Ağustos 13, 2017 06:48 Europe/Istanbul

Geçen hafta Ortadoğu önemli gelişmelere sahne oldu, ancak en çok Arap dünyasının içinde yaşanan gerilimin devam etmesi, Amerika yönetiminin Suriye karşıtı yeni sabotajları ve ayrıca Yemen’de insani facia hakkındaki uyarıların artması en çok dikkat çeken konulardı.

Yaklaşık 70 gün Katar ile Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır’dan oluşan dört Arap ülkesi arasında patlak veren krizin üzerinden geçiyor. Ancak Arabistan ve müttefiklerinin ilk tahminlerinin aksine bu ülkelerin Katar’a dayattıkları yaptırımlar şimdiye kadar Doha’nın bölgesel politikaları üzerinde kayda değer bir etkisi olmadığı anlaşılıyor. Nitekim Katar yönetimi Arabistan ve müttefiklerinin ileri sürdüğü 13 şartı reddederek kendi tutumu üzerindeki ısrarını sürdürüyor.

 

Geçen hafta korsan rejim İsrail de bir nevi Katar’a karşı kurulan dörtlü eksene eklendi. Siyonist rejim İsrail’in iletişim Bakanı Eyyüb Kara geçen Pazar günü yaptığı açıklamada, Tel aviv’in El Cezire TV kanalının işgal altındaki topraklarda açtığı bürosunu kapatmak ve bu kanalın işgal altındaki Filistin topraklarında faaliyet yürüten muhabirlerinin faaliyet iznini iptal etmek istediğini belirtti.

Buna karşın Katar yönetimi turizm sektöründen daha fazla yararlanmak amacıyla bualanla ilgili yeni kararlar aldı ve böylece ilk günkü kaygılarını atlattığını göstermeye çalıştı. Bu doğrultuda Katar turizm genel müdürlüğünün turizmi geliştirme bölümü Başkanı Hasan İbrahim ve Katar havayolları icra Başkanı Ekber Baker geçen Çarşamba günü dünyanın 80 ülkesinin vatandaşları bundan böyle vize almaksızın Katar’ı ziyaret edebileceklerini açıkladı. Katar havayolları icra Başkanı Baker ayrıca gelecek yılda 62 yeni noktaya uçak seferlerine başlayacaklarını belirtti.

 

Görünen o ki, Katar ile dört Arap ülkesi arasındaki gerginlik devam ettikçe baskıların yönü değişmeye başladı ve şimdi Katar’ın yerine asıl bu ülkeye baskı uygulamak isteyen Arabistan Doha yönetiminin uygulamaları yüzünden baskı altında kaldı. Suud rejimine bu baskıların artan süreci, Riyad yönetimi Katarlı hacılara bazı kısıtlamaları uygulaması ve Doha yönetiminin bu kısıtlamalara tepki vermesinden sonra daha da artmaya başladı. Katar insan hakları milli komitesi geçen Temmuz ayının sonlarına doğru BM din ve inanç özgürlüğü özel raportörüne hitaben yayımladığı bildiride Hac farizesinin siyasileştirilmesi ve Suud rejiminin bu farizeden siyasi amaçlarına ulaşma uğrunda yararlanması kaygı verici olduğunu belirterek bu tür kısıtlamaların dini merasimlerin özgürce yerine getirilmesini öngören tüm uluslararası örf ve adetleri ve konvansiyonları açıkça ihlal ettiğini belirtti.

 

Her halükarda bu gelişmelere bakıldığında, Arap dünyası içinde yükselen bu gerginliğin yakın gelecekte son bulacağını gösterecek bir gelişme olmadığı söylenebilir. Bu doğrultuda BAE dışişlerinden sorumlu Bakanı Enver Karkaş ise bir kez daha Katar krizi, Doha yönetiminin terörü destekleme politikaları ve bölgeyi istikrarsızlaştırmasının sonucu olduğunu iddia etti.

 

Geçen hafta Amerika yönetimi bir kez daha Suriye’de teröristlerin mevzilerini takviye eden uygulamalarda bulundu. Geçen hafta Rakka kentinin kızılay Başkanı Dünya Esad bir açıklama yaparak, Amerika’nın başını çektiği sözde IŞİD karşıtı uluslararası ittifaka bağlı savaş uçakları bu kentin sağlık merkezini fosfor bombaları ile vurduğunu duyurdu.

Geçen hafta Amerikan ordusu topçu birliği de 7 Ağustos Pazartesi günü Irak’ın Haşedul Şaabi güçlerinin Irak ve Suriye sınırındaki mevzilerini bombardıman ederek bu güce bağlı çok sayıda Iraklıyı katletti veya yaraladı.

Amerika’nın Lübnan büyükelçisi Elizabet Richard da Lübnanlı yetkililerle görüşmesinde Lübnan ordusunun Hizbullah hareketi ve Suriye nizamının IŞİD ile gelecek savaşta koordineli hareket etmesi konusunda sert uyarılarda bulundu ve hatta Lübnan’ın Amerika’nın askeri yardımlarından mahrum bırakılabileceğini gündeme getirdi.

 

Amerika’nın tüm bu uygulamaları aslında Suriye krizini etkilemek ve Suriye devleti ve ordusunun teröristlere karşı elinin güçlenmesini engellemek içindi. Amerika’nın bu uygulamaları ve özellikle Rakka’ya karşı fosfor bombalarını kullanması bazı tepkilere yol açtı ki bu tepkilere Rusya yetkililerinin tepkisini örnek vermek mümkün. Bu çerçevede Rusya Duma meclisi uluslararası işler komisyonu Başkanı Aleksi Puşkov, BM güvenlik konseyinden Amerika’nın başını çektiği sözde IŞİD karşıtı uluslararası ittifaka bağlı savaş uçaklarının Suriye’de fosfor bombaları kullanmaları hakkında bir araştırma yapmasını istedi.

 

Aslında Amerika Başkanı Donald Trump’ın Suriye’ye yönelik uygulamaları bir nevi Trump’ın şaşkınlığını yansıtıyor, zira Trump bir yandan çok tuhaf bir şekilde çark ederek Suriye’nin güneyinde ateşkese evet diyor ve öbür yandan teröristlerin işine yarayan uygulamalarda bulunuyor ve adeta Suriye’de iç dengelerin Suriye yönetiminin lehine ve teröristlerin aleyhine değişmesine engel oluyor.

Bu arada Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın siyasi ve basın danışmanı Besine Şaban, Suriye savaşı sonuna yaklaştığını açıkladı.

Şaban, bugün Suriye, amacı sadece Suriye devletini askeri açıdan devirmek veya değiştirmek değil de, asıl Suriye’nin tarihini ve medeniyetini devirmeyi amaçlayan bir planın karşısında büyük bir zaferin eşiğinde olduğunu kaydetti.

Şaban, ancak askeri sahada operasyonların son bulması, savaşın son bulduğu anlamına gelmediğini, bilakis askeri savaştan daha da önemli olan bir savaşın başlangıcı olduğunu kaydetti.

Şaban, Suriye milleti ve devleti vatan, tarih ve medeniyetlerini yeniden inşa etmeye hazırlandığını vurguladı.

 

Geçen hafta Yemen’de devam eden insani facia ile ilgili kaygılar daha da artmaya başladı. Yemen’de insani durumun içler acısı hale gelmesinin ardından BM Yemen özel temsilcisi İsmail Veled Şeyh, geçen gün Yemen halkının sorunları hafiflemesi için uluslararası Sana havaalanının derhal açılması gerektiğini belirtti.

Veled Şeyh Yemen kuşatmasının devam etmesi ve uluslararası Sana havaalanının kapalı kalması Yemen halkı için bir çok soruna sebebiyet verdiğini ve kolera gibi ölümcül hastalıkların yayılmasına yol açtığını kaydetti. Buna karşın Yemen’e saldıran Arap ittifakının sözcüsü Türki bin Salih Maliki, uluslararası Sana havaalanının yeniden açılmasını havaalanının güvenliğini BM’nin üstlenmesine ve Yemen’in istifa eden yönetiminin kaygılarını gidermeye endeksledi. BM ise bu sorumluluğu üstlenemeyeceğini ilan etti.

 

Arabistan ve müttefiklerinin Yemen milletine dayattığı haksız savaş 29. Ayını doldurmak üzere. Eşit şartlarda olmayan bu savaş Mart 2015’te başladı. Bu savaşın sonucu Yemen’de insani facia oldu. Bu insani facia Yemen halkının ölümü, yaralanması, mülteci durumuna düşmesi, çeşitli ölümcül hastalıkların yaygınlaşması ve Yemen’in tüm altyapılarının çökmesinden ibarettir. Ancak tüm bunlar savaşın sadece hissedilen dış yüzüdür. Bu savaş bir de hissedilmeyen iç yüzü vardır ki buna da ebeveynlerin ölümü ve Yemenli çocukların uzun vadede eğitim hakkından yararlanmasına değinmek mümkün.

 

 

Bugün Yemen’de yaşanan ve kaygı sınırlarını aşan ve acil müdahale gerektiren durum, yüz binlerce insanın açlık ve epidemik hastalıkların yüzünden ölüm riskidir. Yemen’de 11.3 milyonu çocuklardan oluşan toplam 20.7 milyon insan, yani ülke nüfusunun %73 kadarı acilen insani yardıma muhtaç durumdadır. Yemen’de 400 bini 5 yaşın altında olan 1.8 milyon çocuk aşırı derecede ölüm riskini arttıran kötü beslenme şartları ile karşı karşıyadır. Yemen’de 15.7 milyon insan sağlıklı içme suyuna muhtaçtır ve 14.8 milyon insan sağlık hizmetlerinden yararlanamamakta veya çok kısıtlı olarak yararlanabilmektedir. Yemen’de 17 milyon insan gıda güvenliği yokluğu yüzünden kıtlık riski ile karşı karşıyadır. Yemen’de 2 milyon insan Yemen’in içinde mülteci durumuna düşmüştür ve bu sayının bir milyonunu çocuklar oluşturmaktadır. Tüm bu olumsuzluklara bir de kolera salgınını eklemek gerekir.

 

El Alem haber kanalı ise geçen Cuma günü Yemen’de kolera salgını hakkında yayımladığı raporunda şu ifadelere yer verdi:

Kolera hastalığına yakalanan Yemen halkı tedavi arayışında perişan haldedir ve kirlenmiş su kaynakları ve çöpler de Yemen’i, kolera salgını hızla yayılmakta olan bir ülkeye çevirmiştir. Bugün sağlıklı içme suyu bulmak, Yemen halkının en büyük kaygısıdır, özellikle kuyular ve göletlerin de güdümlü bir şekilde kirletildiği belirtiliyor.