Ocak 05, 2017 17:20 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde Suud rejiminin Yemen topraklarına tecavüzünün gerekçelerini ve hedeflerini açmaya çalışacağız. Aslında Suud rejiminin Yemen topraklarına yönelik askeri tecavüzünün önemli nedenlerinden biri, Arabistan’da iktidarın el değiştirmesiydi.

Arabistan’da iktidarın el değiştirmesi ve eski krala bağlı yetkililerin ve çocuklarının Arabistan’ın aşırı muhafazakar ve aşiret temelli siyasi yapısından uzaklaştırılması ve gücün Suud hanedanında ikinci kuşak prenslere devredilmesinin ardından yeni yeni iktidarın başına geçen prenslerin güç ve becerilerini ispat etmek için Yemen saldırısı gibi çok tehlikeli bir maceraya atılmalarına neden oldu. Söz konusu genç Suud prensleri seleflerinin muhafazakar politikalarını tamamen bir kenara itti ve Arabistan’ın yeni savunma Bakanı Muhammed bin Salman Yemen’a saldırı talimatı verdi. Muhammed bin Salman Arabistan’da savunma bakanlığına atanan en genç Suud prenslerinden biri sayılıyor.

Aslında Arabistan’da son dönemde alınan kararlar bu ülkenin yeni savunma Bakanı ve kral Salman’ın 35 yaşındaki deneyimsiz ama sevdiği oğlu Muhammed bin Salman ekseninde şekilleniyor. Muhammed bin Salman savunma Bakanı olarak atanmadan sadece iki ay önce askeri faaliyetlerine başlamıştı. Bu yüzden şimdi Arabistan’ın Yemen topraklarına saldırısı şimdiki deneyimsiz ve beceriksiz savunma Bakanı Muhammed bin Salman’ın marifeti olduğu söylenebilir. Nitekim eğer Arabistan’da hala Suud hanedanının birinci kuşak prenslerinden biri bu mevkide olsaydı belki de Suud rejimi bu denli pervasız bir şekilde Yemen topraklarına saldırmazdı ve daha temkinli davranırdı.

Arabistan’ın Yemen’e saldırmasının bir başka sebebi, bu ülkenin iç sorunlarını örtbas etmek ve Arabistan kamuoyunu bu sorunlardan saptırmak ve iç krizden başka bir konu ile uğraştırmaktı. Gerçekte Arabistan halkının kafasını iç sorunlardan ve sıkıntılardan saptırmak ve dış tehditlere doğru yönlendirmek ve özellikle Arabistan’ın güvenliğini ve bekasını ilgileniren bir konunun üzerinde odaklamak, Suud rejiminin Yemen topraklarına saldırmasının önemli nedenlerinden biriydi. Nitekim başka bir ülke ile milli güvenlik bahanesi ile savaşmak bir çok rejimin iç krizlerden kurtulmak için baş vurduğu bir taktiktir ve örneğin korsan rejim İsrail şimdiye kadar defalarca bu taktiğe baş vurmuştur. Bugün Arabistan’ın da iç sorunlarından ve krizlerden kurtulmak için aynı taktiğe başvurduğu anlaşılıyor.

Arabistan rejimi Suud prensleri arasında iktidar savaşı, yoksulluk ve işsizlik, iktisadi sorunlar ve enflasyonun tırmanışı, kadın hakları ihlalleri, siyasi ve medeni aktivistlerin içler acısı hali, itirazların ve protesto yürüyüşlerin bastırılması gibi onca iç sorunla uğraşmasına rağmen sürekli kendini bölgede istikrar ve güven simgesi gibi göstermeye çalışıyor. Oysa gerçekte asla böyle bir durum söz konusu değildir ve Suud hanedanı iç arenada türlü krizlerle uğraşmak zorunda olduğu bilinen bir gerçektir. Arabistan rejimi 2015 ve 2016 yıllarında şimdiye kadar görülmemiş düzeyde bütçe açığı ile karşı karşıya geldi. Bundan başka Suud hanedanı içindeki ihtilaflar ve iktidar savaşı da iç krizlerin arasında en önemli sorunlardan birini oluşturuyor.

Suud rejiminin Yemen milletine dayattığı savaşın bir amacı, Yemen’de Husi şiilerin nüfuzunu engellemek ve kendisine bağlı akımları iktidarın başına geçirmektir. Gerçekte Yemen’de çok sayıda şii müslümanın varlığı Vahabi ve selefi ideolojiyi benimseyen Suud rejiminin en önemli kaygılarından biridir. Buna göre de Arabistan’ın Yemen’e saldırmakta en önemli stratejik önceliği Yemen’de şii müslümanların güç kazanmasını önlemektir.

Bu bağlamda Amerikalı ünlü uzman Ferid Zekeriyya şöyle diyor: Suud rejimini Yemen’e saldırmaya yönelten mesele, Yemen’de şii bir devlet istememeleridir.

Bir başka ifade ile Suud rejimi Yemen’de şii bir iktidarı kendi rejimine yönelik ciddi bir soru olarak algılıyor.

Aslında Arabistan’da Suud kralının Vahabi ideolojisi, şii müslümanlarla bire bir zıt istikamettedir. Bu yüzden Arabistan’ın Yemen topraklarına saldırmasının bir amacı, Yemen’in iç gelişmelerini gelecekte Arabistan karşıtı olan Ensarullah gibi akımların Yemen’de rol ifa etmesini mümkün mertebe engellemekten ibarettir.

Arabistan bu ülkede yaşayan şii azınlığın varlığı yüzünden Yemen’de Ensarullah hareketinin iktidar olmasından ciddi bir şekilde korkuyor ve bu durumu bir nevi Arabistanlı şii müslümanlara ilham kaynağı ve bu kesimin tahrik olacağı şeklinde algılıyor. Suud hanedanına göre Ensarullah hareketinin Yemen’in stratejik coğrafyasında başarılı olması bölgede İslam inkılabı söylemi ve direniş cephesinin kazandığı zaferlere yeni bir halka ekleme ve bölgede bağımsızlık ve direniş söylemi ön plana çıkan yeni bir bağımsız devletin şekillenmesi anlamına geliyor. Bu çerçevede Suud hanedanından başka, Batı da bu durumu bölgede kendi çıkarlarına yönelik ciddi bir tehdit olarak algılıyor.

Bu yüzden hali hazırda Suud rejimi Ensarullah halk hareketinin Yemen’de Lübnan’ın Hizbullah hareketi gibi bir modele dönüşmesini engellemek için büyük çaba harcıyor.

Arabistan rejiminin Yemen topraklarına saldırmasının bir başka amacı, Yemen milletinin uyanışının Arabistan halkına sıçramasını engellemektir. Yemen’de Ensarullah gibi halk hareketleri ülkelerinde halkçı ve demokratik bir yönetim inşa etmek istediklerini gözler önüne sermiş bulunuyor. Nitekim Yemen gelişmelerine bölgede başlayan İslamî uyanışla ilgili gelişmelerin çerçevesinde bakıldığında bu gelişmelerin yeni bir yerli model oluşturduğunu, öyle ki hem bölgedeki İslam inkılaplarının bileşenlerini ve hem Yemen halkının yerel taleplerini içerdiğini ortaya koyuyor. Bu yüzden Suud hanedanı bölgenin diğer Arap milletleri ve ülkeleri bu modelden etkilenmelerinden derin kaygı duyuyor.

Arabistan rejiminin Yemen topraklarına saldırmasının nedenlerinden biri, Yemen’de demokrasinin inşa edilmesini engellemektir. Bir başka ifade ile Suud rejimi Yemen’de demokratik akımların güç kazanmasını ve bu ülkede demokratik sürecin başlamasını önlemek istiyor.

Arabistan rejimi despot ve muhafazakar ve aşiret temelli mahiyeti itibarı ile bölgede her türlü demokratik süreci kendi güvenliğine yönelik ciddi bir tehdit olarak algılıyor ve buna göre bölgede ve özellikle Yemen’de her türlü demokratik süreci durdurmaya çalışıyor.

Arabistan rejiminin Yemen topraklarına saldırmasının bir başka amacı, bu rejimin bölgesel ve küresel prestijini yeniden ihya etmek ve onarmaktır. Gerçekte Arabistan Amerika nezdindeki konumunun yıkılması ve iki ülkenin tarihi ilişkilerinin bozulmasından korktuğu için Yemen topraklarına saldırdı. Nitekim Arabistan’ın Yemen topraklarına saldırırken bölgedeki bazı Arap rejimlerle bir ittifak kurmasının amacı da sözde Amerika’ya bölgede etkili rol ifa edebileceğini ve liderlik konumunda bulunabileceğini ispat etmekti, gerçi tüm bunlar da sonuçta Amerika ve İsrail’in çıkarlarını korumaktan başka bir işe yaramayacağı da açıkça ortadadır.

Her bir devletin toprak bütünlüğünü ve milli güvenliğini ve milli refahını korumanın yanında, dış politikasında milli prestijini yükseltmeyi de gözetlediği bilinen bir gerçektir. Nitekim bir ülkenin milli prestiji de iktisadi kalkınma veya dini ve kültürel etkenler veya askeri gücünün gelişmesi ile birlikte gelişebilir. Bu çerçevede Suud rejimi şimdiye kadar kendisini haremeyni şerifeynin hademesi gibi göstermek ve ayrıca en büyük petrol ihraç eden ülke konumunda yer almak sureti ile milli prestijini geliştirmeye çalışıyordu, fakat görünen o ki bu rejim şimdi bunlardan başka askeri gücünden de somut bir şekilde ve bu amaç doğrultusunda yararlanmak istiyor.

Bir başka ifade ile Arabistan’da yeni yeni iktidarın başına gelen kadro, eski geleneksel araç ve gereçleri ve eğilimleri artık Suud rejiminin milli prestijini geliştirmeye gücü yetmediğine ve bu rejimin bölgesel konumunu gerilettiğine inanıyor ve bu yüzden şimdiye kadar elde etmek için yüz milyarlarca dolar ödediği askeri silah ve teçhizatı devreye sokmak ve askeri gücünü göstermek sureti ile yıkılan prestijini onarmaya ve yeniden inşa etmeye çalışıyor. Bu yüzden ve Arabistan’ın askeri gücünü göstermek için Suud hanedanı Yemen’i hedef olarak seçti, çünkü Yemen seçimi başka muhtemel hedeflere kıyasla bölgesel ve uluslararası arenalarda daha az bir muhalefetle karşılaşacağını ve ayrıca daha az askeri bedel gerektireceğini zannediyordu, fakat Yemen’de gözetlediği hedeflere ulaşamaması, yaptığı hesapların ne denli yanlış olduğunu ve evdeki hesabın çarşıya uymadığını gözler önüne serdi.