Nisan 14, 2017 16:12 Europe/Istanbul

Şii müslümanların on ikinci imamı Hz. Mehdi’nin –s– gaybetinden sonra İslam’ın bin iki yüz yıllık tarihinde Şii aleminde binlerce büyük fakih ve alim yetişerek bilimlerinin nuru ile ilahi hidayet yolunu aydınlatmıştır.

insanların her birinin öyküsü gerçekten dinlemeye değerdir.

Bu çerçevede sizler için bu büyük alimler ve faaliyetleri ve eserleri ile tanışmak üzere “Şii tarihinin büyük alimleri” başlığı altında yeni bir program hazırladık.

Geçen bölümlerde Şeyh Sıdduk olarak ün yapan Şeyh Ebu Cafer Ali bin Babuye Kumi’den söz ettik. Şeyh Sıdduk kameri dördüncü yüzyılın en büyük şii alimlerinden biridir. müslüman alimler ve fakihler Şeyh Sıdduk’u Reis-ul Muhaddisin olarak tanırdı, zira Şeyh Sıdduk hadisleri ve kaynaklarını tanımakta çok seçkin biriydi ve hadisleri toplamak ve onları çeşitli sınıflara ayırmak için büyük emek harcadı.

Aslında Şeyh Sıdduk sadece bir muhaddis de değildi ve aynı zamanda fıkıh, kelam ve tefsir alanlarında da uzman ve seçkin bir alimdi. Gerçi Şeyh Sıdduk’un adı bu büyük alimin ünlü eseri Men La Yahzerul Fakih adındaki ünlü eserini akıllara getirir, fakat bu büyük Şii alimin inanç, kelam, tefsir ve diğer İslamî ilimler üzerine üç yüz kadar telifi vardır. Şeyh Sıdduk’un El İtikadat, ve İbtal elğo vel Taksir gibi kelam üzerine yazdığı ve Şii mezhebinin inançlarının ispatı ve abartma ve taksir ehli olanların batıl inançlarının reddi üzerine yazdığı eserleri şeyhin yazdığı eserlere birer örnektir. Yine Şeyh Sıdduk’un diğer mezheplerin büyükleri ile tarihi münazaraları kendisinin kelam ilminde üstün yeteneğinin işaretidir.

 

Image Caption

Aslında bir çok İslam bilgini ve alimi Şeyh Sıdduk’u kelam ilminin ustası olarak bilir ve yaşadığı çağın ve mekanın gereği  olarak hadis ilmine yöneldiğine inanır. Şeyh Sıdduk hatta Mehdeviyet ile ilgili şüphelere Kemal Eddin ve Tamamul Nama adlı eserinde hadislerden yardım alarak cevap vermeye çalışmıştır. Şeyh Sıdduk bu eserin önsözünde son zamanlarda İmam Zaman –s– hakkında şüphelerin arttığına şahit olduğunu ve bu yüzden bu şüphelere cevap vermeye karar verdiğini belirtiyor, ancak şüphelere hadislerle karşılık veriyor. Buna göre Şeyh Sıdduk hatta görecede hadis nakli gibi gözüken eserlerinde kelam ilmi ile cevap veriyor ve akli ve nakli istidlallerle şüpheleri reddederek kendi görüşünü beyan ediyor.

Fıkıh ilmi alanında da Şeyh Sıdduk aynı yöntemi izliyor. Bu büyük ve saygıdeğer alim fıkhi yöntemleri gözeterek belge ve muhteva itibarı ile doğru ve muteber bildiği hadislere kendi eserlerinde yer veriyor ve bir fetva için kendi kurduğu cümleleri ve sözcükleri kullanmak yerine hadislerde yer alan ibareleri aynen kullanıyor. Bu yöntem eski alimlerin arasında yaygın olan bir yöntemdi, fakat bu durum bu yöntemi kullanan kişinin sırf bir muhaddis olduğu anlamına gelmiyordu. Bu yüzden Şii mezhebinin dört temel hadis kaynağından biri olan Men La Yahzerul Fahik adlı eser Şeyh Sıdduk’un fıkhi fetvalarını içeriyor.

Şeyh Sıdduk’un fıkhi mektebi, hadis ehli mektebi olarak bilinir, ancak hadis ehli mektebi şii mezhebinde, sünni mezheplerinin hadis ehli mektebinden farklıdır ve birbiriyle tamamen örtüşmemektedir. Çünkü Şii hadis ehli ehli sünnetin aksine fıkhi konularda içtihadı bir zaruret olarak bilir. Bu mektepte içtihat, hadislerde beyan edilen genel kural ve kaidelerden daha detaylı ahkam elde etmektir. Veya hadislerin arasında çelişki varken bir hadisi bir başka hadise göre tercih etmek de içtihattır. İçtihattan bu kadarı şii mezhebinin hadis ehlinin fıkhi mektebine bir nevi mulayım ve dengeli hareketlilik kazandırırken, ehli sünnetin hadis ehli mektebi hadislerin görece manası ile yetinerek her türlü içtihadı reddediyordu. Şeyh Sıdduk’tan sonra talebesi Şeyh Müfid içtihatta yeni bir yöntem geliştirerek şii fıkhına özel bir hareketlilik ve canlılık kazandırdı.

Image Caption

Şeyh Sıdduk’un bir özelliği de İslamî mezhepleri birbirine yakınlaştırmak ve aralarındaki yanlış anlaşılmaları ve olumsuz bakışları yok etmek için büyük ve ihlaslı çaba harcamaktı. Gerçi Şeyh Sıdduk, Şii inancını savunma yolunda yılmadan çaba harcıyor ve bir çok münazaralara katılıyor ve bir çok eser kaleme alıyordu, fakat bu tür faaliyetlerini alimane bir şekilde ve her türlü sansasyonel çıkış veya tekfirden uzak bir şekilde yürütüyor ve böylece muhaliflerin hassasiyetini tahrik etmiyordu.

Şeyh Sıdduk Şii hocalarının yanı sıra ehli sünnet hocalardan da yararlandı ve yine müritleri ve talebeleri arasında başka mezheplerden insanlar da vardı. Örneğin Şeyh Sıdduk El Tevhid adlı eserinin yazılışı hakkında şöyle diyor: Mutezele bizi cebir ehli diye eleştiriyor, ama ben bu kitabı yazarak bizim onlarla anlaşmazlığımız olmadığını ve biz de irade, özgürlük ve tevhide inandığımızı söylemek istedim.

Şeyh Sıdduk’ın diğer mezhepleri bilimsel açıdan eleştirmesine karşı bazı güçlü inançlarına saygı duyması ise İslam alimleri hangi mezhepten olursa olsun ona saygı duymasına sebep olmuştu. Nitekim bu yöntem tüm müslümanlar için büyük bir ders olması gerekir.

Sonunda Şii mezhebinin büyük alimi Şeyh Sıdduk, İslam maarifini beyan etme yolunda sarf ettiği bir ömür çaba ve emeğin ardından 75 yaşında ve kameri 381’de hayata gözlerini yumdu ve Rey kentinde toprağa verildi.

Bu büyük alimin vefatı üzerinden 800 yıl geçtikten sonra gerçekten ibret verici bir olaydan söz ediliyor.

İran’da Gacar kralı Fethali’nin iktidarı döneminde ve hş. 1238 yılında Şeyh Sıdduk’un Rey kentinde bulunan mezarı aşırı yağışların yüzünden tahrip oldu ve üzerinde bir delik açıldı. O sırada halk mezarı onarırken, Şeyh Sıdduk’un bedeni hiç değişmeden ve sapa sağlam mezarda yattığını farketti. Bu olaya şahit olan şahsiyetlerin arasında Mirza ebulhasan Cilve, Ayetullah Molla Muhammed Rüstemabadi, Hac Seyyid Mahmut Meraşi gibi şahsiyetler vardı ve bu olayı doğruladı.

Olaydan haberdar olan Gacar kralı Fethali hemen Rey kentine geldi ve Şeyh Sıdduk’un sağlam ve bozulmamış naşını görünce hemen burada bu büyük alimin şanına yakışacak bir türbe ve kubbe inşa edilmesini emretti. Ve böylece sonunda Şeyh Sıdduk kendisini sevenlerin boşuna bu büyük alimi sevmediklerini ispat etmiş oldu.