birçok analist, 2017 yılının Avrupalı için olaylı bir yıl olacağına inanıyor.

Önceki bölümde, sahipsiz ve kimsesiz çocuklar başta olmak üzere sığınmacı çocukların Avrupa'daki içler acısı olan durumunu konuşmuştuk.

AB ve bu birlik üyesi ülkelerinin resmi rakamlarına göre, bu çocukların yarısından fazlası Avrupa'da kayıp olmuştur. yani kayıplara karışan bu çocuklardan hiçbir haber alınamıyor.

Sahipsiz çocukların yasa dışı yollardan AB'ye girdikleri için fuhuş çeteleri ve seks tüccarı için iyi yem sayılıyorlar.

Bu çocuklar fuhuş merkezlerinde cinsel istismara maruz kalıyor, çünkü hiçbir kimlik ve hüviyetleri yoktur ve Avrupa'daki polis ve güvenlik teşkilatları da bu sığınmacı çocukları bulma ve onlara yardım etmek için hiçbir irade sahibi değiller. Avrupalı ülkeler, göç dalgasının başında, insani jest takınarak, sığınmacıları görünüşte sıcak karşılasalarda da, işin devamında, onlar da aşırı sağ ve göçmen karşıtı grupların görüşlerine yakınlaştılar.

Macaristan gibi sağ yönetimler, uluslararası kurallar ve anlaşmalardaki yükümlülüklerine bağlı kalmadan sığınmacıları kendi ülkelerine sokmadılar. Avrupalı ülkelerin bu girişimi pratikte, aşırı sağ ve göçmen karşıtı grupların yükselişine ve güç kazanmasına sebebiyet verdi. Aslına bakılırsa, Avrupa'da iktidardaki sol ve merkez sağ partiler kendi tabanlarını kaybetmemeleri için sığınmacıların Avrupa'ya girmelerini önlemek amacıyla güvenlik önlemlerini arttırarak göçmen karşıtı bir yaklaşım izlemeye başladılar. Bu politika, göçmen düşmanı olan partilerin konumunun güçlenmesi ve bu kıtada ırkçı girişimlerin kat kat artmasına neden oldu. İstatistikler, sığınmacı ve göçmenlere saldırı vakalarının kat kat arttığını göstermektedir. Avrupalı ülkeler de, ırkçı ve göçmen düşmanlığına karşı koyma noktasında da ciddi bir iradeye sahip değiller. Onlar aslında, bu tür ırkçı girişimlerden rahatsız değiller ve bu girişimleri, Avrupa ülkelerini terk etsinler ve Avrupa'ya gelmekten korksunlar diye göçmenler ve sığınmacılara karşı bir baskı yolu olarak görüyorlar.

Avrupalı ülkelerin bu yaklaşımı, göçmenler ve sığınmacıların hakları konusunda bütün uluslararası anlaşmalar ve insani kuralların çiğnenmesi anlamına gelmektedir. Ancak, Avrupalı ülkelerin bu yaklaşımı, AB'nin bütünleşme projesi için kriz ve sorunlara neden olmuştur.

Avrupa'nın bütünleşme projesindeki ilkelerden biri, kültür, mezhep, ırk ve etnik sınırlarının kaldırılmasıdır. Oysa, göçmen karşıtı politikalar, Avrupa'da milliyetçilik ve ırakçılığı güçlendiriyor. 

Avrupa Birliği'ndeki etkin ve büyük ülkelerinde aşırı sağ partiler yükselmektdir.  Avusturya'da aşırı sağ partisi adayı Ocak'teki cumhurbaşkanlığı seçimleri kazanmaya sadece bir adım kalmıştır.

Danimarka, Hollanda, İsveç, Almanya ve Fransa'da aşırı sağ ve göçmen karşıtı partiler, yerel, genel ve eyalet seçimlerinde çok iyi durumdalar. 2017 yılı, Avrupa için kader belirleyici bir yıl olacaktır. Almanya, Fransa, Hollanda ve Avusturya'da parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri düzenlenecek. Bütün bu ülkelerde, aşırı sağ ve göçmen karşıtı partilerin seçimleri kazanma şansı yüksektir. Avusturya'da Yeşiller ile aşırı sağ partisi arasında rekabet sözkonusudur.

Fransa da Ulusal Cephe Partisi Lideri Marine Le Pen'in cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iki tura yükselme şansı, anketlere göre rakiplerinden daha fazladır. Lopen, göçmen karşıtı görüşleriyle bilinen bir siyasetçidir. Fransa'da sol ve sağ parti adayları, oylarının  Le pen'e gitmemesi için göçmenleer ve sığınmacılara karşı güvenlik ve yasal önlemlerini arttırmayı seçim kapmanyasında gündemlerine almış bulunuyorlar. 

Almanya'da  göçmen karşıtı olan Almanya için Alternatif Partisi de 16 eyaletten 10 eyaleti, eyalet meclisi seçimlerinde kazanmıştır.

Almanya'da Ağustos 2017'de parlamento seçimleri yapılacak.

Almanya için Alternatif Partisi, Alman meclisinde 3. ve hatta ikinci en büyük parti olması için iyi konuma sahiptir. Hollanda'da ise radikal Özgürlük Partisi, ülkenin en büyük 4 partisinden biri sayılıyor. 

İslam düşmanı olan partinin lideri Greet Wilderz'in Hollanda'daki parlamento seçimlerinde, hükümeti kurmakla görevlendirilmesi, uzak bir ihtimal değildir. 

Avusturya'da da, cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci turunun iptal edilmesinin ardından halk Ocak ayında yenidan sındık başına gidecek. İptal edilen cumhurbaşkanlığı seçiminde az farkla yenilen sağ parti adayının seçimleri kazanma şansı büyüktür.

Avrupa’da aşırı sağın önemli yükseliş yaşadığı ülkelerden biri de Yunanistan’dır. Radikal bir aşırı sağ parti olan Altın Şafak, 2012 yılının Haziran ayında yapılan seçimlerde oy oranını ciddi bir şekilde artırarak, Yunan Parlamentosu’na beşinci sıradan girmeyi başarmıştır. Yapılan anketlerde her geçen gün daha da güçlendiği görülen Altın Şafak Partisi'nin yükselişi ilginç olduğu kadar, AB'nin savuna geldiği değerler açısından bakıldığında aynı zamanda endişe vericidir de.

Avrupa’da yükselmekte olan bir diğer aşırı sağ parti de Macaristan’da faaliyet gösteren Jobbik’tir. Jobbik, özellikle ülkenin en kalabalık etnik azınlık grubu olan Romanlara karşı geliştirdiği radikal tutumlarla dikkat çekmektedir. Hemen hemen bütün diğer aşırı milliyetçi partilerde olduğu gibi Jobbik’in seçimlerdeki temel stratejisi de Macar gençliği üzerine kurulmuştur. Macar düşünce kuruluşu Tárki’nin yaptığı bir araştırma Jobbik Partisi’nin söz konusu stratejide oldukça başarılı olduğunu ortaya koymaktadır.

Avrupa'daki siyasi ve toplumsal gelişmelere göre, sığınmacılar için aydın bir vizyon görünmüyor. Avrupa'da radikal sağ partilerin iktidara gelmesi, Avrupa'da milliyetçilik, ırkçılık ve güvenlik söylemini güçlendirmiş olacak.

Milliyetçilik ve güvenlik söyleminin güçlenmesi, Avrupa'da sığınmacılara karşı insan hakları söyleminin kenara itileceği anlamına gelir.

Almanya Başbakanı Angella Merkel geçen 2 senede, Avrupalı ülkeler arasında ortak göç politikası geliştirmeye yoğun şekilde çalıştı. Bu politikalardan biri, sığınmacıların AB üyesi ülkeleri arasında nüfuz oranlarına göre dağıtılmasıydı. Ancak birçok Avrupalı ülke bu öneriyi kabul etmedi

AB gibi Almanya'nın içinde de göç dalgasına karşı nasıl hareket edilmesi konusunda büyük anlaşmazlıklar var. Bu anlaşmazlıklar yüzünden hatta Merkel, kendi yaklaşımını gözden geçirmek zorunda kaldı. 

Avrupa'da durum böyleyken, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki kriz odakları hala aktiftir ve bu ülkelerdeki çok sayıda insan Avrupa'ya tehlikeli yolculuğu, hayatta kalmaları ve daha iyi yaşam şartlarını yaklamaları için tek seçenek olarak görüyorlar.

Avrupa'ya göçmenlerin girişini zorlayan önlemlerin arttırılması ve göç dalgasının bu kıtaya devam etmesi sebebiyle, Avupa'ya sığınmacıların tehlikeli yolculuğu sırasında insani dramların yaşanması bekleniyor.

AB üyesi ülkelerde yükselmekte olan aşırı sağ görüşler hem üye ülkeler hem de AB için önemli bir uyarı niteliğindedir. Bu uyarıyı dikkatle değerlendirebilmek için aşırı sağın yükselişinin sebepleri detaylı bir şekilde araştırılmalı ve bu sebeplerin ortadan kaldırılması için çözümler üretilmelidir.

AB’nin resmi ilkesi “çokluk içinde birliktir”. Bu ilke AB’nin değişik kültür, dil ve gelenekler üzerine inşa edildiğini ve bu kültürel çeşitliliğin AB'nin birliğini sağladığını savunur, ancak Avrupalı ülkelerde sığınmacı ve göçmenlere karşı artan düşmanlıklık özellikle sağ parti ve grupların yükselmesi ve güç kazanması, AB için ciddi bir uyarıdır. İnsan haklarını savunduğunu iddia eden AB üyesi ülkelerinin sığınmacılara karşı izlediği tutum ve yaklaşım, Birliğin kriterlerine bile ters düşmektedir.