Hüseyin -s- ayı Muharrem - 9
(last modified Thu, 19 Aug 2021 16:28:38 GMT )
Ağustos 19, 2021 19:28 Europe/Istanbul
  • Hüseyin -s- ayı Muharrem - 9

Bugün Muharrem ayının dokuzuncu günü, Tasua olarak adlandırılan gündür. İmam Cafer Sadık -s- şöyle buyurur:

Tasua, Hüseyin -s- ve arkadaşları Kerbela çölünde kuşatıldığı ve Şam ordusu o hazreti çevreleyerek ilerlemesine mani olduğu gündür. O gün Mercane oğlu ibni Ziyad ve Ömer bin Saad, büyük bir orduya sahip oldukları için çok mutluydu. Onlar Hüseyin -s- ve arkadaşlarını zayıf saydı ve Hüseyin’in -s- artık hiç bir yar ve yardımcısı olmadığı ve Irak halkı onun yardımına gelmeyeceğinden emin oldular.

Bir kaç gündür İmam Hüseyin -s- kafilesinin çadırlarında artık bir damla bile su yoktur; zira Muharrem’in yedinci gününden bu yana Ömer bin Saad onlara doğru akan suyu kesmiştir. Çocuklar susuz kalmıştır. Tüm bu baskılar, İmam Hüseyin’i -s- haksız ve fasık ve toplumu sapkınlık ve fesat armağan eden sözde Halife Yezid’e biat etmeye zorlamak içindir. İmam Hüseyin -s- ise asla bu biate boyun eğmeyecek ve şöyle diyecektir: izzetli ölüm zilletle yaşamaktan iyidir.

Bu arada Şimr dört bin askerden oluşan ordusu ile Ömer bin Saad’a katıldı ve İbni Ziyad’ın mektubunu Ömer bin Saad’e verdi. Mektupta acımasız en doruk noktasında göze çarpıyordu:

Ey Ömer, ben seni kendimle Hüseyin arasını düzeltmek için göndermedim. Şimdi bu mektubu alır almaz eğer Hüseyin bizim önerimizi dikkate almazsa ona saldır, onu ve arkadaşlarını öldür ve öldürdükten sonra derilerini yüz. Hüseyin ve arkadaşlarını öldürdükten sonra cenazelerinin üzerinde at koştur. Biliyorum, öldürdükten sonra onların bedenleri üzerinde at koşturmanın faydası yoktur, ancak bu söz ağzımdan çıktığına göre bunu yapmalısın. Eğer sözlerimi yerine getirirsen, bizim gözümüzde saygın ve aziz olursun.

Bu mektubun ardından Ömer bin Saad’ın Kerbela çölündeki ordusunda hareketlilik artmaya başladı. Ömer bin Saad İslam Peygamberi’nin -s- torunu İmam Hüseyin’i -s- teslim olmaya ikna edemediği için savaşa hazırlanmaya başladı. İmam ise kardeşi Abbas’ı elçi olarak onlara yolladı ve karşı taraf savaşmak istediğinden emin olunca bir kez daha kardeşi Abbas’ı onlara yollayarak şöyle buyurdu:

Kardeşim, canım sana feda, onlardan bir gece daha mühlet iste. Allah bilir ben O’nun katına namaz kılmayı, kitabını tilavet etmeyi ve bol bol dua ederek istiğfarda bulunmayı çok severim.

Killaboğulları aşiretinden olan ve İmam Hüseyin’in -s- kardeşi Hz. Abbas’ın -s- annesi ile akraba sayılan Şimr, Hz. Abbas ve kardeşlerine aman mektubu getirdi ve onları İmam Hüseyin -s- ordusundan ayırmak istedi. Ancak Kerbela hamasetinin bayraktarı ve şecaat ve iman abidesi olan ve İmam Hüseyin -s- aşkı ile tanınan Hz. Abbas Şimr’e tepki göstererek şöyle karşılık verdi:

Ben Hüseyin’den mi ayrılayım? Eyvahlar olsun size, of olsun size ve aman mektubunuza. Allah seni ve aman mektubunu lanetlesin. Biz amanda olacağız da peygamberimizin -s- kızının oğlu amanda olmayacak, öyle mi?

Evet, dokuzuncu günün de güneşi battı ve gece karanlığı çöktü. İmam Hüseyin -s- arkadaşlarının yanına giderek onlara hücceti tamamlamak istedi. İmam Allah tealaya hamd ettikten sonra şöyle buyurdu:

Bilin ki ben size gitmeniz için izin verdim; o zaman hepiniz gidebilirsiniz. Ben biatinizi üzerinizden aldım ve artık size karşı hiç bir hakkım ve ahdim yoktur. Şimdi gece karanlığı çökmüştür. Bunu çevik bir deve gibi tutup dağılın.

Ancak İmam Hüseyin’in -s- marifetli ve özel sıfatları olan 72 kahraman arkadaşı o hazreti çevreleyerek hep birlikte onun yolunda canını feda etmeye hazır olduklarını söylediler.

İmam Hüseyin -s- çadırına geri döndüğünde, Hz. Zeyneb’in -s- kaygılı bakışlarını görünce şöyle buyurdu:

Allah’a and olsun ben bunları defalarca sınadım ve karşımda göğüsünü siper eden yiğitleri buldum. Bunlar ölümü hiçe sayıyor ve benim yolumda ölmeyi bebeğin ana sütüne alışık olduğu gibi bakıyor.

Tarihte altın ve parlak harflerle yazılan İmam Hüseyin’in -s- emsalsiz arkadaşlarının o hazrete olan vefası aslında onların ilahi ahde bağlı olmaları ve seçtikleri yola ve amaca iman etmelerinin sonucuydu.

Ahde vefa, ruhi azametin işaretidir ve insanın hakiki hayatının tadını arttırır. Ahde vefa Hüseyni hamaseti eşsiz armağanlarından biridir. Her insanın bu armağana ihtiyacı vardır ve ondan gafil olmak insanın çökmesine sebep olur.

Yüce Allah Kur'an'ı Kerim’in Ahzab suresinin 23 ve 24.ayetlerinde iman işaretlerinden birini ahde vefa şeklinde ifade ederek şöyle buyuruyor:

Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir. Çünkü Allah sadâkat gösterenleri sadâkatları sebebiyle mükâfatlandıracak.

İmam Hüseyin -s- Aşura günü bu ayetleri arkadaşlarını anlatırken tilavet buyurdu.

İlahi müjdelere ve mükafata kesin inanmak ve yakin etmek de İmam Hüseyin’in -s- arkadaşlarının özelliklerinden biriydi. İmam’ın arkadaşları kurtuluş yoluna adım attıklarını ve onları yüksek dereceler ve mevkiler beklediğine inanıyordu.

Yakin, imanın sütunu olarak adlandırılmıştır ve İmam Hüseyin’in -s- Kerbela çölündeki ashabının en bariz özelliği olup bu hamaseti ebedileştirmiştir. Aslında Kerbela’da yaşananlar başka savaş meydanlarında da yaşanan olaylardır; ancak İmam Hüseyin -s- arkadaşlarında var olan yakin unsuru, Kerbela çölünde bunca güzelliğin yaratılmasına vesile olan şeydi.

Aşura gününde Amro bin Halid düşmanla çarpıştığı sırada kendi kendine şöyle fısıldıyordu: Ey nefis, Rahman Allah’a doğru hareket etmek senin görevin. Sana rahat bir yaşam müjdesi var. O gün, yani kıyamet gününde en iyi şekilde mükafatlandırılacaksın.

 

İmam Hüseyin’in -s- vefakar yakınları arasında Hz. Abbas -s- fedakarlık ve vefa ile ün yapmıştır. Nitekim Müslümanlar Tasua gününü Hz. Abbas’ın -s- azameti ve fedakarlığı yüzünden saygı ile anıyor. Hz. Abbas -s- cesurluğunu babasından öğrenmiş ve fazilet, kerem ve edepte seçkin bir insandı ve Kerbela’da İmam Hüseyin -s- ordusunun bayraktarı olarak bilinirdi. Hz. Abbas -s- ağabeyi İmam Hüseyin’in -s- koruması, çadırların bekçisi ve Hüseyin -s- ordusunun temel direği gibiydi ve aynı zamanda Ehl-i Beyt -s- hanedanının asayiş ve emniyetinden sorumluydu. Nitekim Hz. Abbas -s- hayatta olduğu sürece İmam Hüseyin -s- hanedanında kadınlar ve çocuklar kendilerini güvende hissediyordu; zira düşmanlar Hz. Abbas’ın -s- keskin bakışı ile karşılaşınca paniğe kapılıyor ve İmam Hüseyin -s- çadırlarına yaklaşmaya cesaret edemiyordu.

Hz. Abbas -s- İmam Hüseyin’in -s- kardeşi olmaktan başka o hazreti önderi ve imamı olarak biliyor ve ağabeyi ve önderi İmam Hüseyin’in -s- izlediği yolun ve hedefin hakkaniyetine kesin iman ederek hazrete eşlik etmek ve korumakta bir an bir gaflet etmiyordu.

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bu vefayı ve birlikteliği çok güzel ifadelerle şöyle anlatıyor:

Hz. Ebulfaz’lıl Abbas’ın vefakarlığı da en çok Fırat ırmağına vardığı halde su içmeme olayında göze çarpıyor. Anlatılanlara göre o son anlarda ve son saatte susuzluk İmam Hüseyin -s- hanedanında çocukları iyice sabırsız hale getirmişti ve bu yüzden İmam Hüseyin -s- ve kardeşi Hz. Abbas -s- birlikte su getirmeye gittiler... bölgede akan Fırat ırmağından ayrılana bir nehire doğru... belki su getirebilirler diye. Bu iki cesur ve güçlü kardeş omuz omuza savaş meydanında çarpıştılar. Bunlardan biri yaklaşık altmış yaşında olan ama güç ve şecaat bakımından emsalsız cengaver olan İmam Hüseyin -s- ve diğeri, herkesin bildiği özellikleri ile otuz küsur yaşındaki kardeşi Abbas’tır. İki kardeş omuz omuza ve bazen birbirine sırtını dayamak sureti ile düşman ordusunun denizine vuruyor, düşman saflarını deliyor ve böylece Fırat suyuna ulaşmaya ve biraz su getirmeye çalışıyor. Bu zorlu çarpışma sırasında birden İmam Hüseyin -s- düşman ordusu onunla kardeşi Abbas arasını açtığını fark ediyor. o sırada Hz. Abbas -s- suya daha çok yaklaşmış ve nehire ulaşıyor. Anlatılanlara göre Hz. Abbas -s- yanındaki tulumu sudan doldurup çadırlara götürmek istiyor. burada doğal olarak her insan o sudan bir yudum da kendisi içmeyi hak ettiğini düşünür, ancak Hz. Abbas -s- burada da vefakarlığını göster önüne seriyor. Hz. Abbas -s- suya varır varmaz İmam Hüseyin’in -s- susamış dudaklarını hatırlar, belki de hanedanın küçük çocuklarını, belki de İmam’ın altı aylık bebeği Ali Asger’in susuzluktan ağlamasını hatırlar ve sonuçta kendisi su içmeye razı olmaz. Hz. Abbas -s- tulumunu sudan doldurur ve çadırlara ulaştırmak ister, ama namertçe şehit edilir.

Ey Abbas, Allah seni şehitlerden eylesin ve ruhunu saadete erenlerle bir etsin ve cennetinden sana en geniş mekanı versin ve adını en yüksek derecelere yazsın ve peygamberler, sıddikler, şehitler ve iyilerle mahşur etsin.